Her Cuma Yeni Sinema’da Bu Hafta: Gitmek: Benim Marlon ve Brandom

Yeni Sinema Hareketi Platformu ve Beşiktaş Belediyesi tarafından düzenlenen, Her Cuma Yeni Sinema etkinliği, sinemamızın son dönem bağımsız örneklerini İstanbullularla buluşturmaya devam ediyor. Koordinasyonu Katadrom Kültür ve Sanat Derneği tarafından gerçekleştirilen ücretsiz etkinlikte 17 Mayıs 2013 Cuma günü 19:00’da Hüseyin Karabey’in yönettiği Gitmek: Benim Marlon ve Brandom gösterilecek. Gösterimin ardından filmin yönetmeni ve senaristlerinden Hüseyin Karabey, izleyicilerin sorularını yanıtlamak üzere salonda hazır bulunacak.

Her Cuma Yeni Sinema’da Bu Hafta: Gitmek: Benim Marlon ve Brandom yazısına devam et

Atilla Dorsay ile Emek Sineması Kuşağı, SinemaTV1001’de Başlıyor

Geçtiğimiz günlerde Emek Sineması’nın yıkım kararına tepki olarak yazılarına veda eden film eleştirmeni Atilla Dorsay, Emek Sineması ismini yaşatacak bir film seçkisi ile SinemaTV1001 ekranlarında olacak. Atilla Dorsay’ın bugüne kadar Emek Sineması’nda gösterilmiş ve Emek’e yakışacağını düşündüğü filmlerin gösterileceği Atilla Dorsay ile Emek Sineması Kuşağı programı 01 Haziran’da SinemaTV1001’de başlayacak. Uzun soluklu bir proje olarak düşünülen program Haziran ayından itibaren her Cumartesi 22:00’de SinemaTV 1001 izleyicisiyle buluşacak.

  • Basın Bülteni
  • Yüksek çözünürlüklü görsele haberin devamından üzerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Atilla Dorsay ile Emek Sineması Kuşağı, SinemaTV1001’de Başlıyor yazısına devam et
  • Sınırların Olmadığı Bir Dünyaya İnananlar İçin Derya Durmaz’dan Bir Kısa Film

    Ermenistan – Türkiye Sinema Platformu’nun 2012 desteğini alan Ziazan macerasına atılabilmek için açtığı kitle fonlama kampanyasının son beş gününde. Derya Durmaz’ın yöneteceği filmde amcası Türkiye – Ermenistan arasında bavul ticareti yaparak hayatını kazanan dört yaşındaki küçük Ermeni kızı Ziazan anlatılıyor. İki ülke arasındaki sınır kapalı olduğu için, Ziazan’ın amcası her seferinde Gürcistan üzerinden karşı tarafa ulaşabiliyor. Ermenistan’a her dönüşünde minik yeğenine ufak tefek hediyeler getiriyor. Ziazan’ın en sevdiği hediye tabii ki tüp içinde çikolata kreması.

    Canlandıranlar Festivali, İstanbul’dan Sonra Ankara’da

    Canlandıranlar Derneği tarafından, 24 – 28 Nisan 2013 tarihleri arasında İstanbul’da izleyiciyle buluşan Canlandıranlar Festivali, 16 – 19 Mayıs 2013 tarihleri arasında Ankara’da izleyicilerin karşısına çıkıyor. İstanbul gösterimleri seyircinin yoğun ilgisiyle karşılanan festivalin özel konuğu Nelson Shin seyircilerin ve basının büyük ilgisini çekti. Shin, 25 Nisan’da İstanbul Modern’de yaptığı konuşma ile sinema serüvenini seyircilerle paylaştı. 26 Nisan’da ise bağımsız canlandırmacılar ve stüdyolarla Reklâmcılar Derneği’nde gerçekleşen Proday’de bir araya geldi.

  • Basın Bülteni
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Amazonlular Hasankeyf İçin Geliyor

    18 Mayıs’ta İstanbul Kadıköy Halk Eğitim Merkezi’nde düzenlenecek olan Dünya Nehirler Konferansı, Dicle Nehri ile Amazon Nehri’ni bir araya getirecek. Konferans, dünyadaki yaşamın temelini oluşturan suyun doğal döngüsü için son derece önemli olan nehirler ve bu nehirleri tehdit eden dev baraj projelerinin doğa, kültürel miras ile yerel halklara olan etkilerine dikkat çekmeyi amaçlıyor. Brezilya’nın Amazon bölgesindeki baraj karşıtı mücadeleleri ile tanınan Kayapo yerlileri de konferans için Türkiye’ye gelecekler. Amazon ve Dicle halkları, bu konferansa herkesi çağırıyor.

