Yine mi Sen?

Andy Fickman’ın yönettiği ve Kristen Bell, Jamie Lee Curtis, Sigourney Weaver ile Odette Yustman’ın oynadığı Yine mi Sen? (You Again), 26 Kasım 2010’da UIP Filmcilik dağıtımıyla UIP Filmcilik tarafından vizyona çıkarıldı.
Unutulmak istenen tek insanla tekrar karşı karşıya gelince neler olduğunu anlatan bir komedi. Marni, ağabeyinin düğünü için memleketine gider ve onun lisedeki baş düşmanı ile evlendiğini görür. Kız, yıllar önce yaptığı tüm kötülükleri unutmuştur. Daha sonra gelinin sosyetik teyzesi içeri girer ve Marni’nin pek de sosyetik olmayan annesi de kendisinin lise yıllarındaki düşmanıyla yüz yüze gelir.

  • Basın Bülteni: Uzun / Kısa
  • Fotoğraflar
  • Web Sitesi
  • Fragman
  • IMDb
  • Ali Ulvi Uyanık Yazıyor
  • Diğer bilgilere haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Yine mi Sen? yazısına devam et
  • Yaşam Arsızı’nın DVD.si Tüm Satış Noktalarında

    Gerçek bir yaşam öyküsünü aktaran ve olayların odak noktasındaki kahramanlarının oyuncu olarak bizzat yer aldığı Yaşam Arsızı, Kanal D Home Video farkı ile raflarda. Elif Çağlayan, Yasemin Alkaya, Aysun Çağlayan, Funda Çağlayan’ın yer aldığı film anne ve babalarının trafik kazasında, gözlerinin önünde ölmelerine tanık olmalarıyla yaşamları cehenneme dönüşen üç kız kardeşin gerçek öyküsünü konu alıyor. Sosyal sorumluluk projesi kapsamında Elif ve kardeşlerine DVD satışından film başına 1 TL ödenecek.

  • Basın Bülteni
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • İçimdeki Sessiz Nehir’in Dünya Prömiyeri Tiflis’te Yapılacak

    Yönetmenliğini Mustafa Serkan Eröz’ün yaptığı ve başlıca rollerini Taies Farzan, Ali Yiğit ve Emre Onur’un paylaştığı İçimdeki Sessiz Nehir’in dünya prömiyeri Tiflis’te yapılacak. 06 – 12 Aralık tarihleri arasında Gürcistan’ın başkenti Tiflis’te yapılacak 11. Uluslararası Tiflis Film Festivali’nde tüm dünyadan seçilen on film arasına girmeyi başaran filmin tüm oyuncu kadrosu festivalde yer alacak. Film 40’lı yaşlarda, bir katmer dükkânı olan Halis ve yanında çalıştırdığı Meznun’u konu alıyor. Meznun’un gelişiyle ailenin sıradan hayatı darmadağın olur.

  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Tron Efsanesi

    Joseph Kosinski’nin yönettiği ve Jeff Bridges, Garrett Hedlund, Olivia Wilde ile Bruce Boxleitner’ın oynadığı Tron Efsanesi (Tron Legacy), 28 Ocak 2011’de UIP Filmcilik dağıtımıyla UIP Filmcilik tarafından vizyona çıkarıldı.
    Sam Flynn, Kevin Flynn’in 27 yaşındaki teknoloji meraklısı oğlu, babasının ortadan kayboluşunu araştırır ve kendini babasının 25 yıldır yaşadığı Tron’un dijital dünyasında bulur. Kevin’in sadık sırdaşı Quorra’yla birlikte, baba ile oğlu çok fazla gelişmiş ve son derece tehlikeli bir hale gelen, görsel açıdan dudak uçuklatan sanal alemde bir ölüm kalım yolculuğuna çıkarlar. Daha önce gördüğümüz hiçbir şeye benzemeyen, yüksek teknoloji bir film.

    Tron Efsanesi yazısına devam et

    Karmakarışık

    Byron Howard ile Nathan Greno’nun yönettiği ve Mandy Moore, Zachary Levi, Donna Murphy ile Ron Perlman’ın seslendirdiği animasyon film Karmakarışık (Tangled), 24 Aralık 2010’da UIP Filmcilik dağıtımıyla UIP Filmcilik tarafından vizyona çıkarıldı.
    Flynn gizemli bir kulede saklanırken, o kulede yaşayan güzel ve cesur, 20 metre uzunluğunda saçları olan Rapunzel tarafından esir alınır.
    Yıllardır hapsedildiği kuleden çıkma yolları arayan Flynn’i esir alan meraklı kız, yakışıklı hırsızla bir anlaşma yapar ve alışılmadık bir maceraya yelken açar.

