Halit Refiğ’in “Gazi ile Latife”sinden Zübeyde Hanım Fragmanı

Türk Sineması’nın en iyi, en deneyimli senaryo yazarlarından ve yönetmenlerinden Halit Refiğ’in “Gazi ile Latife” adlı senaryosu Alfa Yayınları tarafından kitaplaştırıldı. Refiğ’in senaryosu şu anda bu devasa projenin altından kalkabilecek bir yapımcı bekliyor ve arıyor.

Halit Refiğ’in “Gazi ile Latife” adlı senaryosunda Atatürk’ün annesi Zübeyde Hanımla ilgili birçok bölüm var. Senaryodaki bölümlerden birinde Zübeyde Hanım Latife Hanım’ın Atatürk’le o tarihlerde henüz gerçekleşmemiş olan evliliğinin yürümeyeceğini öngörüyor. Zübeyde Hanıma göre Latife Hanım, Atatürk’ü mutsuz edecek bir kadın. Oğlu üzerinde çok etkili olan Zübeyde Hanım vefat etmeden önce oğlunu bizzat uyarabilseydi belki de bu evliliği engelleyebilirdi. Ancak bunu başarabilir miydi, başaramaz mıydı? Hiçbir zaman bilemeyeceğiz.

Zübeyde Hanım 1857 – 14 Ocak 1923 tarihleri arasında yaşadı. Zübeyde Hanım – Ali Rıza Bey evlilliğinin dördüncü çocuğu Mustafa Kemal Atatürk oldu. Atatürk doğduğunda Zübeyde Hanım 24 yaşındaydı. Zübeyde Hanım’ın bu evlilliğinden olan çocukları Fatma, Ömer, Ahmet ve Naciye erken yaşta vefat etti.

Aşağıda Halit Refiğ’in “Gazi ile Latife” adlı senaryosundan Zübeyde Hanımla ilgili bazı bölümleri bulabilirsiniz.

59 – ÇANKAYA KÖŞKÜ – ZÜBEYDE ODA (İç- Gündüz)
(Kapı açılır. Mustafa Kemal arkasında Fikriye ile içeri girer. Zübeyde Hanım oğlunu görünce heyecanlanmıştır. Olduğu yerde doğrulmaya çalışır.)

ZÜBEYDE: Oh benim Mustafa oğlum.

(Mustafa Kemal annesinin kıpırdanmasına meydan vermeden onun yanına koşar.)

M. KEMAL: Kıpırdanma anacığım biliyorsun ayakların ağrıyor.

(Zübeyde Hanım sevgiyle oğlunun eline sarılır.)

ZÜBEYDE: Öyleyse ver elcağızını öpeyim.

(M. Kemal telaşla elini çeker.)

M. KEMAL: Aman anacığım duymasınlar. Anasına elini öptürüyor derler vallahi.
ZÜBEYDE: Ne derlerse desinler efendim. Sen bugün olmuşsun Paşa. Sen bugün olmuşsun milletin babası. Hem de bütün Müslümanların babası. Ben öperim elbette elcağızını, yanakcağızını.

(Mustafa Kemal annesine sarılmıştır. Zübeyde Hanım onu sevgiyle öper.)

M. KEMAL: Sen çok yaşa anacığım. Ağrıların nasıl?
ZÜBEYDE: Off. Ağırır bütün gece bacaklarım. Toparlarım altıma olmaz, döşerim yatağa sızlar, bilmezler bu doktorlar benim hastalığımı.
M. KEMAL: Ben geldim ya bir çare bulacağız inşallah.
ZÜBEYDE: Aç mıdır karnın? Kursun Fikriye sana güzel bir sofra.
M. KEMAL: İyi olur doğrusu.

(M. Kemal kapının ağzında sesini çıkarmadan onlara bakan Fikriye’ye döner.)

M. KEMAL: Fikriye sen yemekleri hazırla. Ben birazdan dönerim.
FİKRİYE: Peki Paşam.

(Fikriye sessizce odadan çıkar. Mustafa Kemal annesine döner.)

M. KEMAL: Doktor Tevfik Rüştü Bey ile konuştum. Fikriye’nin halini beğenmiyor. Ciğerleri fena imiş.
ZÜBEYDE: Sorsan kendisine “Yok bir şeyim, turp gibiyim” diyor.
M. KEMAL: Böyle çocukluk olmaz. Artık İsviçre mi olur, Almanya mı bilmem, ama dışarıda uygun bir yerde tedaviye göndermek lazım.
ZÜBEYDE: İstemez gitmek hiçbir yere. Çünkü duymuştur İzmir’e sen bulmuşsun bir Lütfiye.