  • Basın Bülteni
  • Web Sitesi
  • Diğer basın bültenleri ve yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Amazonlular Hasankeyf İçin Geliyor yazısına devam et
  • Uçan Süpürge’de Genç Cadı ve FIPRESCI Ödülleri Kimlere Gidecek?

    16. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali, 16 Mayıs Perşembe günü kapanış ve ödül töreniyle sona erecek. Festivalin bu seneki “Genç Cadı”sı kapanış töreninde sahibini bulacak. Uluslararası Film Eleştirmenleri Birliği (FIPRESCI) Jürisi de bu yıl ödül vereceği filmi kapanışta açıklayacak. Bir hafta süren festivalde 40 ülkeden 90 yönetmenin 98 filmi gösterildi. Film gösterimlerinin yanı sıra paneller, söyleşiler, sergiler, açık hava gösterimleri ve üniversite etkinlikleri de vardı. Uçan Süpürge bir festivali daha geride bırakırken seyircileriyle birlikte olmak istiyor ve herkesi kapanış törenine davet ediyor.

  • Basın Bülteni
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • İmroz’lu Rumların Hikâyesi Rüzgarlar 21 Haziran’da Sinemalarda

    Gökçeada’nın (İmroz) bugününü belgelemek amacıyla yapılmış bir film olan Rüzgarlar geçtiğimiz günlerde İstanbul Film Festivali’nde seyirciyle buluştuktan sonra 21 Haziran’da vizyona giriyor. Selim Evci’nin ikinci uzun metraj filmi olan Rüzgarlar, senaryo aşamasında Hollanda’nın Rotterdam Film Festivali’ne bağlı Hubert Bals Fonu’ndan destek aldı. Evci Film yapımcılığında gerçekleşen film ve Kültür Bakanlığı’ndan da yapım sonrası desteği alan filmin çekimleri adada Dereköy (Sinudi), Zeytinliköy (Aya Todori), Tepeköy (Agridya), Kaleköy (Castro) ve İstanbul’da gerçekleşti.

  • Basın Bülteni
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • 8. SineMardin Uluslararası Film Festivali’nde Avusturya’dan 3 Yapım

    8. SineMardin Uluslararası Film Festivali’nde Avusturya’dan Persona Beach, Towards Nowa Huta ve 1+8 adlı filmler gösterilecek. Georg Tiller, yönettiği Persona Beach’ta, Baltık Denizi’nde izole küçük bir adada yaşayan Sudanlı bir taş madeni işçisi, bir temizlikçi kadın ve bir barmeni anlatıyor. Darius Kowalski, Towards Nowa Huta’da gençliğinde kaçarak terk ettiği, şimdi ise neredeyse hiç tanımadığı şehre geri dönüyor. Türkiye ve 8 komşusu, Angelika Brudniak ile Cynthia Madansky’nin birlikte yönettikleri 1+8′e konu oluyor.

  • Basın Bülteni: 1 / 2
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Diğer basın bültenleri ve yüksek çözünürlüklü fotoğrafa haberin devamından üzerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    8. SineMardin Uluslararası Film Festivali’nde Avusturya’dan 3 Yapım yazısına devam et
  • 6. Documentarist – İstanbul Belgesel Günleri

    01 – 06 Haziran 2013 tarihleri arasında gerçekleştirilecek olan Documentarist 6. İstanbul Belgesel Günleri’nin Türkiye programında bu sene rekor sayıda belgesel film yer alıyor. Dünyadaki elgesel sinemanın çağdaş ustalarını İstanbul’a davet ederek seyirciyle biraraya getiren Documentarist – İstanbul Belgesel Günleri, Türkiye’nin genç kuşak belgesel filmcileri için de platform olma işlevini sürdürüyor. Uluslararası programı davet usulüyle oluşturulan festivale, bu sene Türkiye’den başvuran 110’u aşkın filmden 25’i seçildi. Bunların içinde genç yönetmenlerin elinden çıkma 17 film, aynı zamanda Johan van der Keuken Yeni Yetenek Ödülü’ne aday olacak.

