21. Ankara Uluslararası Film Festivali’nde Film Okumaları Devam Ediyor

21. Ankara Uluslararası Film Festivali’nde Film Okumaları ilgi görerek devam ediyor. Bugün yapılan Linsday Anderson’un Eğer… (If…) adlı filminin gösteriminden sonra Batı Sineması Cafe’sinde yapılan etkinlikte Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi S. Ruken Öztürk filmle ilgili açıklamalarda bulundu ve izleyicilerin sorularını cevaplandırdı. Öğleden sonra yapılan Gillo Pontecorvo’nun kapitalizm, sömürgecilik, devrim ve ayaklanmanın incelendiği destansı filmi İsyan’ın (Queimada – Burn) gösteriminden sonra da Prof. Dr. Oğuz Onaran izleyenlerin sorularını cevapladı ve filmle ilgili geniş bilgiler verdi.

  • Festival hakkında geniş bilgiler için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    21. Ankara Uluslararası Film Festivali’nde Film Okumaları Devam Ediyor yazısına devam et
  • Belgesel Film Bölge’nin Galası 19 Mart Cuma Günü Yapılıyor

    Yönetmenliğini Güliz Sağlam ve Feryal Saygılıgil’in yaptığı, Bölge adlı belgesel filmin galası 19 Mart 2010 Cuma günü 19:45’de Pera Müzesi Oditoryumu’nda yapılıyor. Filmin diğer gösterimi 17 Nisan 2010 Cumartesi günü 16:00’da 29. Uluslararası İstanbul Film Festivali bünyesinde yine Pera Müzesi’nde gerçekleştirilecek. Belgesel, Kültür Bakanlığı, Petrol-İş Sendikası ve Friedrich Ebert Stiftung Derneği Türkiye Temsilciliği’nin yapım desteğiyle çekildi.

    Sinema Sektörü Ayaklandı

    Sinema sektörü, sorunlarının masaya yatırıldığı bir hafta yaşadı. Türk Sinema Konseyi’nin basın bildirgesi, Sine-Sen’in açıklamaları ve Başbakan’ın sinema açılımı haftaya damgasını vurdu.

    Özetlemek gerekirse; Türk sineması her sene gitgide büyüyor. Ancak bu büyüme sıkıntılarını da beraberinde getiriyor.

    Oyuncu ve set çalışanları için sorun, dizi saatlerinin çok uzun olması, köle çalışma düzeni, sendikasızlık ve düşük ücretler …

    Yapımcı ve meslek örgütleri için sorun TV’lerden paralarını geç almaları, Kültür Bakanlığı destekleme fonunun istedikleri gibi çalışmaması, Türk Sinema Yasası taslağının çıkmaması…

    Bu sorunlar elbette ki çok ama çok önemli ama keşke bazı konularda da sinema örgütleri dayanışma içine girse. Mesela Tiyatro sanatçısı Müjdat Gezen hakkında Kadıköy’deki tiyatrosunun çatısını ruhsata aykırı olarak yaptırdığı gerekçesiyle ‘imar kirliliğine neden olmak’ suçundan 5 yıla kadar hapis istemiyle dava açılması gibi. Zor duruma düşmüş eski Yeşilçam müdavimlerinin sorunlarının gündeme gelmesi gibi…

    Sus Artık Sevgili Şahan

    Sevgili Şahan, bugüne kadar en çok izlenen 3 filmi çekmiş olabilirsin. Ama bu her çıktığın yerde, rakiplerini yaylım ateşine tutma hakkını vermemeli. Daha mütevazi bir tepki verip yapacağın eleştirileri filmlerine veya parodilerine saklamalısın. Sana mütevazilikle ilgili bir örnek vermek istiyorum. Yönetmen Memduh Ün’ün Gece Gündüz’e verdiği özel röportajda söylediği “Cüneyt Arkın ve Ayhan Işık iyi oyuncu değil” sözlerine Cüneyt Arkın “Memduh ne derse kutsaldır, hattâ iltifattır” diyerek cevap verir. Büyük yönetmen ve büyük oyuncu budur işte.