60 – ÇANKAYA – YEMEK SALONU (İç – Gece)
(Mustafa Kemal Fikriye ile yemektedirler.)

FİKRİYE: Ne olur Paşam beni bir yere gönderme. Vallahi hasta değilim ben. Hep düşmanlarımın uydurması. Ben olmayınca sana kim bakar? Sabah kahveni kim getirir? Esvaplarını kim ütüler?
M. KEMAL: Merak etme, bunları yapacak birini buluruz. Önemli olan, senin en kısa zamanda sağlığına kavuşman. Ben seni karşımda canlı, yanakları al al görmek isterim.

*****

87 – ÇANKAYA – ZÜBEYDE’NİN ODASI (İç – Gündüz)
(Zübeyde Hanım koltuğunda uyuklamaktadır. Açılan kapı ile uyanır.)

ZÜBEYDE: Ah Mustafa Oğlum..

(Mustafa Kemal anasının yanına gelir. Saygılıdır.)

M. KEMAL: Doktorlar iyi olman için senin deniz kıyısında oturmanı tavsiye ediyorlar. Seni İzmir’e göndersem ne dersin?
ZÜBEYDE: Yok öyle plaçka.. Mustafa’nın yanından bir yerciklere gitmem. O doktorlar gitsin İzmir’e efendim. Ben otururum Mustafa’mın yanında.

(M. Kemal annesinin yanındaki koltuğa oturur.)

M. KEMAL: İyi ama anacağım, hem beni “evlen” diye sıkıştırırsın, sonra seni gelini görmek için İzmir’e gönderecek olsam “Mustafa’mın yanından ayrılmam” diye tutturursun.

(Evlenme sözünü duyunca Zübeyde Hanımın yüzü gülmüştür.)

ZÜBEYDE: Abe doğru mu söylersin evlatçığım.. Lütfiye midir yoksa bu gelincik?

(Mustafa Kemal gülümser.)

M. KEMAL: Lütfiye değil, Latife. Bizim doktor Tevfik Rüştü Beyin akrabası olur. İzmir’e git bir gör bakalım. Doktor İzmir havasının sana iyi geleceği fikrinde…

(Zübeyde Hanım bir an duraklar. Oğlunun kendisini İzmir’e göndermek için vesile yarattığından kuşkulanmıştır.)

ZÜBEYDE: Bak Mustafa oğlum, beni İzmir’e göndermek için icat etmeyesin bir kolpa?

(M. Kemal kendini tutamaz güler.)

M. KEMAL: Anacığım bu işin şakası yok diyorum.. Kızı beğenirsen evleneceğim..

*****

89 – İZMİR – VAGON İÇİ (İç – Gündüz)
(Zübeyde Hanım özel olarak hazırlanmış vagonda bir bambu koltukta oturmaktadır. Karşılayıcılar elini öperek, saygıyla selamlar. Latife ile Tevfik Rüştü girerler. Salih tanıştırır.

V. ABDÜLHALİM: Hoş geldiniz Tevfik Rüştü Bey..
TEVFİK RÜŞTÜ: Hoş bulduk efendim.

(Latife Tevfik Rüştü Beyin boynuna sarılır.)

LATİFE: Enişteciğim.
T. RÜŞTÜ: Merhaba Latife.
V. ABDÜLHALİM: Hanımefendi hazretleri rahat bir yolculuk geçirdiler mi?
T. RÜŞTÜ: Maşallah.. Yorgunluğunu belli etmemeye çalışıyor.
V. ABDÜLHALİM: Biz kendilerine şehir adına bir hoş geldiniz diyelim, hemen istirahatını sağlarız..

(Yaver Salih erkana yol gösterir.)

SALİH: Buyurun efendim.

(Vali, belediye reisi ve askeri komandan vagona giderler.)

SALİH: Bak anacığım.. Bu kızcağızdır Latife…

(Latife heyecan içinde Zübeyde Hanımın elini öper.)

LATİFE: Hoş geldiniz efendim.

(Zübeyde onun yanaklarından öper.)

ZÜBEYDE: Kızımız pek güzelmiş Salih oğlum.

(Zübeyde Hanım resmi durumlarda kendini zorlayıp düzgün Türkçe ile konuşmaktadır.)

