Yerli ve Milli Sinemacılardan Tek Ses

Sinema sektöründe çözüm bekleyen sorunlar tartışılırken SİSAY çatısı altındaki yerli ve milli sinemacılar Anadolu’nun pek çok ilinden gelerek İstanbul’da bir durum değerlendirme toplantısı yaptı. 2014 yılında kurulan ve bugün 2000’e yakın sinema salon işletmecisini çatısı altında buluşturan derneğin üyeleri “Türk Sinemasının geldiği tıkanma noktasına” değinerek özetle şu çağrıyı yaptı: “Sebebi olmadığımız bir kavgada tüm iyi niyetimize rağmen mağdur olduk. 6 aydır …”

Yerli ve Milli Sinemacılardan Tek Ses yazısına devam et

Çiçero, 18 Ocak’ta Vizyonda

Dijital Sanatlar Yapımevi’nden yılın ilk filmi Çiçero: İlyas Bazna’nın basın gösterimi yapıldı. Serdar Akar’ın yönettiği film, Ankara Casusu ya da Yüzyılın Casusu olarak anılan İlyas Bazna’nın hayatından ilham alınarak beyazperdeye uyarlandı. İkinci Dünya Savaşı tüm yıkıcılığıyla sürerken herkes Türkiye’nin savaşa girip girmeyeceğini merak ediyordu. İşte o günlerde, Ankara’daki İngiliz Büyükelçiliği’nin kalbinde uşak olarak çalışan, Çiçero kod adlı İlyas Bazna, İngiltere’nin gizli belgelerini Hitler Almanya’sına sızdırmaya başlar ve olaylar gelişir. İlyas Bazna, bu nefes kesen faaliyetleriyle Türkiye’yle birlikte tüm dünya devletlerinin de kaderini değiştirir.

Olacak İş Değil

Neil Burger’in yönettiği ve Bryan Cranston, Kevin Hart, Nicole Kidman ile Aja Naomi King’in oynadığı Olacak İş Değil (The Upside), 25 Ocak 2019’da Chantier Films dağıtımıyla Chantier Films tarafından vizyona çıkarıldı.
Şartlı tahliye edilmiş ve bir süredir iş arayan eski mahkum Dell, kendini yanlış iş görüşmesinde bulur. Dell’in saygısız tavırlarından hoşlanan Phillip, personel şefinin itirazlarına rağmen O’nu kendisine yardımcılık yapması için işe alır. Farklı dünyaları olan Phillip ve Dell, başlayan bu süreçte birbirlerinin yaşadığı deneyimlerden çok şey öğrenirler. Aralarında çok güçlü bir bağ oluşan bu ikilinin dostlukları oldukça keyifli bir hal almaya başlar.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Web Sitesi
  • Fragman
  • IMDb

Olacak İş Değil yazısına devam et

Çemberin İçindesiniz: Kefernahum

Yoksulluk, göçmenlik, uyuşturucu satıcılığı, çocuk işçi, çocuk istismarı, çocuk gelinler, aidiyet, kimliksizlik ve tabii hepsiyle birlikte yabancı düşmanlığı… Nadine Labaki’nin çarpıcı, çarpıcı olduğu kadar gerçekçi, bir o kadar da duygusal, ama daha da önemlisi isyan ettiren filmi…

Bir insan kendi ülkesinde yabancı olmayı ister mi? Kurtuluşu yoksa yoksulluktan, açlıktan, istismardan, kimliksizlikten… denize düşen yılana sarılır sözü misali, ister. Siz olsanız, siz de istersiniz.

Lübnan ile özdeşleşen…

Lübnan’da bir yaşam merkezi Kefernahum, deniz kıyısında, belki de ılıman havasıyla, yaşanması en güzel yerlerden biri… Biz o merkezin sadece bir kesitini görüyoruz. Yetiyor zaten. Bir bakışla İstanbul’un varoşlarından ne farkı var (bir zamanların Tarlabaşı, Fikirtepe, Bağcılar’ı… şimdilerin Esenyurt’u vb.). Daha doğmadan gözden çıkarılmışların, resmi hiçbir kaydı olmayanların dünyanın her yerinde giderek artan yoksulluğu çarpıcı bir biçimde ortaya konuyor. Küresel sermayenin yarattığı küresel yoksulluk ve yoksunluk.

