26 Mart 2010 Haftası

“Aşka Yolculuk”, “yaşam asla tam olarak plânlanamaz”ı, yol güldürüsünü romantizmle biraz dokunaklı biçimde birleştirerek söyleyen film. ‘Cetvel gibi’ şaşmaz bir doğrulukta yaşayan Bostonlu Anna ile İrlanda kıyı köyünde tek sosyal mekânı işleten ‘dağınık’ yakışıklı Declan’ın, Dublin’e doğru çıktıkları yolda, ‘zıt kutuplar birbirini çeker yasası’ gereği, önce didişmeleri sonra da birbirlerine ait olduklarını anlamalarının hikâyesini bazı sahnelerde ‘yükselten’ Anand Tucker, sinema keyfini de katlıyor. Kim bilir, izledikten sonra aşk konusunda daha cesur olabilirsiniz.

“Ay”, Dünya için önemli bir enerji kaynağı üzerinde çalışma yapan ve büyük bir üs içinde yalnız geçen üç yılını GERTY adlı çok gelişmiş bilgisayarla geçiren astronotun öyküsü. Görevini tamamlayıp evine, karısına ve çocuğuna kavuşmasına az kala geçirdiği kaza sonucu bağlı olduğu şirketin onu nasıl kullandığına ilişkin gerçekleri keşfetmesi üzerine harekete geçer… Fakat bir dakika! Hangi ‘kendisi’ harekete geçer?

Oyuncu Angela Bowie’nin (ve tabii David Bowie’nin) oğlu Duncan Jones, ilk uzun metrajlı filminde, geleceğin şirketlerine dair, insanı bir meta gibi kullanma konusunda, bugünkünden de karamsar bir öngörüde bulunsa da, insan zekâsı ve yüreğinin umut ve cesaretle her engeli geçebileceğine dair inancını koruyor. İki performanslı bir film: Astronot Sam Bell’de Sam Rockwell , ‘kopyaları’ ile birlikte komple bir oyunculuk sergilerken, GERTY’nin sesi Kevin Spacey, “2001: A Space Odyssey”deki ünlü HAL 9000’e ‘can veren’ Douglas Rain’i akla getiriyor; çünkü sadece ses performansıyla ‘şaibeli’ GERTY’i başlı başına bir gerilim unsuru haline getiriyor. “Ay”ın en şaşırtıcı özelliği ise, adı üzerinde, ayda çekilmiş gibi hissettirmesi. Özellikle ışığın kullanımı şahane!

“Çok Filim Hareketler Bunlar”ın ‘yaz tatili’ temalı skeçlerini yazıp oynayan ve bu kısa bölümleri sinema trükleriyle yöneten genç ekip yetenekli, bu bir gerçek! Fakat bir sinema filminin ‘olmazsa olmaz’ı ‘tartım’, başka bir deyişle filmin kendi içindeki ‘ritim düzenleyici’ bozuk. İşte bu nedenle, örneğin “Filmsiz Fragman”da ritim saat gibi düzenliyken, pilota kokpitteki anne müdahalesinde tekliyor. Gençlerin yazdıklarının sinemaya uyarlanması sadece görsel teknik değil, senaryo tekniği açısından da uzun bir düzenleme sürecini kapsamalıydı. Bir sonraki çalışmada bu gerçekleştirilir, belki dışarıdan da yardım alınırsa ve komedi zamanlamalarına biraz dikkat edilirse ‘tadından yenmez’; çünkü gerçekten de ‘Çok Yetenekli Gençler Bunlar’!

“Kutu”, tek sözcükle ‘açgözlülük’ün tanımı! Bence bir küçük başyapıt! Bir kutu: 24 saat içinde butonuna basarsanız dünyanın herhangi bir yerinde bir kişi ölecek ve siz bir milyon dolar nakit kazanacaksınız! Basar mısınız butona? Öldürür müsünüz birini? Kapitalizm bir yandan sizin zengin olup daha çok tüketmenizi emrederken, diğer yandan da her tür yasa “öldürme” buyurur! Ama zaten insan iradesinin zaaflarından yararlanarak kârlarını arttıran sistemin adı değil midir kapitalizm? Sorumlu tutulmayacağınız bir ölümü neden onaylamazsınız ki?

