Sinema sevilen oyuncularından Yalçın Gülhan, 27 Temmuz 2019 Cumartesi günü hayatını kaybetti. Yalçın Gülhan’ın sevilen filmleri arasında Saadet Güneşi, Mavi Eşarp, Para, Melek mi Şeytan mı?, Sevmek ve Ölmek Zamanı, Yarın Ağlayacağım, Ekmekçi Kadın, Severek Ayrılalım, Sisli Hatıralar, Suçlu, Bacım, Tövbekar, Yirmi Yıl Sonra, Babaların Günahı, Zehra, Gurbetçiler, Nefret, Yemin, Şüphe, Silemezler Gönlümden, Hostes, Tutku, Kaygısızlar gibi filmler var. Cenazesi, 28 Temmuz 2019 Pazar günü Üsküdar Şakirin Camii’nde kılınacak ikindi namazını müteakip Karacaahmet Mezarlığı’nda toprağa verilecek olan merhuma tanrıdan rahmet, kederli ailesine sabırlar dileriz.
Kilise’nin Sessizliği
Fransız sinemasının önemli ismi François Ozon, Şubat ayı içinde Berlinale Jüri Büyük Ödülü’nü kazanmış son filmi ‘Yüzleşme’de hemen konuya giriyor. 40 yaşındaki bankacı Alexandre (Melvil Poupaud) çocukluk yıllarını geçirdiği Lyon’da cinsel tacizine uğradığı rahip Preynat’nın (Bernard Verley) yeniden aynı yöreye çocukların arasına döndüğünü öğrendiğinde hiç beklemeden harekete geçiyor. 9 – 12 yaşları arasında kilisenin kuytu yerlerinde ve din adamları gözetiminde gidilen izci kamplarında yaşadıkları gözlerinin önünde canlanıyor. Korkularıyla ve bastırdıklarıyla yüzleşme zamanı gelmiştir artık.
Ozon’un 2 saat 15 dakika uzunluğundaki filminin ilk yarısı, evli ve 5 çocuk sahibi olan genç adamın kilise yetkilileriyle mektuplaşmaları üzerinden gelişiyor. Bu gerilimli iz sürüşü sonucunda yörenin en üst düzey kişisi kardinal Barbarin’e (François Marthouret) ulaşıyor. Bir kilise evinde, görevli psikolog nezaretinde tacizcisi ile yüzleşme fırsatını yakalıyor.
Beklenin aksine yaptıklarını inkâr etmiyor yaşlı rahip. Çocukları hep çekici bulduğunu ve bu hastalığından ötürü acı duyduğunu açıkça itiraf ediyor. Kadın psikoloğun Alexandre ve tacizcisi ile birlikte elele tutuşarak Tanrı’ya dua etmeleri ve af dilemeleriyle sonlanıyor bu tuhaf buluşma. Kilise görevlisi psikolog, ‘yaralar orda duracak, Tanrı onları iyileştirecektir, biz daha fazla deşmeyelim’ kabilinden ifadelerle olanların üstünü örtmek niyetindedir. Dindar bir adam olan Alexandre şaşkınlık ve öfke içindedir. Travmalı geçmişini önce ailesiyle, ergen yaşlarındaki oğullarıyla, daha sonra polis ve basınla paylaşacak ve suçun cezasız kalmaması için sessiz kalmış öteki kurbanların peşine düşecektir.
Alexandre’ın başına gelenler 20 yıllık zaman aşımı süresinden önce yaşandığı için dava açabilmek için bu süreyi henüz doldurmamış kurban adaylarının ifadelerine ihtiyaç vardır. Böylece filmin ikinci bölümünde Preynat’nın tacizine uğramış ateist François (Denis Ménochet) ile yüksek IQ uyumsuzluğundan mustarip Emmanuel’in (Swann Arlaud) hikâyeleri üzerine yoğunlaşır Ozon. Grup kalabalıklaştıkça, polis ve basın destekli soruşturma genişledikçe durumun vahameti ortaya çıkar. Rahip Preynat’nın kendisinin de kabûl ettiği durumu, artık hayatta olmayan eski kardinal, ve arkadaşı olan yenisi tarafından bilinmesine rağmen kurumu korumak uğruna susulmuş, olanlar görmezden gelinmiş, ufak tefek şikâyetler kulak ardı edilmiştir. Ancak, Kilise’nin sessizliği ile mücadele etmenin zamanı gelmiştir artık.
