Ben de dehşete düştüm! 18 yıldır kültür sanat dalında gazeteciyim, 16 yıldır aralıksız gazete ve televizyonlarda film eleştirisi yapıyorum, 14 yıldır film gösterilen programlar sunuyorum, 12 yıldır Türkiye’nin önde gelen film festivallerine film seçiyorum…
Birçok sansür vakasıyla karşılaştım, birçok filmin yasaklandığına tanık oldum, birçok filmin bağlamından koparılıp tuhaf tuhaf çıkarsamalar yapılarak tartışıldığını hayretle gördüm. Ama böyle bir saptırmayla ilk kez karşılaşıyorum!
24′teki Tematik Film Kuşağı’nda geçen yıl 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü’ne denk gelen bir yayınımızda “Kuduz Köpek Johnny / Johnny Mad Dog” adlı filmi gösterdik. Bu kuşakta hep yaptığımız gibi Film Önü bölümüne filmin temasına uygun olarak alanında Türkiye’deki en yetkin isimlerden birini davet ettik. Uluslararası Af Örgütü’nden bir temsilci rica ettik, Türkiye Lobi ve Medya Koordinatörü Avi Haligua filmi izledi, temsil ettiği kurumun hassasiyetlerini yansıttığı kanaatine vardı ve yayınımıza katıldı. Af Örgütü’nün geçen yılki bildirisi de zorla silah altına alınan çocuklar sorununa özellikle değiniyordu.
Bu filmi seçtik çünkü bu konuda yapılmış en cesur ve gerçekçi filmdi. 2008 Cannes Film Festivali’nde Fatih Akın’ın başkanlık ettiği Belirli Bir Bakış jürisi Umut Ödülü vermişti. Jüride Yeni Delhi Televizyonu’ndan Hintli gazeteci Anupama Chopra, Rusya 1. Ulusal Kanalı’ndan gazeteci Catherine Mtsitouridze, haftalık Al Ahram Gazetesi’nden Mısırlı eleştirmen Yasser Moheb, İspanyol Filmotek’inin yöneticisi Jose Maria Prado yer almıştı.
2009 İstanbul Film Festivali’nde İnsan Hakları ve Sinema bölümünde verilen Avrupa Konseyi Sinema Ödülü – FACE’e aday gösterilmişti. Sadece izleyip beğenenler olarak kendi kanaatimizle sınırlı kalmadık, The Independent ve l’Humanite gibi bu konulara duyarlı yaklaşımlarıyla tanınan gazetelerin, Sight & Sound gibi film eleştirisinin en yetkin örneklerini veren bir derginin övgü dolu eleştirilerini de okuduk.
Buna rağmen, her ne kadar filmin belgeselvari gerçekçiliğine hizmet etse de çok sert sahneler olduğuna kanaat getirdik. Yurt dışında 12 – 15 yaş arası sınırlar konmuştu. Zaten RTÜK ölçütlerine uydurma zorunluluğumuz vardı. Filmi televizyon yayımına uygun hale getirdik, bazı şiddet içeren sahneleri kısalttık, birçoğunu da blurrledik. Tematik Film Kuşağı’nda yayınlandı. Film Önü’nde çocuk haklarına saygı ve hassasiyet çağrısında bulunduk. Açıkçası bu yayınımızla gurur duyuyorum. Diğer bütün yayınlarımızla gurur duyduğum gibi. Tematik Film Kuşağı’nın tekrar gösterimlerinde Film Önü’nü yayınlamıyoruz.
Geçen haftaki tekrar gösteriminden sonra böylesine önemli bir yapım hiç ummadığımız bir haksızlığa hedef oldu.
Gazete Habertürk’ün 29 Nisan tarihli İstanbul ekinde manşet haber… Başlığı “İDO’da film koptu”.
Aa, ne olmuş acaba?
Spotu aynen şöyle: Olacak iş değil ama oldu! Feribotta sürekli açık olan Kanal 24′te kanlı, şiddetli, tecavüzlü film yayınlandı. Yolcular isyan etti, İDO yetkilileri “Anlaşmamız var kapatamayız” dedi. Dehşet filmi çoluk çocuğa izletildi.
Yok artık daha neler! Bugünleri de mi görecektik! Bak sen şu vicdansızlara, şu sorumsuz yayıncılığa bak! Habere göre “Çocuklara yönelik istismar ve şiddetin kol gezdiği şu günlerde öyle bir olay yaşandı ki, akıllara zarar”.