1985 yılında, “The Twilight Zone – Alacakaranlık Kuşağı”nın ilk sezonunda televizyon için çekilen ve Richard Matheson’ın kısa öyküsüyle süresi tam örtüşen “Button, Button”, filmlerinin alt metinleri politik eleştiriler barındıran Richard Kelly tarafından, o kadar iyi uyarlanmış ki, malzemenin uzun metrajda ‘küçük‘ kalması söz konusu bile olmamış. Belli unsurlarıyla, kült film “Invasion of the Body Snatchers” tadında ve içerik denli görselliğin de doygun olduğunu söyleyebiliriz.

“Serseri Mayınlar”da, bir önceki, enfes ve bence en iyi filmi “Mükemmel Bir Gün”le tekâmül kuvvetine ulaştığını sandığımız Özpetek, ‘aslına dönüp’ tipik bir “İtalyan Ailesi”ni komik biçimde anlatıyor. Doğaldır ki bu ülkede akla ilk gelen gıdayı, makarnayı üreten bir aile! Gerisi bildiğiniz klişeler: Sırrı olan babaanne, ‘kafadan çatlak’ hala, koşullanmaların yönettiği baba ve evde otoriteyi sağlamaya çalışan anne, tuhaf hizmetçiler vesaire… Genç nesil bilmez; 70’li yıllarda Amerikan ambargosu nedeniyle sinemalarımızı mecburen istilâ eden İtalyan erotik güldürülerinin hallicesi. Farklı ne var? Aileye (aslında babaya) açılamayan ve doğanın bir şakası sonucu ikisi de eşcinsel olan erkek kardeşler! Olaylar bu minvalde gelişirken, işte o malûm konuya da son derece yüzeysel, basit, bildik bir bakış atılıyor. ‘Gaycilik’ oynayan yeni yetmeleri eğlendirse de Özpetek, Sezen Aksu şarkıları ve eşcinsellik meselesiyle bendenizi bıktırmış bulunuyor.

Bir büyük sanatçı Ang Lee, “Brokeback Dağı” ile kolay kolay kimsenin ulaşamayacağı bir zirve yaratmış, ne yapsanız hafif artık yahu! Özpetek de bunun farkında olduğundan sanırım, işi eğlenceye vurmuş. İflâh olmaz hayranları gidip kıkırdayabilir.

“Uzaklara Gidelim”, otuzlarında, kendilerini birbirlerine ait hisseden ve nikâhsız yaşayan bir çiftin, ‘bebek!’ müjdesiyle birlikte dağınıklıktan kurtulup daha yerleşik bir yaşama geçiş için yer arama yolculuğu. Farklı kentlerde yaşayan ve çoluk çocuğa karışıp farklı modellerde aileler kurmuş tanıdıkları / akrabalarıyla görüşüp yol aldıkça, kafaları karışan, yeni tür heyecanlar, hattâ korkular hisseden çift, doğru yer için ‘kökler’i takip etmeye karar verdiklerinde, “tamam, ben de bunları yaşamıştım, hissetmiştim” diyebilmeniz olası. Sam Mendes kendi deneyimlerinden de yola çıkarak, aralarında kusursuz bir kimyasal uyum olduğu görülen iki oyuncusunun (hele o Maya Rudolph!) katkılarıyla, iyi hissettiren ve tüm olumsuzluklara karşın sevginin çoğaltılabileceğini muştulayan harika bir güldürüye imza atmış. Üstelik iki çocuklu karı kocanın yapay mutluluk döngüsünden çıkma çabalarını trajik biçimde anlattığı “Revolutionary Road – Hayallerin Peşinde” adlı evlilik kurumu analizinden sonra!

(25 Mart 2010)

Ali Ulvi Uyanık

aliuyanik@superonline.com

Bal’ın Afişi Hazırlandı

Semih Kaplanoğlur’nun yönettiği ve Bora Altaş, Erdal Beşikçioğlu ile Tülin Özen oynadığı Bal’ın afişi hazırlandı.
09 Nisan 2010′da Cine Film tarafından vizyona çıkarılacak olan filmin konusu şöyle: İlkokuldaki Yusuf’un babası Yakup ormanın karakovan balcılığıyla uğraşmaktadır. Babasıyla sık sık gittiği orman, Yusuf için gizemli bir yerdir. Yakup, soyu hızla tükenen Kafkas arılarının peşinden uzak bir ormana gider. Günler geçer, Yakup’un gecikmesi Zehra’yı ve Yusuf’u tedirgin eder. Sis Dağı şenliğinde de Yakup’a rastlayamazlar. Babasını aramak için ormana giden Yusuf’un gördüğü rüya gerçekleşecek midir?

