Etiket arşivi: Balkondaki Kadınlar

Erkekleri Doğrayalım

Marsilya’daki mütevazı apartman dairesinde toplaşmış üç kadının başlangıçta hiç de böylesi bir niyeti yoktur. 46 dereceyi bulan sıcak hava dalgası şirin sahil kentini kasıp kavururken, yazmak istediği aşk romanının ilhamını arayan Nicole (Sandra Codreanu) güneş gören balkonundan dikizlediği -Emily in Paris’in Gabriel’i- karizmatik bay Magnani’nin (Lucas Bravo) çıplak bedeni üzerinden erotik fanteziler üretme derdindedir. Webcam modelliği yapan kankası Ruby (Souheila Yacoub) ile üçüncü sınıf bir diziden Marilyn Monroe peruğu ile çıkıp geliveren Elise (Noémie Merlant) hararetli günün gecesinde üçlü masayı oluşturduğunda, karşı pencereden gelen flörtöz davete hiç düşünmeden icabet ediverirler. Neşeli saatler boyunca bol bol içilir, eğlenilir. Lakin gece, daha kolay elde edebileceğini düşündüğü Ruby’yi gözüne kestiren yakışıklının saldırgan hamlesiyle bol kanlı bir olaylar silsilesine evrilecektir.

2021 yapımı ‘Mi Iubita Mon Amour’un ardından ikinci uzun metrajını çeken Merlant’ın, başrolünü paylaştığı ‘Alev Almış Bir Genç Kızın Portresi / Portrait de la Jeune Fille en Feu’nün yönetmeni Céline Sciamma ile birlikte kaleme senaryodan kotardığı ‘Balkondaki Kadınlar / Les Femmes au Balcon’ jenerik öncesi fiziksel şiddet gördüğü kocasını öldüren komşu kadının hikâyesi ile açılarak tavrını baştan ortaya koyuyor. Kısa bir süre önce, vahşi kapitalizmin yapay düzeni içerisinde çaresizce tatmin arayışını sürdüren yeni sürüm ‘Emmanuelle’ olarak izlemiş olduğumuz Merlant, filmin esinini 4 – 5 yıl önce erkek partnerlerden uzakta iki kız arkadaşı ile birlikte çıktığı aylar süren uzaklaşma deneyiminden almış. Öykünün tasarımına kaynaklık etmiş olan bu süreçte hayatının hiçbir döneminde kendini hem ruh hem de beden olarak bu denli özgür hissetmediğini ifade ediyor genç sinemacı. Üç kafadar arkadaş bu süreçte cinsiyetçilik, kadın düşmanlığı ve eril baskı üzerine kafa yormuşlar. Bu meditatif seansların ürünü olarak bir apartman dairesinde bir araya gelmiş bedenleri ile barışık karakterler, dışarının tüm baskıcı kurallarından azat etmişler kendilerini. Evin balkonunda bedenlerini örtme, sokak ortasında göğüslerini kapatma gereği duymuyorlar örneğin.

Merlant ve arkadaşları konuştukça geçmişin travmalarından mizah ve absürd ile kaçabilme yolunu keşfetmişler. Filmde yakalanan başına buyruk ton, yerinde duramayan denemelere açık kamera kullanımı, farklı türlerin baş döndürücü kokteyli hep bu deneyimin iz düşümü olarak perdeye yansımış gözüküyor. Balkondaki kadınlar tabuları bir bir yıkarken, bu cesur ve komik punk feminist masal pusuda bekleyen eril şiddet sonrasında dehşet verici bir gerilim – korku sapağına yöneliyor ve perdeden kan damlıyor.