    6. Documentarist – İstanbul Belgesel Günleri yazısına devam et

    Cannes’da Oluk Oluk Kan, Liberace’nin Işıltısı ve Roma’nın Görkemli Güzelliği

    66. Cannes Film Festivali’nin gözde temalarından biri de çağdaş toplumları tehdit eden şiddet. İlk günlerde gösterilen Meksika filmi ‘Heli’ ve Çinli Jia Zhangke’nin ‘Bir Avuç Günah’ının ardından, bu eğilimin şimdilik son örneği olan ‘Samandan Kalkan / Shield of Straw – Wara No Tate’, şiddet ve vahşet yüklü filmlerin mimlenmiş üstadlarından Japon yönetmen Takashi Miike imzasını taşıyor. En kanlısından bir Uzakdoğu westerni bu. Gazetelerde yer alan bir ilân metniyle başlıyor herşey. Torununu vahşice katleden genci öldürene 1 milyar yen ödül vaat eden yaşlı miyarder Ninagawa’nın ilânıyla. Milyonlarca kişinin hedefi olduğunu gören Kiyomaru polise sığınıyor. Genç adam yargı önüne çıkmak üzere dört polis nezaretinde Tokyo’ya götürülecektir. Lâkin 1200 km.lik bu uzun yolculukta her köşe başı potansiyel ödül avcılarıyla çevrilidir. Cehennemi bir yolculuk olacak ve belli ki çok kan akacaktır.

    20 Mayıs Pazartesi sabahının bu adrenalin yüklemesi, günün ikinci yarışma filmiyle dengelenmiş neyse ki. Fransız yapımı ‘İtalya’da Bir Şato / Un Château En Italie’, festivalin yarışma seçkisinde yer alan tek kadın yönetmen filmi. Valeria Bruni Tedeschi her ne kadar Fransa eski devlet başkanı Nicolas Sarkozy’nin baldızı (Carla Bruni’nin ablası) olarak lânse edilse de, kendisi kıdemli bir tiyatro ve sinema oyuncusu, övgülere boğulmuş ilk yönetmenlik denemesi ‘Bir Deve İçin Daha Kolay / Il Est Plus Facile Pour un Chameau’ (2003) ve yine Cannes’da gösterilmiş ‘Kadın Oyuncular / Actrices’ (2007) adlı iki otobiyografik filme imza atmış saygın bir sinemacı. ‘İtalya’da bir Şato’ önceki filmlerinde olduğu gibi Bruni Tedeschi’nin kişisel anılarından derin izler taşıyor. Bir zamanlar kendi ailesine yuva olmuş tarihi şatoda çekimi yapılan filmin çıkış noktasının Çehov’un ölümsüz eseri ‘Vişne Bahçesi’ olduğunu vurgulayan Bruni Tedeschi, bir ailenin, hasta bir erkek kardeşin, satılığa çıkarılmış bir şatonun, bir parkın, sona ermekte olan bir dünyanın filmini çekmek için çıkmış yola. Orta yaşlardaki Louise’i bizzat kendisi oynuyor. Filmdeki annesi kendi öz annesi Marisa Borini, Louise’in beklenmedik bir aşkı bulduğu kendinden yaşça küçük sevgilisini de gerçek hayatta birlikte olduğu Louis Garrel canlandırmış. Kaybedişlerin hüznü kadar, taze başlangıçların ve filizlenen umutların da filmi, AIDSden ölmek üzere olan kardeşin anneyle paylaşılan kederiyle, sürpriz bir hamilelikle gelen yaşama sevincinin koşut olarak yaşandığı, hüznüyle coşkusuyla yaşamın içinden bir hikâye bu. Konuk oyuncu olarak küçük bir rolde gözüken Ömer Şerif’in varlığı ise, yönetmenin ‘Doktor Jivago’ hayranı annesine olduğu kadar tüm sinemaseverlere de minik bir armağanı.