    Bravo Behzat Uygur

    Recep İvedik fenomenine beklide en iyi çözümleme Behzat Uygur’dan geldi. Bakın ne söylüyor “Şahan Gökbakar’ın TV’de yaptığı işleri çok beğeniyorum. Bazen internetten bakıyoruz, çok gülüyorum. Zaten eleştirilmesini de anlamıyorum, ‘Ben acayip bir sanat filmi yaptım’ diye çıkmıyor adam. Bir komedi filmi yaptı. İçinde argo da, küfür de var. Nasıl ki daha önceki dönemlerde ‘Turist Ömer’, Cilalı İbo’, ‘Cafer Bey’ gibi tiplemeler varsa, ‘Recep İvedik’ de öyle bir karakter ya da karikatür… Yani Şahan, ‘Antalya’da En İyi Erkek Oyuncu Ödülü’nü alayım’ demiyor ki, güldürmek için yapıyor. Eleştirilecek bir şey görmüyorum ben.”

    Doğru söze ne denir.

    Kısa Kısa …

    Yılmaz Erdoğan’ın komedi mutfağı bakalım televizyonda yakaladığı başarıyı beyaz perdede de yakalayabilecek mi? Bu Cuma vizyona girecek filmi merakla bekliyoruz.

    Ata Demirer hızlı çıkışını sürdürdü ve tahminlerin ötesine çıkarak 1,5 milyon seyirciye ulaştı ve bu gidişle çok rahat 2 milyona ulaşacak gibi. Bu arada ilk filmin başarısı yapımcıyı heyecanlandırmış olacak ki Eyyvah Eyvah 2’nin çıkmasına kesin gözle bakılıyor.

    Cem Yılmaz yeni filmini Çin’de mi çekecek yoksa İstanbul’da bir Çin platosu mu kuracak bilinmez ama bu sıralar uzun bir Çin seyahatine çıkacak.

    (21 Mart 2010)

    Erhan Işık

    erhan@yesilcam.gen.tr
    www.yesilcam.gen.tr

    Türkiye Sinema Konseyi’nden Duyuru: Türkiye Sinema Reformu İçin Birleştik

    Türkiye Sinema Konseyi, basına ve kamuoyuna, Türkiye Sinema Reformu İçin Birleştik başlıklı bir duyuru yayınladı. Konseyin duyurusu şöyle: “Biz aşağıda imzası olan sinema kuruluşları, ortak çıkarlarımızı tanımlamak, ortak sorunlarımıza çözüm bulmak için Türkiye Sinema Konseyi adıyla bir istişare ve işbirliği zemini oluşturduk. Bizce artık bıçak kemiğe dayandı. Endüstrinin hiçbir kesiminin kısmi çözümler elde edemediğini; sınırlı da olsa, bütün kazanımların ancak birlikte sağlanabildiğini son altı yıl içinde iyice anladık. Bizce artık bıçak kemiğe …”

  • Duyuruya ulaşmak için tıklayınız.
  • Görsellere haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Türkiye Sinema Konseyi’nden Duyuru: Türkiye Sinema Reformu İçin Birleştik yazısına devam et
  • İmdaaat, Kafayı Yiyeceğim Bu Kadar Çok Filmden

    2010 yılının ilk gününden, sizlerin bu yazıyı okuduğunuz 21 Mart tarihine kadar toplam 80 gün geçti.

    Ve aynı süre zarfında da ülkemizin sinema salonlarında –19’u Türk sinemasına ait olmak üzere- toplam 57 film gösterime girdi.

    Yani, neredeyse her 1,5 günde bir yeni bir filmle karşılaşmışız sinemaların giriş bölümlerindeki afiş standlarında…

    Diğer sinema yazarlarının ve sinemaseverlerin hâlet-i ruhiyesini derinlemesine bilemem; fakat bütün samimiyetimle itiraf edeyim ki ben artık bu film enflasyonundan dolayı “Bööööööggghh!” deme noktasına gelmiş durumdayım.

    Aslına bakarsanız, çevremdeki onca sinemasever ve özelikle yakın irtibat halinde olduğum iki düzine dolayındaki sinema yazarı dostumun da bu manzara karşısında neler hissettiklerini üç aşağı – beş yukarı bilmekteyim. Onlar da aynı şekilde böğürme noktasındalar; fakat kibarlık olsun diye şimdilik yazılarında bu durumu dile getirmemeyi tercih ediyorlar.

