Arka Pencere Dergisi’nde Aşk Zamanı

Arka Pencere Dergisi, 90. sayısında, kapağına Uzakdoğu’dan gelen aşk güzellemesini, Aşk Zamanı’nı yerleştiriyor. Tunca Arslan, bu sıcak yaz gecelerinde çocukluğunun İzmir’inden bir anısını hatırlıyor. Vizyon filmleri eleştirileri arasında Harry Potter ve Ölüm Yadigarları: Bölüm 2, Yağmuru Bile, 40, Aşkın Halleri ve Çatı Katı yer alıyor. Arka Pencere Dergisi’nin 90. sayısı, bir Alfred Hitchcock alıntısıyla nihayete eriyor: “Bazen ‘Rebecca’ aynı kadroyla İngiltere’de yapılsaydı, nasıl bir şey ortaya çıkardı diye merak ederim. Filmdeki Amerikan etkisi son derece belirgindir.”

  • Basın Bülteni
  • Web Sitesi
  • Yüksek çözünürlüklü kapak fotoğraflarına haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Arka Pencere Dergisi’nde Aşk Zamanı yazısına devam et
  • Ultra Mega Süper Kahraman

    Leon Ford’un yönettiği ve Ryan Kwanten ile Maeve Dermody’nin oynadığı Ultra Mega Süper Kahraman (Griff The Invisible), 29 Temmuz 2011’de Tiglon Film dağıtımıyla Bir Film tarafından vizyona çıkarıldı.
    Gündüzleri sıradan bir ofiste çalışan Griff, geceleri süper kahraman kimliğine bürünür. Kendini masum ve savunmasız insanları karanlık sokakların kötülüklerinden korumaya adamış bir Ultra Mega Süper Kahraman’dır. Griff’in giderek tuhaflaşan davranışları karşısında endişelenen abisi onu, Melody ile tanıştırır. Melody, Griff’e aşık olur. Griff sıradan dünyanın gerçekleriyle boğuşurken, onu kurtarma görevi de Melody’ye düşer.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Web Sitesi
  • Fragman
  • IMDb
  • Diğer bağlantı ve basın bültenlerine haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Ultra Mega Süper Kahraman yazısına devam et
  • 1. Seferihisar Film Günleri

    İzmir Yenikapı Tiyatrosu ve Seferihisar Belediyesi ortak organizasyonuyla düzenlenen 1. Seferihisar Film Günleri, 05 Ağustos 2011 tarihinde başlıyor. Açılışını Çağan Irmak’ın Prensesin Uykusu adlı filmiyle yapacak olan etkinlikte gösterilecek filmler arasında Pippa’ya Mektubum, Işıyarak Yok Olan Aktör Erkan Yücel – Şimdi Geçti Buradan, Bir Fantastik Türk Sineması Belgeseli: Fantastiğin Sineması ve Pembe İnek gibi filmler var. 07 Ağustos 2011 Pazar gününe kadar sürecek etkinlikte film gösterimleri ve çeşitli söyleşiler yapılacak. Konuşmacı olarak Mesut Kara, Orçun Masatçı, Bingöl Elmas, Tunç Soyer, Ahmet Önel gibi isimler de etkinliklere katkıda bulunacak.

    Muhammed’in Trajediye Yolculuğu

    Ölümüne Kaçış (Essential Killing)
    Yönetmen: Jerzy Skolimowski
    Senaryo: Ewa Piaskowska-Jerzy Skolimowski
    Görüntü: Adam Sikora
    Oyuncular: Vincent Gallo (Muhammed), Emmanuelle Seigner (Margaret), Robert Mazurkiewicz (Avcı), Geir Marring (Balıkçı)
    Yapım: Polonya-Norveç-İrlanda-Macaristan (2010)

    Polonya sinemasının yaşayan büyük ustalarından Jerzy Skolimowski’nin “Ölümüne Kaçış” filmi, Guantanamo’ya götürülen Muhammed’in Polonya ormanlarında ölüm kalım savaşını anlatıyor.