  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü afişe haberin devamından üzerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Bal’ın Afişi Hazırlandı yazısına devam et
  • 21. Ankara Uluslararası Film Festivali’nde 18 Mart Perşembe

    21. Ankara Uluslararası Film Festivali’nde uzun metraj yarışma filmlerinin gösterimleri sürüyor. Batı Sinemaları Salon 1’de saat 17:00’de gösterilecek Kako Si? filminin ardından filmin yönetmeni Özlem Akovalıgil, oyuncuları Semahat Goruşanin, Mesut Akusta ve Kemal Okur ile; 19:15’de gösterilecek 11’e 10 Kala filminin ardından filmin yönetmeni Pelin Esmer ve oyuncusu Laçin Ceylan ile söyleşi yapılacak.
    Ayaküstü film okumalarında ise bugün 14:30’da gösterilecek Samson ve Delilah filminin ardından Seçil Büker meraklılarıyla film üzerine konuşacak.

  • Basın Bülteni
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Ermenistan KIN (Kadın) Filmleri Seçkisi, Filmmor Kadın Filmleri Festivali’nde

    8. Uluslararası Gezici Filmmor Kadın Filmleri Festivali, Hasmik Gasparyan, Mariam Ohanyan, Narine Jrbashyan’ın katılımıyla Ermenistan KIN (Kadın) Filmleri Festivali Seçkisi’n sunuyor. Seçkide yer alan Çığlıklar, Daima, Ev Efradı, Gönlümün Valsi ve Solodan Koroya adlı filmler 18 Mart Perşembe günü 19:00’da Fransız Kültür Merkezi’nde ve 19 Mart Cuma günü 21:00’de Melek – Akşam Festivali’nde gösterilecek. Gösterimlerin ardından Ermenistan’da Kadınların Sineması söyleşisi yapılacak. Melek – Akşam Festivali’nde ayrıca saat 23:00’de Ermeni ezgileri dinlenecek.

  • Basın Bülteni
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü görsele haberin devamından üzerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Ermenistan KIN (Kadın) Filmleri Seçkisi, Filmmor Kadın Filmleri Festivali’nde yazısına devam et
  • Çanakkale Troia Film Festivali Start Aldı

    21 – 25 Temmuz 2010 tarihleri arasında bu yıl birincisi yapılacak olan Çanakkale Troia Film Festivali, Beyoğlu Sanat Merkezi’nde yapılan bir kokteyle basına tanıtıldı. Kokteyl öncesi yapılan basın toplantısında Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Telif Hakları Genel Müd. Yrd. Hüseyin Ülger, Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan, Çanakkale İl Kültür ve Turizm Müdürü Şinasi Haznedar, Jüri başkanı İsmail Güneş, Festival Komite Başkanı SİNEBİR Genel Sekreteri Erdoğan Akduman, Festival Yönetim Kurulu Başkanı Elif Tayhan medya mensuplarına bilgi verdi.

  • Basın Bülteni
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Çanakkale Troia Film Festivali Start Aldı yazısına devam et
  • Serseri Mayınlar, Tribeca Film Festivali’nde Yarışıyor

    26 Mart’ta ülkemizde vizyona girecek olan ünlü yönetmen Ferzan Özpetek’in son filmi Serseri Mayınlar, seçici Kurul Başkanlığını Robert de Niro’nun yaptığı Tribeca Film Festivali’ne 5.000 film arasından seçilerek yarışmaya hak kazandı. Geçtiğimiz günlerde İtalya’da vizyona giren film ilk üç günde 500.000 kişi tarafından izlendi. Hollywood film sektörünün ilgiyle takip ettiği Tribeca Film Festivali bu yıl 21 Nisan – 02 Mayıs tarihleri arasında gerçekleşecek. Festivalin favori filmleri arasında gösterilen Serseri Mayınlar için İtalyan sinema yazarları da filmin, yönetmenin filmografisinde zirveye oturacağını söylüyorlar.