    Şenlikte ikinci devre, yine bir Amerikan yapımı özyaşam öyküsüyle başlıyor. Coen kardeşlerin gencecik folkçularının hüzünlü anlatısından sonra bu kez Steven Sodebergh aşağı yukarı aynı dönemde, Elvis’ten, Elton John’dan, Madonna ve Lady Gaga’dan önce ortalığı kasıp kavurmuş bir başka fenomeni perdeye aktarmış. Televizyon şovlarıyla birlikte Amerikan eğlence dünyasının tahtına kurulmuş ve 30 yıl gibi uzun süre zirvede kalmış çizgi dışı piyanist şovmen Liberace’nin hikâyesinden söz ediyoruz. Las Vegas sahnelerinin bir numaralı eğlence figürünün pırıltılı yaşamına, genç sevgilisi Scott Thorson ile 70’li yıllar sonlarında beş yıl süren fırtınalı beraberliğine odaklanmış filmin adı ‘Şamdanların Ardında / Behind The Candelabra’. Adını Liberace’nin piyanosu üzerinden hiç eksik olmamış üstü işlemeli kollu şamdanlardan alan film, eşcinselliğin kapalı kapılar ardında gizlice yaşandığı yıllardan, sonu hüsranla biten bir aşk hikâyesi anlatıyor. Televizyon (HBO) için çekildiği halde Cannes’ın yarışmalı seçkisine kabul edilmesi bir ilk olarak karşılanan filmin esas sürprizi, Liberace’de Michael Douglas, genç sevgilide Matt Damon’ı izleyecek olmamız. 26 yaşında ilk filmiyle (Sex, Lies and Videotape, 1989) Altın Palmiye kazanmasının üzerinden çok sular akmış eskinin bağımsız sinemacısı Soderbergh’in, parlak ışıkların ardındaki huzursuz hayatları ele alış biçiminden fazlaca umutlu olmadığımızı söyleyebiliriz. Keşke yanılmış olsak.

    Yarışma seçkisinin İtalya’dan gelen tek yapımı ‘Muhteşem Güzellik / La Grande Bellezza’, Paolo Sorrentino imzalı. 2004 yapımı ‘Aşkın Sonuçları / Le Conseguenze Dell’Amore’yi izleyen her çalışmasıyla Cannes’ın yarışmalı seçkisinde yer almış olan yönetmen, bizde de gösterilen ‘Olmak İstediğim Yer / This Must Be The Place’ ile Amerika ve çeşitli Avrupa kentlerini dolaştığı -kendi deyimiyle- harika iki yılın ardından anavatanına dönmüş ve Roma şehrinin başrolde olduğu uzun zamandır bekleyen projesini hayata geçirmiş. Roma’nın kelimelere sığmaz tarihi güzelliğinin fonunda, artık yaşlanmakta olan müzmin çapkınlardan tanınmış gazeteci yazar Jep Gambardella’nın (bir kez daha yönetmenin değişmez gözde oyuncusu Toni Servillo) iç yolculuğu, partiler, davetler, hiçbir yere varmayan entelektüel tartışmalar üzerine bir film, Fellini’nin ‘Roma’ ve ‘Tatlı Hayat / La Dolce Vita’sı kadar Monicelli, Ferreri ve Scola’nın sinemasından esinler taşıyan, İtalyan sinemasının altın çağına görkemli bir saygı duruşu bu. Gambardella’nın Roma’nın nefes kesici güzelliğine nazır terasındaki bitmez tükenmez gevezelikler, unutulmaz ‘La Terrazza’yı çağrıştırıyor. Ettore Scola da filmi izlemiş ve çok beğenmiş. Yaşlı ustasının sevgi dolu bakışlarından çok etkilendiğini söylüyor Sorrentino.

    (21 Mayıs 2013)

    Ferhan Baran

    [email protected]

    Eşkıyaları Destanlaştıran İnce Memed 60 Yaşında…

    60 Yılda Sadece Türkiye’de Milyonlarca Okura Ulaştı… Kırktan Fazla Yabancı Dile Çevrildi…

    Yaşar Kemal’in “İnce Memed” romanının dördüncü baskısının (Remzi Kitabevi 1960) girişinde şöyle yazar:

    “1925-33 yılları arasında Toros Dağları’nda yüzelliden fazla eşkıya dolaşırdı; hikâyesini ettiğimiz İnce Memed bunlardan biriydi.”

    Bu giriş sonradan romanın yeni baskılarından çıkarılıp atılmıştır.

    60 Yaşındaki Delikanlı “İnce Memed”

    Türkiye’de bugüne kadar yasal baskıları 1 milyon 250 binden fazla satılan, kırktan fazla yabancı dile çevrilen “İnce Memed” romanını, o dönemde Cumhuriyet Gazetesi’nde çalışmakta olan, Yaşar Kemal İstanbul Boğazını buzların kapladığı, dondurucu soğukların hüküm sürdüğü, 1953 kışında para kazanabilmek için ellerine eldiven geçirerek yazmıştı… Çünkü 1951 yılında evlendiği eşi Matilda’yla birlikte oturduğu ev sobalıydı ve evi ısıtmak için çiftin odun alacak parası yoktu. Yaşar Kemal’in “İnce Memed”i yazarken esin kaynağı ise ataları arasındaki, ailesindeki ve yakın çevresindeki eşkıyalardı.