Kalabalık bir ailenin ergenliğe adım atmak üzere olan oğlu, kardeşinin sırf çıkar uğruna babası yaşında, kâr peşinde birine satılmasına karşı çıkan, bir kimliği bile olmadan yaşayan Zain’in kendi anne ve babasını “Niye doğurdunuz beni?” diyerek dava etmesinin öyküsüdür anlatılan. Bir tek güzel söz, bir gülüşe hasret milyonlarca çocuğun simgesi Zain’in, zorlu ve haklı mücadelesini gözyaşları ve isyan duygusundan sıyrılarak izlemek çok zor. Siz; Zain yerine Hüseyin, satılan küçük kız Sahar yerine Seher, sırf çocuğunu korumak amacıyla her türlü işte çalışmaya çalışan Rahil yerine Ayşe-Fatma, küçük Yonas yerine Yunus adını koyabilirsiniz. Yaşamlarında ve yazgılarında değişen hiçbir şey olmaz.

Yaşamak için…

Zain’in anne babası, bilinçsizliklerinin de sonucu olarak işsizliklerinin, açlıklarının çözümünü çok çocuk yapmakta arayan bir çift (bizim ülkemizdeki çiftlerden pek de farklı değil). Çok yoksullar. Alışveriş yaptıkları bakkalın derdi çocuk gelin… Daha 11 yaşında (bile değil) Sahar’ı gelin (biz ona satın da diyebiliriz) alıyor ve ölümüne neden oluyor. Zain ise küçük kardeşinin (O’nu ne denli koruma içgüdüsü taşıdığını biliyoruz, müthiş bir an o) intikamını alıyor… O da Zain’in bilinçsizliği… Bilinçliliğiyse daha sonra, yaşamın içinde gerçeklerle yüz yüze kaldıkça güçleniyor. Zaten filmin asıl odağı o bilinçlenme.

Yoksulluk ve yoksunluk…

Dedikodu ve mahalle baskısı, bizde olduğu gibi Kefernahum’da da alabildiğine fazla. “Desinler”cilik kadar “ne derler” de belirleyici… Kadercilik ve muhafazakârlık yoksulluğun, ama en çok da yoksunluğun temelindeki etken.

Bunlara bir de göçmenler eklenince karmaşa daha da büyüyor, içinden çıkılmaz hale geliyor. Tabii, gözyaşı da peşinden. Peki, çözüm, çözüm var mı? Cahillik ve tutuculuk çözüme de izin vermiyor, zaten vahşi kapitalizm istemiyor çözümü.

Belgesel…

Kefernahum belgesel değil, ama belgesel denli hayatın içinde. Mekânlar da oyuncular da gerçekçi. Filmin başından itibaren kendinizi içinde buluyorsunuz o yaşamın, zaten hep gözünüzün önünde… Filmin geçtiği her yer -ister mahalle, ister okula gidemeyen çocuklar, ister hapishane, uyuşturucu veya yasa dışılık hepsi- sizin bulunduğunuz çevrenin hemen dışında… Belki siz de içindesiniz çemberin.

(23 Ocak 2019)

Korkut Akın

[email protected]

Sezonun En Çok Konuşulan Filmleri bomontiada ALT’da

bomontiadaALT, 19 Ocak – 10 Şubat 2019 tarihleri arasında Başka Sinema işbirliğiyle sezonun en çok konuşulan 14 filmini ağırlıyor. Gösterimler Salı ve Perşembe akşamları saat 20:30, Cumartesi ve Pazar günleri ise saat 17:00’de gerçekleşecek. David ve NicSheff isimli baba oğulun gerçek hayat hikâyesinden uyarlanan Güzel Oğlum (Beautiful Boy), vizyon öncesi bomontiadaALT’ta gösterilecek. Film, oğullarının uyuşturucu bağımlılığıyla yıllarca mücadele eden bir ailenin yürek burkan ama yine de umut dolu hikâyesini anlatıyor. Güzel Oğlum’da başrolleri ünlü oyuncular Steve Carell ve Call Me By Your Name ile yıldızı parlayan Timothée Chalamet paylaşıyor.

