Denizli Beyaz Sahne Sinemaları,
26 Ağustos – 01 Eylül 2011 seansları için tıklayınız.
02 – 08 Eylül 2011 seansları için tıklayınız.
Paradoks Sine-Felsefe Yaz Seminerleri 13: Broken Arrow, Savaş ve Nefret – Barış ve Gelecek Umudu
SİYAD üyesi felsefeci – sinema yazarı Metin Gönen eğitmenliğindeki Paradoks Sine-Felsefe Yaz Seminerleri, 13. haftasında Delmer Daves’in yönettiği ve başrollerinde James Stewart ile Jeff Chandler’ın oynadığı Broken Arrow filmini Savaş ve Nefret – Barış ve Gelecek Umudu başlıklarıyla birlikte inceliyor. Broken Arrow, Apaçilerin insani ve hatta barışçı yönünü ortaya koymakla kalmıyor, beyaz adamın savaşçı ve ırkçı kimliğini de deşifre ediyor. Seminer, 04 Eylül 2011 Pazar günü 11:00 – 15:00 saatleri arasında “Validebağ Adile Sultan Kasrı Öğretmenevi, Kadıköy, İstanbul” adresinde yapılacak.
Paradoks Sine-Felsefe Yaz Seminerleri 13: Broken Arrow, Savaş ve Nefret – Barış ve Gelecek Umudu yazısına devam et
Film Arası Dergisi’nde Sinema Yazarı M. Nedim Hazar: Sinemacılar El Açmaya Alıştırıldı
Hükümete yakın sinema çevrelerinin suskunluğunu masaya yatıran Film Arası Dergisi, konuyu sinema yazarlarına sordu. Sinema Meclisi’ne konuşan sinema yazarları, söz konusu çevrelerin suskunluğunu yorumladı. Konuyla ilgili olarak Zaman Gazetesi Sinema Yazarı M. Nedim Hazar, “Sinemacılar yeterli izleyici bulamadıkları için bir tür ‘modern dilenci’ durumuna düşmüş maalesef.” dedi.
Film Arası Dergisi’nde Sinema Yazarı M. Nedim Hazar: Sinemacılar El Açmaya Alıştırıldı yazısına devam et
48. Altın Portakal Panellerine de Kadın Eli Değecek
Bu yıl, Ve Kadın Dünyaya Dokundu ana teması üzerine şekillenen 48. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali kapsamında yapılacak panellerde kadın teması, kadın uzmanlar tarafından tartışılacak. 80’lerden Günümüze Sinemada Kadın Temsilleri paneli Prof. Dr. Ruken Öztürk, Beden Politikalarının Sinemadaki Yansımaları paneli Yrd. Doç. Dr. Merih Taşkaya, Sinemada Kadın Emeği paneli Yrd. Doç. Dr. Gül Yaşartürk, Belgesel Sinema ve Kadın paneli Yrd. Doç. Dr. Emine Uçar İlbuğa tarafından yönetilecek.
48. Altın Portakal Panellerine de Kadın Eli Değecek yazısına devam et
Umut Sanat Filmcilik
Umut Sanat Filmcilik, 19 – 21 Ağustos 2011 Haftasonu (Weekend) Box Office listesi için tıklayınız.
Cuma Günü Vizyona Girecek Babamın Penguenleri, Ön Gösterim ile Turkcell Kuruçeşme Arena’da
İki senedir Boğaz’ın keyfini film keyfiyle birleştirmek isteyen sinemaseverleri de ağırlayan Turkcell Kuruçeşme Arena’nın perdesinde 23 Ağustos Salı akşamı ön gösterimiyle Babamın Penguenleri filmi olacak. Aynı zamanda gnctrkcll Açıkhava Sinema Festivali’nin son günü olan gecede, Model Grubu da sahneye çıkarak geceyi önce müzikle renklendirecek. Gerçekten soğutulmuş bir sette, canlı Gentoo penguenleriyle çekilen ve başrollerinde Jim Carrey, Carla Gugino, Madeline Carroll, James Chen ile Angela Lansbury’nin oynadığı film, bir çocuk kitabı klâsiği olan Boyacının Penguenleri’nin modern bir uyarlaması.