Soruşturma sürerken kardinal Barbarin’in dili sürçüyor, Preynat durumunu bizlere anlattığında ‘Allaha Şükür olan biten zaman aşımına uğramıştı’ deyiveriyor. Filmin dilimizde ‘Allaha Şükür’ anlamına gelen özgün adı ‘Grâce à Dieu’ işte bu kazara sarf edilen cümleden kaynaklanıyor. Auteur sinemacı François Ozon kendisinden pek de beklemediğimiz bu belgesel ile doküdrama arasında gidip gelen filminde çağdaş toplumların kanayan yarası pedofili ile yüzleşiyor. Bol tekrardan, uzun diyaloglardan kaçınmıyor. Tüm bunlar, özellikle ikinci yarıda, sinema anlamında bir tatminsizlik yaratıyor belki, ancak bu tavrıyla, ikiyüzlü ahlak anlayışını yerden yere vurduğu Katolik Kilisesi’nden yola çıkarak, ülkemiz de dahil dünyanın her köşesinde hizmet veren eğitim ve din kurumlarındaki yozlaşma ile çocuk sömürüsüne yaman bir eleştiri getiriyor Fransız sinemacı.
(02 Ağustos 2019)
Ferhan Baran
Başka Sinema Ayvalık Film Festivali, Açıkhavada Sinema’yı Sunar
Başka Sinema, 02 – 16 Ağustos 2019 tarihleri arasında Açıkhavada Sinema ile Ayvalık’a geliyor. Programda geçtiğimiz sezonun ilgi gören filmleri, bazıları henüz vizyona girmemiş yapımlar ve çekildiği yıllarda sinemaların vazgeçilmezi olmuş klasikler yer alıyor. Ayvalık’ta İlçe Nüfus Müdürlüğü bahçesi on beş günlüğüne yazlık sinemaya dönüşecek. Başka Sinema sinemaseverleri 21:30’da başlayacak suarelere davet ediyor.
- Basın Bülteni
- Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
Başka Sinema Ayvalık Film Festivali, Açıkhavada Sinema’yı Sunar yazısına devam et
Engelsiz Filmler Festivali 2019
Puruli tarafından düzenlenen Engelsiz Filmler Festivali, 40’a yakın filmle 7. kez gerçekleşecek. Festival bu yıl 07 – 09 Ekim 2019’da İstanbul, 11 – 13 Ekim 2019’da Eskişehir, 16 – 20 Ekim 2019’da Ankara’da olacak. Engelsiz Filmler Festivali engelli bireylerin yakınlarıyla birlikte film izleyebilme, kültürel ve sosyal bir etkinliğe katılma, yalnızca kendileri için değil, aynı zamanda parçası oldukları toplumu zenginleştirmek için de yaratıcı, sanatsal ve entelektüel kapasitelerini kullanma imkanına sahip olmaları gerektiğini savunuyor ve tüm film gösterimleri, atölyeler ve diğer yan etkinlikler erişilebilir olarak sunuluyor.
- Basın Bülteni: 1 / 2
- Web Sitesi
Renkli Penguenler: Uzay Kaşifleri
Evan Tramel’in yönettiği ve Kj Schrock ile Sarah Taylor’un seslendirdiği animasyon film Renkli Penguenler: Uzay Kaşifleri (Penguin Rescue), 23 Ağustos 2019′da Özen Film dağıtımıyla Özen Film tarafından vizyona çıkarıldı.
Galaksiler arası uzay araştırmacısı olan Nick ve Sammy adlı iki sevimli Troll ilk görevlerine gidecekleri için çok heyecanlıdır. Görevleri; çökmekte olan bir buz kütlesinde mahsur kalan küçük bir pengueni kurtarmaktır. Bu görevi tamamlamak için Dünya adlı uzak bir gezegene gitmeleri gerekir. Nick ve Sammy, hem küçük pengueni kurtarmak hem de gezegenlerine dönmek için zamana karşı yarışmak zorundadırlar.
Ahmet Doğa Kaygısız’ı Kaybettik
Kendini “Storyboard emekçisi, çizgi roman yapıcı, öykü üretici, bir düşe-yazan” olarak tanımlayan Ahmet Doğa Kaygısız, 25 Temmuz 2019 Perşembe günü hayatını kaybetti. Kaygısız, Anadolu Kartalları ve İyi Oyun adlı filmlerin Storyboard’larını hazırladı. Storyboard, resimli taslak olarak tanımlanan bir teknik dekupaj olarak biliniyor. Kurgulama işleminde sahnelerin sözcüklerle bir betimlemesi yapılır, ayrıca her sahne çizgi filmlerde olduğu gibi şematik bir biçimde görselleştirilir. Cenazesi, 27 Temmuz 2019 Cumartesi günü Göztepe Tütüncü Mehmet Efendi Camii’nden kaldırılacak olan merhuma tanrıdan rahmet, kederli ailesine sabırlar dileriz.