Sezonun En Çok Konuşulan Filmleri bomontiada ALT’da yazısına devam et

Sinematek / Sinemaevi Üniversite Öğrencileriyle Buluşuyor

Sinemayı gelecek kuşaklara aktarılması gereken bir kültür mirası olarak gören ve sinema sanatının en iyi örneklerini seyirciyle buluşturarak film kültürünün gelişimine katkıda bulunmayı hedefleyen Sinematek / Sinemaevi, bir yandan program çalışmalarına devam ederken, bir yandan da üniversiteleri ziyaret ederek öğrencilerle buluşuyor. Buluşmaların amacı, genç sinemacıların ve sinemaseverlerin hem mesleki hem kültürel gelişimlerine büyük katkılarda bulunarak Sinematek / Sinemaevi’nin tarihsel önemi, işleve ve çalışmaları hakkında bilgi vermek ve onlarla geleceğe uzanan güçlü bir bağın temellerini atmak olarak belirlendi.

  • Tanıtım Filmi

2017 – 2018 Yılı Festival Değerlendirmesi

Türkiye’de 2017 ve 2018 yıllarında yapılan film festivalleri veya yarışmalarda 2017 ve 2018 yapımı filmlerin aldığı ödüller kameraarkasi.org linkindeki dosyada sıralandı. Hayri Çölaşan’ın hazırladığı araştırma http://www.kameraarkasi.org sitesinde yer alan veri tabanı çalışmasından çıkan sonuçtur. 2018 yılında yapılan veya yapılamayan film festivalleri ve yarışmaları, katılan filmlerin aldığı ödüller, jüri üyeleri, verilen linkteki kitap çalışmasında belirtilmiştir.

2017 – 2018 Yılı Festival Değerlendirmesi yazısına devam et

Yeni Sinema Kanunuyla İlgili TESİYAP’tan Kamuoyuna Duyuru

TESİYAP, Yeni Sinema Kanunu’yla ilgili bir duyuru yayınladı. Kamuoyuna hitaben yazılan duyuru şöyle: “Sinema ve televizyon alanında faaliyet gösteren film ve dizi yapımcılarının üyesi olduğu meslek birliği TESİYAP olarak 21 Aralık 2018 tarihinde TBMM’ye sevk edilen ve 09 Ocak 2019 tarihinde TBMM Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor… ”

Kitap ve Sinemaseverler Sömestr Tatiline n11.com’la Giriyor

Sömestr tatil sezonuna merhaba diyen e-ticaret platformu n11.com, sömestr döneminde çocuklar, gençler ve aileler için birbirinden çok kitap, Blu-ray film ve sinema bileti seçeneklerini satışa sunuyor. Sömestr tatilinde şehir dışı tatil planı yapanlar kadar evde vakit geçirecekler için de keyifli seçenekler sunan n11.com kitap kurtları ve sinefilleri mutlu ediyor. n11.com’da satışa sunulan Cinemaximum biletleri film keyfini beyazperdede izlemeyi sevenlerin tercihi oluyor. Cinemaximum biletleri sömestr için en iyi tercihlerden biri oluyor.

Bu Kulübün Eşi Benzeri Yok

Ali Yorgancıoğlu’nun yönettiği, senaryosunu Evren Erdoğan, Ayşe Balıbey ve Bener Karaçor’un yazdığı, başrolünde Aslı İnandık’ın rol aldığı komedi filmi Aslı Gibidir 25 Ocak Cuma günü seyircisiyle buluşuyor. Filmde, gerçek Yaşam Dublörleri, bir kurum ya da bir kişinin yaşadığı bir olayda istenilen karakterin kılığına girerek o kişinin hayatını kurtarıyor. Başarılı oyuncu Aslı İnandık bu kulübe katılarak girdiği benzersiz karakterler seyirciyi kahkahaya boğacak.