Arabalar Boğaz’a İndi
21 Ağustos gecesi Turkcell Kuruçeşme Arena tarihin en eğlenceli araba yarışına sahne oldu. Altın Küre ödüllü Cars film serisinin ikinci filmi olan Arabalar 2 (Cars 2), boğazın ışıkları altında izleyicileriyle buluştu. Arabaların sihirli dünyasında yaşanan ilgi çekici bir casusluk macerasını anlatan, Türkçe seslendirmeli film tanıdık iki sese sahipti. Başroldeki yarış arabası Şimşek McQueen’in seslendirmesini Yekta Kopan yaparken, Şimşek Mc Queen’in bir numaralı rakibi olan Avrupa’nın en ünlü yarış otomobili Francesco Bernoulli’nin seslendirmesini ise ünlü komedyen Cem Yılmaz yaptı.
Arabalar Boğaz’a İndi yazısına devam et
Eylül, Montreal Film Festivali’nde
Fotoğraf sanatçısı Cemil Ağacıkoğlu’nun ilk uzun metraj filmi Eylül, 18 – 28 Ağustos 2011 tarihleri arasında düzenlenen 35. Montreal Dünya Film Festivali’nin İlk Filmler Dünya Yarışması’nda gösteriliyor. Filmin dünya prömiyeri de 25 Ağustos’ta festivaldeki ilk gösterimiyle Montreal’de gerçekleştirilecek. Eylül ayrıca 17 – 25 Eylül tarihleri arasında düzenlenecek, 18. Adana Altın Koza Film Festivali’nin Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması’nda Türkiye prömiyerini yapacak. Yusuf adında genç bir adamın hüzünlü hikâyesini konu alan filmin başrollerinde Turgay Aydın, Görkem Yeltan ve Elena Polyanskaya yer alıyor.
Sekans Sinema Yazıları Seçkisi 4 Kitapçılardaki Yerini Aldı
Sekans Sinema Yazıları Seçkisi serisinin dördüncü yapıtı kitapçılardaki yerini aldı. Kitabın eleştiri sayfalarında Kray, Un Homme Qui Cire ve Ses filmleri ele alınırken, çözümleme başlığı altında Lola + Bilidikid ve Yurtdışı Turnesi filmleri üzerinden toplum cinsiyet tartışmasına ve Siyah Kuğu filminin anlatısal çözümlemesine yer veriliyor. Kitabın mini söyleşi bölümüne Bela Tarr konuk ediliyor. 100. Yaşında bölümünde Çarlık Rusya döneminin ilk uzun metrajlı filmi olan Sivastopol Savunması, belgesel bölümünde ise 3. sayıda yer alan Keith Beattie’nin rocumentary üzerine yazmış olduğu yazının devamı bulunuyor.
Sekans Sinema Yazıları Seçkisi 4 Kitapçılardaki Yerini Aldı yazısına devam et
Türkiye’nin İlk Kuantum Filmi Eş Ruhumun Eş Zamanı’nın Çekimleri Başladı
Türkiye’nin ilk kuantum filmi Eş Ruhumun Eş Zamanı’nın çekimleri başladı. Yapımcı ve yönetmenliğini, Türkiye’de kuantum teknikleri konusunda yaptığı çalışmalarla başarısını tescilleyen bir isim, bu konuda gerçek bir duayen R. Şanal Günseli üstleniyor. Senaryosunu R. Şanal Günseli ve Işık Elçi Günseli’nin birlikte kaleme aldığı filmde, Musa Uzunlar, Aylin Kabasakal, Uğur Çavuşoğlu, Zeynep Utku, Melisa Nalçak, Hakan Korkmazyürek, Tuğçe Ersoy ve Gül Yerlikaya gibi isimler rol alıyor. Eş Ruhumun Eş Zamanı, sevginin, pozitif düşünmenin insan yaşamına etkilerini gözler önüne seren gizemli bir öyküyü anlatıyor.