  • Basın Bülteni
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Son Mevsim: Şavaklar, Ankara Uluslararası Film Festivali’nden Ödülle Döndü

    Yönetmenliğini Kazım Öz’ün yaptığı Son Mevsim: Şavaklar filmi bu yıl 11 – 21 Mart 2010 tarihleri arasında 21.si düzenlenen Ankara Uluslararası Film Festivali’nin belgesel bölümünde üçüncülük ödülü kazandı. Geçen yıl 05 – 15 Kasım 2009 tarihleri arasında 58.si düzenlenen Mannheim – Heidelberg Film Festivali’nde uluslararası jüri özel alan Son Mevsim: Şavaklar festival yolculuğuna aralıksız devam ediyor. Film Dersim bölgesinde yaşayan göçebe Şavak topluluğunun yaşam tarzlarının, doğayla bağlarının ve kıyasıya mücadelelerinin yanı sıra insani ilişkilerini belgeliyor.

  • Basın Bülteni
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • İstanbul Film Festivali “Paris’te Son Konser” ile Açılıyor, “Anneler ve Kızları” ile Kapanıyor

    Akbank sponsorluğunda 03 – 18 Nisan 2010 tarihleri arasında gerçekleşecek olan 29. Uluslararası İstanbul Film Festivali’nin kapanış filmi olarak Gabriel Garcia Marquez’in oğlu Rodrigo Garcia’nın son filmi Anneler ve Kızları (Mother and Child) gösterilecek. Üç ünlü Meksikalı yönetmenin, Alfonso Cuaron, Alejandro Gonzalez Inarritu ve Guillermo del Toro’nun yürütücü yapımcılığını üstlendiği, kadınlık ve annelik kavramlarını mercek altına alan filmde Naomi Watts, Samuel L. Jackson ve Annette Bening oynuyor. Anneler ve Kızları, üç kadının kesişen hayatlarını konu alan dokunaklı bir dram.

  • Basın Bülteni
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    İstanbul Film Festivali “Paris’te Son Konser” ile Açılıyor, “Anneler ve Kızları” ile Kapanıyor yazısına devam et
  • Züğürt Ağa

    Sadi Bey’in Twitter Günlükleri 13

    Birkaç gündür en uzun isimli yerli filmin adıyla haşır neşir olurken, en kısa isimli yerli filmimizi gücendirdiğimizi düşündüm. Hafızamı …

    … şöööyle bir karıştırınca fazla zorlanmadan Ümit Ünal’ın “9”unu hatırladım. Filmin adı tek karakterden meydana geldiğinden daha kısa …

    … isimli yerli filmimizin olması mümkün değil. Bu arada Orhan Ünser yine yaptı yapacağını, hiç üşenmeden, filmlerin afişlerinden alarak …

    … düzenlediği isim listelerini incelemiş ve Muzaffer Hepgüler’in Pembe Panter filminin tam adını bulmuş. Yazılı kaynaklarda “Pembe Panter …

    … Gangsterlere Karşı” olarak geçen filmin tam adının “Pembe Panter ve Temel Reis Gangsterlere Karşı” olduğunu tesbit etmiş. Uzun isimli …

    … bir diğer film olarak da “Atatürk’ün Casusu İngiliz Kemal, Lawrence Karşı”yı hatırlıyor Orhan Bey.

    Sinema dünyamızın 3 yıldır düzenlenen yeni etkinliği Yeşilçam Ödülleri, 23 Mart’ta açıklandı. Üzülenler de oldu, sevinenler de oldu. Bu etkinlik her ne kadar …

    … kendisini 3 yıldan bu yana “Türk Sineması’nın Oscar’ları” olarak lânse etse de bilen biliyor Sinema Yazarları Derneği’nin 42 yıldır …

    … dağıttığı ödüller zaten daha önceden “Türk Sineması’nın Oscar’ları” olarak anılıyordu. Bu durum yazılı kaynaklarda onlarca -belki …

    … yüzlerce- kez belgelendiğinden, Yeşilçam Ödüleri’nin “Türk Sineması’nın SİYAD’dan Uyarlama Oscar”ları olduğu ortaya çıkıyor.

    Gecede Yeşilçam’ın usta – çırak ilişkisi ile yetişmiş birkaç çalışanını “Geceniz şenlikli geçiyor, hayırlı olsun” şeklinde onore edeyim …

    … dedim. Söz ve hareketleriyle pek sahiplenmediklerini belirttiler. Yeşilçam Ödülleri etkinliği bilindiği gibi Beyoğlu Belediyesi ve …

    Turkcell’in desteğiyle TÜRSAK tarafından düzenleniyor. TÜRSAK geçtiğimiz yıl öncesindeki 4 senenin Antalya Altın Portakal Film …

    … Festivali’ni de başarılı bir şekilde organize etmişti. Günahı vebali söylentiyi çıkaranların boynuna, TÜRSAK, Antalya Festivali …

    … Organizasyonu ile başka kişi veya kuruluşların görevlendirileceği belirtilerini görünce Yeşilçam Ödülleri etkinliğini oluşturmuş.