Yarı Yıl Tatilinde Herkes Sinemaya: Can Dostlar Bir Harika

BKM Film’in, yepyeni, eğlence dolu macera filmi Can Dostlar gala yaptı. Öğrencilere yarı yıl hediyesi, 18 Ocak’ta vizyona girecek olan Can Dostlar’dan geldi. Karnesini alan maaile sinemaya koşacak. Çok sevilen Bizim Köyün Şarkısı filminin ardından, Güldüy Güldüy Show Çocuk ekibi şimdi de Can Dostlar ile büyük küçük herkesi sinemalarda buluşturuyor. Levent Cinetime Özdilekpark Sineması’nda gerçekleşen galaya çocuklar adeta akın etti.

Creed II: Rocky Klişeler Diyarında

Rocky filmleri, popüler sinemada 70’lerin ikinci yarısını milat olarak kabul edecek olursak, ‘sinema ve propaganda’ ilişkisine dair ayrı bir parantez açmayı gerekli kılar. Kapitalist sistemde en alttakinin dahi bir gün gemisini kurtarabileceğinin somut işaretleriyle dolu ilk film, ideolojisini gayet ‘temiz’ biçimde yansıtır izleyicisine. Söz konusu beyaz kahraman, bir yandan işçi sınıfının içinde bulunduğu çıkışsız alanı başarıyla temsil ederken, diğer taraftan da sözü edilen hayalin bayrak taşıyıcısına dönüşür. Aynı ilk filmde, karşısına çıkan fırsatları başarıyla değerlendiren Apollo’nun siyahî bir figür olarak resmedilmesi ise iki anlamlıdır: Birincisi, dünya ağır sıklet boks şampiyonlarının o dönemlerde uzunca bir süre o cenahtan çıkmasıyla, ikincisi de 70’lerin ideolojik ortamıyla yakından ilişkilidir. Filmde egoları ‘tavan yapan’ bir boksör olarak karşımıza çıkan Creed, beyaz çoğunluğun gözünde ‘şımarık azınlık’ imgesine birebir oturmaktadır. Derisinin rengine bakmadan, sistemin kaymağını yiyeceğini zanneden bu adama haddini bildirmek, son derece sıradan bir adam olan, mütevazı, geldiği yeri unutmayan ve zamanla kutsal Amerikan değerlerinin capcanlı figürüne dönüşecek beyaz boksöre düşecektir. Bu motivasyon, dönemin ABD kentlerinde yükselen suç oranlarını azınlıklara bağlama eğiliminde olan 70’ler polisiyesiyle ve vigilante filmleriyle de örtüşmektedir.

‘Bir taşla birkaç kuş avlamanın’ sinemasal zeminde en parlak örneklerinden olan Rocky filmleri, en azından ilk filmdeki başarısını, savını ‘yüksek sesle söylememesinden’ alır. Bu tavır, onu sessiz çoğunluğun temsilcisi mertebesine ulaştırır. Benzer şeyler, ilk Rambo filmi olan İlk Kan için de söylenebilir. Tarihi bir yenilgiyi, kahramanın mağduriyetiyle tersyüz eden bu söylem, yetenekleri son derece sınırlı bir aktör olan Sylvester Stallone’yi 80’lerin en etkili oyuncularından birine dönüştürecektir. Böyle bir başarı, klasik dönemlerde James Stewart, yakın zamanlarda ise Tom Hanks ile karşılaştırılabilir belki.