    Bir ülkede, küresel krizin doğurduğu ekonomik sorunlar böylesine ayyuka çıkmış ve insanlar sinemayı, tiyatroyu, sergiyi, konseri falan bir kenara bırakıp büyük ölçüde temel ihtiyaçlarının teminine odaklanmışken, film ithalâtçısı ve dağıtıcısı şirketlerin sanki burası bir İsviçre ya da Danimarka’ymış gibi piyasaya bu denli bol keseden yerli – yabancı film sürmelerinin pratik sonucunu hemencecik söyleyeyim sizlere:

    Sinema sanatı, gerek yerli, gerekse yabancı örnekleriyle gitgide ucuzlayıp sıradanlaşıyor… Yeni filmler, gelişleriyle kamuoyunda heyecan yaratan, entelektüel çevrelerde haftalarca tartışılan kıymetli kültürel ürünler olmaktan çıkıp, takip edilmeleri en sıkı sinefillere bile yorgunluk veren birer “külfet nesneleri”ne dönüşüyor…

    Yapımcısı, ithalâtçısı, işletmecisi, salon sahibi ve hattâ “alaska dondurma – patlamış mısır” satıcısıyla sinema sektörü!

    Sizlere sesleniyorum değerli dostlarım…

    Hepiniz farkındasınız ki bu iş uzunca bir süre böyle gitmez. Sektör, talebin çok üzerindeki bir arzla resmen bunalmış durumda. Ne izleyici dikkatini bazı kalburüstü filmlere yoğunlaştırabiliyor, ne de sinema yazarı olarak bizler bu çılgın koşuşturmacayı lâyıkıyla, hakkını vererek takip edebiliyoruz. Yazık değil mi eskimeye bile fırsat bulamadan raflara kaldırılan o kadar 35 mm kopyaya, onca afişe, lobi karta, internet sitesine…

    O yüzden, ben en iyisi bir kez daha bu renkli mahallenin “doğrucu Davud”u rolünü üstlenerek, sizlere sinema yazarları cephesindeki gerçek durumu dürüstçe özetleyeyim: Pek çoğumuz filmlerin değerlendirme yazılarında artık “sallamaya” başladık. Var elbette câmiâmızda hiç sektirmeden bütün filmleri tek tek, inatla takip eden bir kaç gözükara meslektaşımız; ki onların bu iş disiplinine de büyük saygı duyuyorum.

    Fakat, zaten -pek çoğunun bu işten hiç bir gelirleri olmadığını üzülerek gözlemlediğim- genç internet editörleri ve gazetelerin komik teliflerle çalışan hafta sonu eki sinema yazarları başta olmak üzere, güncel sinema üzerine yazıp çizen yüzlerce kişinin bu kadar çok sayıda gösteriyi takip etmeye ne parası var, ne zamanı, ne de morali ve enerjisi…

    O yüzden, ne yapılıyor? Filmlerin internet sitelerine, basın bültenlerine ve lobi fotoğraflarına şöyle bir göz atılıyor, youtube’a düşen fragmanlar izleniyor, IMDb ve Ekşi Sözlük gibi platformlarda bu yapımlar hakkında daha önceden söylenmiş sözler taranıyor; ondan sonra da bütün bu “bilgiler”in ışığında filmlerle ilgili ayrıntılı analizler (!) kaleme alınıyor.

    Kendi adıma bunu yapmamaya ve -en azından- manşete çektiğim bütün filmleri kâh basın gösterimi, kah gala, kâh işportaya düşmüş korsan bir DVD’den (*) ne yapıp edip izlemeye çalışıyorum. Fakat, tam olarak baş etmek gerçekten de mümkün değil böyle bir film kasırgasıyla…

    Bu özensiz çalışma tarzının sonucunda ise hem Türk sinemasının binbir zorluk içinde çekilmiş “genç yönetmen” filmleri, hem de farklı farklı ülkelerden gelen bir çok gizli kalmış başyapıt, en fazla ikişer haftalık sönük gösterimler eşliğinde ziyan zebil olup gidiyor.

