Canlandıranlar Yetenek Kampı

Canlandıranlar Yetenek Kampı atölye çalışmaları 20 Şubat’ta Maltepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Çizgi Film Animasyon Bölümü’nde başlıyor. Burak Şahin tarafından hazırlanan programda, soundtrack’e genel bakış ve tarihçe, müziğin film üstündeki kullanımı, bir fikrin veya hikâyenin Canlandırma üretimi yapmak üzere görselleştirilmesi aşamaları katılımcılar ile birlikte irdelenecek. Konsept çizimlerinden başlayarak story-board panellerine, oradan da Canlandırma üretimine geçiş aşamalarında hikâyeyi en iyi temsil edecek olan görsellerin hangileri olabileceği sorgulanacak.

  • .jpg formatlı basın bültenine haberin devamından üzerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Canlandıranlar Yetenek Kampı yazısına devam et
  • Susie Geride Bıraktıklarına Bakarken

    Cennetimden Bakarken (The Lovely Bones)
    Yönetmen: Peter Jackson
    Eser: Alice Sebold
    Senaryo: Fran Walsh, Philippa Boyens, Peter Jackson
    Müzik: Brian Eno
    Kurgu: Jabez Olssen
    Görüntü: Andrew Lesnie
    Oyuncular: Mark Wahlberg (Jack Salmon), Saoirse Ronan (Susie Salmon), Rachel Weisz (Abigail Salmon), Stanley Tucci (George Harvey), Rose McIver (Lindsey Salmon), Susan Sarandon (Büyükanne Lynn), Reece Ritchie (Ray Singh), Nikki SooHoo (Holly)
    Yapım: Paramount-DreamWorks (2009)

    “Yüzüklerin Efendisi”ni yaratan Yeni Zelandalı yönetmen Peter Jackson, öldürülmüş bir genç kızın cennetinden ailesine ve katiline bakışını anlatıyor “Cennetimden Bakarken”de. Bu hem melodram, hem suç, hem de gerilim filmi.

    Yeni Zelandalı yönetmen Peter Jackson bir suç ve gerilim filmiyle beyazperdede. “The Lord of the Rings – Yüzüklerin Efendisi” üçlemesiyle sinema tarihine geçen yönetmen Jackson, bu defa kamerasını Amerika’nın kuzeydoğusundaki Pennsylvania’nın kış görüntüleriyle bir genç kızın trajedisini anlatıyor. Filmin hikâyesi 1973 yılının kışında geçiyor. Sıcak bir ailesi olan büyümekte olan bir genç kız Susie, kendi trajedisini anlatıyor bu filmi seyredenlere. Mutlu ve Hint kökenli İngiliz Ray Singh’e aşık Susie, sonunun hemen evlerinin yakınlarında dolaştığını bilemiyor elbette. Shakespeare’in “Othello”suna tutkun Ray kendisine yaklaştıktan sonra bu mutluluğu kısa sürüyor Susie’nin. Katilinin ayaklarına kadar gidiyor ve bu dünyaya veda ediyor. Cennetteki Holly’yle arkadaş olan Sussie, ailesini ve ailesinin yakınlarındaki katilini izliyor yukarıdan. Susie’nin babası şişelerin içine gemi maketleri yerleştirmeyi seviyor. Yeşil evinde yapayalnız yaşayan katil de ev maketleri yapıyor. Baba, katili bulmaları için polisi zorluyor, ama sonuç alınamıyor. Susie’nin kız kardeşi Lindsey, yeşil evde tek başına yaşayan tuhaf adamdan şüphelenmeye başlıyor. Melodramın kuşattığı bu filmde suç ve gerilim de seyirciyi etkiliyor. Öncelikle Susie’nin katiliyle evlerinin yakınındaki boş arazide karşılaştığı an ve sonrası. Bir de Susie’nin kız kardeşi Lindsey’in katilin yeşil evinde yaşadığı anlar. Özellikle katilin Susie’yle ilgili notlarını bulduğu anda. Bu sahnede gerilim gerçekten nefes kesiyor. Hitchcock’un ruhu oralarda dolaşıyordu sanki.