Benim aklıma da zarar!
Yolcular kapatın demiş, İDO kapatmamış, aileler çocukları izlemesin diye akla karayı seçmiş. Çocukcağızların medyadan çekmediği kalmadı, bütün bir gece ulusal kanallardan yayınlanan diziler, hatta sırf çocuklara yönelik çizgi filmler bile bunca şiddet yüklüyken, reklâmlarda her tür cinsiyetçiliik kol gezerken bir bu eksikti!
Neymiş bu film? “Kuduz Köpek Johnny”. Pardon? Aynı isimda başka bir film mi var? Büyük harfle atılmış “SARSICI” başlığı altındaki film bilgilerini okuyalım bakalım:
“Kuduz Köpek Johnny adlı film Afrika’daki çocuk savaşçıları anlatıyor. Filmde gerçek hayatında da asker olan 15 çocuk rol aldı. Şiddet sahnelerinin son derece çarpıcı şekilde kullanıldığı filmde, uyuşturucu alan çocukların birbirine tecavüzü de var. Birçok eleştirmen tarafından fazla cüretkar bulunan film, Cannes Film Festivali’nde ‘Umut Ödülü’ almıştı. Film için 15 yaş sınırı da konulmuştu.”
Sinemadan bir parça anlayan biri haberin niteliğiyle filmin niteliği arasındaki çelişkiyi hemen görmüştür. Umarım göremeyenler oradan buradan ucuza kiloyla sapık filmler kaldırdığımızı sanmamıştır!
İnsaf edin sevgili Habertürk çalışanları!
Birincisi kuşağın adı Dünya Sineması değil Tematik Film Kuşağı.
İkincisi ilk yayın değil, tekrar yayını. RTÜK’ün onayı olmasa ilk yayından sonra ihtar ya da ceza alırdık. İnanın bana bir filmimizin bir plânının fonunda minicik görünen karakterler sigara içiyormuş diye 50 bin TL ceza kestiler çatır çatır! Yani denetleniyoruz!
Üçüncüsü çatışma ve tecavüz sahneleri kesildi ve blurrlendi. Biz filmi yaş sınırını kaldıracak hale getirdik. 15 yaş sınırı kondu demişsiniz, o her ülkede verilmedi, Fransa’da 12 yaşın altına yasak örneğin. Zaten bunlar da orijinal versiyon üzerinden yapılan sınırlamalar. Bizimki orijinal versiyon değil.
Dördüncüsü bu film hakkında çıkan hemen hemen bütün ciddi basın organı eleştirileri övgüyle dolu. Sadece ‘cüretkâr’ denmiyor o upuzun eleştirilerde!
Altıncısı bu filmi dolaysız veya dolaylı olarak onaylayan kurumlar hepimizden daha üstündür karar mercii olarak: Cannes Film Festivali seçicileri, Fatih Akın başkanlığındaki hepsi medya çalışanlarından oluşan Belirli Bir Bakış Jürisi, Uluslararası Af Örgütü… Ayıptır söylemesi ben o tarihte henüz seçilmiş değildim ama bugün Dünya Film Eleştirmenleri Federasyonu – FIPRESCI Başkan Yardımcısı unvanını taşıyorum.
Evet, şu an Tematik Film Kuşağı’nın sunucusu olarak tarafım ama olmasam, siz bu konuda ilkeli ve nesnel habercilik yapmak istemiş olsanız, benden görüş talep etseniz size şunu yazardım:
Bu filmdeki şiddetin kullanımı yersiz ve ticari değil, gerekli ve gerçekçidir. Çocuk askerlerin içinde yaşadığı koşulları anlayıp onları yargılamamız, hâlâ birer çocuk olduklarını ve bilinçsiz davrandıklarını anlamamız için gerçekçi biçimde yansıtılmıştır. Cüretkâr değil natüralisttir anlatım biçimi. O yüzden etkileyicidir ama ne rencide edicidir ne de özendirici. Bu filmde çocuk askerlerin maruz kaldığı ve uygulamaya zorlandığı şiddetin doğası irdelenmekte ve onların içinde hâlâ çocuk kalan yan sergilenerek, rehabilitasyon umuduna dikkat çekilmektedir. Kanayan bir yaranın kanamasını durdurmak için üzerine bastırmak gerekir.
(02 Mayıs 2010)
Alin Taşçıyan