“Son Buluşma”da, artık aramızda olmayan son üç İstiklal savaşı gazisinin 2005 yılından gelen görüntüleri yüreğinizi yaralayacak; Türk Sineması onları keşfedemediği için de kızacaksınız duyarsızlığa. İyi ki, Nesli Çölgeçen -tesadüfen- onları öğrenmiş de, dramın ve mizahın çok yaşlı insanların doğasındaki son hallerine ‘hiç müdahalesiz’ tanıklık ettirmiş bizleri. Çoğunluğu tatmin edemeyen tecimsel “Mustafa”dan sonra iyi gelecek.
“Rec: Ölüm Çığlığı”, bir apartmanın iç boyutları ile sınırlı mekânda, aktüel tek kameranın çektiklerinden ibaret olan ‘sıkıştırılmış bir şiddet ve korku dalgası’na kapılmak istiyorsanız tam isabet: Gelecek ay, bu bir tür zombi hikâyesinin, İngilizce dilinde çekilmiş tıpkısının aynısını da izleyeceğiz.
“High School Musical 3: Senior Year”, biliniz ki, bizler için değil, öncelikle Kuzey Amerika pazarı için yapılmış bir gençlik müzikali: Bu açıdan değerlendirip “ne kadar da Amerikan!” olduğuna takılmayınız ve şarkıların/dansların tadını çıkarınız; zevk alacağınız garanti!
Bu filmi izledikten sonra düşünüyorsunuz ki, çıplak doğuyor, ölünce de eriyerek toprağa karışıyorsunuz; arada yaşam denilen bir süre var, hepsi bu işte! İnsanlar birbirine âşık oluyor, seviyor, sevişiyor, mutlu olmaya çalışıyor: Engel, savaş, sansür, sınır, kapalı yol, dil engeli vs. tanır mı hiç? Birileri savaş üzerinden para kazanmaya devam edecek… Bu belli ama birileri de barışı ve aşkı hep savunarak, sonra belki başka bir boyutta, geçmişte insan olduğu için utanmayacak.
Harikasınız ya tüm emeği geçenler…
“Fırtına”, tarafı olduğu siyasi görüş doğrultusunda ‘apolitik olmayan’ her üniversite öğrencisinin geçirdiği ‘metamorfoz’u, ana karakterine odaklanarak ve 90’ların başındaki üniversite gençliğine ‘özeleştiri’ de içeren oldukça kapsamlı bir bakış atarak anlatan, kısıtlı olanaklarla çekildiği belli ama oldukça sorunsuz bir film: Savunduklarını objektif dile getirdiğini düşünmesem de (ayrıca, böyle bir zorunluluğu da yok), sinemanın özgürlük alanının sonsuzluğuna saygı duyan biri olarak bana gençliğimdeki heyecanlarımı yeniden yaşattığı için seviyorum “Fırtına”yı.
“Bahçemdeki Ateş Böcekleri”, çocuklukta ebeveynlerin açtığı kolay kapanmaz yürek yaralarının, belki bir gün, aile bağlarının, her şeye rağmen sevginin ve aile kurmanın mucizesiyle onarılabileceğine dair umudu işlerken, çoğu sahnesinde ılık bir melodi gibi akıyor: Duyguların doğasını ve doğanın duygularını başarıyla aktarırken, rahatça empati kurabileceğiniz karakterleri de, bir araya gelmesi her zaman kolay olmayan harika bir kadro canlandırıyor.
(13 Kasım 2008)
Ali Ulvi Uyanık