  • Basın Bülteni: Uzun / Kısa
  • Fotoğraflar
  • Web Sitesi
  • Fragman
  • IMDb
  • Ali Ulvi Uyanık Yazıyor
  • Vay Arkadaş’ın Müzikleri Herkesin Dilinde

    Multitap grubunun, 05 Kasım’da vizyona giren Vay Arkadaş için hazırladığı film müzikleri, filmin kendisi kadar dikkat çekiyor! Birçok radyo kanalında yayınlanan ve tüm çevrelerden olumlu eleştiriler alan hareketli ve eğlenceli müzikler, dinleyenlerin dilinden düşmüyor. Multitap’in, iki ay boyunca çalışarak kendi stüdyosunda hazırladığı Vay Arkadaş’ın müzikleri, filmin ana temasına paralel Vay Arkadaş ve Full Depo isimli 2 şarkı ile filmin çizgisine uygun 20 tematik parçadan oluşuyor. Şarkıların yer aldığı soundtrack albümü önümüzdeki günlerde müzik marketlerde yerini alacak.

  • Basın Bülteni
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Vay Arkadaş’ın Müzikleri Herkesin Dilinde yazısına devam et
  • Megazeka

    Tom McGrath’ın yönettiği ve Will Ferrell, Brad Pitt ile Tina Fey’in seslendirdiği animasyon film Megazeka (Megamind), 14 Ocak 2011’de UIP Filmcilik dağıtımıyla UIP Filmcilik tarafından vizyona çıkarıldı.
    Megazeka, dünyanın en zeki süper kötü kahramanıdır. Her yolu deneyerek Metro City’yi ele geçirmeye çalışır, ancak Metro Man olarak bilinen süper kahraman yüzünden başaramaz. Metro Man yenilmez bir kahramandır, ta ki bir gün Megazeka tarafından öldürülene dek. O andan sonra Megazeka’nın hayatta hiçbir amacı kalmamıştır. Süper kahramansız bir Süper kötü kahraman olmanın hiçbir anlamı yoktur.

  • Basın Bülteni: Uzun / Kısa
  • Fotoğraflar
  • Web Sitesi
  • Fragman
  • IMDb
  • Ali Ulvi Uyanık Yazıyor
  • Diğer basın bültenlerine haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Megazeka yazısına devam et
  • Skyturk TV En Heyecanlı Yeri Programı 381. Bölümüyle Ekranda

    Skyturk TV.de yayınlanan sinema programı En Heyecanlı Yeri, bayram özel programında öncelikle haftanın yenilerine bakılıyor. Bu haftanın anonslarını Derya Alabora, Erkan Can, Gürgen Öz ve Damla Sönmez gerçekleştiriyor. İlksen Başarır ve Nergis Öztürk ile Atlıkarınca filmi sohbetinden bölümler sunuluyor. Sohbetin tamamı film, gösterime girdiğinde yayınlanacak. Programda Saga’dan Inland Empire, Sineklerin Tanrısı ve Anna Karenina DVD.leri armağan ediliyor. Ceylan Özçelik’in hazırlayıp sunduğu En Heyecanlı Yeri Programı, Cuma 00:15, Cumartesi 09:10, 14:20 ve 20:10, Pazar 17:30’da Skytürk TV.de yayınlanıyor.

  • Basın Bülteni
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğrafa haberin devamından üzerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Skyturk TV En Heyecanlı Yeri Programı 381. Bölümüyle Ekranda yazısına devam et
  • Durdurulamaz

    Basında zaman zaman hep öyle oluyor. Birisi tutup bir haber yapıyor, gereği kadar araştırılmadan yapılan bu haber basında hızla yayılıyor ve senelerce izi silinmiyor. Sinemamızın Mahpeyker: Kösem Sultan’ı Selda Alkor’dan söz açıldığında ne zaman konu evliliğine gelse “Basketbolcu ile evlendi” diye bahsedilir durur. Doğrudur, eşi öğrencilik yıllarında iyi basketbol oynardı. Bilen bilir, zamanında İstanbul Teknik Üniversitesi basketbol takımında kaptanlık bile yaptı. Basketbol nezih ve güzel bir spordur, keza basketbolcu olmak da öyledir. Ama gelgelelim Selda Alkor’un eşinin İTÜ mezunu olarak 30 yıl Koç Holding bünyesinde üst düzey yöneticilik yaptığından kimse bahsetmez.