    “An”ların tadına varmak…

    Gerçeküstücü, kimilerine göre fantastik bu trajik film, 1970’lerin ruhunu da yansıtabiliyor. “Zoom” objektifler kullanmasa da yönetmen, hem görsel hem de mekânların yansıyışıyla bu ruhu hissettiriyor. Bu filmin hikâyesi günümüzde geçiyor olsaydı belki de bu kadar etkileyici olmayabilirdi. Filmleri anlattığı dönemler de etkileyebiliyor. Cep telefonunun ve internetin olmadığı o devirler. Günümüzde her şey öyle hızlı akıp gidiyor ki, “an”ların tadını yaşama fırsatını bile bulamıyor insan. 1960’lar ve 1970’ler sanki daha yaratıcı olma fırsatı veriyor yönetmenlere. O devirlerin kendine göre hızları ve dinamizmi “an”ların tadını çıkarttırıyor yönetmenlere. Susie’nin Ray’e gönderdiği sıcacık bakışlarını, ne günümüz filmlerinde ne de gerçek hayatta bulabiliyoruz artık. Etkileyici yönetmen Jackson, bu filminde gösterdikleriyle hayattaki eksikliklerimizi gösteriyor sanki. Hatta suç-gerilim sinemasının etkileyiciliğini de gösteriyor yönetmen. Bir şey daha söylüyor bu filmiyle yönetmen. Dünyevi adalet suçu cezalandırmazsa ilâhi adalet mutlaka cezasını verir… “The Lovely Bones – Cennetimden Bakarken” filminin katili gibi. Katil sadece Susie’nin katili değil. 1960 yılından bu yana kız çocuklarını vahşice öldüren bir seri cinayet katili olduğunu da belirtmeli. Her şeyden önce, bu filmdeki performansıyla Susie’ye hayat veren genç oyuncu Saoirse Ronan’a da tüm övgüleri göndermeli. Bir de Stanley Tucci’ye. Gerçekten iyiydi Tucci. Bu iyi oyuncu bu filmdeki performansıyla “En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu” dalında Oscar’a aday oldu. Alice Sebold’un “Cennetimden Bakarken” romanı, Baysan Bayar çevirisiyle Efil Yayınevi’nden çıkmıştı, belirtelim.

    (25 Şubat 2010)

    Ali Erden

    sinerden@hotmail.com

    Suriyeli Gelin, Kanal 24’te

    Ödül rekortmeni filmler Pazar akşamları Tematik Film Kuşağı’nda Kanal 24 izleyicileriyle buluşmaya devam ediyor. Bu haftanın filmi Suriyeli Gelin’i film eleştirmeni Alin Taşçıyan ve konuğu yazar – yönetmen Handan Öztürk, Film Önü’nde değerlendiriyor. Yönetmenliğini Ediz Gülten’in, yapımcılığını Merve Genç’in yaptığı Film Önü, 21 Şubat Pazar gecesi 19:40’ta, Tematik Film Kuşağı’nda Suriyeli Gelin, 20:00’de Kanal 24 ekranlarında.

  • Fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Suriyeli Gelin, Kanal 24’te yazısına devam et
  • Ali Hakan’ın “Sinema Dünyası”, TV8 Ekranında

    Sinema Yazarı Ali Hakan’ın hazırladığı Sinema Dünyası, 19 Şubat’tan itibaren TV8 ekranına taşınıyor. Sunuculuğunu genç kuşağın başarılı oyuncularından Birce Akalay’ın yaptığı program, Her hafta Cuma geceleri 23:45’de ve Cumartesi günleri 16:45’de yayına girecek. Yeşil ekran tekniği ile hazırlanan programda sunucu gösterime giren filmlerin içine girerek, önemli sahnelerde rol alıyor. Demo Productions tarafından hazırlanan programın yönetmenliğini Erhan Cerrahoğlu, özel efekt tasarımını Murat Tekdemir yapıyor.

  • Basın Bülteni
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Ali Hakan’ın “Sinema Dünyası”, TV8 Ekranında yazısına devam et
  • Herkese İlham Gerek

    Yenilmez (Invictus)
    Yönetmen: Clint Eastwood
    Eser: John Carlin
    Senaryo: Anthony Peckham
    Müzik: Kyle Eastwood-Michael Stevens
    Görüntü: Tom Stren
    Oyuncular: Morgan Freeman (Mandela), Matt Damon (François Pienaar), Tony Kgoroge (Jason), Matt Stern (Hendrick), Julian Lewis Jones (Etienne)
    Yapım: Warner Bros (2009)

    Özgür ve eşit Güney Afrika için mücadele eden Nelson Mandela’nın gökkuşağı yapmak istediği ulusuna ragbi takımıyla ilham veriyor. Morgan Freeman ve Matt Damon bu filmle Oscar’a aday oldular.