Bir Ormana Ağıt
Seferihisar 23 Ağustos saat 15 30.
Gökyüzü simsiyah. Yine aynı korku, yine aynı keder yine aynı nefret.
Yanıyoruz… Saatler boyunca, neredeyse bir tam gün boyunca. 1.400 hektar kadar 10 bin ağaç kadar sayısını bilmediğimiz onbinlerce zavallı hayvancıklar kadar yanıyoruz. Hangi kalp bu kadar yangını taşıyabilir, hangi kararmış kalp bu denli büyük bir yangını başlatabilir.
Bilmiyoruz, bilmeyeceğiz, öğrenemeyeceğiz de… Her seferinde olduğu gibi yine yangın sonrası suskunluğa bürünecek her yan ve herkes. Yine simsiyah yüzlerle susacağız ya da susturulacağız. Yine yangın yerleri gibi öleceğiz.
Çünkü sistemli bir oyunun parçası her şey. Bu bir sabotaj.
22 Ağustos’ta denenip başarılı olamayan 23 Ağustos’ta da garanti olsun diye iki farklı yerden ve özellikle rüzgârlı bir havada başlatılan bir cehennem emsali.
Failleri yine bulunamayacak ama bir kaç yıl sonra buralarda yükselen yaşam alanlarının, otellerin ya da yazlık sitelerin kurucularından kimse hesap sormayacak. Çünkü unutmuş olacağız ya da unutmuş rolü yapacağız değme oyunculara taş çıkaran rol yapma yeteneğiyle.
Gariban bir çobana verilmiş üç kuruş para karşılığında olup bitti her şey belki.
Belki kafamızın basmadığı başka bir dümen var ortada. Anlıyamıyoruz çünkü anlamladıramıyoruz. Bu denli büyük bir zalimliğin gerekçesini çözemiyor dimağımız. Akıl kârı değil çünkü bu, başka şeylerin kârı.
Gelecek için kurulmuş hain bir düzenin sebep olacağı geleceksizliği, gelecek için kurulmuş kalleş bir plânın sebep olacağı yok oluşu hangi beyin çözebilir ki?
Bu denli büyük bir saçmalığın da son derece klişe ve basit bir açıklaması olacak sonunda elbette. Yol kenarına atılan bir izmarit filân… değil mi?
Yine kimse hesap sormayacak belki de hesap sorması gereken kişilerdir hesap sorulacak işleri yapanlar. Öyleyse yazıklar olsun.
İnsan vicdanı içinde hem cennet hem de cehennemi barındırırmış.
Dilerim sizin vicdanınızdaki cehenneminiz yaktığınız ağaçların ateşiyle, öldürdüğünüz hayvanların hayaletiyle dolu olur.
Ve sen, yangını başlatan üçüncü tekil şahıs!
Bir zamanlar sen de bir çocuktun, bir zamanlar inanıyorum ki bir ağaca sarılıp onun kokusunu içine çektin, bir zamanlar sen de babanın ağaçlara kurduğu ip salıncakla göklere uçtun, mutluluk göğsünden taştı. Şimdi nasıl kıydın onlara?
Niye büyüdün lânet olsun!
Neden kapkarasın şimdi?
(24 Ağustos 2011)
Çağan Irmak
Çocukça Çizgi Film Yarışması
TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi mimarlığın toplumla buluşması kapsamında çocuklara mimarlık, çevre ve kent kültürünün anlatılması, çocukların kent kültürü ve mimarlıkla iletişimlerinin kurulması hedefiyle Çocukça Çizgi Film Yarışması düzenliyor. Tüm canlandırma tekniklerine açık olan yarışmaya katılacak filmlerin çocuklara yönelik üretilmiş olmaları ve daha önce yayımlanmamış olmaları gerekiyor. Son teslim tarihi 09 Eylül 2011 olan yarışmada dereceye giren filmlerin gala gösterimi ve ödül töreni 30 Eylül 2011 tarihinde Ankara’da gerçekleştirilecek. Yarışmaya katılanların ad, soyad, açık adres, telefon ve faks numaraları ile e-posta adresi bilgilerinin olduğu katılım formlarını doldurmuş olmaları gerekiyor.