Ferzan Özpetek’in Şans Tanrıçası
Ferzan Özpetek, yeni filmi Şans Tanrıçası’nın çekimlerini tamamladı. 28 Kasım’da İtalya’da, ardından da dünyada vizyona girecek filme Vanity Fair Dergisi geniş yer verdi. Serra Yılmaz’ın da oynadığı filmi için Özpetek, “Asaf’ın eşi bir gün beni aradı ve ‘Asaf iyi değil, bende iyi değilim. Bana bir şey olursa çocuklarım sana ve Simone’ye emanet.’ dedi. Kendinden emin iki çocuğa ebeveynlik yapmak beni korkuttu. Bu korkuyla da senaryo ortaya çıktı.” diyor.
- Basın Bülteni
- Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
Küçük Kahraman, 26 Temmuz – 01 Ağustos 2019 Seansları
Küçük Kahraman (Knight Kris – Little Hero), 26 Temmuz – 01 Ağustos 2019 seansları için tıklayınız.
Haftalık Seans Bilgileri, 26 Temmuz – 01 Ağustos 2019
Gösterimdeki filmlerin 26 Temmuz – 01 Ağustos 2019 seansları için tıklayınız: 1 / 2 (Listeler eksiksiz değildir, bu salonlar ve seanslar dışında da gösterimler olabilir. Listeden alıntı veya kopyalama yapıldığında kaynak olarak Haftalık Antrakt Sinema Gazetesi‘nin gösterilmesi rica olunur.)
Bıkmadan, Usanmadan, Yılmadan… Yüzleşme
Toplumların en büyük sorunlarından biri, belki de en önemlisi taciz ve tecavüz… Çocuğunuzu okula, ibadethaneye, kursa, kampa gönderiyorsunuz, en güvendiğiniz kişi, din adamı sarkıntılık ediyor. İnsanların inandığı, güvendiği birini suçlamak kolay değil… Hemen itirazlar yükseliyor. Ya sinmeyecek, mücadeleyi sürdüreceksiniz ya da diğerleri gibi çekileceksiniz kabuğunuza.
“Yüzleşme”, bu anlamda, evrensel bir sorunu işliyor. Kampta çocukları taciz eden rahibi -başta din kurumu olmak üzere- korumak amaçlı, yaşananları herkes hasır altı etmeye çabalarken, sadece kendisinin kabûl etmesi bile taciz edilmiş çocukları suskunluğun yükünden kurtarabiliyor. Rahibin bulduğu çözüm, kendince en güvenlisi, çünkü yukarıdakiler suçlamaları gizlemekte, kapatmakta, engellemekte kendisinden daha başarılı.
Deyim oldu artık…
Son yıllarda, kolay anlaşılır bir anlatım için “Bilâl’e anlatır gibi” deniyor ya… Gerçekten sakin, yalın ve amacından hiç sapmaksızın sorunu dile getiriyor “Yüzleşme”de yönetmen François Ozon.
Üç arkadaş, kendilerini taciz eden rahibin hâlâ çocuklarla çalıştığını öğrendiklerinde suskunluklarından sıyrılmaya da karar veriyor. Kolay değil kuşkusuz… Hem kendileri için hem de toplumdaki yerleri için…
İçiniz nasıl?
Buradaki en önemli nokta: huzur. Ya o ağırlığı ve suskunluğun yükünü taşıyacaksınız ya da o yükü sırtınızdan atıp, sizden sonrakileri olsun kurtaracak ve insanlara rehber olacaksınız. Muhakkak ki o travmayı yeniden yine yaşayacaksınız içinizde. Çocuklarınız da öğrenecek yıllardır içinizi kemiren o çözümsüzlüğün acısını… Birileri sizi sessiz kalmaya, geçmişi deşmemeye çağıracaktır… hiç değilse çevredekilerin bakışını, suçlayıcı tavırlarını önlemiş olacağınızı engelleyeceğinizi söyleyecektir. Yıllar geçmiştir üzerinden, kazanımı ne olacaktır ki zaten, olan olmuştur…
Susma, sustukça sıra sana gelecek!
İşte tam da o noktada herkesin, büyük küçük, kadın erkek, öğrenci çalışan herkesin bu taciz ve tecavüze karşı çıkması gerekir. Siz ses çıkarma cesareti göstermezseniz pedofili sürecek, insanlar yaşadıkları travmalarla boğulacaktır.
