Aşkın Sessizliği (Tous les Soleils)
Yönetmen-Senaryo: Philippe Claudel
Görüntü: Denis Lenoir
Oyuncular: Stefano Accorsi (Alessandro), Neri Marcore (Luigi), Lisa Cipriani (Irina), Clotilde Courau (Florence), Anouk Aimée (Agathe), Fleur Lise Heuet (Louise), Tom Becker (Aurélien)
Yapım: UGC (2011)
Fransız yazar ve yönetmen Philippe Claudel’in “Aşkın Sessizliği” filmi, Strazburg’a, aşka ve İtalyan sinemasına adanmış gibi.
Alessandro’nun eşi Louise, 15 yıl önce trafik kazasında ölmüş. Alessandro’nun kızı Irina da 15 yaşında. Lisede barok müzik dersleri veren Alessandro, karısı öldükten sonra kadınlardan uzak durmuş. Bebeği ve karısının olduğu video kaseti gizli gizli seyrederek geçmişe sığınıyor sık sık. Aslında o, anksiyete içinde. Yani sürekli bir kaygı, endişe ve gerilim içinde o. İçindeki boşluğun öfkesini ergenlik yaşındaki kızı Irina’ya ve kardeşi Luigi’ye patlatıyor Alessandro. Tartışmalarda İtalyanca kelimeler havada uçuşuyor. Allesandro, aslında merhametli ve şefkatli bir insan. Irina, babasının “tatlı” öfkesinin kadınsızlıktan olduğunu hemen anlayıveriyor. Alessandro’nun durumunu açıklayan ifade “pathos” olmalı. Öfkesi, geçmişe sığınması, yeni aşktan korkması, içe dönük yaşaması gibi bazı şeyleri Alessandro’da fark ediyorsunuz. İnsanı rahatlatan barok müzik aslında onu pek rahatlatmıyor. Alessandro’nun “krampon” lâkaplı kardeşi Luigi, tam bir komünist ve Berlusconi düşmanı. Luigi, İtalya’nın şimdiki başbakanından öyle nefret ediyor ki, İtalya’yı bu yüzden terk etmiş ve gerekmedikçe de İtalyanca konuşmuyor. Kapitalizmden de Berlusconi gibi nefret eden Luigi, bir ressam ve tabloları için İsviçre’den gelen paraları da yakıyor. O, tam inanmış bir komünist ve anarşist. Fransa’ya siyasi mülteci olarak başvurmuş. Devrime hâlâ inanıyor. Yeğeni Irina’yı bile devrimci yapmış Luigi. Bu anarşist devrimci, dış mekândan korkar gibi sürekli hep evde. Ev işlerini yaparken ailenin yemeklerini de yapıyor Luigi. Irana’ysa, 15 yaşında ve annesini hiç hatırlamıyor. Ergenlik çağının her şeyini yaşıyor ve babasının üzerine üzerine geldiğini düşünüyor. Elbette tartışmalar oluyor aralarında hep. Irina’yı, babasının geçmişe takılıp kalması da üzüyor. Babasının sinirinin kadınsızlıktan olduğunu bile düşünmeye başlıyor ve ve amcasıyla beraber internet üzerinden babasına bir kadın bile ayarlamaya çalışıyor Irina. Ama o kadın, uzaklardan geliveriyor ve Alessandro’yu büyülüyor. Strazburg (Strasbourg) şehri gibi insana huzur veren Florence, ölen Agathe’ın uzaklardaki kızı. Alessandro, iyi insan ve hastanede hastalara kitaplar okuyor. Agathe’a da kitap okuyor ve ona kendini yakın hissediyor Alessandro. Agathe’ın cenaze töreninde Florece’la tanışıyor Alessandro. Belki de, Florence ona ölen eski karısı Louise’i unutturabilecek. Finalde Alessandro’nun “Silenzio d’Amore” (Aşkın Sessizliği) şarkısını söylerken bir büyük aşkın doğuşuna tanıklık ediyorsunuz belki. Dünyanın bütün güneşleri aşkla aydınlatıyor her tarafı.
Yönetmen ve oyuncuları…
1962 doğumlu Philippe Claudel, ayrıca Fransa’da bir üniversitede edebiyat profesörü. Claudel’in romanları da var. Claudel’in 2007’de “Bay Linh ve Torunu”, 2007’de “Gri Ruhlar” ve 2009’da “Brodeck’in Raporu” romanları Doğan Kitap’tan çıkmıştı. Sanatçı, ilk filmini 2008’de “Il y a Longtemps que Je T’aime – Seni O Kadar Çok Sevdim ki”yle çekti. Bu film ülkemizde, 03 Temmuz 2009’da vizyona çıkmıştı. 2011 yapımı “Tous les Soleils – Aşkın Sessizliği” de onun yönettiği ikinci film. Filmin Fransızca adı “Bütün Güneşler” anlamına geliyor. Zamanında hapishanede öğretmenlik yaptığı için bu insan deneyimleri, romanlarına ve filmlerine de yansıyor.
Yönetmenin bu filmindeki karakterler hikâyeye zenginlik ve derinlik katmış. Alessandro ve Luigi karakterlerinin yanında, Irina ve Florence karakterleri hikâyenin anlamlaşmasına yardımcı oluyor. Filmde, belki de yönetmenin sola bakışı eleştirilebilir. Sanki sol doğuştan şiddet yüklü bir dünya görüşünü savunuyormuş gibi algılanıyor. Yönetmen, solun değişen dünyayı hâlâ yorumlayamadığını da söylüyor sanki. Ortodoks bakışları eleştiriyor. Ama bu filmde, Fransa’nın kuzeydoğusunda Alsas (Alsace) bölgesinde yer alan Strazburg şehri tüm büyüsünü sinemaseverlere sunuyor. İçinden III Nehri geçen Strazburg, Alman kültürünün öne çıkmış Alsas bölgesinin en büyük şehri. Avrupa Parlamentosu, Avrupa Konseyi ve AİHM bu şehirde. Strazburg, gerçekten açıkhava müzesi gibi. UNESCO’nun “Dünya Mirasları” listesinde ayrıca bu şehir. Filmi seyrederken bir ara İtalyan filmindeymiş hissine de kapılabilirsiniz. Yazar – yönetmen Claudel, İtalyan kültürüne ve sanatına tutkun bir sanatçı.
1971’de Bologna’da doğan İtalyan aktör Stefano Accorsi’yi, ünlü oyuncu Maria de Medeiros’un yönettiği ve Portekiz’deki “karanfil devrimi”ni anlatan “Capitaes de Abril – Nisan Devrimi” filminde devrimi yapan genç subay olarak hatırlayabilirsiniz. İtalyan sineması içerisinde filmler çeken Ferzan Özpetek’in 2001 yapımı “Le Fate Ignoranti – Cahil Periler” ve 2007 yapımı “Saturno Contro – Bir Ömür Yetmez” filmlerinde başrol oynamıştı. 1932’de Paris’te doğan Anok Aimée, Fransız sinemasının divalarından. Federico Fellini’nin “La Dolce Vita – Tatlı Hayat”ı (1960) ve “Otto e Mezzo – Sekiz Buçuk”u, Jacques Demy’nin “Lola”sı (1961), Claude Lelouch’un “Un Homme et Une Femme – Bir Kadın ve Bir Erkek”i (1966) ve devamı “Un Homme et Une Femme, 20 Ans Déja – Bir Kadın ve Bir Erkek 20 Yıl Sonra”sı (1986) gibi önemli filmleri var geride.
(29 Temmuz 2011)
Ali Erden