Çocukça Çizgi Film Yarışması yazısına devam et
Sinemanın En Güzel Kiralık Katili
Kolombiyalı: İntikam Meleği (Colombiana)
Yönetmen: Olivier Megaton
Senaryo: Luc Besson-Robert Mark Kamen
Müzik: Nathaniel Mechaly
Görüntü: Romain Lacourbas
Oyuncular: Zoe Saldana (Cataleya), Amanda Stenberg (Çocuk Cataleya), Cliff Curtis (Emilio), Lennie James (Ajan Ross), Jordi Molla (Marco), Beto Benites (Don Luis), Michael Vartan (Danny), Callum Blue (Richard), Jesse Borrego (Fabio)
Yapım: EuropaCorp-TF 1 (2011)
Fransız yönetmen Olivier Megaton’un Luc Besson’la ikinci işbirliği olan “Kolombiyalı: İntikam Meleği”, gösterişli aksiyon sahneleriyle dolu kanlı bir şiddet filmi.
Film, 1992 yılında Kolombiya’nın başkenti Bogota’da açılıyor. Fabio, CIA’in korumasındaki uyuşturucu baronu Don Luis’e bilgisayar disketleri veriyor. Don Luis, Fabio ve ailesini yok etmek için Marco’yu gönderiyor peşinden. Fabio, küçük kızı Cataleya’ya bir cip ve bazı adresler veriyor. Bunlar küçük kızı, Şikago’daki amcası Emilio’ya götürüyor. Anne ve babası, Don Luis tarafından yok edilen Cataleya hemen bir katil olmak istiyor. Ama amcası ilk önce okuması gerektiğini söylüyor. Hangi işi yaparsanız yapın, o işin metotları ve psikolojisi var çünkü. Hikâye 15 yıl sonraya, 2007 yılına gidiyor. Cataleya büyümüş ve usta bir kiralık katil şimdi. Peşinde de FBI var. Öldürdüğü yirmi kadar insanın vücuduna rujuyla Kolombiya’nın ünlü çiçeği “kataleya orkidesi”nin resmini çiziyor hep. Hiç iz bırakmayan Cataleya, bu resimlerle birilerine mesaj mı yolluyor? FBI ajanı Ross, rastlantıyla bu çizgilerin orkide olduğunu öğrendikten sonra Cataleya’ya adım adım yaklaşıyor. Cataleya’nın bir de ressam sevgilisi Danny var. Sonuçta o da bir insan ve karşı cinse ihtiyaç duyuyor işte. Aslında Cataleya için her şey bahane ve bütün yollar Don Luis’e çıkıyor.
“Leon” ruhu…
“Colombiana – Kolombiyalı: İntikam Meleği” filmini seyrederken, Luc Besson’un 1994 yapımı “Leon – Sevginin Gücü”nü hatırlıyorsunuz. Mathilda, Cataleya olmuş sanki. Cataleya’da Mathilda’yı görüyorsunuz. “Sevginin Gücü”nde Mathilda’nın büyüdüğünü göremeyen seyirci, “Kolombiyalı: İntikam Meleği”nin Cataleyasında bunu görüyor ve nasıl bir ölüm makinesine dönüştüğüne tanık oluyor. Mathida’yla Cataleya’nın hayatta ortak noktaları var. İkisinin de ailesi mafya tarafından yok ediliyor. Mathilda’yı kiralık katil Leon, Cataleya’yı da uzaklardaki, Amerika’daki amcası Emilio himayesine alıyor. “Kolombiyalı: İntikam Meleği”nin senaristi ve yapımcısının Besson olduğunu hatırlatalım. Filmin başlarında yansıyan Bogota görüntüleri yer yer inandırıcı. Düzlüklerde alabildiğine uzanan gecekondulardaki yoksulluk fark ediliyor. Yönetmen, Bogota görüntülerini Mexico City’nin kenar mahallelerinde çekmiş. Bogota’yı gerçekten çağrıştırıyor. Uyuşturucu baronları, sokakları dar Bogota’da şiddetlerini herkese yöneltebiliyorlar. Şehre baktığınızda korkuyu alıyorsunuz. Bu anlarda perdeye yansıyan renk tonları, sarıyla kahverenginin karışımı gibi. Bu renk tonları Amerika’da da öne çıkıyor. Ama, tonlar biraz daha koyu ve gölgeler de daha önde.