François Ozon’un, Berlin’de festival ana yarışmasında ilk gösterimini yapan filmi gerçek bir olaydan yola çıkıyor. Toplumsal, hatta bana kalırsa evrensel bir sorunu gündeme getiriyor. Katolik dünyada yaşananlar sanki başka ülkelerde başka dini kurumlarda yaşanmıyor mu? Sizin aklınıza gelen, bizim ülkemizde hemen herkesin bildiği bir durum… İster istemez onunla filmde yaşananları karşılaştırıyorsunuz. Sizin din adamınız, bizim din adamımız sorunu değil bu… Bu gerçeklerin ve taciz tecavüzün yok edilmesi… Çocukların travma yaşamaması, taciz ve tecavüz yükünü taşımaması…
Çocuk susar, sen susma!
Rahip, çok başarılı bir performans sergiliyor. Bir yandan yaptığının bilincinde, ikrar ediyor bir yandan da “yukarısı beni nasıl olsa kurtarır, ben yine yapacağımı yaparım” havasında. Her ülkede, her toplumda, her dinde mi böyle acaba? Bizim ülkemizde böylesi durumlarda, filmdeki gibi kabûl etmiş görünüp sümen altı etmek yerine, yöneticiler, Bakan düzeyinde olanlar bile, itiraz ediyor.
Bu toplumsal bir sorun, mücadele etmek gerekir, hem de toplumun tüm katmanlarının katılımıyla.
(01 Ağustos 2019)
Korkut Akın
Cep Herkülü: Naim Süleymanoğlu Filmi İçin Eypio’dan Dillere Destan Olacak Rap Şarkı: Naim
Cep Herkülü: Naim Süleymanoğlu filminin çekimleri, Türkiye’nin ardından Bulgaristan’da sürüyor. Rap müziğin sevilen isimlerinden Eypio, Naim Süleymanoğlu’nu anlatan özel bir şarkı besteledi. Sözü ve bestesi Eypio’ya ait Naim isimli yapıt, hazırlanan kliple izleyicilerin beğenisine sunuldu. Şarkıda geçen, “Bir derdin varsa söyle Naim gelir kaldırır” sözleri şimdiden sosyal medyada yayılmaya başladı.
- Basın Bülteni
- Klibi izlemek için tıklayınız.
- Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
Bir Küba Hikâyesi
San Sebastian Film Festivali’nde dünya prömiyerini yapmış olan ve ülkemizdeki gösterimi halen devam eden ‘Yuli’, dans aleminin efsanelerinden siyahi balet Carlos Acosta’nın yaşamı üzerine kurulmuş. Ancak klasik biyografilerden farklı olarak, sanatçının bizzat kendisi filmde rol alıyor ve hayatından kesitleri özgün dans koreografileriyle aktarmayı deniyor.
Carlos, Küba’nın yoksul bir mahallesinde dünyaya gelmiş. Kamyon şöförü baba siyahi, annesi ise beyaz. Kadın tarafının bu birlikteliği başından beri onaylamadıkları pek belli. Küçük Carlos mahalle arasında dönemin (80’li yılların ilk yarısı) dans ikonu Michael Jackson’dan esinlenmiş figürleriyle becerisini sergilerken babası daha büyük hayallerin peşindedir. ‘Billy Elliot’ın ebeveyninin aksine oğlunun yeteneği sayesinde bu çukurdan çıkabileceğine inanmıştır.
Savaş Tanrısı Ogun’un oğlu Yuli’nin adıyla çağırdığı evladının elinden tutarak onu zorla bir dans okuluna götürür. Pele gibi futbol oynamak, normal bir insan gibi hayatını sürdürmek isteyen küçük çocuğun, yine Billy Elliot’un tersine dansçı olmaya hiç niyeti yoktur. Ama yoksulluğun ve köle geçmişinin ağırlığı altında ezilmiş yorgun babanın kararı kesindir: ‘Bir siyah derili eline bir kez geçecek böyle bir fırsatı değerlendirmelidir, Yuli yıldızını takip edecektir’.