    Yaşar Kemal Hürriyet Gazetesi’nden Doğan Hızlan’a “İnce Memed”e Kaynak Olan Kişileri Şöyle Anlatmıştı:

    “Anamın babası eşkıya, amcası eşkıya, anamın kardeşi de eşkıya. Eşkıya Mahir, Doğu Anadolu’nun en meşhur eşkıyasıydı. Büyükbabamın kardeşi Reşit Bey vardı kurmay yüzbaşı, onunla beraber Ruslar’a karşı savaşırken Reşit Bey vuruluyor. O da daha sonra dağa çıkıyor. Anam ha bire anlatırdı, birinci elden dinlerdim. Adana Kadirli’de yaşayan ve hayranı olduğum eşkıyalar vardı, Sonra Toroslar’da sayısı bilinmeyecek kadar eşkıya vardı. Kadirli’ye Binbaşı Nazmi Bey geldi. 1936’da eşkıyaları affettiğini söyledi, ama gelen eşkıyaların ellerini kendisi bağlayarak halkın gözü önünde kurşuna dizdirdi, toplam 35 eşkıyayı. Bu da bana çok dokunmuştu, uzun süre etkilemişti beni. Teslim olmayan birisi vardı Koca Ahmet, sıkıştırmalarına rağmen direniyordu ve yakalayamadılar, zaten İnce Memed’de de var Koca Ahmet. Benim için asıl kaynaklar bunlardı, çünkü daha önce hiç eşkıya romanı okumamıştım, bunlar ve anamın anlattıkları çok önemli kaynak olmuştur bana.”

    Romanın Ekmeğini İlk Yiyen Yayınevi: Çağlayan

    Romanı ilk basan Ertem Eğilmez, Refik Erduran ve Haldun Sel’in ortakları olduğu Çağlayan Yayınevi’ydi.

    Romanın Sinema Filmi Haklarının Satışları da Yaşar Kemal’in ve Eşinin Yüzünü Güldürdü

    Romanın sinema filmi haklarını alan ilk şirket Kemal Film ve yönetmen Osman Fahir Seden oldu… Kemal Film “İnce Memed” için o döneme göre oldukça büyük bir para olan beş bin lira ödedi; ancak yazılan senaryonun filme çekilmesine Türkiye Film Sansür ve Denetim Kurumu/Kurulu izin vermedi.

    Kemal Film’in Yaşar Kemal’le anlaşması bitince romanın sinema filmi haklarını satın alan alan yabancı film şirketleri romanı uyarlamaya çalışırken ikişer Oscar ödüllü Elia Kazan ile Peter Ustinov’la, ikisi de Oscar ödülüne aday gösterilen Nicholas Ray ile Akira Kurosawa’yla ve dünya sinemasının en büyük ustalarından Joseph Losey ile işbirliğine girişti.

    “İnce Memed” En Çok Korsan Uyarlaması Gerçekleştirilen Roman Oldu

    Bu arada, “İnce Memed” Türk sinemasında konusu en çok yağmalanan, en çok çalınan romanlardan biri oldu. Bu yağmalamanın birkaç nedeni vardı. Bazıları yazar Yaşar Kemal’e telif hakkı ödemekten kaçınmak için bunu yapmıştı; bazıları telif hakkı 20Th Century Fox Şirketi’nin elinde olduğundan bu yola sapmıştı; bazıları “İnce Memed”in serüvenlerinin “Robin Hood” ve “Köroğlu” hikâyeleriyle benzerliklerinden (evrenselliğinden) yararlanmıştı.

    Sinemamızda “İnce Cumali”den “İnce Memed Vuruldu!”ya kadar çok sayıda “Korsan İnce Memed” uyarlaması vardır.

    Yılmaz Güney Korsan “İnce Memed” Filmlerinden Şu Sözlerle Bahsetmişti:

    “‘İnce Memed’ sinemamızda değişik adlarda 19 kere filme alındı; bunların 17’sinde ben oynadım!”

    Amerikalılar Devrede

    Amerikan Film Şirketi 20Th Century Fox “İnce Memed” in sinema filmi hakları için önce sekiz bin İngiliz Sterlini, sonra da anlaşmayı yenilemek için 250 bin dolar ödedi.