Zorlama senaryonun marifetiyle, ikinci filmde ‘hak ettiği’ şampiyonluğa ulaşan kahramanın sonraki yolculuğu, girişte vurguladığımız propaganda sinemasının en kaba biçimde vücuda gelmiş halidir. Tek derdi sistemin olanaklarından faydalanmak olan Clubber, öylesine canavar olarak resmedilmiştir ki, en sıradan izleyicinin nefret duygularını harekete geçirmesi kaçınılmaz olmuştur. Onun, Adrian’a cinsel göndermelerde bulunması ile Kirli Harry ve Öldürme Arzusu serileri arasında mutlak bir bağ kurulabilir. Burada, önceki filmlerin kötü adamı Apollo’nun, Rocky’nin yanında saf tutması, olası ırkçılık suçlamalarını boşa çıkarmaya yönelik etkili bir hamledir.

Kanımca dizinin en ‘işlevsel’ filmi olan Rocky 4 ise kantarının topuzunun iyice kaçtığı bir yapım olarak ele alınabilir. Modern dönemlerin en ideolojik Hollywood filmleri arasında gösterilebilecek bu yapımdaki senaryo matematiği son derece basit olarak ele alınmıştır. Daha çok bayrakların veya boks eldivenlerinin karşı karşıya getirilmesiyle sağlanan ideolojik yaklaşım, yüzey bir parça kazınınca iyice açığa çıkar. “Kendi siyahîmi ancak ben döverim” şeklinde özetlenebilecek intikamcı tavır, Apollo’nun öldürülmesi karşısında sosyalizme meydan okuyan Rocky’de kendini açığa vurur. Bir tarafta ilaçların marifetiyle bir tür ‘üstün adam’a dönüşen Drago, diğer tarafta, Rus ayazında, onun temsil ettiği ideolojik her ne varsa karşısına dikilen ‘doğal kahraman’. Upuzun bir klip gibi olan Rocky 4, kapitalist ülkelerdeki Sovyet imajının klişelerle bezeli tipik ve etkileyici bir örneğidir. Mekanik adama karşı kendini Sibirya ayazına vuran Balboa, bireyci zaferinin tadını çıkarmıştır bir başka deyişle.

Serinin en zayıf halkası olan beşinci film bir yana, küllerinden yeniden doğma öyküsü, Stallone’nin uzun yıllar sonra ünlü boksörüne dönüş yaptığı Rocky Balboa filmiyle gerçekleşir. İlk filmin izinden giden yapım, kahramanın, yaşadığı kayıpların ardından kişisel dramına eğilmesiyle ve nostalji duygusunun da katkısıyla bir tür ‘hatırlatma’ işlevi üstlenir.

Bu filmin başarısının ardından gündeme gelen Creed filmlerini de benzer bir bakışla ele almak olanaklıdır. Bir parça 80’ler nostaljisi ve bu tutumu destekleyen, geçmişin ünlü karakterlerinin (Apollo, Drago vs.) üzerinde yükselen yeni dönem. Son iki yapımın şanssızlığı, dünyada ağır sıklet boks müsabakalarının, ilk filmlerin gündeme geldiği zamanlara oranla seyircinin ilgisini yeterince çekmemesiyle alakalıdır; ancak bu durum, serinin kendi efsanelerini hatırlatma duygusuyla bertaraf edilmeye çalışılmıştır.

Geçen hafta gösterime giren ikinci Creed, önceki yapımları anımsayanları hiç de şaşırtmayacak biçimde, karşımıza Ivan Drago’nun oğlunu çıkarır. Dördüncü yapımdaki ‘nedensiz kötülüğü’ ideolojik aygıtlara yükleme şansı bulunmayan film, en çok da bu nedenle havada kalmaktadır. Ivan’ın öfkesi yalnızca Rocky’e karşı aldığı mağlubiyetle alakalıdır. Botoks mucizesi (!) haline dönüşen karısı Brigitte Nielsen’i elinden kaçırdığını söylemesi trajikomik bir anlam ifade etse de, son film, dizinin üçüncü yapımının şablonuna dayanmaktadır. İlk maçı yeterince motive olamadığı için kaybeden kahramanın, dostlarının yardımıyla zafere ulaşması!