    Geride bıraktığımız şu 80 günde, film bolluğundan dolayı, üzerine aslında özel dergi – gazete eki çıkartılabilecek kalitede nice filmi pas geçmek zorunda kaldık; ya da üstünkörü cümlelerle tanıttık onları okurlarımıza… Çünkü, ne yazık ki yetişemiyoruz her basın gösterimine, her galaya…

    Sözün burasında, filmlerin basın gösterimleri ve galalarına katılmanın “sıfır masraflı” bir ayrıcalık olduğunu düşünen kimi hayâlperestlere de sabahın köründe bu tür etkinliklere gecikmeden ulaşabilmek ya da gecenin bir yarısında bunlardan çıkıp evimize sağ salim dönebilmek için, çoğu kez aynı filmi sinemada izlerken ödeyeceğimizden kat be kat daha fazla ulaşım bedelini taksilere bayılmak durumunda kaldığımızı da hatırlatayım.

    Hadi, bizler İstanbul merkezli bir sinema yazarları grubuyuz; kendimizi çok sıkarsak, ana – babalarımız da yeterince zenginse belki takip etmeyi başarırız bütün filmleri… Pekiyi ya, bu mesleği Anadolu kentlerinde yürütmeye çalışan meslektaşlarımıza ne demeli?

    Onların tek şansları var: Filmler gösterime girdikten (ki yaşadıkları kentte sinema salonu varsa ve yazmaları gereken film de o salona lütfedip gelirse) en erken bir hafta sonra bilet parasını ödeyerek izlemek ve bize göre nispeten daha bayatlamış yazılar kaleme almak…

    Bu mesleğin, hiç bir kişi ve kuruma zerrece yaranmaya çalışmayan, tam bağımsız ve yeterince kıdemli bir mensubu olarak sektörün sorumlularına altını çize çize tekrar hatırlatıyorum:

    Uyguladığınız hovardaca dağıtım politikası yüzünden sinemayı da, sinemaseverliği de, sinema yazarlığı mesleğini de büyük bir süratle ucuzlatmaya doğru gidiyorsunuz. Hepiniz kabûl etmek zorundasınız ki bu yoksul ülkenin koşulları 80 günde 57 film gibi bir müsrifliği kesinlikle kaldırmıyor. Daha ağır ağır, daha sindire sindire gelmeli salonlara yeni filmler… Her Cuma 2 – 3 adetten daha fazla yerli ve yabancı film gösterime girmemeli… Gerekiyorsa filmler sonraki aylara, hattâ sonraki yıllara ertelenmeli; fakat “Nerede çokluk, orada bokluk” misâli, izleyicinin de sinema yazarlarının da kafası bu kadar karıştırılmamalı…

    Hayatını sinemaya endekslemiş benim gibi bir adam için bile bu kadar filmi takip etmek artık bir zevk falan olmaktan çıktı, resmen işkenceye dönüştü. O yüzden, sektörde söz sahibi olan kişi ve kurumların tez elden bir araya gelip, Türkiye’deki aşırı şişkin yapım – dağıtım düzenini mutlaka gözden geçirmeleri gerekiyor.

    Benden söylemesi… Yoksa, akıbetinizi de hemencecik şu şekilde tasvir edebiliriz:

    Bir Şahan Gökbakar filmi: 3 milyon bilet… Bir Cem Yılmaz filmi: 2 milyon bilet… Bir Çağan Irmak filmi: 1, 5 milyon bilet… Bir Nuri Bilge Ceylan – Semih Kaplanoğlu filmi: 50 bin bilet… İslâmcı temalı bir film (Finansal olarak yaslandığı cemaat – tarikatın etki gücüne bağlı olarak): 50 bin – 300 bin arası bilet… Kültür Bakanlığı desteğiyle ilk filmini çekmiş bir genç yönetmen filmi: 10 bin bilet… Belgesel bir film: 5 bin bilet… Kürtlerle ilgili etnik bir film (Finansal açıdan yaslandığı örgüt ya da aşiretin etki gücüne bağlı olarak): 50-100 bin arası bilet…

    Birileri yaşanan akıl almaz müsrifliğe dur demezse, Türkiye’de en az 2020 yılına kadar sinema bilet satışlarının genel görünümü de hemen hemen bu şekilde olacaktır.