Film, Acosta’nın anı kitabı ‘No Way Home’dan yola çıkarak tasarlanmış. İspanyol kadın yönetmen Icíar Bollain ile Ken Loach filmlerinin değişmez senaristi olan eşi Paul Laverty’nin biraraya gelişiyle proje gerçekleşmiş. Halen 45 yaşında olan Carlos Acosta bu serüvene oyuncu olarak katılmayı kabûl etmiş. Film üç farklı zaman diliminde ve farklı biçimlerde ilerliyor. Dansçı Acosta halen Küba’da faaliyette olan ‘Acosta Danza’ adlı grubuyla yaşamının belli kesitlerini çarpıcı koreografilerle sunuyor. Bu dans gösterilerinin arasına giren geriye dönüşlerde 10 yaşındaki Yuli ve ailesinin yaşam mücadelesinden başlayarak, Acosta’nın Londra Kraliyet Balesi dansçılığına dek yükselen baş döndürücü performansının hikâyesi anlatılıyor. Küresel bale efsanesinin en parlak döneminden arşiv çekimler bu iki anlatı arasında yerini alıyor zaman zaman. Film bu haliyle gerçek ile kurgu arasındaki geçişleri muğlaklaştırıyor. Aynı kıvam her zaman tutturulamıyor gerçi ama ünlü baletin kendi hikâyesini dans adımlarıyla aktardığı bölümler filmin en ilgiye değer bölümleri haline geliyor.
İngiliz Ulusal Balesi’nin ilk siyahi Romeo’su olarak anılan Acosta’nın azim ve başarısı üzerinden ilerleyen ‘Yuli’ başlıkta da yer aldığı üzere bir Küba hikâyesi anlatıyor esasen. Bir yandan, ekonomik ve ırksal eşitsizliğin hüküm sürdüğü Küba portresi çiziyor. Öte yandan, yetenekli yoksul çocuklara kol kanat geren Castro Küba’sının özgür eğitim sistemini öne çıkarıyor. Acosta imzalı özgün bir dans koreografisi (Raped Central America for Wall Street) üzerinden, Amerikalı general Smedly D.Butler’ın kişiliğinde Küba’yı ve Orta Amerika’yı sömüren küresel emperyalizmi gözler önüne seriyor.
Oyunculukların üst düzeyde olduğu bir yapım ‘Yuli’. Carlos Acosta’nın karizmatik duruşuna, çocukluğunu oynayan 10 yaşındaki Edlison Manuel Olbera Núñez’in, babayı canlandıran Kübalı usta koreograf Santiago Alfonso’nun parlak yorumları ekleniyor. Alberto Iglesias’ın etkileyici müzik çalışması bu farklı biyografi filmini sarıp sarmalıyor.
(01 Ağustos 2019)
Ferhan Baran
Kin
Mohsen Rabiei’nin yönettiği ve Hira Koyuncuoğlu, Esila Umut, Elis Sezgin ile Buğra Akyüz’ün oynadığı Kin, 20 Eylül 2019’da MC Film dağıtımıyla Griffin Pictures tarafından vizyona çıkarıldı.
Üç kız arkadaş hafta sonu eğlenmek için kızlardan birinin ailesine ait otele yerleşirler. Erkek arkadaşları programa dahil değildir. Bu duruma bozulan erkekler kızlar için ürkütücü, kendileri için eğlenceli bir plan yaparlar. Erkeklerden biri kız arkadaşına evlenme teklifi edecektir. Fakat hiçbir şey hayal ettikleri gibi gitmez. Yaşadıkları olaylarla da aslında birbirlerini tanırlar, kim olduklarını anlarlar. Bilmeceli ve bol aksiyonlu zorlu bir gün onları bekliyordur.
If Okul İçin Başvurular Devam Ediyor
Bu yıl 13 – 22 Eylül 2019 tarihleri arasında sinemaseverlerle buluşacak olan If İstanbul Bağımsız Filmler Festivali, yeniliklerle zenginleşerek kolektif, çok sesli bir yaşam ve sinema platformu olmayı sürdürüyor. Festivalin bu yılki en önemli yeniliklerinden biri olan If X çatısı altında hayat bulacak If Okul, yakın geleceğin meraklı ve yetenekli film profesyonellerini sinemanın mutfağında ağırlamaya hazırlanıyor.
- Basın Bülteni
- Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
Abigail: Sınırların Ötesinde
Aleksandr Bogulavskiy’nin yönettiği ve Tinatin Dalakishvili, Eddie Marsan, Rinal Mukhametov ile Ravshana Kurkova’nın oynadığı Abigail: Sınırların Ötesinde (Abigail), 30 Ağustos 2019’da TME Films dağıtımıyla TME Films tarafından vizyona çıkarıldı.
Salgın bir hastalık yüzünden sınırları kapatılmış bir ülkede yaşayan Abigail henüz 6 yaşındayken, o hastalığa yakalanan babası yetkililer tarafından götürülür. Abby özel güçleri olduğunu ve aslında yaşadığı o şehrin de bir çok sihirle dolu olduğunu anladığı gün aslında o salgın hastalığın sadece özel güçleri olan insanları götürmek için bir bahane olduğunu fark eder ve hızla babasını aramaya koyulur.