Geleneksel patriyarkal yapının egemenliğinden kurtuluş hemen gerçekleşmiyor yine de. Üçlünün içinde en romantik takılan Nicole’un gönlü erkeğin kıymetli (?) uzvunu bedeninden ayrı koymaya kolay razı olmuyor belki ama Elise erkek egemenliğine sırtını dayamaktan çok daha çabuk vazgeçecektir. Oyuncu – yönetmen Merlant o sıcak gecede gerçekleşen ya da teşebbüs edilen eril saldırganlığı perdeye taşımak yerine avukat kocasının Elise’in gönlü olmadan onunla cinsel ilişkide bulunmasını evlilik içi tecavüz sahnesi olarak uzun uzun perdeye taşıyarak bunu göstermiş. Son dönemde örneklerine sıkça rastladığımız gözüpek feminist anlatılara renkli bir sayfa ekleyen yapım, Alfred Hitchcock imzalı ‘Arka Pencere / The Rear Window’a benzer röntgenci bir erotik fantezi olarak başlıyor, türler arasında sörf yaparak coşkulu bir finale doğru adım adım ilerlerken üç kadın ruhlarında onları aniden değiştiren yeni bir umudu, kurtuluş umudunu keşfediyor.

(15 Mart 2025)

Ferhan Baran

[email protected]

Abartılı Gerçeklik: Balkondaki Kadınlar

Küresel ısınma, kentlerde, ısı adası oluşturan beton yığınları arasında kendini daha çok gösteriyor ve zaten çok sıcak olan gün(ler) daha da çekilmez oluyor.

Abartı sadece havanın sıcaklığında değil, yaşamlarda da… hatta “Balkondaki Kadınlar”da da o kadar büyük ki, abartının abartısı gerilimden komediye, aşk hikâyesinden korkuya dönüp duruyor.

Üç kadın arkadaş, Marsilya’nın kendine özgü dar, ama yüksek binalarla çevrili sokaklarından birinde, balkondan hem evleri dikizliyorlar hem de kendilerince hikâyeler oluşturuyorlar. Kadınların ilki, filmin de yönetmeni olan Noémie Merlant’ın canlandırdığı, oyuncu Elise karakteri… İkinci kadın kamera karşısında erotik gösteriler yapan Ruby (Souheila Yacoub)… Üçüncüsü ise yazarlık yolunda, ilham gelmesini bekleyen Nicole (Sandra Codreanu). Üç arkadaş, gençliklerinin, heyecanlarının da etkisiyle karşı apartmanda yaşayan genç adamın evine gider, bir akşam. Bundan sonrasını anlatmak yerine izlemenizi önermeliyim; biraz şehvet, biraz erkek egemen yaşam, biraz kadın özgürlüğü, feminizm, biraz erotizm, birazdan çok gerilim ve heyecan dolu.

Filmi izlerken bir yandan kahkaha atarken bir yandan da merakla ne olacağını bekliyorsunuz. Filmin akışını “Balkondaki Kadınlar” belirliyor, dikizledikleri gibi, izleyiciyi de o dikize katıyorlar. Film; hızı, kamerası (özellikle çevrinmesi –eskiden ‘pan’ denirdi), müziği ve dar alanda (ağırlıklı olarak apartman dairesinde) hareketliliğiyle öne çıkıyor. Kadınların öfke ve yaşam sevincine katılmamak elde mi, ama jinekolojik muayenenin insanı nasıl da kötü hissettirdiğini içiniz ürpererek izliyorsunuz.

Yaşananlar gündelik hayatın dışında gibi olsa da izleyici olarak kendinizi hiç de dışarıda görmüyorsunuz, çünkü beyazperdeye yansıyanların hepsi yaşanması olası şeyler. Karısının gözünü morartan kocasının, bayılan kadına su vermesi için tekmelemesi, yetmeyip su dökerek ayıltması karşısında kadının kocasını öldürmeyi (hak ediyor kuşkusuz, bizim ülkemizde de öyle değil mi; kadın cinayetleri ya eşler, ya sevgililer tarafından işleniyor en çok) başarması gerçekten etkili. Üç arkadaşın birbirini korumaya çalışması, dayanışması da farklı değil.

İnsanın, keşke 08 Mart öncesinde gösterime girseydi düşüncesi geçiyor aklından.

14 Mart’tan başlayarak gösterimde…

(10 Mart 2025)

Korkut Akın

[email protected]