    Film, Afganistan’da açılıyor. Koalisyon askerleri, Talibanları yerden ve yukarıdan ararken, Taliban militanı yerdekileri pusuya düşürüp vahşice öldürdükten sonra helikopterlerden kaçamıyor ve yaralı olarak Amerikalıların eline düşüyor. Düşen bomba kulaklarını geçici de olsa sağır yaptığından sorgusunda hiçbir şeyi cevaplayamıyor Muhammed. Amerika’ya göre “terörist” Afganlar, turuncu elbise giydirilip ürkütücü işkencelerden geçiriliyorlar. İşte bu mahkûmlar, Amerika için tehdit olduğu için Guantanamo’ya götürülmek için zorlu ve kirli bir yolculuk da yapıyorlar. CIA, izin almadan bazı ülkelerdeki Amerikan üslerini kullanıyor mahkûmları Guantanamo’ya götürürken. Bu ülkelerden biri de Polonya. Muhammed’in de içinde olduğu mahkûmlar Polonya’da uçağa götürülürken, mahkûm arabaları vahşi doğanın vahşi geyiklerine çarpmamak için kaza yapıyorlar ve kimi mahkûmlar yaralanırken, kimileri de firar ediyorlar. Muhammed de firar edenlerin içinde. Kamera, Muhammed’in peşine düşerek bu zorlu kaçışı ve hayatta kalma mücadelesini gösteriyor. Muhammed, Polonya’nın kuzeydoğusundaki gölleriyle büyüleyen Mazury (Masuria) Ormanı’nda hayatta kalma mücadelesi verirken savaşta geçerli kuralları uygulayarak ölmemek için de öldürüyor. Hatta masum insanları bile. Ama, hepsini tüm bunların önüne geçen açlık duygusu. Yeryüzündeki en büyük şiddet açlıktır belki de. Muhammed’in, buzun içine oltasını salarak balık avlayan adamın balığını çaldığı sahneden de daha yakıcı sahneler var filmde açlık üstüne. Muhammed, karınca, hatta ağaç kabuğu bile yiyor. Bebeğini emziren bir annenin memesinden süt bile emiyor. Ama trajedisinden kaçamıyor. Keresteciler ağaçları keserken bir ağaç üzerine devriliyor. Sabah ormana erken gelen bir işçiyi de öldürdükten sonra yaralı olarak Margaret’in çiftlik evinin önünde buluyor kendini Muhammed. Margaret, dilsiz bir kadın. Kocası da sürekli içiyor. Tedirgin bir andan sonra Muhammed’i eve alan Margaret, yarasını sardıktan sonra sabah bir atın üzerinde Muhammed’i yolcu ediyor. Sonunun da ne olduğunu anlıyorsunuz Muhammed’in.

    Ders gibi sinema…

    1938’de Lodz’da doğan Polonyalı aktör, yönetmen ve senarist Jerzy Skolimowski, Polonya sinemasının yaşayan büyük ustalarından biri olarak kabûl ediliyor. Skolimowski, Roman Polanski’nin ilk filmi siyah-beyaz 1962 yapımı “Noz w Wodzie – Sudaki Bıçak” filmine senarist olarak da katkıda bulunmuştu. Bu filmdeki o muhteşem diyaloglarıysa kendisi bizzat yazmıştı. 1989’da, 8. Uluslararası İstanbul Film Festivali’nde gösterilen ve Jeremy Irons’ı başrolde oynadığı 1982 yapımı “Moonlighting – Kaçak İşçiler”, yönetmen olarak unutulmaz politik filmiydi Skolimowski’nin. Sinemaseverler bu büyük sinemacının yüzünü, David Cronenberg’ün 2007 yapımı “Eastern Promise – Şark Vaatleri” filminde yaşlı Stepan karakteriyle hatırlayabilirler. Filmde, Londra’daki Rus mafyası anlatılıyordu. Kıyıdan köşeden Türk gangsterler de hikâyeye dahil oluyordu filmde. “Şark Vaatleri”, son zamanlarda perdede gördüğümüz en şiddet yüklü filmlerden biriydi.