    Bu film, John Carlin’in “Playing the Enemy: Nelson Mandela and the Game that Made a Nation” (Düşmanın Oyunu: Nelson Mandela ve Bir Ulusun İstikbal Oyunu) kitabından uyarlandı. Film, ulusal ragbi (rugby) takımının çim sahadaki antremanı üzerine açılıyor. Beyazlardan kurulu bir takım bu. Kamera, yolun karşı tarafında toprak sahada veya tarlada “güzel oyun” futbol oynayan siyahi çocukları gösteriyor. 1990’ların başı. Siyahların özgürlük savaşçısı yattığı ada hapishanesi olan Robben Adası’ndan tahliye edilir. Sonra da Güney Afrika Cumhuriyeti’nin ilk cumhurbaşkanı olur. Sadece siyahların değil, beyazların da başkanı oluyor Mandela.

    İlham gerek…

    Başkan seçilen Mandela, bir ulusu gökkuşağı renkleri gibi bir araya getirecek bir şeyi yapmak istiyor. Mandela önce, Jason’ın başında olduğu kendisinin güvenliğini sağlayan güvenlikçilere beyazları da katıyor. Mandela sonra ragbi takımına çeviriyor gözlerini. Ragbi takımına bir ulusu birleştirme görevi veriyor. Elbette bu kolay değil. Ragbi takımı yabancı takımlarla oynarken siyahlar rakip takıma destek veriyor. Mandela, işe takımın gözde kaptanı François Pienaar’la başlıyor. Mandela, ulusal rugbi takımına hedef koyuyor. O da, 1995 Ragbi Dünya Şampiyonası… Takıma kelimeleriyle güç veren Mandela’nın ülkesi yoksulluklar içerisinde. Şehrin güzel semtlerinde ve evlerinde beyazlar oturuyor. Siyahlarsa sanki gettolarda yaşıyor gibi. Anayurtlarında beyazların aşağılamalarına, işkencelerine, hapishanelerine ve ırk ayrımlarına maruz kalmış siyahlar, ulusal ragbi takımına destek verirler mi? Mandela, François’ya insanların ve hatta halkların ilhama gereksinimi olduğunu söylüyor. Filmi seyrederken, öncelikle Mandela’nın söylediklerine kulak vermek gerekiyor. Sonunda azmin ve mücadelenin zaferiyle Yeni Zelanda’yı yenip dünya şampiyonu oluyor Güney Afrika. Mandela, Barcelona 92 Yaz Olimpiyatları’nı ziyaret ettiğinde bütün stadyumun Güney Afrika’nın yerel bir şarkısını bir ağızdan haykırdığını söylüyor. Bambaşka uluslardan, dillerden insanlar bunlar. Sadece bunu söylemiyor Mandela, tüm takıma, İngliz şair William Ernest Henley’in (1849-1903) “Invictus” (Fethedilmemiş) kısa şiirini de hatırlatıyor. Hapishanede şair Henley ve bu şiiri Mandela’ya ilham vermiş. Mandela, şiirin son iki dizesini iç sesiyle okuyor sonda: “Ben kendimin efendisiyim / Ben ruhumun kaptanıyım…” Filmdeki, öncelikle final bölümündeki ragbi maçı tam bir gladyatör maçı gibiydi. Ragbi dedikleri bu spor dalı Amerikan futbolu gibi bir şey herhalde. Biz “güzel oyun” futbolu seviyoruz daha çok. Başka sporları sevenlere de sonsuz saygımız var elbette. Bu film, Morgan Freeman’a “En İyi Erkek Oyuncu” ve Matt Damon’a “En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu” dallarında Oscar adaylığı da getirdi

    (25 Şubat 2010)

    Ali Erden

    sinerden@hotmail.com

    Tiglon Film Filmleri

    Aşk Dersi (An Education), Percy Jackson & Olimposlular Şimşek Hırsızı (Percy Jackson & the Olympians: The Lightning Thief), Bulanık Sular (DeUsynlige – Troubled Water), Ada: Zombilerin Düğünü, Pıtırcık (Le Petit Nicolas – Little Nicolas), Kim Kiminle Nerede (Whatever Works), Amelia, Kuzey Yamacı (Nordwand – North Face), Gir Kanıma (Let The Right One In), Aşkım (Cheri), Aşka Ruhunu Kat (Soul Kitchen), Alvin ve Sincaplar 2 (Alvin and The Chipmonks 2), Acı Aşk, Avatar, Alacakaranlık Efsanesi: Yeni Ay (The Twilight Saga: New Moon), 19 – 25 Şubat 2010 seansları için tıklayınız.