Gücünü bütünüyle klişelerden alan, oluşturduğu efsanenin bütününe bakıldığında her daim aynı filmi seyrettiğiniz izlenimi doğuran Rocky filmleri, özellikle ideolojik / politik arka plandan soyutlanınca karikatüre dönüşmektedir. Karısı ve dostlarını kaybederek yalnızlığa gömülen, bir dönemin ünlü kahramanı, ideallerini eski dostunun oğlu aracılığıyla yaşatmak isterken, öğrencisi ise tamamen hocasının izinden gitmekte, sistemin basamaklarını hızla tırmanıp bir süre orada kalmayı arzu etmektedir. Çocuğunun işitme engelli doğması veya hocasının kendi oğluyla yaşadığı iletişim sorunları, varsaydığımız nostalji duygusuyla pekiştirilen ana senaryonun tuzu biberidir ve yeterince işlenmediklerinden olsa gerek, bütünüyle işlevsiz hale dönüşmektedirler.

Creed, bütün pazarlama stratejisini geçmişin üzerinde şekillendiren, normal şartlarda, üzerine gittiği klişelerle B filminin dışında var olamayacak yapımlardandır. Olay örgüsü ve karakter işlenişindeki şematik yapı, hep o ‘anımsama’ teması üzerine kuruludur. Buna karşın, geçmişteki Rocky filmlerinde işletilen idolojik aygıtın yarattığı başarı, bu kez de kendisini yeni bir model üzerinde sürdürmektedir: Bir örneğine Star Wars filmlerinde rastladığımız (ancak oradaki genişletilmiş evren ve yeni olay modellerini unutmadan) yaklaşım, burada kendisini klişeler üzerinde yükseltmektedir. Sanırız bu tutum, gelecek yıllarda film modeli üzerinden yeniden anımsatacaktır.

(22 Ocak 2019)

Tuncer Çetinkaya
ModernZamanlar Sinema Dergisi Editörü
[email protected]

İFSAK’tan Film Analizi Semineri: Tarkovski’yi Anlamak ya da Anlamamak

İFSAK Film Analizi Semineri’nin yeni yılın ilk 5 haftalık bölümünde, sinema tarihinin en özel ve en zor yönetmenlerinden birine Tarkovski’ye odaklanılıyor. Yoğun metinlerarasılığıyla Tarkovski izleyiciden yoğun çaba isteyen yönetmenlerden en bilineni olarak tanınıyor. Sinema yazarı Ali Şimşek eğitmenliğindeki seminerde yönetmenin ilk filmi İvan’ın Çocukluğu’ndan başlayarak Nostalgia’ya uzanan zor sinemasal süreci anlamaya çalışılacak.

İFSAK’tan Film Analizi Semineri: Tarkovski’yi Anlamak ya da Anlamamak yazısına devam et

Sir-Ayet

Onur Aldoğan’ın yönettiği ve Demet Oran, Aydan Akboğa, Sinan Taşkan ile Gizem Terzi’nin oynadığı Sir-Ayet, 08 Şubat 2019’da CGV Mars Dağıtım dağıtımıyla Enis Özkan Film tarafından vizyona çıkarılıyor.
Hicran bir yıl kadar önce çok sevdiği eşini kaybeder. Kızı Gizem’in de yardımı ile psikolojik destek alır. Bir müddet sonra İstanbul dışındaki evlerinde yaşamaya karar verir. Hicran’ın komşularından gelen telefon üzerine Gizem okuldan üç yakın arkadaşı ile birlikte acil olarak annesinin yanına giderler ve Hicran’ın evinde gördükleri manzara karşısında şaşkına dönen gençler korku dolu ve şaşkınlık anları yaşamaya başlamışlardır.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Facebook
  • Fragman: 1 / 2
  • IMDb

Sir-Ayet yazısına devam et

Sinemacılık ve Filmcilik Yararına Bağımsız İletişim Platformu