“Ulusal” kavramı her alanda olduğu gibi film festivallerinde de kendine yeni bir tanım arıyor. Çünkü ne zaman ulusal bir film festivalimiz sona erip ödüller açıklansa, ödüllerin yabancılara gittiğini fark eden sinemacılarımız, “Böyle şey olur mu?”, “Bu bir skandal!”, “Bir ulusal yarışmada yabancılar nasıl ödül alır!” diye başlıyor şikâyetlerini sayıp dökmeye. Takip eden birkaç gün içinde ortaya, “Türk filmi nedir?” veya “Bir filmi ulusal yapan şeyler nelerdir?” gibi cevaplanması gereken temel sorular soruluyor ama bu sorular da o sırada çıkan toza-dumana karışıp gidiyor. Sonra da sorun(lar) bir kez daha su yüzüne çıkıncaya kadar suyun dibine çöküyor. Bu yıl sorunu sinema yazarlarımızın sıcak tutması beklenir ama ülkemizde onlar da bu konuda oldukça kısa hafızalı!
Yarışmalarda görev yapan jüri üyelerinin bir kısmı da bu sonuçlardan rahatsızdır. Hatta onlardan bazıları daha seçime başlamadan önce önlerine konan listedeki filmleri inceleyip bu rahatsızlıklarını festival yöneticilerine bile iletirler. Festival sorumluları ise durumu bildiklerini ama her şeyin eksik festival tüzüğüne uygun olduğunu söyleyerek kendilerini savunurlar. Filmler yarışmaya kabûl edilmiştir ve bu aşamada artık tüzük değiştirmek için zaman yoktur. Yapacak bir şeyi olmadığı kararına varan jüri de filmleri izlemeye başlar. Fakat bazı jüriler günlerce film izlerken oldukça kaynaşır. Geçmişte bu jürilerden bazıları sonuçlar açıklandıktan sonra oturup tüzükteki eksiklikler için festival yönetimine “tavsiye kararları” bile yazıp bırakmışlardır. Fakat bu kararlar nedense bir türlü dikkate alınmaz ve bu tüzükler bir türlü onarılmaz.
Bu yazının asıl amacı kesin çözümler önermekten çok mümkün bazı varsayımlar ileri sürmek. Bunun için 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun ilgili birkaç maddesini okuyarak bazı ipuçları elde edebiliriz. Bu yasa, ülkemizdeki kötü uygulaması bir yana, evrensel birçok tanım ve uygulamayı barındırıyor. Yasada iki çeşit eser sahipliği (ve ortaklığı!) tanımı var. Bu tanımlara göre;
1 – Bir eserin “manevi ve mali haklarının temel sahipleri” o eseri meydana getirendir. Sinema eserlerinde bunlar film yönetmeni, senaryo (ve diyalog) yazarı ile özgün müzik bestecisidir. Bu sayılanlar, eserin “birlikte eser sahileri”dirler.
2 – Eserin “bağlantılı haklarının sahipleri” ise, eser sahiplerinin manevi ve mali haklarına zarar vermemek kaydıyla “komşu haklar”ın sahipleri -oyuncular- ile filmlerin kaydını gerçekleştiren film yapımcılarıdır. Filmlerin ilk tespiti gerçekleştiren film yapımcıları eser sahibinden ve icracı sanatçıdan mali hakları kullanma yetkisini devralma koşuluyla mali hak sahibidir.
Bu kapsamda, önce birlikte çalışmaları doğal olan “ulusal” veya “yabancı” yaratıcılar ve yapımcıların aralarındaki manevi ve mali işbirliği ve orantıları saptamak, daha sonra da ulusal bir filmi (!) ve festivali (!) tanımlamak gerekiyor.
“Ulusal” çerçeveleri on yıllar önce yapılmış Antalya ve Adana gibi festivallerimizin tüzüklerinin bu festivallerin artık yurt dışına taşma çabalarına yetmediği açıktır.
Bu yüzden ilk sorun artık “ulusal” veya “uluslararası” bir festivalin “ne” olduğu sorusudur? Bu sorunun cevabı en çok kabûl gören ama tartışmaya en açık cevabı festivalin ulusal bir devletin fiziksel/coğrafi sınırlarına bağlı olarak cevaplanmasıdır.