    Benzer bir olay bendenizin de başından geçmiştir ve ne zaman gündeme gelse elimde olmadan üzülürüm, kendim de bir basın mensubu olduğum halde basına kızarım. Görev gereği Çağan Irmak’ın yönettiği ünlü Babam ve Oğlum filminin basın ve halkla ilişkilerini hasbelkader bendeniz yürütmüştüm. Filmin tanıtım materyallerini diğer yerli – yabancı filmler gibi tüm basına servis etmiştim. O sırada filmin yapımcı şirketi her ay neredeyse 2 – 3 adet yabancı film de gösterime çıkarıyordu. Babam ve Oğlum gösterime girdiğinde basın önce filmi sıradan bir Yeşilçam filmi gibi algılayarak ilgi göstermedi, yayınlarında fazla yer vermedi. Film sonraki haftalarda inanılmaz bir şekilde seyirciden ilgi görmeye başlayınca basın da bu gösterilen ilgiye kayıtsız kalmadı. Başladı ortalıkta “Film yeteri kadar tanıtılmadığı halde seyirci kulaktan kulağa birbirine tavsiye etti” şeklinde haberler dolaşmaya. Oysa aynı firmanın ithâl ettiği Quentin Tarantino’nun ünlü “Kill Bill” filmi için de aynı tanıtım faaliyeti yürütülmüştü. O filmin tanıtımına yer vermeyen medya organı neredeyse hiç yoktu, günlerce filmden bahsedildi. Neticede Kill Bill, Babam ve Oğlum’un yaklaşık beşte biri kadar seyirci tarafından izlendi.

    Son günlerdeki “New York’ta Beş Minare” ve Mahsun Kırmızıgül’ün basınla ilgili olayını da bendeniz yukarıdakilerin benzeri bir olay olarak algılıyorum. Aslında ne sinema yazarlarının Mahsun Kırmızıgül’e, ne de Mahsun Kırmızıgül’ün sinema yazarlarına karşı bir tavrı yok. Birisi aslını bilmeden attı ortaya bir “Mahsun Kırmızıgül sinema yazarlarına yapacağı basın gösterimini iptal etti” lâfını, yayıldıkça yayıldı. Birde yaptığı özel gösterime Mahsun bir-iki tane ünlü sinema yazarını çağırıp, diğerlerini çağırmayınca iş dallandı budaklandı. Adam yaptığı özel gösterime Ömer’i çağırır da Mömer’i çağırmaz, size ne, bize ne. Aldığım duyuma göre Maçka Cinebonus G-Mall Sineması’nda bütün salonları kapatarak hemşerilerine açık büfe içecek servisi ile ibadullah bir gösterim de düzenlemiş. Aferim.

    Sadi Bey’in Twitter Günlükleri:

    06 Mart 2009’da sinemalarda gösterilen Yaşam Arsızının afiş ve jeneriğinde yönetmeni Yasemin Alkaya olarak yazıyordu. Satışa sunulan …

    … DVD.sinin tanıtım bülteninde ise “Yönetmenliğini Adam Gierasch’in üstlendiği…” şeklinde yazıyor. Sinema tarihinde, vizyonunu …

    … tamamladıktan sonra yönetmeni değişen ilk film herhalde. Büyük ihtimalle tanıtım zaafıdır, not düşeyim dedim. Filmi sevmiştim.

    Cumhuriyet tarihinin -neredeyse- hepsinde yapılan yollardan daha fazlasının son 8 yılda yapıldığını gere gere duyurmuşlardı. Hani o …

    … yıllarda dozerler, kanal açma makineleri, devasa kamyonlar falan Türkiye’nin dört bir yanında gırla gidiyordu, son yıllarda ise kazma…

    … kürek kullanılarak yollar yapılmış ve rekorlar elde edilmiş idi. Bu sefer başka bir rekor daha kırılmış, az önce gelirken ilânını …

    … gördüm, Cumhuriyet tarihinin en kapsamlı restorasyonu yapılan Süleymaniye Camii yarın sayın büyüğümüzün bayram namazına katılımıyla …

    … yeniden ibarete açılacakmış. Cumhuriyet tarihinin en büyük şükürlerine vesile olur inşallah.