    Ustanın “Ölümüne Kaçış” filmi, hem içerik hem de biçim olarak sinema dersleri veriyor. Sinema okullarında okutulacak bir film bu. 30. Uluslararası İstanbul Film Festivali’nde de gösterilen “Ölümüne Kaçış”ın kamera kullanımı ve kurgusu, gerçeklik üzerine araştırma da yapıyor perdede. Bu hafif el kamerası, sarsıntılı ve sürekli bir şeyleri, gerçekliği arayıp duruyor. Öncelikle Amerikan karargâhında, Taliban ve El Kaide militanlarının sorgu anlarında. Kameranın sarsıntılı ve kaotik tarzda çerçevenin dışına çıkanları aradığında, seyircinin zihni de gerçeklik üzerine bulanıklaşıyor. Kim terörist, kim haklı, bu olanlar nedir, diye. Aslında bir dolu soru insanın zihninden geçip gidiyor. Muhammed ormana geldiğinde, aslında masumiyetin de olmadığını hissetmeye başlıyorsunuz. Skolimowski, bu savaş içindeki filminde şiddetin her türlüsünü gösteriyor seyirciye. Savaş, işkence, hayatta kalmak için öldürme, açlık, vahşi doğa, aile içi çatışma ve birçok şey. Filmde, Muhammed üşüdüğü o karlar içindeki ormanda, geride bıraktığı eşini hatırlayarak zihinsel anlamda ısınıyor sanki. Arada, Kuran’dan ayetler okuyan hocanın sesini de duyuyor zihninde Afganistan’ı ve Taliban’ı düşünürken. Yönetmen bu sahnelerde daha yumuşak ışık kullanmış ve Muhammed’in hissettiği sıcaklığı seyirci de hissediyor. Muhammed’in Margaret’le olduğu anlarda, kadının hayata getirdiği sıcaklığı da perdeden seyirciye ulaştırabiliyor yönetmen. Muhammed’in, bebeğini emziren annenin memesini emdiği sahnede “deja vu” yaşadık, ama sinema tarihinden bir film aklımıza düşmedi bir türlü. Fellini ruhu vardı sanki bu sahnede. Muhammed, filmde bir tek kelime bile konuşmuyor ama bu film, Lehçe ve İngilizce konuşuyor, belirtmeliyiz.

    (22 Temmuz 2011)

    Ali Erden

    [email protected]

    Terzinin Oğlu’nun Lansman Gecesi: İki Kıtanın Arasında, Denizin Üzerinde,

    29. sanat yılında 22. stüdyo albümü Terzinin Oğlu’nu satışa çıkaran Emrah, yeni albümünün lansman gecesini “iki kıtanın arasında, denizin üzerinde” gerçekleştiriyor.
    21 Temmuz 2011 Perşembe gecesi özel kiralanan arabalı vapur içine dev bir sahne kurulacak ve iki kıtayı birleştiren boğazın üzerinde seçkin davetliler boğaz turu eşliğinde Emrah’ın yeni albümü Terzinin Oğlu’ndaki şarkıları dinleme imkânı bulacaklar.

  • Basın Bülteni
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Terzinin Oğlu’nun Lansman Gecesi: İki Kıtanın Arasında, Denizin Üzerinde, yazısına devam et
  • Hayatta Kazanmak da Var

    Kazananlar Kulübü (Win Win)
    Yönetmen-Senaryo: Tom McCarthy
    Müzik: Lyle Workman
    Görüntü: Oliver Bokelberg
    Oyuncular: Paul Giamatti (Mike), Amy Ryan (Jackie), Bobby Cannavale (Terry), Jeffrey Tamor (Vigman), Burt Young (Leo), Alex Schaffer (Kyle), Melany Lynskey (Cindy), David W. Thompson (Stemler)
    Yapım: Fox Searchlight (2011)

    Amerikalı aktör ve yönetmen Tom McCarthy’nin “Kazananlar Kulübü”, bu ekonomik krizde umuda inanıyor. Paul Giamatti’nin müthiş oyunculuğu filme derinlik katıyor.

