Sonbahar filmini Ankara Film Festivali’nde seyrettim. Hem bir Artvin’li olarak, hem de Yusuf’un içerde yaşadıklarını yaşamış bir babanın kızı olarak film beni çok etkiledi.
2 yıldır Karadeniz’e gidemedim ve o sahneleri iç çekerek seyrettim. Hele ki son sahnede dalgaların yükselmesini asla unutamayacağım. Ve o Ağıt’ın acısını… Karadeniz’li olmayan, oraları görmeyenler ne demek istediğimi bilemeyeceklerdir. Ama Karadeniz’i bir kere bile görenler ne demek istediğimi çok iyi anlayacaklardır eminim.
Yusuf’un hikâyesine gelince; onun çektiği acılar tarifsiz. Yaşanması ve katlanması güç. Zor günler geçiren birinin ”dışarı” dediğimiz yere uyum sağlaması zaman alıyor gerçekten de… Ama ne yazık ki onun uyum sağlamayı ve alışmayı bekleyecek zamanı yoktu. Ben ve benim gibi çocukluğu cezaevi önlerinde geçenler bu filmden çok etkilenmişlerdir eminim. Çünkü bizler o uyum sorununu babalarımızla birlikte yaşadık, geçirdik. Bizim hiç özel gün kutlamalarımız, bayramlarımız olmadı… Tüm özel günler bizim için ”baba” görme bayramıydı. Günümüzde insanlar özel günleri önemsemiyor ya da milli bayramları en azından. Ama bizim için çok önemliydi… Babamıza kavuşmamız içindi o günler..
Ben bu filmi çok beğendim ne derlerse desinler. Ve bu festivalde ödülü hakeden bir film olduğunu düşünüyorum. Oyuncu Onur Saylak bence o ikilemi çok güzel yansıtmış. Babamda yolda 20 adımdan fazla atamazdı çıktığında, kimseyle konuşmazdı, anlaşamazdı… Bu bir süreçti aslında Yusuf için ama Yusuf’un bu süreci yaşayıp normalleşecek kadar zamanı yoktu. Yusuf o çaresizliği, zamana karşı yapabileceği hiçbir şeyin olmayışını susarak ve bakarak bekledi…
Ben çocukluğumu tekrar hatırlatan başta yönetmen Özcan Alper’e, babamı hatırlatan Onur Saylak’a ve beni 2 yıldır görmediğim memleketime götüren tüm set ekibine çok teşekkür ediyorum. Yüreğinize sağlık… Sağolun…
(22 Mart 2009)
Deniz Can