    UIP Filmcilik Filmleri

    Kurt Adam (The Wolf Man), Arthur: Maltazar’ın İntikamı (Arthur et la Vengeance de Maltazard – Arthur and the Revenge of Maltazard), Herkesin Keyfi Yerinde (Everybody’s Fine), İlişki Durumu: Karmaşık (It’s Complicated), Prenses ve Kurbağa (The Princess and the Fog), Ejder Kapanı, Aklı Havada (Up In The Air), Yahşi Batı, 19 – 25 Şubat 2010 seansları için tıklayınız.

    Altyazı Sinema Seminerleri’nde 2010 Bahar Dönemi Başlıyor

    Altyazı Aylık Sinema Dergisi Sinema Seminerleri, 2010 ilkbaharına Sinemada Devr-i Alem ve Karşılaştırmalı Film Analizleri seminerleri ile başlıyor. Mehmet Açar sinemaseverleri 8 haftalığına filmleri parçalamaya, onlarla oynamaya ve farklı açılardan bakmaya çağırıyor. Her hafta değişik yönetmenlerin değişik filmlerinden gösterilecek sahneler eşliğinde yapılacak karşılaştırmalı analizlerin hedefi, ustaların sırlarını deşifre etmek ve farklı tarzları karşılaştırmak. Övgü Gökçe’nin vereceği seminerde ise 8 hafta boyunca dünya sinema tarihinin çeşitli dönem ve coğrafyalarından 8 çarpıcı film izlenip tartışılacak.

  • Basın Bülteni
  • Mehmet Açar fotoğrafları için tıklayınız.
  • Başvuru formlarına haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Altyazı Sinema Seminerleri’nde 2010 Bahar Dönemi Başlıyor yazısına devam et
  • Eşrefpaşalılar’ın Afişi Hazırlandı

    Hüdaverdi Yavuz’un yönettiği ve Sinan Albayrak, Turgay Tanülkü, Burak Tarık ile Hüseyin Soysalan’ın oynadığı Eşrefpaşalılar’ın afişi hazırlandı.
    05 Mart 2010′da Medyavizyon Film tarafından vizyona çıkarılacak olan filmin konusu şöyle: İzmir Eşrefpaşa’dan gelip İstanbul’a yerleşmiş iki dosttan biri olan Tayyar, mafya lideri olurken; Davut, kahve işletmektedir. İkisi de aynı kadını sevmiştir, fakat Madam Eleni, Tayyar ile evlenmiştir. Madam’ı ortada bırakan Tayyar, Davut’un evlâtlığı Nusret’i yanına çekerek intikam almayı düşünür. Nusret iki dünya arasında bocalarken mahalleye bir Hoca tayin olur ve olayların seyri değişmeye başlar.

  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü afişe haberin devamından üzerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Eşrefpaşalılar’ın Afişi Hazırlandı yazısına devam et
  • Sonu Olmayan Yol

    2010… Bal / Semih Kaplanoğlu, Berlin’de Altın Ayı ödülünü kazandı… Festivalin “büyük” ödülü olan aynı ödülü, 1964’de Metin Erksan’ın “yurt dışına çıkışı yasaklanan” filmi Susuz Yaz da kazanmıştı… 1961’de ana yarışma dışında olmak üzere Memduh Ün’ün Kırık Çanaklar filmi de katılmıştı aynı yarışmaya…

    Güner Yüreklik 23.2.2010 günlü Cumhuriyet’te aynı yarışmaya 1967’de yarışma dışı olarak Duygu Sağıroğlu’nun “Sonu Olmayan Yol” ve Ben Öldükçe Yaşarım adlı filmlerinin de katıldığını yazıyor. “Sonu Olmayan Yol”u özellikle diğer film isimlerinden farklı olarak italik yazmadım, çünkü sinemamızda o isimde bir yok. Sözünü ettiği film, Duygu Sağıroğlu’nun Bitmeyen Yol’u. Bu ismi nereden buldular, bu konuda hiç bir bilgim yok ama festivalle ilgili Almanca metinlerde geçen film isimlerinden Türkçeye çevirerek, elde ettiklerini sanıyorum. Böyle bulaşılmış bir bilgiyi de kesinlikle kabûl edemiyorum.