    * * *

    (*) Evet, aynen öyle! Emin olun, pek çokları da aynı şeyi yapıyorlar, fakat benim gibi dürüstçe itiraf edemezler bunu… Aksini iddia eden çıkarsa, iddia sahiplerine, Oscar ödül töreninin yapıldığı tarihte yüzde 90’ı Türkiye’de henüz gösterime girmemiş ve yasal DVD’si de çıkmamış olan Oscar adayı filmleri nasıl olup da bu denli ayrıntılı bildiklerini, medya organlarının “Oscar tahmini” değerlendirmelerine hangi ölçütler eşliğinde katıldıklarını sorun.

    Bu tür tahminlere hemen hiç katılmıyorum, nitekim bu yıl da aynı türden 4 ayrı talebi reddettim. Çünkü, mümkün olduğunca izlememeye çalışıyorum korsan DVD’leri…

    (21 Mart 2010)

    Ali Murat Güven
    Yeni Şafak Gazetesi Sinema Editörü

    alimuratg@yahoo.com

    Türkiye Sinema Konseyi, Pazartesi Günü Basın Toplantısı Yapıyor

    Türkiye Sinema Konseyi, sinema sanatımızda ve film endüstrimizde kaydedilen başarıların gerekli yasa ve kurumlarla desteklenmesi için bir kampanya başlatıyor. Film endüstrisinin köklü bir reform yapmak amacıyla başlattığı kampanyanın içeriği, Türkiye medyası mensupları ve kamuoyuna 15 Mart Pazartesi günü Beyoğlu Belediyesi Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi’nde saat 14:00’te düzenlenecek olan toplantıyla duyurulacak. Kampanya sunumunu Türkiye Sinema Konseyi Başkanı yönetmen Erden Kıral ile birlikte oyuncu Nejat İşler ve oyuncu Janset yapacak.

  • Basın Bülteni
  • Diğer haber, basın bülteni ve görsellere haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Türkiye Sinema Konseyi, Pazartesi Günü Basın Toplantısı Yapıyor yazısına devam et
  • Nürnberg’in Galibi “11’e 10 Kala”

    Bu yıl on beşincisi düzenlenen Nürnberg Türkiye/Almanya Film Festivali’nde yönetmenliğini Pelin Esmer’in yaptığı 11’e 10 Kala, En İyi Film Ödülü’nü aldı. Film aynı zamanda Sinema Yazarları Ödülü’nün de sahibi oldu. Başrollerinde Nejat İşler, Mithat Esmer, Tayanç Ayaydın ve Laçin Ceylan’ın oynadığı yapım daha önce Adana Koza Film Festivali’nde En İyi Film ve En İyi Senaryo, İstanbul Film Festivali’nde Jüri Özel Ödülü, Abu Dabi Film Festivali’nde En İyi Yeni Yönetmen, Tromsö Film Festivali’nde FIPRESCI ödüllerine lâyık görülmüştü.

  • Basın Bülteni
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Dağ Filmleri Festivali’nden Gençlere Özgü Amatör Film Yarışması: Çek Getir

    Dağ Filmleri Festivali, Çek Getir başlıklı amatör film yarışması düzenliyor. Binlerce kilometre süren yolculuklar, yüzlerce metrelik rotalara yapılan tırmanışlar, onlarca metre derinliklerde saklanan sırlar. Doğada herkes için onu bekleyen farklı bir hikâye var; kendi hikâyeni paylaşmak için fırsat. Doğa, dağ, macera, spor, gezi ve doğaya dair diğer her şey. Çekilen görüntüleri http://www.dagfilmfest.org/cekgetir.asp adresine yükleyip, arkadaşlarıyla paylaşanlar hediyeler kazanıyor. Yarışmanın son katılım tarihi 24 Mart 2010 Çarşamba saat 23:59 olarak belirlendi.