ZÜBEYDE: Sizi istasyonda çok bekletmedik ya!
LATİFE: Beklemenin sözü mü olur Hanımefendi. Olsa olsa size biran önce kavuşma heyecanı içindeydik..

*****

96 – MUAMMER BEY KÖŞK – SALON (İç – Gündüz)
(Latife Zübeyde Hanımı tekerlekli iskemlesinde yemek salonuna getirir. Tevfik Rüştü Bey Zübeyde Hanım için hazırlanmış yemekleri kontrol etmektedir.)

ZÜBEYDE: Kızcağızımızın sizinle hısım olduğu belli, Tevfik Rüştü oğlum… Neresinden mi? İyi adam idare etmesinden.
TEVFİK RÜŞTÜ: Sizi şu perhiz yemeklerine de bir alıştırabilse, buna ben de inanacağım..

(Zübeyde Hanım sofradaki yemeklere bakar, yüzünün buruşturur.)

ZÜBEYDE: Gene mi bu tatsız tutsuz haşlamalar.. Abe Latife kızım yok mudur bana bir kemikçik pirzola, bir lokma fıstıklı tatlı?
LATİFE: Vallahi benim bir suçum yok efendim.. Doktorunuz ne emrederse ben onu yapıyorum.

(Yaver Salih ve Doktor Asım girerler.)

ZÜBEYDE: Oooo hoş gelmişsiniz Salih oğlum… Var mıdır Mustafa’mdan bir haber?

(Salih, Zübeyde Hanımın elini öper. Tevfik Rüştü Beyin elini sıkar. Latife ile selamlaşır. Doktor Asım da aynı şeyleri yapar.)

SALİH: Hürmetleri vardır anneciğim. Mecliste çok meşgul olduğu için sizi ziyarete gelemiyorlar. Bugün kü toplantıda Saltanat’a son verildi.

(Tevfik Rüştü irkilir…)

TEVFİK RÜŞTÜ: Olacağı buydu zaten…

(Zübeyde ile Latife de merak kesilmişlerdir.)

ZÜBEYDE: Bitti mi koca Osmanlının hükmü?

SALİH: Osmanlının hükmü İngilizlerin İstanbul’u aldığı gün bitmişti anacığım. Bundan sonra hüküm milletin…

(Salih Tevfik Rüştü’ye döner.)

SALİH: Gazi Hazretleri sizi de Ankara’ya bekliyorlar… Hanımefendinin sağlığı ile Doktor Asım Bey ilgilenecek…

(Tevfik Rüştü Zübeyde Hanıma döner.)

TEVFİK RÜŞTÜ: İzninizle ben ayrılayım efendim.

(Tevfik Rüştü Zübeyde Hanımın elini öper.)

ZÜBEYDE: Git git.. Mustafa’mı yalnız bırakma başı sıkıştığında..

*****

99 – MUAMMER BEY KÖŞK – ZÜBEYDE ODASI (İç – Gece)
(Oda karanlıktır. Zübeyde Hanım yatırıldığı yatakta acılar içinde kıvranmakta, inlemektedir.)

100 – MUAMMER BEY KÖŞK – ZÜBEYDE ODA ÖNÜ (İç – Gece)
(Zübeyde Hanımın iniltileri odasının dışına kadar taşmaktadır. Onun karşısındaki odada yatan Latife hole çıkar. Yatak kıyafetlidir. Bir an Zübeyde Hanımın odasından gelen iniltilere kulak verir. Sonra kapıyı yumuşakça açarak odaya girer.)

101 – MUAMMER BEY KÖŞK – ZÜBEYDE ODASI (İç – Gece)
(Zübeyde Hanımı yatağında acılarla kıvranmaktadır. Latife yanına gelir. Başucu lambasını yakar.)

LATİFE: Neyiniz var Hanımefendi?
ZÜBEYDE: Öldürecek beni bu ağrılar.. Romatizma..
LATİFE: Babamın romatizma ağrıları için Fransa’dan getirdiği bir ilaç var. İzin verirseniz onu bir deneyeyim.
ZÜBEYDE: Aman uyandırmayalım doktor Asım’ı. Etmesin itiraz. Deneyelim babacığının ilâçcını.

(Latife koşar adımlarla odadan çıkar.)

102 – MUAMMER BEY KÖŞK – MUTFAK (İç – Gece)
(Ateşte su kaynamaktadır. Latife bir ilacı şişesinden ölçüyle kaynayan suya atar. Sonra gene telaşlı hareketlerle büyük parçalar halinde hazırlanmış pamukları kaynayan suya bastırır.)