    Gecenin en gereksiz söylemi Atilla Özdemiroğlu’ndan geldi. En İyi Müzik Ödülü verilirken ENBE Orkestrası’nın Erkan Oğur’un eserini …

    … icra edeceği anons edildi. Özdemiroğlu sahneye geldiğinde nedense önce orkestrayı refüze etti “Çaldığınız Erkan Oğur’un bestesi …

    … değildi” dedi, sonra “7 Kocalı Hürmüz”ün de kendi bestesi olduğunu belirtti. Bu söylemlere ne gerek vardı, kimse anlayamadı.

    Ferzan Özpetek’in basınla yaptığı sohbet toplantısına ağabeyleri de gelmişti. Erol Bilem’le dikkatimizi çekti. Hayret ağabeyler ikiz gibi, …

    … birbirlerine o kadar benziyorlar. Yeri gelmişken belirteyim, sinemamızın Türkan Şoray benzeri oyuncularından Zeynep Aksu’nun Ferzan …

    … Özpetek’in kardeşi olduğunu duymuştum. Atilla Dorsay’la sohbetimizde bahsedince doğruladı. Yaptığı bir röportajda Özpetek’in Zeynep …

    … Aksu’dan da bahsettiğini söyledi. Zeynep Aksu genellikle Ümit Utku’nun Kervan Film şirketinin filmlerinin başrol oyuncusuydu.

    “Sinemamızın Türkan Şoray benzeri oyuncuları”nı merak eden olur diye yazayım. Sinemamızın sultanı zirvede olduğu yıllarda o kadar …

    … sevilirdi ki -taklitleri demeyeyim, gerçi öyle de denirdi ama- sinemada birkaç tane oyuncunun da ekmek yemesine vesile oldu. Zeynep …

    … Aksu’dan başka Mualla Omay, Figen Say ve Mine Mutlu öyle bilinir. Keza yine yeri gelmişken bahsedeyim, sinemamızın ünlü vamp oyuncularından…

    … Figen Han kendini yazılı basın, görsel basın vs, herşeye iyice kapatmış, röportaj, görüntü vs. hiçbirşey vermiyormuş. Hâtta öyle ki …

    … kırk yılda bir fotoğraf verecek olsa fotoğraflarını kendisi çektirip veriyormuş. Ve vamp oyuncularımızın kaderi hep öyle midir …

    … bilmiyorum, ailesi çok mutaassıpmış. Figen Han’la irtibat kurmak için bilgi isteyen TV yapımcısı arkadaşlarda buradan duymuş olsun.

    Sevenlerime haber vereyim, Sadi Bey artık korse takmayı ve varis çorabı giymeyi bıraktı. Ferzan Özpetek, “Serseri Mayınlar”, gay filmi …

    … gibi toplumsal sorunlarla ilgili yazılardan sonra “Hayırdır Sadi Bey ne oluyor?” dediğinizi duyar gibiyim. Efendim bendeniz 3 ay …

    … kadar önce bypass ameliyatı olmuş ve 4 kalp damarım değişmiş idi. Bu ameliyattan sonra göğüse korse, -ki bedeniz erkek sütyeni olarak da …

    … adlandırıyorum-, bacaktan alınan damar nedeniyle de her iki bacağa varis çorabı -ki bendeniz virüs çorabı olarak da …

    … adlandırıyorum- giymek gerekiyor. Mesele budur, her yazılana heman inanmayın, yanlış anlaşılmasın ha.

    Başımdaki diğer belâ, prostat için de şöyle bir övünme payı buldum: İlk teşhiste doktorum, erkek milletinin % 90’ında 50’li yaşlarda …

    … (“olgunluk çağlarının başlangıcında” şeklinde başka bir övünme payı olarak da ekleyeyim) bu rahatsızlığın görüldüğünü belirti ve prostatın …

    … “erkek hastalığı” olarak bilindiğini söyledi, Bendeniz buna sinemasal dilde “‘Züğürt Ağa’ tesellisi” diyorum. Sende öyle düşün E.

    (25 Mart 2010)

    Sadi Çilingir

    sadicilingir@sadibey.com

    Sinemacılık ve Filmcilik Yararına Bağımsız İletişim Platformu