Fakat iş sanat eserine geldiği zaman orada biraz duraksamak gerekiyor. Burada birçok soru akla geliyor. Örneğin ulusal bir kültür ürünü olarak (!) bir “eser” ille de o ulusun kimliğini taşıyan bireyler tarafından mı üretilir? Öykülemeleri tamamen Anadolu’da geçen iki film düşünelim. Bunlardan birisinin yönetmeni Türk diğerinin ki ise Hollandalı olsun. Fark eder mi? Etmeyebilir. Çünkü festivallerimizde böyle karşılaşmalar oldu. Bu örneği daha da ileri götürebiliriz. Meselâ bir Hollandalı yönetmen, Anadolu’da geçen bir öyküyü bir “Türk” yönetmenden daha iyi anlatırsa ne olacak? Bu film ulusal bir kültürü temsil edemez mi? soruları filmlerin yaratıcıları üzerinden düşünerek arttırmak mümkün ama bu sorular çoğaldıkça ortalık daha da karışacak gibi duruyor. En iyisi halen yapılan bazı uygulamaları hatırlayıp karmaşayı biraz sadeleştirmek.
Sadeleştirme sorunlarından birisi, filmlerin ulusal olup olmadıklarını yapımcıların üzerinden tanımlamaktan vazgeçmemiz olabilir. Bu kötü alışkanlığımızın iki sakıncası var. Birincisi, filmler çok fazla “mal/ürün” gibi algılanıyor ve bu oldukça yanlış/eksik bir görüş. İkincisi, filmlerin temel haklarının (devredilemez manevi haklar ve mali haklar) sahipleri zaten yönetmenler, senaryo yazarları ve müzik bestecileri. Yapımcılar filmlerin sadece bağlantılı ve mali haklarının sahipleri.
Festivallerde en çok tartışılan konulardan birisi filmlerin yapımcı-ları-nın kim ve hangi oranlarda olduğu? Burada sürekli kısır bir yapım ortaklığı (yüzdesi) tartışmasına giriliyor. Oysa bu konuda Eurimages sinema fonunun bir uygulaması örnek alınabilir. Bilindiği gibi bir Eurimages filminde üç ayrı ülke çeşitli oranlarda katılarak bir filmi yapmak zorundadırlar. Bu ülkelerden birisi filmi Eurimages’da temsil eden ve filmin yapımına en çok % 80 oranında katılabilen “Delege Üye” ile filmin yapımına en az % 10’luk paylarla katılmak zorunda olan diğer (en az) iki “Katılımcı” ortaktır. Film yapımı öncesi işleyen bu mantık film yapımından sonra neden işlemesin? Büyük paya sahip delege üye/ülkenin filmi temsil edeceği açıktır. Peki film yapımına % 10 oranında katılımcı/ortak ortak üye ülke bu filmi alıp bir “Türk filmi” olarak katabilir mi? Katılım payı çok düşük oranda olan böyle bir filmin festivale katılmaması gerektiği açık. Bu oran ne olmalıdır sorusu burada bu yazıyı pek ilgilendirmiyor. Ama her festival komitesi “oranı” tartışıp bunu kendi tüzüğüne uygun bir dille yazabilir.
Peki bir film ortak bir yaratı olduğu halde, filmin temel manevi ve mali haklarının sahipleri aynı ulusun kimlik kartını taşımıyorlarsa ne olacak? Yani üç yaratıcı kategoriden birisi, ikisi veya üçü “yabancı” olursa ne olacak? Bu durumda birkaç soru ve cevap üretmek mümkün. Örneğin;
– Yaratıcılardan ikisi “yabancı” ise ürün ulusal ürün olarak kabûl edilmez, denebilir!
– Ortak veya değil (örneğin delege üye) film yapımcısı ulusal dahi olsa, eğer filmin yaratıcılardan ikisi “yabancı” ise o film de “ulusal” kabûl edilmez, denebilir!
– Filmin yapımcısı “yabancı” ama iki yaratıcısı “ulusal” ise film ulusal bir ürün olarak kabûl edilebilir. Fakat yapımcı ve diğer yaratıcı kendi kategorilerinde yarışmaya alınmayabilirler!
– Yaratıcılardan birisi “yabancı” ise film bir “ulusal ürün” olarak kabûl edilebilir ama “yabancı” yaratıcı kendi kategorisinde yarışmaya alınmaz, denebilir..
Sorun sadece sektöre de sorarak bir beyin fırtınası yapmak ve çıkan sonuçları tüzüğe yazmak…
(Bu yazı, yazarı ve alındığı yayın yeri belirtilerek, dileyen herkes tarafında izinsiz olarak yayınlanabilir veya bir kısmı alıntılanabilir.)
(25 Kasım 2008)
Hüseyin Kuzu
Senarist / Öğr. Gör.
Sine – Sen Eğitim ve Araş. Dai. Bşk.