Yağmuru Bile (También la lluvia)
Yönetmen: Icíar Bollaín
Senaryo: Paul Laverty
Müzik: Alberto Iglesias
Görüntü: Alex Catalán
Oyuncular: Luis Tosar (Costa), Gael Garcia Bernal (Sebastián), Karra Elejalde (Antón/Cristóbal Colón), Cassandra Ciangherotti (Maria), Raúl Arévalo (Juan/Antonio), Juan Carlos Aduviri (Daniel/Hatuey), Milana Soliz (Belen)
Yapım: İspanya-Meksika (2010)
Icíar Bollaín’in Bolvya’da gerçekten yaşanmış su savaşlarını film çekimi etrafında anlattığı “Yağmuru Bile”, kızılderililerin yüzyıllardır süren yok edilme politikalarını çarpıcı bir dille anlatıyor.
Film, 2000 yılında Bolivya’daki Cochabamba bölgesinde gerçekten yaşanmış su savaşlarını anlatıyor. İspanyol film ekibi, Kristof Kolomb’un Güney Amerika’yı istilâ edişini ve yerli halkı sömürgeleştirmesi üzerine film yapmak için olayların geçtiği gerçek mekânlara gelmişler. Yönetmen Sebastián, filmden sorumlu Costa’yla, filmde oynayacak kızılderili figürasyonun seçmelerini yaparken, girişken ve hakkını yedirmeyen kızılderili Daniel’le de tanışıyorlar. Filme dahil olan Daniel, filmin kaderinde de etkili oluyor sonra. Kızılderililerin en büyük sorunu su. Hükümet, ülkenin, halkın suyunu uluslararası su şirketlerine satıyor. Günde iki dolar bile zor kazanan yoksul kızılderililer için bu ölmek demek. Suya birdenbire yüzde 300 zam da yapılıyor. Kızılderililer, binlerce yıllık geleneklerinde olduğu gibi, yağmur sularını toplayıp ihtiyaçlarını karşılıyorlar. Hükümet, bunların yapılmaması için kızılderililerin üzerine polisi ve askerleri salıyor. Kızılderililer, eylemler yapmaya başlarken film de aksamaya başlıyor. Çünkü eylemin başında Daniel var. Sebastián’nın filminde de, benzer bir yok ediliş anlatılıyor. Cristóbal Colón dedikleri Kristof Kolomb, altın için kızılderililere şiddet uyguluyor. Şimdiki zamandaki gerçeklikte olduğu gibi trajediler yaşanıyor. İnsanı, hem film çekimlerinden yansıyan geçmiş hem de şimdiki zamandaki dramlar etkiliyor. Filmde gerçekten çarpıcı anlar var. Geçmişte yaşanmış bir olay canlandırılırken, kızılderili kadınlar buna tepki gösterip seti terk ediyorlar. Çünkü onlardan temsili olarak bebeklerini suda boğmalarını istiyor yönetmen. Filmde Hatuey’i canlandıran Daniel’le Costa’nın aralarında geçen sahneler de akılda kalıcı.
Cesur sinema…
Franco cuntasına karşı savaş vermiş İspanyol halkı yenildi. Ama, hep cesur halk olarak anılıyor. İspanyol sineması da, cesur ve toplumsal olayların üstüne çekinmeden gidebiliyor. Toplumdaki aile içi şiddeti, cinsel istismarı ve başka şeyleri bir yerlere sığınmadan açıkça anlatan bir sinema bu. “También la lluvia – Yağmuru Bile” filmi de öyle. Şanlı tarihimiz, şanlı kahramanlarımız demiyor istilâcılara, katliamcılara. Yönetmen ve filmi, her şeyiyle kızılderililerin yanında. Yönetmen, Kolomb dönemini yansıtırken, seyirciye bir film setindeymiş hissini vermemek için filmi çeken kamerayı hiç göstermiyor. Gerçeklik ve kurgu iç içe geçiyor. Seyirci zihinsel anlamda, geçmiş ve şimdiki zamanlardaki gerçekliğe dolaysız dokunuyor. Bunları perdede görünce daha çok fark ediyorsunuz. Sinemaseverler, 1967 Madrid doğumlu İspanyol kadın yönetmen Icíar Bollaín’i 2003 yapımı “Te doy mis Ojos – Gözlerimi de Al” filminden hatırlayabilirler. Bu filmin senaryo yazarı da önemli bir değer. İskoç – İrlanda kanı taşıyan ve 1967’de Kalküta’da doğmuş Paul Laverty’yi Ken Loach ustanın filmlerine yazdığı senaryolardan hatırlayabilirsiniz. Filmin oyuncuları da övgüyü hak ediyor. En çok da, Daniel’i oynayan Bolivya’nın kızılderilisi Juan Carlos Aduviri. Elbette Luis Tosar ve Gael Garcia Bernal, sinemanın önemli oyuncuları. Onları perdede seyretmek insana heyecan veriyor. Elinde video kamerayla çekilen filmin belgeselini yapan Maria’yı 1987 doğumlu Meksikalı oyuncu Cassandra Ciangherotti canlandırıyor. İnsana huzur veren duru güzelliğiyle ortalarda dolanan bu genç oyuncu, final bölümündeki kargaşa anlarında gözlerine etkileyici bir şaşkınlık ve korku yüklüyordu. “Yağmuru Bile”, bu yılki Goya’da Karra Elejalde’ye “En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu” ve besteci Alberto Iglesias’a “En İyi Müzik” dallarında Goya getirdi. Polislerin ve askerlerin kızılderililere acımasızca saldırdığı kaotik final çarpıcı yansıyor perdeye. Final anında melodram kendini hissettirmeye başlasa da etkileyici bir yapıt bu. 30. Uluslararası İstanbul Film Festivali’nde de gösterilmişti ayrıca bu film.
(17 Temmuz 2011)
Ali Erden