    Bazı filmlere birden fazla afiş yapılıyor. Son örnekler olan “New York’ta Beş Minare”nin 3, Johnny Depp ve Angelina Jolie’nin oynadığı …

    … “Tweet”in, pardon “Turist”in 2 afişi var. Çağan Irmak filmi “Prenses’in Uykusu” için 4 afiş yapılıp sinemaseverlerin seçimine …

    … sunulmuştu. Sinemaseverler içlerinden birini sevdi, seçti fakat yapım şirketi herhalde sinemaseverlerin seçtiği afişi sevmedi, tuttu 5. …

    … bir afiş yaptı. O zaman niye “Afişimizi sinemaseverlere seçtiriyoruz” diye ortalığı velveleye verdiniz, oldu mu yani? Farklı afişlere …

    … alışmışken, şimdi de bir filmin değişik isimleri ortalıkta dolaşıyor. Film şirketinden yapılan açıklamaya göre 04 Şubat 2011’de …

    … vizyona girecek filmle ilgili basına gönderilen bültenlerde film “Şov Bizinıs”, “Şov Biziniz” ve “Şov Bizınıs” olarak geçiyor. Doğru …

    … adı için herhalde afişini ve jeneriğini beklemek durumunda kalacağız.

    Markette dört kasanın ikisinde eleman olduğu için vatandaş kuyruk yapmış. Birisi dayanamayıp bağırdı: “Olur mu böyle rezalet, diğer …

    … kasaları da açsanıza, müdür yok mu?” vs. vs. Sonunda “Bizim milletimizin de hiç sesi çıkmaz, koyun gibidir zaten” deyince, bayram …

    … muzurluğu olsun diye sesimi çıkardım: “İyi de birader milleti niye hayvan yaptın?” Beklemediği bir tepki gelince şaşırdı tabi, ne …

    … diyeceğini bilemedi. Hani genelde öyledir, vatandaşa “Köpek” veya “Eşek” diye seslensen kızar, köpürür, küplere biner, “Aslanım”, …

    … “Kaplanım” desen kasım kasım kasılır, yüzünde güller açar. Oysa “Köpek” gibi sadık ve seven, “Koyun” gibi sessiz ve sakin insanoğlu …

    … zor bulunur. Bendenize hangi cins hayvan adı kullanılarak hitap edilirse edilsin hiç kızasım gelmez. Şarkı ne kadar güzeldir: Kanaryam güzel …

    … kuşum, ben sana vurulmuşum.

    Geçtiğimiz günlerde yapılan “47. Uluslararası Antalya Film Festivali”nde yarışan Belma Baş’ın “Zefir” adlı filmi ile 22 Kasım’da başlayacak olan …

    3. Uluslararası Dans Filmleri Festivali’nde gösterilecek olan “Zephyr” adlı filmin bir akrabalığı var mı? Josh Bush’un yönettiği, 5 …

    … dakika 24 saniyelik dans filmi ile Belma Baş’ın uzun metraj filminin tabi ki bir ilgisi yok. Ama soru sorudur, her filmin, sevenleri …

    … tarafından pür dikkat izlendiğine dikkat çekmek için sordum.

    (20 Kasım 2010)

    Sadi Çilingir

    sadicilingir@sadibey.com

    New York’ta Aşkın Halleri

    İlki “Paris, Je T’Aime – Paris, Seni Seviyorum”la 2006’da çekilen ve 2009’da “New York, I Love You – New York, Seni Seviyorum”la devam eden seri Kudüs’e ve Rio’ya da uğrayacak. 2010 Filmekimi’nde gösterilen bu film şimdi DVD’de sinemaseverlerle buluşuyor.