  • Basın Bülteni
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Görsele haberin devamından üzerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Dağ Filmleri Festivali’nden Gençlere Özgü Amatör Film Yarışması: Çek Getir yazısına devam et
  • Sözün Bittiği Yer

    Sadi Bey’in Twitter Günlükleri 11

    “Herkes mi Aldatır?” adlı filmin basına servis edilen teaser afişinde yönetmen Kamil Aydın’ın adı yok. Bu bir tarafa, filmin 02 Nisan’da …

    … vizyona gireceği ilân edildi, basına sadece filmin künyesi servis edildi. Klâsik bilgiler, konu, film hakkında, yönetmen görüşü vs. …

    … ortada yok. Keza web sitesinde afiş ve küçük fotoğraflardan başka birşey yok. Niyedir, anlayan beri gelsin.

    En sinirlendiğim sözlerden birisi de, benim gibi emekli milletinin zaman zaman “Biz bu devlete 25 yıl hizmet ettik” diye övünmesidir.

    Tamam da kardeşim -veya Sadi Bey-, hizmet ettin de bedava mı ettin? Devlet de sana takır takır maaş verdi. İşine gelmiyorduysa etmeyeydin.

    Bir başka sinirlendiğim söz de “Biz bu saçları deeer-mende aaart-madık” sözüdür. İşini doğru yaptıktan sonra saçını ha değirmende …

    … ağartmışsın, ha Topkapı Sarayında, ne farkeder?

    Noam Murro’nun yönettiği “Smart People” adlı yabancı film “Aşkın Yaşı Yok” adıyla 25 Temmuz 2008’de vizyona girmişti.

    O filmin gösteriminin üzerinden 2 yıl bile geçmeden 09 Nisan 2010’da bu sefer Bart Freundlich’in yönettiği “The Rebound” adlı yabancı …

    … film yine “Aşkın Yaşı Yok” adıyla gösterime giriyor. Yabancı filmlere Türkçe isim konulurken birebir çeviri yapılmaz. Ticari cazibe …

    … açısından filmin konusuna yakın çekici bir isim konulmaya çalışılır. Bunu biliyoruz, fakat birbirine yakın tarihlerde vizyona …

    … giren filmlerin aynı Türkçe isimle gösterilmesi de tuhaf. Benzer isimli ve birbirine yakın tarihlerde gösterilen birkaç örnek daha …

    … vermek gerekirse: “Dönüş – Vozvrashcheniye” (Yön: Andrey Zvyagintsev, 04 Şubat 2005); “Dönüş – Volver” (Yön: Pedro Almodovar, 03 …

    … Kasım 2006); “İlk Aşk – Dandelion” (Yön: Mark Milgard, 27 Ocak 2006); “İlk Aşk” (Yön: Nihat Durak, 17 Kasım 2006); “Kapan – Fermat’s …

    … Room” (Yön: Luis Piedrahita, 11 Nisan 2008); “Kapan – Hush” (Yön: Mark Tonderai, 10 Temmuz 2009). Geçen hafta Ankara Film …

    … Festivali’ndeyken bir ara Murat Erşahin, en uzun yerli filmin hangi olduğunu araştırıyordu. Düşündük, düşündük, sonunda bulduk.

    Murat yazısında belirteceği için onun buluşuna sahip çıkmamak adına buraya yazmayayım. Ben bir başka en uzun yerli filmi yazayım. Benim …

    … bildiğim en uzun yerli film adı, Mehmet Aslan’ın yönettiği “Akbulut, Malkoçoğlu ve Karaoğlan’a Karşı”ya aittir. Biraz daha zorlasam …

    … diğer en uzun isimli yerli film olarak, Yavuz Figenli’nin “Yüzme Bilmiyorsan İşin Ne Ağaçta” filmini belirtebilirim. Çok bilmişlik …

    … yapıyorum ya, şimdi siz, “En uzun Türkçe isimli yabancı film hangisi?” diye sorarsınız. Ben cevabı yetiştireyim derken, oradan birisi …

    “Borat: Şanlı Kazakistan Milletinin Çıkarlarını Arttırmak İçin Amerikan Kültürünün İncelenmesi” der haklı olarak. Doğrudur …

    O halde bende ikincisini yazayım. Woody Allen’in meşhur filmi 1994 Nisan’ında ülkemizde aynen “Seks Hakkında Bilmek İstediğiniz Ama …

    … Sormaya Asla Cesaret Edemediğiniz Her Şey” adıyla gösterilmişti. Utana, sıkıla Beyoğlu Sineması’nda izlediğimi hatırlıyorum.