    İşleri, ekonomik kriz yüzünden kötü giden New Jerseyli avukat Mike Flaherty’nin önüne vesayet davası düşer ve bu sıkıntılı durumundan çıkabilmek için bir plân yapar. Ohio’da yaşayan alkolik kızının ilgilenmediği zengin Leo Poplar’ın devletin yaşlılar yurduna gitmemesi için yargıcı ikna etmesi gerekiyor önce mahkemede. Leo’nun bakımını çek karşılığı alan Mike, hiç beklenmeyecek bir şey yapıyor ve Leo’yu yaşlılar yurduna yatırıyor. Oysa Leo kendi evinde kalmak istiyor. Plânlarını yoluna koyan Mike, Ohio’dan gelmiş Leo’nun torunu Kyle’la da tanışmak zorunda kalıyor. Jackie’yle evli, kızları Stella ve Abby olan Mike, hayatında yeni plân yapmak zorunda kalıyor bir zaman sonra. Ama hayat, John Lennon’ın dediği gibi, yola çıkarken plânlamadıklarımızdan oluşuyordu. Mike’ın plânları hayat karşısında mağlûp oluyor bir süre. Mike, lise öğrencilerine, iş ortağı ve kadim dostu Stephen Vigman’la güreş antremanları da veriyor. Kyle’ın dünyasına girmesi Mike’ın bu sıkıntılı hayatına yeni anlamlar katıyor. Hayatta galibiyet diye bir şey de var çünkü. Mike’ın evine yerleşen “tatlı on altı” yaşındaki Kyle, boyalı tuhaf sarı saçları ve ağzından düşürmediği sigarasıyla tahmin edilemez bir şeyi ortaya çıkıveriyor. O bir güreşçi. Mike’ın “Pioneers”, yani “Öncüler” güreş takımına giren genç Kyle, kazanmayı fark ettiriyor onlara. Hikâyede, Mike’ın koşu arkadaşlarından Terry Delfino da var. Karısından ayrılmış, evini karısına kaptırmış ve üstelik evinde eski karısı sevgilisiyle mutlu mesut yaşayıp gidiyor. Bunların acısını yaşayan Tery de ekibe katılıyor sonra. Hayat, kendi plânını uyguluyor ve Ohio’da rehabilitasyondan çıkan Kyle’ın annesi Cindy, New Jersey’ye geliyor geride bıraktıklarını toparlamak için. Melodramın dolaştığı bu bölümlerde gerçeklik kazanıyor ve Kyle’ı bambaşka bir gelecek bekliyor. Aslında bu hikâyede en büyük kazanan Mike. Çünkü o, dünyanın iyi ve şefkatli kadınlarından Jackie’yle evli.

    Etkileyici bir anlatım…

    1966 yılında New Jersey’de doğan aktör, yönetmen ve senaryo yazarı Tom McCarthy, bizde 2003 yapımı “The Station Agent – Hayatın İçinden” filmiyle biliniyor. Yönetmenin adı jenerikte Tom McCarthy olarak geçiyor. Ama, yönetmeni Thomas McCarthy adıyla bulabiliyorsunuz aramalarda. Yoksa, 1969 doğumlu İngiliz kavramsal sanatçı ve romancı Tom McCarthy’yle karşılaşıyorsunuz. Yönetmen McCarthy’nin filminin hikâye anlatımı ve kurgusu, sinema için heyecan verici. Filmi seyrederken, zaman zaman Antonioni ustanın ruhunun “Kazananlar Kulübü” filminin içinde dolaştığını hissettik. McCarthy, Antonioni gibi, miksajsız anlatım kurmuş “kesme”li kurgusuyla. Miksajlı geçişler, biliyorsunuz, “kararma – açılma”, “zincirleme”, “bindirme” gibi kurguda kullanılıyor. McCarthy’nin filmini seyrederken, zamanın geçtiğini bir zaman sonra anlayabiliyorsunuz. Sahnenin devamını beklerken, kamera başka mekânlara ve anlara gidiyor. Bunları perdede keşfetmek muhteşem. McCarthy, Antonioni gibi mekânlara önem veren bir yönetmen. Siz farkında olmadan o yerler filmin parçaları oluvermişler. Filmde hikâye elbette önemli. Ama, aslolan o hikâyeyi kimlerin nasıl yaşadığı. McCarthy filminde, tıpkı Antonioni filmlerindeki gibi, o karakterlere dokunabiliyorsunuz. Bir filme değil de gerçeğe dokunur gibi. Karakterler gerçekten sahici. Başta Paul Giamatti derinlikli yorumu olmak üzere tüm karakterler muhteşem performanslar ortaya koyuyorlar. Kış atmosferinde geçen “Kazananlar Kulübü”, zaman geçtikçe sinema tarihi içinde hayatını sürdürecek bir film gibi duruyor. Ayrıca bu film, Obama’ya ve umuda hâlâ inanıyor bir de. Hep beraber olmalıyız diyor film.

