Öncelikle, sinemalar (kapanan, kapatılmak istenen) sinemalar hakkında bu sütunlarda yazan, Mesut Kara’ya sadibey.com’a hoş geldin derim. Evet, “hoş geldin”… Sinemalar, Alkazar göz açıp kapanıncaya kadar -belki değil, bir gerçek, uzun bir direnişten sonra- kapanmak zorunda kaldı. Habersizdim, bir filmi seyretmek için Ataköy Atrium’daki sinemalara gittiğimde, hiç birini yerinde bulamadım, Alkazar’ın da kapanması üzerine Sn. Çilingir’e konuyu açtığımda, o da doğruladı. Bu konuyu yazamadan, Emek Sineması’nın bir süredir kapalı olduğunu fark ettim. Emek Sineması’nda ilk kez hangi filmi seyrettim, hatırlamıyorum ama yıllar önce Samsun’da önce adı Emek olup sonradan Konak olarak değişen sinemada -ilk seyrettiğim film değildi tabi- Antonioni’nin La Notte’sini bir Cumartesi günü 18:00 seansında ve arkasından Pazartesi günü 14:00 seansında seyrettiğimi ve şimdi o sinemanın, 4 (yoksa 6 -mı?) otobüs sinemaya çevrildiğini içim sızlayarak hatırlıyorum, şimdi hâlâ o durumda.
Üniversitede okumak için Ankara’ya gittiğimde Kızılay’da Büyük Sinema’da ilk seyrettiğim film To Kill A Mockingbird (Robert Mulligan) oldu, o sinemanın da yerinde şimdilerde işyerleri var. Ulus Sineması da öyle değil mi? Kızılay’daki ilk gökdelenimizin karşısındaki yerini çok daha önceden kapatan sinema… Orada da seyredilmiş bir Bergman filmi Tystnaden unutulur mu? Ya Arı Sineması, Bahçelievler son durakta, keyifli filmler izlediğim yer. Şimdilerde TRT stüdyosu yapılmış durumda, zaman zaman ekranda gözüme takıldığında “Ben burada film izlemiştim” demek gelmiyor içimden artık, hem kime diyeceğim ki…
Sonra İstanbul sinemaları, Beyoğlu’nda kaç salon -yalnız sinema salonu olarak- vardı, bugün eski yapısını koruyan kaç tane var? O zaman sinemalar bir binaya yerleşirdi, şimdilerde kapılarının üzeri numaralanmış, yanyana dizilmiş odalar gibi veya kat kat apartman gibi değildiler. Emek Sineması, sinemamız tarihinin belirli bir dönemine adını vermekten öte sinemamız ile özdeşleşmiş bir sokakta, Yeşilçam Sokağı’n da yer alan, oldukça görkemli bir salonda, perdelerini yıllardır -kaç kuşak oldu- seyircilerine açan, açmaktan öte klâsik dönem film seyretme keyfini yaşatabilen böyle kaç sinemamız oldu ve de kaldı? Beyoğlu’nun (İstiklâl Caddesinin) Taksim tarafına daha yakın, Yeşilçam Sokağı’nda, dolayısıyla “sinema” ile içiçe, tarihi bir mekân içinde, yıllarca kaç kuşağa heyecanlı dakikalar yaşattı. Bazı şeylerin miadı daha uzun olmalı. Gelip geçici modalar yüzünden, “Efendim, biz içinde sineması da olan yeni bir merkez yapacağız” teranesi ile kimseyi kandırmasınlar. Ondan sonra gidip Aya İrini’de konser verdirirler. Tabi Aya İrini’de konser verilebilir ama Emek’i yıkıp yerine yapılacak yeniyetme sinemada film seyretmek aynı şey değildir. “Emek’i Yıktırmayacağız” hareketi doğru bir harekettir, -gerekirse elden geçirilir, ama: o kadar…- bir kuşak sonrasının da -aynı zevki almasalar bile- Emek’te film seyretmek hakları olmalıdır. Hiç değilse bazı keyifleri uzun süreler paylaşalım, otobüs sinemalar -oynayan film önemli değil- birgün “bana tekrar gel”, demeyebilir, evde film seyretmenin (CD v.s.) formatı farklıdır. Emek gibi bir salonda -karanlıkta fark etmez demeyin- film seyretmek farklı bir keyiftir; nasıl olsa finalde ışıklar yanacak…
*****
Önce, televizyonda Deniz Türkali ve Barış Pirhasan’ın konuk olduğu programda duydum ve öğrendim Atıf Yılmaz Stüdyo’sunu ve ilgi duydum, kısa bir süre sonra ulaştım da, hergün yeni bir şey yaparak, yerleşiklik ve süreklilik kazanmak gayreti içindeler. İddiasız sayıda bir grubu (şimdilik on kişi kadarlar) sinema hakkında donatmak gayretindeler. Sinemanın çok boyutluluğunu -ben kaç boyutlu olduğunu daha anlayamadım- değerlendirebildikleri kadar fazla değerlendirmeye ve bunu öğrencilere aktarmaya çalışıyorlar. Sinemanın farklı kesimlerinden kişileri öğrencileri ile buluşturup “söyleşiler” yaptırarak karşılıklı temas sağlandığı gibi, senaryo yazdırtmak, bunları çektirtmek / yönettirtmek şimdiden başlayan gayretleri. Bir sohbet sırasında, bir öğrenciye sorduğum bir soruyu (senaryo, ebedi bir metin midir, teknik bir metin midir?) diğer öğrencilere de sormak istiyorum. Sorunun benim benimsediğim, “stüdyonun benimsediği cevap”, -edindiğim izlenime göre-, film çekecek kişinin bu konuda bir fikri olması gerekir diye düşünüyorum. Bir filmi oluşturacak “teknik” bilgilerin öğretildiği her sinema eğitimi veren yerde bu ve benzeri tartışmalar mutlaka yapılıyordur (şimdilerde, o kadar çoklar ki…). Sonuçta, sinemada öğrenilmesi gereken çok şey var. Atıf Yılmaz Stüdyosu böyle bir gayret içinde bulunan, giderek genişleyerek yelpaze gibi açılıp, ilgi alanını büyütmek isteyen bir “yeni” sinemacı ve film üretme kuruluşu. Yolları açık olsun.
(05 Mayıs 2010)
Orhan Ünser