    Lâf lâfı açıyor, yukarıda Karaoğlan’dan bahsedince aklıma avdet eden küçük bir bilgiyi de kayda geçmekte yarar var. Suat Yalaz, serinin …

    … ilk filmi “Karaoğlan, Altaydan Gelen Yiğit” filmi ile ortalığı kasıp kavurduktan sonra birkaç tane Karaoğlan filmi daha yazdı ve yönetti.

    Serinin ilk filminde ilk defa kamera önüne geçen Kartal Tibet herhalde fazla para istedi ki serinin son filminde Camoka rolündeki Danyal …

    … Topatan’ı (fotoğrafta sağda) başrolde oynattı. Filmin adı “Camoka’nın İntikamı”ydı ve bazı yerlerine eski Karaoğlan filmlerinden görüntüler serpiştirilmiş …

    … ve seyirciye Karaoğlan filmi olarak servis edilmişti. Bu da yetmedi bir iki sezon sonra sinemamız Suat Yusuf adında yeni bir yönetmen …

    … kazandı ve o da sinemamıza “Karaoğlan’ın Kardeşi Sargan” adında bir film hediye etti. Günahı vebali hatırlayanların -ki bendeniz …

    … oluyorum- boynuna Suat Yusuf’un Suat Yalaz’ın takma adı olduğu sanılır. Araştırdım, baktım filmin senaryosu da Suat Yalaz tarafından …

    … yazılmış, başrolünde de Tarık Tibet adında bir oyuncu oynuyor. Ne tesadüf, Kartal Tibet’in kardeşi midir, nedir?

    Sinemamızda daha ne ilginçlikler vardır kimbilir?

    “Kara Köpekler Havlarken” ve “Köprüdekiler”in Ankara’dan ödüllerle dönmesi iyi oldu. Her iki filmde 19 Mart Cuma günü gösterime girmişti.

    Ödüllerin filmlere ilâve seyirci getirmesini dileyelim. Bu iki film ve Aydın Bulut’un “Başka Semtin Çocukları” filmleri bana birbirini …

    … tamamlayan filmler gibi geliyor. Üç ayrı yönetmen tarafından yapılan bir üçleme. İsmail Güneş de “Gülün Bittiği Yer”den sonra “Sözün …

    … Bittiği Yer”i çekmişti. Son projesi “Ateşin Düştüğü Yer”i tamamladığında sinemamız yeni bir üçlemeye daha kavuşmuş olacak.

    (20 Mart 2010)

    Sadi Çilingir

    sadicilingir@sadibey.com

    Baykuş Krallığı Efsanesi’nin Teaser Fragmanına Ait Yayın Linkleri Açıklandı

    Ülkemizde Ekim 2010′da vizyona girmesi plânlanan Baykuş Krallığı Efsanesi (Legend of the Guardians) filminin teaser fragmanına ait yayın linkleri açıklandı. Zack Snyder’ın yönettiği ve Helen Mirren, Sam Neill, Geoffrey Rush ile Hugo Weaving’in seslendirdiği filmde Soren adı genç baykuş, babasından hikâyelerini dinlediği Ga’hoole adlı koruyucu baykuşlardan çok etkilenmektedir. Birgün, tüm baykuş soyunu korumak için mücadele veren koruyuculardan biri olmayı hayal etmektedir.

  • Basın Bülteni
  • Teaser Fragman
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Akbank 6. Kısa Film Festivali’nde Sonuçlar Belli Oldu

    Akbank 6. Kısa Film Festivali’nin sonuçları belli oldu. Festivalin yarışmalı bölümündeki 241 film arasından En İyi Kurmaca Film ödülünü Anıl Dinç’in Derin adlı filmi, En İyi Belgesel ödülünü ise Emre Karadaş ve Deniz Oğuzsoy’un Duvar adlı belgesel filmi aldı. Kurmaca dalında, Nazlı Elif Durlu Güven Bana, Tolga Karaçelik Rapunzel, belgesel dalında ise Soner Yıldırım – Mehtap Köseoğlu Dönüş ve Merve Kayan – Zeynep Dadak Bu Sahilde filmleri ile mansiyona lâyık görüldü. Ödül töreninden sonra En İyi Kurmaca ve En İyi Belgesel filmlerinin gösterimi yapıldı.