Filmin tüm giriş bölümü, hapishane sahneleri ve kanlı final bölümü seyirciye gerçek anlamda heyecanlı macera duygusu yaşatıyor. 1965 doğumlu yönetmen Olivier Megaton’un adı da çok ilginç. Gerçek adı Olivier Fontana olan yönetmen, “Megaton” adını, Hiroşima’ya atılan atom bombasından yirmi yıl sonra doğduğu için sinema kariyerinde kullanmaya başlamış. Olivier Megaton, bu aksiyon yüklü şiddet filminin ruhunu Cataleya’nın ruhuyla buluşturmuş. Cataleya dünyayı nasıl görüyorsa mekânlar da öyle yansıyor perdeye. Yani belirlediğimiz ışık ve renk tonlarıyla. Bu filmin kamerasının ve kurgusunun çok hareketli olmasında yönetmenin önceki filmlerinin katkısı da var. Yönetmen Megaton’un, 2008’de Besson’la ilk şibirliği olan “Transporter 3 – Taşıyıcı 3” aksiyon-suç filmi gösterişliydi. 1978’de doğmuş Porto Rikolu Zoe Saldana, gerçekten bu filmin lokomotifi. O, “cataleya orkidesi” gibi. Bu oyuncu, Tamra Davis’in 2002 yapımı “Crossroads – Dönüm Noktası” filmiyle adı buralarda da yavaş yavaş anılmaya başlandı. Gore Verbinski’nin 2003 yapımı “Pirates of the Caribbean: The Curse of the Black Pearl – Karayip Korsanları: Siyah İncinin Lâneti”nde Anamaria’yı canlandırmıştı. Ama, en önemlisi James Cameron’ın 2009 yapımı “Avatar” filmindeki “Neytiri”ye ruhunu katmasıydı.
(26 Ağustos 2011)
Ali Erden
sinerden@hotmail.com
Tüm Şirketler
Tüm Şirketler, 12 – 18 Ağustos 2011 Haftalık (Weekly) Box Office listeleri için tıklayınız. Bu listelerden alıntı veya kopyalama yapıldığında kaynak olarak Haftalık Antrakt Sinema Gazetesi‘nin gösterilmesi rica olunur.
Mutluluk Garantili Jim Carrey
Babamın Penguenleri (Mr. Popper’s Penguins)
Yönetmen: Mark Waters
Roman: Richard-Florence Atwater
Senaryo: Sean Anders-John Morris-Jared Stern
Görüntü: Florian Ballhaus
Oyuncular: Jim Carrey (Tom Popper), Carla Gucino (Amanda), Angela Lansburry (Bayan Van Gundy), Madeline Carroll (Janie), Clark Gregg (Nat), Maxwell Perry Cotton (Billy), Ophelia Lovibond (Pippi)
Yapım: Fox (2011)
Amerikalı yönetmen Mark Waters’ın yönettiği “Babamın Penguenleri”, New Yorklu Tom’a miras kalan penguenleriyle tatlı maceralarını anlatıyor. Bu penguenler Şarlo’nun filmlerine de bayılıyorlar.