    20Th Century Fox “İnce Memed”i sinemaya uyarlaması için dünyanın en iyi film yönetmenlerinden Akira Kurosawa, Elia Kazan ve Joseph Losey ile çalıştı.Yaşar Kemal’in gönlü Joseph Losey’deydi.

    Ancak 20Th Century Fox’un yazdırdığı senaryoların Türkiye’de filme çekilmesine de Türk Film Sansür ve Denetim Kurumu/Kurulu izin vermedi.

    Yasal tek “İnce Memed” uyarlaması ise, dört kez Oscar adaylığı elde eden ve “Spartacus” (1960) ve “Topkapı” (1964) filmlerindeki oyunculuk performanslarıyla iki Oscar ödülü kazanan, Peter Ustinov’un elinden çıkmış ve “Kültürel Doku Uyuşmazlığı”nın en güzel, en çarpıcı örneklerinden biri olan bu film, ne yazık ki, aynı zamanda gelmiş geçmiş en kötü roman uyarlamalarından birine dönüşmüştür.

    “Memed My Hawk” (1984) adını taşıyan filmde Peter Ustinov yönetmen ve senaryo yazarlığı yapmış, bununla da kalmamış Abdi Ağa’yı canlandırmıştır.

    Bu filmde İnce Memed’i Simon Dutton, Hatçe’yi Leonie Mellinger canlandırmıştı.

    Halit Refiğ “İnce Memed”in Filmleştirilememe Serüvenini Şöyle Özetlemişti:

    “O dönemde Yaşar Kemal’in “İnce Memed” adlı romanının sinema filmi haklarını 20th Century Fox yapım ve dağıtım stüdyosu satın almıştı. Romanın haklarının alınması için stüdyoyu James Dean ile Natalie Wood’un baş rollerini paylaştığı “Rebel Without A Cause-Asi Gençlik”le (1955) Oscar ödülüne aday gösterilen yönetmen ve senaryo yazarı Nicholas Ray ikna etmişti. Ancak yönetmen Joseph Losey “İnce Memed” uyarlamasını önce Nicholas Ray’in elinden aldı, sonra da bu romanı uyarlamaktan vazgeçerek rafa kaldırdı.”

    (21 Mayıs 2013)

    Hakan Sonok

    [email protected]

    Türkan Şoray 41 Yıl Sonra Elazığ’da

    Bu yıl 6.sı gerçekleşen Uluslararası Elazığ Çayda Çıra Film ve Sanat Festivali için Elazığ’a giden Türkan Şoray yoğun ilgi ile karşılaştı. Şoray, 41 yıl önce Cemo filminin çekimleri sırasında geçirdiği kazadan sonra tedavi edildiği hastaneyi de ziyaret etti. Cemo’nun çekimlerinde attan düşerek boynunu kıran Sultan, tedavi gördüğü Elazığ Eğitim ve Araştırma Hastahanesi’nde duygusal anlar yaşadı. Hastahane ziyaretinin ardından filmin çekimlerinin yapıldığı Harput’a giden Türkan Şoray, kendisi için özel hazırlanan gecede de unutulmaz dakikalar yaşadı, Cemo filmindeki gibi yöresel kıyafetlerle ekiple birlikte Çayda Çıra oynadı.

  • Basın Bülteni
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Türkan Şoray 41 Yıl Sonra Elazığ’da yazısına devam et
  • Erol Büyükburç, Fatih Belediyesi’nin Yeşilçam Yıldızlarıyla Sohbet Etkinliği’nde

    Fatih Belediyesi’nin, Vatan Caddesi Emniyet Müdürlüğü arkasında bulunan Ali Emiri Kültür Merkezi Nikah Salonu’nda düzenlediği Yeşilçam Yıldızlarıyla Sohbet Etkinliği Engin Çağlar’ın moderatörlüğünde devam ediyor. etkinliğin Mayıs ayı konuğu Türk Sinemasına şarkıları ve oyuncluğuyla renk katan Erol Büyükburç olacak. 14 Mayıs 2013 Salı günü saat 14:00’de düzenlenecek sohbet etkinliğinde Büyükburç filmlerini ve şarkılarını ve sevenleriyle paylaşacak. Daha önceki sohbetlere Selda Alkor, Ediz Hun, Eşref Kolçak da katılmıştı.

  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Erol Büyükburç, Fatih Belediyesi’nin Yeşilçam Yıldızlarıyla Sohbet Etkinliği’nde yazısına devam et
  • Sinemacılık ve Filmcilik Yararına Bağımsız İletişim Platformu