    Emmanuel Benbihy ve Tristan Carne, Paris’ten sonra New York’a aşklarını yönetmenler aracılığıyla gönderiyorlar. 2006 yapımı “Paris, Je T’Aime – Paris, Seni Seviyorum”da yirmiiki yönetmen Paris’ten hikâyeler anlatıyordu. “New York, I Love You – New York, Seni Seviyorum”da on bir yönetmen ve on iki hikâye anlatıyor. Hikâyeler arasında geçiş anları da var. Aslında “New York, Seni Seviyorum”un hikâye anlatışı ve kurgusu “Paris, Seni Seviyorum”dan çok farklı. Paris’te geçen hikâyede yönetmenler kısa filmlerle aşklarını bu şehre gönderiyorlardı. Elbette “New York, Seni Seviyorum” da bir bakıma kısa filmlerle bir aşk göndermesi. Ama, “New York, Seni Seviyorum”un en heyecan verici yönü kurgusu. Bir yönetmenin hikâyesinin içerisinde bir başka yönetmenin hikâyesinin başlangıcı yansıyor, yarım kalmış hikâye bir başka hikâyenin içerisinde tamamlanıyor. “New York, Seni Seviyorum”, onbir yönetmenin kısa filmlerinden değil de, onbir yönetmenin ruhu bir ruhta buluşuyor sanki. “New York, Seni Seviyorum”u bir yönetmen çekmiş gibi his kuşatıyor insanı. New York gibi yaşayan bir şehirde yorgun insanların aşk arayışı var. Bu filmde bazı bölümler gerçekten etkileyici. Filmde hikâye anlatıcı yönetmenlerin anlattığı dışında da anlar var. Bu bölümleri de Randy Balsmeyer yönetmiş. Filmin giriş, aralardaki bazı anlar ve final bölümü gibi. Filmin girişi de çarpıcı. Filmin derinliğindeki hikâyelerde yer bulacak iki genç aynı anda taksiye biniyor ve ilk önce kendi varacakları yerin yakın olduğu üzerine geliştirdikleri diyaloglara dayanamayan göçmen taksi şoförü onları dışarı atıyor. Bu film, 2008’de ölen önemli yönetmenlerden Anthony Minghela’ya adanmış. Filmin kış atmosferinde geçtiğini de belirtelim. Bu filmde kadın – erkek ilişkisinde fark edilen en önemli şeylerden biri, karı – kocalar arada bir sanki yabancılarmış gibi, sanki yeni tanışıyorlarmış gibi birbirleriyle “hoş oyun”lar oynamasını önermesi. Monoton hayata heyecan katmak gerek diyor bu filmin bazı bölümleri.

    Aşk, daima aşk…

    İlk hikâye, bir yankesicinin peşine düştüğü bir kadın ve savrulan aşkı… Bu bölümün yönetmeni Çinli Jiang Wen. Senaryoyu Yao Meng ve Hu Hong yazmışlar. Filmin kameramanlarıysa Ping Biing ve Maru Lee. Yankesici Ben (Hayden Christensen), fotoğraf kulübesinde resim çektiren Molly’nin (Rachel Wilson) peşine takılır çantasını kapmak için. Parasını alır, cüzdanı çöp kutusuna atar. Moly bir bara gider ve hikâye bambaşka bir hal alır. Molly’nin kocası Garry de (Andy Garcia) gelir ve Ben’e küçük bir ders verir: New York’ta uyanıklardan da uyanıklar vardır. Sonunda aşk kazanıyor ve film başka hikâyelerdeki aşkların peşine düşüyor.

    Çok değerli Hintli yönetmen Mira Nair gerçekten etkileyici bir hikâye anlatıyor. Senaryoyu Sekutu Mehta yazmış. Kameramansa Declan Quinn. Yahudi Rifka (Natalie Portman) evleniyor. Rifka, aşırı dinci Yahudi bir erkekle evliliğe hazırlanıyor. Geleneklere göre saçlarını kazıtıyor. Rifka’nın, dükkân sahibi Hintli Mansuhkhbai’yle (Irrfan Khan) konuşmaları geleneklerin ve kültürlerin zenginliğini yansıtıyor sanki. Bu hikâye yarım kalıyor ve filmin derinliğinde bir yerlerde yine seyircinin karşısına çıkıyor. Rifka’nın düğününün ardından yansıyan anlarla bu hikâye bitiyor.