Film, Richard ve Florence Atwater’ın 1938’de yayımladıkları aynı adlı çocuk romanından uyarlandı. “Mr. Popper’s Penguins – Babamın Penguenleri”, günümüz New York’una uyarlanmış. Film, küçük Tom’un hep uzaklarda, hayvanlarla olan babasıyla sürekli telsiz iletişimi üzerine açılıyor. Hikâye otuz yıl sonraya gittiğinde yine baba yok ortada. Tom kocaman adam olmuş. 15 yıl evli kalmış. İki çocuğu, Janie ve Billy olmuş. Hatta karısı Amanda’dan boşanmış. Emlâk şirketinde çalışan Tom Popper’ın son işi Central Park’ın içindeki tek özel mülkiyet “Yeşil Taverna”yı almak. Orasının Tom için özel hatıraları da var. Çünkü arada bir gördüğü babasıyla orada ailecek yemekler yemişler. Ama, kapitalizm var ve iş iştir. Eski eşinden olan çocuklarını ziyaret ettikten sonra geniş dairesine dönen Tom hayatının sürpriziyle karşılaşıyor. Küçük sandıktan bir penguen çıkıyor. Dondurulmuş zannettiği penguen hayata dönüyor ve muhteşem macerayı da yaşatmaya başlıyor perdede. Hayat devam ederken, “Yeşil Taverna”nın sahibi Selma Van Gundy’yi tavernayı satması için ikna turlarına da başlıyor. Bayan Van Gundy, bir muhafazakâr ve aile değerlerine önem veriyor. Tom, Güney Kutbu’ndaki ölen babasının kadim dostlarını arıyor penguenden kurtulmak için. Yanlış anlamalardan yeni penguenler de Tom’un dairesine misafir oluyorlar. Aslında bu sevimli yaratıklar, Tom’un hayatına anlam katarken çocuklarıyla da iletişimini geliştirmesine yardımcı oluyor. Öncelikle büyüme bunalımları yaşayan kızı Janie’yle. Hatta eski karısıyla yeni bir aşkı bile yaşatabilir mi bu penguenler? Filmdeki penguenlerle beraber tiplemeler de çok iyi ve eğlendirici.
Yaşasın Şarlo…
1964 yılında Michigan’da doğan Amerikalı yönetmen Mark Waters, 1997 yılında “The House of Yes – Lanetli Sevgili” filmiyle yönetmenliğe başladı. 2001’de “Head Over Heels – Sırılsıklam Aşık”, 2003’te “Freaky Friday – Çılgın Cuma”, 2004’te “Mean Girls – Kötü Kızlar”, 2005’te “Just Like Heaven – Cennet Gibi”, “The Spiderwick Chronicles – Spiderwick Günceleri” ve 2009’da “Ghosts of Girlfriends Past – Hayalet Sevgililerim” filmleri ülkemizde gösterim şansı buldu. Yönetmen Waters’ın tüm filmleri buralara gelmiş oldu “Babamın Penguenleri”yle beraber. Filmdeki en güzel şeylerden biri Charlie Chaplin’e selâm gönderilmesi. Güney Kutbu’nun bu penguenleri, kendileri gibi yürüyen Şarlo’nun filmlerine bayılıyorlar. Ama, bu yer onların yeri mi? Devreye hayvanat bahçesi de giriyor ve kazanan mutluluk oluyor sonunda elbette. 1962 doğumlu Kanadalı Jim Carrey, sinemada seyircileri hep mutlu etmiş bir oyuncu. Peter Weir’in 1998 yapımı “Truman Show”, Milos Forman’ın 1999 yapımı “Man on the Moon – Ay’daki Adam”, Michel Gondry’nin 2004 yapımı “Eternal Sunshine of the Spotless Mind – Sil Baştan” ve Joel Schumacher’in 2007 yapımı “The Number 23 – 23 Numara”filmlerinde dramatik oyunculuğunu da gösterme fırsatını bulmuştu. Carrey’nin hâlâ en çok güldüğümüz, Tom Shadyac’ın 1997’de yönettiği “Liar Liar – Yalancı Yalancı” filmi. “Babamın Penguenleri”, ailecek mutlu olunacak filmlerden.
(Bu yazı 26 Ağustos 2011 tarihli Taraf Gazetesi’nde yayınlanmıştır.)
(26 Ağustos 2011)
Ali Erden
sinerden@hotmail.com