    Abdul Anbiyeviç Hüseyinov’un bir kitabını “Yılmaz Güney Yaşamı Sanatı” adı ile dilimize çeviren Mazlum Beyhan (Gölge Yayınları – 1990) da kitapta, yazım dili ile yazılmış film adlarını Türkçeye çevirirken, aynı hataları yapmıştı. Aradan yirmi yıl geçti, bu kitap birilerinin eline geçipde, merak edilirse okununca karşılaşılacak sinemamızda olmayan film adlarını hatırlattı bana, “Sonu Olmayan Yol”…

    Sovyet-Türk ortrak yapımı Türkan Şoray’ın oynadığı bir filmden söz edilirken verilen ad: “Aşkım, Kederim Benim” (s. 13) (Bir Aşk Masalı / Ferhat ile Şirin)

    Turgut Demirağ’ın filmlerinden söz edilirken verilen film adları: “Kanlı Topraklar” / “Yaşamak ya da Ölmek” / “Aşık Kral” / “Çanakkale Kahramanları” (s. 15 dip not) (Çanakkale Arslanları)

    Yılmaz Güney’in ilk mahkûmiyetine neden olan öykü adı: “Sosyal Eşitsizliğin Üç Gizli Faktörü” (Üç Bilinmeyenli Eşitsizlik Sistemi) (s. 16)

    Atıf Yılmaz’ın filmlerinden söz ediyor: “Gelinin İntikamı” / “Şöförün Günlüğü” / “Can Çekişme” / (sadece) “Al Yazmalım” (s. 19 dip not)

    53. sayfada son paragrafta başlangıçta Yol (Ş. Gören) diye söz ettiği film için aynı paragrafta daha aşağıda “İzinliler” adını kullanıyor. (“İzinliler”i film adlarını yazarken her zaman yaptığı gibi italik yazarak kullandığı için Yol’dan söz ettiğini ileri sürüyorum.) Ayrıca Hüseyinov’un kitabı asıl içerik -film konularının açıklanması- bakımından bir garabet harikası. Bu kitapta anlatılan “Baba” filmi ile benim gördüğüm Baba filminin hiç alâkası yok. Bu kitabı okuduğumda vardığım düşünce Yılmaz Güney’in -bizim göremediğimiz- “Baba” adında ikinci bir filmi olması idi.

    Filmlerin yorumlanmasına hiç bir diyeceğim olamaz ama filmin konulan adının dışında bir ad ile anılmasına -ve bunun yabancı metinde geçen adın çevrilerek yapıldığı kanaatını uyandırdığı bir ortamda olmasını- kabûl etmek mümkün değildir.

    Tekrar Bal’a dönersek, kazanılan Altın Ayı elbette önemlidir, Bal’ın gişesini de etkiler, ama film daha vizyona çıkmadan Bal’ın ne kadar iş yapacağı üzerine spekilasyon yapmanın hiç bir anlamı yok. Bal’ın zaten belli bir seyircisi vardır, gönül arzu ediyor Ayı da bunu arttırabildiği kadar arttırsın…

    (25 Şubat 2010)

    Orhan Ünser

    Mehtap TV Perdeler Programı’na Bu Hafta Nezih Ünen Konuk Oluyor

    Cem Güler’in hazırlayıp sunduğu Mehtap TV Perdeler Programı’nda bu hafta, Türk Müziğinin sevilen isimlerinden Nezih Ünen’in önümüzdeki günlerde vizyona girecek olan filmi, Anadolu’nun Kayıp Şarkıları üzerine yapılan söyleşi ekrana geliyor. Gösterimler bölümünün ilk filmi önümüzdeki günlerde vizyona girecek olan ve Morgan Freeman’ın başrolünde oynadığı Yenilmez. Diğer filmler olarak ise Eşrefpaşalılar ve yeni çevriminde Benicio Del Toro’nun başrolünü oynadığı efsanevi filmlerden Kurt Adam ekrana geliyor. Perdeler Programı, Cumartesi günü saat 12:20’de Mehtap TV’de.

  • Basın Bülteni