    Japon Shunji Iwai’nin yönettiği bölümün hikâyesini Israel Horovitz yazmış. Kameramansa Michael McDonough. Bu etkileyici bölümde genç besteci David (Orlando Bloom), yüzünü hiç görmediği bir kızla, Camille’le (Christina Ricci) hep telefonlarla konuşur. David sevgilisinden ayrılmış ve boşlukta. Dave, John Lennon’un öldürüldüğü yerde elinde de Dostoyevski’nin “Karamozov Kardeşler” romanıyla Camille’i bekliyor. Camille dairesine geliyor ve bir aşk mı başlayacak? John Lennon’ı öldüren David Chapman, Lennon kaldğı oteli “Oz Büyücüsü”ne benzetir. Manhattan’ın ortasında gotik bir yapıya benziyor bu bina. Büyük yönetmen Roman Polanski bu binada 1968 yılında “Rosemary’s Baby – Rosemary’s Bebeği” filmini çekmişti. Polanski bu korku filminde şeytana tapanları yansıtmıştı. Charles Manson ve müritleri, Polanski’nin hamile eşini ve evdeki birkaç kişiyi vahşice katlettiler. Lennon’ın katili bu olayı fotğrafçıdan öğrenince Lennon cinayetine ruhanilik katmış kendince.

    Fransız aktör – yönetmen Yvan Attal’ın yönettiği bölümde yalnızlığa ve aşksızlığa düşmüş bir yazarla, yazarın telekız olduğunu bilmeden diyalog kurduğu Çinli kızı etkilemeye çalıştığı bu an, bir kadının kalbine girme hallerinin belgeseli gibi. Bu hikâye de yarım kalıyor ve derinlikte bir yerlerde yine seyircinin karşısına çıkıyor. Antal’ın bir başka kısa hikâyesi: Aslında bu “New York, Seni Seviyorum” filminde sigara içme sorunlarının da altı çiziliyor alttan alta. Bu bölümde de bu fark ediliyor. Alex (Chris Cooper) restoranın kapısında sigara içerken yanına Anna (Robin Wright Penn) geliyor. Karşılıklı sigara içerken iki yabancının konuşmaları gibi birbirleriyle konuşuyorlar. Onlar karı – koca mıydı? Yoksa ayaküstü tanışan ve birbirine ısınan iki insan mı? Kafanız karışıveriyor. Bu bölümlerin de kameramanı Benoit Debie. Senaryoları da Olivier Lecot yazmış.

    Filmin geçiş bölümlerinde kameralı bir genç kadının elinde kamerayla hep çekim yaptığını asla unutmayın. Belki de bu hikâyeler onun kamerasıyla yansıyordur, kimbilir.

    Köpekli bir genç (Anton Yelchin) eczaneye girer. Genç, eczacı Riccoli’nin (James Caan) “engelli” kızını (Olivia Thrilby) baloya götürür. Bu hikâyenin finali sürprizli. Bu bölümü Amerikalı Brett Ratner yönetmiş. Senaryosunu Jeff Nathanson’ın yazdığı bölümün görüntüleriyse Pawel Edelman’a ait.

    Allen Hughes’ın yönettiği bu bölümün senaryosunu Xan Cassavetes ve Stephen Winter yazmış. Görüntülerse Michael McDonough. Gecenin içinde metroda giden bir kadın Lydia (Drea de Matteo), tanıştığı genç adamla geçirdiği romantik anları ve bir anlık ilişkisini iç sesiyle sorgular. Aynı anda genç adam Gus da (Bradley Cooper), Lydia’yla sevişmelerini anar iç sesiyle. Kendini bir Bertolucci filmindeymiş gibi hissetmiş Gus. Gerçekten de bu bölümde “Bertolucci turuncusu” fark ediliyordu. Ayakları onu bir daha bulmak umuduyla gecenin içinde o bara götürür. Bekler. Umutsuzca dışarı çıkar. Taksi çağırır. Sonra Lydia gelir. Bu aşk belki de birkaç günlük değildir.

    Anthony Minghela’nın senaryosundan çekilen bu bölümün yönetmeni Hintli Shekhar Kapur. Kameramansa Benoit Debie. Hikâye bir otelde geçiyor. Isabelle (Julie Christie) otele gelir. Yaşlı belboy (John Hurt) kadını karşılar. Genç belboy Jacob (Shia LaBeouf), Isabelle’in bavullarını odaya taşır. Kadın için bu oda hatıralarla doludur. Genç belboy ona hizmet eder, konuşur. Bu bölümün de finali sürprizli. En gizemli ve hatıralara saygı bölümü bu kısa hikaye. Isabelle, hatıralarını arıyor bu otelde, o odada. Geçmişte trajediler de yaşanmıştır belki.