    (21 Temmuz 2011)

    Ali Erden

    [email protected]

    Türk Sineması’ndan Hollywood Esintisi, Kanaltürk Klak Sinema Programı’nda

    Türk Sineması’ndan Hollywood Esintisi, 40 filminin yönetmeni Kanaltürk Klak Programı’nda. Maymunlar Cehennemi’nin kapıları açıldı; Ünlü denizci Kristof Kolomb’a hiç bu gözle baktınız mı: Yağmuru Bile; Harry Potter’ın son macerasında sizi neler bekliyor merak ediyor musunuz: Harry Potter ve Ölüm Yadigarları: Bölüm 2; Hollywood sinemasını düstur edinen genç yönetmen Emre Şahin’in beklenen filmi 40 vizyonda, Emre Şahin Klak stüdyolarında; ayrıca haftanın en yeni filmleri ve çok daha fazlası Gizem Ertürk’ün hazırladığı Klak Programı’nda sizleri bekliyor. Klak her Cumartesi 15:45’te Kanaltürk’te. Tekrarları haftasonu Bugün TV’de.

  • Basın Bülteni
  • Kanaltürk Web Sitesi
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Türk Sineması’ndan Hollywood Esintisi, Kanaltürk Klak Sinema Programı’nda yazısına devam et
  • 7. Özgür Film Festivali Başarıyla Sonuçlandı

    Haziran ayının son günlerinde Osmaniye’de yapılan 7. Özgür Film Festivali başarıyla sona erdi. Festival bünyesinde gerçekleştirilen ve Hasan Özgen, Engin Ayça, Kurtuluş Özgen ile Ersan Ocak’tan oluşan jürinin görev yaptığı Ulusal Belgesel ve Ulusal Kısa Film yarışmalarında kazanan filmlerin ödülleri sahiplerine takdim edildi. Jüri yaptığı değerlendirmenin “adalet dağıtımı” olarak değil, beğeni sıralaması olarak algılanması gerektiğine açıkladı. Alınan kararlar neticesinde belgesel film dalında Tülin Dağ’ın Bir Adım Ötesi, kısa film dalında ise Burak Türk’ün Büyümek adlı filmleri En İyi Film ödülü kazandı.

  • Basın Bülteni
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    7. Özgür Film Festivali Başarıyla Sonuçlandı yazısına devam et
  • Patrondan Kurtulma Sanatı

    Seth Gordon’un yönettiği ve Jason Bateman, Charlie Day, Jason Sudeikis ile Jennifer Aniston’un oynadığı Patrondan Kurtulma Sanatı (Horrible Bosses), 12 Ağustos 2011’de Warner Bros. dağıtımıyla Warner Bros. tarafından vizyona çıkarıldı.
    Eğer patronunuz psikopatsa, ya da erkek avcısıysa ya da tam anlamıyla ahlâksızsa ne yapabilirsiniz? Üç kahramanımız, fazladan birkaç kadehin verdiği güçle ve biraz da tez canlı eski bir mahkûmun tavsiyesiyle, dünyayı patronlarından kurtulabilmek için dolambaçlı ama hataya yer bırakmayan bir plân yaparlar.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Web Sitesi
  • Fragman
  • IMDb
  • Ali Erden Yazıyor
  • Diğer haberlere haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Patrondan Kurtulma Sanatı yazısına devam et