  • Basın Bülteni
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Akbank 6. Kısa Film Festivali’nde Sonuçlar Belli Oldu yazısına devam et
  • Tüm Şirketler

    Tüm Şirketler,
    05 – 11 Mart 2010 Haftalık (Weekly),
    01 Ocak – 11 Mart 2010 Yıllık (Annual),
    01 Ocak – 11 Mart 2010 Eski Yıllar Yıllık (Ex Years Releases Annual),
    Box Office listeleri için tıklayınız.
    Bu listelerden alıntı veya kopyalama yapıldığında kaynak olarak Haftalık Antrakt Sinema Gazetesi‘nin gösterilmesi rica olunur.

    Arka Pencere Dergisi, Oscarlı Kötü Adamların Peşinde

    Arka Pencere Dergisi, 20.nci sayısında, Christoph Waltz’ın aldığı Oscar’dan yola çıkıyor, gelmiş geçmiş En İyi Oscar Ödüllü kötü adamların izini sürüyor. Tunca Arslan, Türkan Şoray’ın annesi Meliha Şoray ile evlenip ünlü olan ve iki filmde rol Ahmet Çevik’in öyküsünü anlatıyor. Vizyon filmi eleştirilerinde Zindan Adası, Ölümcül Tuzak, Çılgın Kalp, Acı Bir Hayat Hikayesi, Ay Lav Yu ve Anadolu’nun Kayıp Şarkıları var. Arka Pencere’nin 20.nci sayısı, bir Alfred Hitchcock alıntısıyla nihayete eriyor: “Seyirciye zevk verin. Tıpkı karanlık bir kâbustan uyandıklarında duyduklarına benzer bir zevk!”

  • Basın Bülteni
  • Web Sitesi
  • Yüksek çözünürlüklü kapak fotoğraflarına haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Arka Pencere Dergisi, Oscarlı Kötü Adamların Peşinde yazısına devam et
  • İçimdeki Sessiz Nehir’in Çekimlerine Başlanıyor

    Yönetmenliğini Mustafa Serkan Eröz’ün gerçekleştireceği İçimdeki Sessiz Nehir adlı sinema filminin çekimlerine 25 Mart 2010 tarihinde başlanıyor. Bir kasabada yaşayan sade bir ailenin dramını anlatacak olan filmin oyuncu kadrosunda Türkiye’de Aşk ve Ceza adlı televizyon dizisinden tanınan Almanya’da yaşayan Türk asıllı oyuncu Ali Yiğit ile İranlı yıldız Taies Farzan başrolleri paylaşacak. Çekim süresi 5 hafta olarak plânlanan filmin çekimleri Trakya’daki Kıyıköy kasabasında gerçekleştirilecek. Bağımsız yapıda olup Türk sinemasının iyi örneklerinden olma gayreti içindeki film destek için Kültür Bakanlığı’na da başvurdu.

  • Basın Bülteni
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Ustanın Sırrı

    24 Ocak 2009′da başlayan Cumartesi Belgeselleri, her Cumartesi günü saat 14:00’te BSB Sinema Eserleri Sahipleri Meslek Birliği Cep Sineması’nda belgesel film gösterimleriyle devam ediyor. Film gösteriminin ardından belgesel filmin yönetmeninin katılımıyla izleyiciler arasında film ve filmin çekim süreci üzerine söyleşi yapılıyor. Yönetmenliğini Nesrin Aktolun’un yaptığı Ustanın Sırrı adlı belgesel filmi bu hafta BSB Cep Sineması’nda gösteriliyor. Tüm BSB Sinema Eserleri Sahipleri Meslek Birliği üyeleri ve dostları 13 Mart Cumartesi günü 14:00 – 16:00 saatleri arasında gösterime bekleniyor.

  • Basın Bülteni