    Bu New York hikâyesinde Natalie Portman’ın da bölümü var. Senaryoyu da Portman yazmış. Kameramansa Jean – Louis Bompoint. Bu bölümde Dante (Carlos Acosta), küçük kız Teya’ya (Taylor Geare) bakıyor. Central Park’ta dolaşıyorlar. Akşam da kızı annesine bırakıyor Dante. Anne Maggie’yle (Jacinda Barrett) Dante arasında geçmişte bir şeyler olmuş mudur? Gizem, daima… Teya, Anne – Maggie’yle Dante’nin kızı değil miydi? Bu bölümün sonuna dikkat edilmeli belki. Dante iyi bir dansçı.

    Fatih Akın’ın bölümü de gerçekten çarpıcı. Bu bölümün senaryosunu yönetmenin kendisi yazmış. Kameramansa Mauricio Rubenstein. Ressam (Uğur Yücel) New York’a gelir. Yerleşir. Aktar Çinli kızı (Shu Qi) keşfeder, aşık olur. Resmini yapar ve ölür. Bu bölümde ev sahibinde Burt Young oynuyordu. Fatih Akın, “Rocky” seriyalini seviyor sanki.

    Geçiş bölümlerini çeken Randall Balsmeyer; Hall Powell, Israel Horovitz ve James C. Strouse’un senaryosuyla son hikâyeyi çekmiş. Kameramansa Michael McDonough. İki sevgili caddede tartışıyorlarken tanıklık ediyor buna yönetmen. Sarah (Eva Amuri), sevgilisi Justin’e (Justin Bartha) bu şehirden dışarı çıkamadıkları için hüzünlü kelimeler savururken, Justin’in Sarah’ya bir sürprizi oluyor. Çünkü aşk için her şeye değer. Bu bölümün ardından gelen bölümdeki yaşlı karı – kocanın hikâyesi her şeyi tamamlıyor sanki. Tartışmalar her devirde oluyor işte. Aslolan beraberlik, aşk ve saygı… Sevgi kazanıyor, daima…

    En etkileyici bölümlerden birini Jashua Marston yönetmiş. Senaryosunu da yönetmen yazmış. Görüntülerse Andrij Parekh’e ait. Bu hikâyeyi etkileyici kılan, 63 yıldır evli karı -koca üzerine. Bu bölümde Eli Wallach (Abe) ve Cloris Leachman oynuyor.

    Finalse yine Balsmeyer’in geçiş anıyla yansıyor. Kameralı kadın ve aktar Çinli kız. Sonra, acaba bu filmin hikâyeleri kameralı kadının yansıttıkları mı, diye düşünmeye başlıyorsunuz. Zeki anlatımı ve yaratıcı kurgusuyla birbirinden farklı estetiklerden gelen yönetmenlerin estetik yansıtışlarını bir bütünlük içerisinde ruh birliğiyle perdeden yansıtmak zorlu bir yolculuk. Bu filmin kurgusu, modern zamanların bu metropollerindeki ruh hallerini iyi yansıtıyor.

    New York, Seni Seviyorum (New York, I Love You)
    Konsept: Emmanuel Benbihy-Marina Grasic
    Fikir: Tristan Carne
    Geçiş Yönetmeni: Randall Balsmeyer
    Geçiş Seraryosu: Hall Powell, Israel Horovitz, James C. Strouse
    Geçiş Kameramanı: Michael McDonough
    Yapım: ABD – Fransa (2009)

    (19 Kasım 2010)

    Ali Erden

    sinerden@hotmail.com

    İtalyan Sinemasıyla Buluşma’da 13 ve 14 Kasım Programı

    İtalyan Sinemasıyla Buluşma programında 13 Kasım Cumartesi günü saat 16:00’da gösterilecek olan İlk Görev (Il Primo Incarico) adlı filmin gösteriminden sonra yönetmen Giorgia Cecere ve 20:00’de gösterilecek olan Pietro adlı filmin gösteriminden sonra aktör Pietro Casella seyircilerin sorularına cevap vermek için salonda hazır bulunacaklar.

    İtalyan Sinemasıyla Buluşma’da 13 ve 14 Kasım Programı yazısına devam et