103 – MUAMMER BEY KÖŞK – ZÜBEYDE ODASI (İç – Gece)
(Zübeyde Hanım yatakta kıvranmaktadır. Latife elinde kâse ile gelir.)

LATİFE: Bu ilâçlı pamukları ağrıyan yerlere saralım. Dizlerinizi sıcak tutar.

(Zübeyde Hanım yattığı yerden doğrularak Latife’nin işini kolaylaştırmaya çalışır. Rumeli ağzı ile konuşmaktadır.)

ZÜBEYDE: Nasıl da düşünür anacığını evlatçığım benim.. Saralım bre melaike kızcağızım.. O pamukları yapıştıralım ayacağızıma..

(Latife sıcak pamukları sardıkça Zübeyde Hanım rahatlamaktadır.)

ZÜBEYDE: Ohh.. Rahatladım billa.. Rabbim göndermiştir bu melaikeyi besbelli. Allah da seni rahatına ve muradına eriştirsin..

(Latife Zübeyde Hanımın gönlünü alabildiği için çok memnundur. Tedavi şekli devam eder.)

*****

106 – MUAMMER BEY KÖŞK – ZÜBEYDE ODASI (İç – Gündüz)
(Zübeyde Hanım koltuğunda oldukça solgun ve bitkin görülmektedir. Salih odaya girer. Zübeyde’nin şakacılığı da pek kalmamıştır.)

ZÜBEYDE: Ooo Salih oğlum. Neredesin sen?
SALİH: Merkez komutanlığındaydım anacığım. Telefonda Paşa Hazretleriyle konuştum.. Hürmetleri var. Sağlığınızı sordu.
ZÜBEYDE: Son iki gündir hiç iyi değilim. Söyle Mustafa’ma aldırsın beni Ankara’ya.
SALİH: Az önce doktorunuzla konuştum. Şu vaziyette yolculuk olmaz diyor… Latife Hanım yok mu?
ZÜBEYDE: Gitmiştir ailecağızını karşılamaya… Dönerlermiş Fransa’dan..
SALİH: Gördünüz mü? Şimdi gitmeye kalkarsanız, sanki onlardan kaçmış gibi olur.. Latife Hanım da çok üzülür..

(Zübeyde Hanım zorlukla bir sır tevdi ediyormuş gibi konuşur.)

ZÜBEYDE: Bak evlâtçığım, şimdi dinle beni.. Bu kızcağız iyidir, hoştur, fakat tutmamıştır gözüm bu işi.. Bu kızcağız da bilmez benim oğlumu sevmediğini. O sever Mustafa Kemal Paşa’yı. O sever Gazi Paşa’yı. O ister kurulsun Çankaya’da buyursun ona buna. İster olsun büyük hanımefendi.. Sevmez o benim Mustafa’mı. Evlatçığım sen beni tez elden götüresin Ankara’ya söyleyeyim Mustafa’ya “Bu iş olmaz”.

(Zübeyde Hanımın düşünceleri Salih’i şaşırtmıştır. Bir an ne diyeceğini kestiremez.. Kapı açılır Latife içeri girer. Sevinç içindedir. Salih ile Zübeyde’deki durgunluğu fark etmez. Salih’i selamlar, Zübeyde Hanımın elini öper.)

LATİFE: Ooo hoş gelmişsiniz Salih Bey. Siz nasılsınız bugün?
ZÜBEYDE: Hamdolsun… Aileniz geldi mi?

(Zübeyde Hanımın Rumeli ağzına alışmış olan Latife onun düzgün Türkçe’ye döndüğünü fark edince irkilir.)

LATİFE: Geldiler efendim.. İzin verirseniz arzı hürmet etmek istiyorlar.
ZÜBEYDE: İzin ne demek.. Ben evinizde misafirim. Lütfen buyursunlar, kendilerine teşekkür etmek isterim.

(Latife koşar adımlarla çıkar. Salih bir an tedirgin Zübeyde Hanıma bakar. Zübeyde Hanım bir gayretle yüzündeki yorgun ve hasta ifadeyi bir Hanım sultan ifadesiyle örtmeye çalışır. Latife, babası, annesi ve iki kız kardeşini odaya alır. Hepsi de Fransa’dan geldikleri belli olacak şekilde, son derece şık ve saygılıdır.)

(01 Aralık 2008)

Hakan Sonok

hakan.sonok@tr.net