Yurttaşlara Güvenmeyen Sistemin Yendikleri

Ben, Daniel Blake (I, Daniel Blake)
Yönetmen: Ken Loach
Senaryo: Paul Laverty
Müzik: George Fenton
Görüntü: Robbie Ryan
Oyuncular: Dave Johns (Daniel), Hayley Squires (Katie), Sharon Percy (Sheila), Briana Shann (Daisy), Dylan McKiernan (Dylan), Kema Sikazwe (Çinli), Steven Richens (Piper)
Yapım: BBC-Wild Bunch (2016)

Büyük Ken Loach’un Cannes’da “Altın Palmiye” kazanan “Ben, Daniel Blake”, neoliberalizm üstüne sarsıcı ve gerçekçi bir film. Herkese de gerekli.

İngiltere’nin kuzeydoğusundaki New Castle şehrinde. Marangoz ustası Daniel Blake, kalbinde sorun çıkınca doktorun raporuyla işini bırakmak zorunda kalıyor. Bu hastalıktan sonra ülkesinin gerçekliğiyle yüz yüze kalıyor Daniel. Neoliberalizmi vahşice uygulayan bu devlet yurttaşa hiç güvenmiyordu. Yurttaşın önüne bürokratik bariyerler koyarak kendi inanacağı kanıtları istiyordu. Danie gibi doktor raporu olan bir insan bile bu sistem için yalancının biri olabilirdi.

Büyük Ken Loach, Paul Laverty’yle beraber, kapitalizmin uç noktasındaki İngiltere’ye bir defa daha sert eleştiri gönderiyor. 1970’lerin sonunda iktidara gelen Muhafazakâr Parti’nin başbakanı Thatcher, neoliberalizmi en vahşi biçimde uygulayarak halkı yoksulluğa ve işsizliğe düşürmüştü. 1997’de iktidara gelen İşçi Parti de neoliberalizmden dönmedi ve İngiltere’de sosyal devlet gerilemeyi sürdürdü. Bu iki partinin gücü de parasız sağlık hizmetlerini engellemeye yetmedi ama.

1957’de Kalküta’da doğan İngiliz senarist Laverty, 1936 doğumlu İngiliz yönetmen Loach’la önemli filmler ortaya çıkarmışlardı. 1996’da “Carla’s Song-Carla’nın Şarkısı”, 1998’de “My Name is Joe-Benim Adım Joe”, 2006’da “The Wind That Shakes the Barley-Özgürlük Rüzgârı”, 2007’de “It’s a Free World-İşte Özgür Dünya” birkaç film.

Daniel ve bir aile…

Kalp sorunları yüzünden çalışamayan Daniel, İstihdam ve Destek Ödeneği için başvuruyor. Sonra da bürokrasi duvarına tosluyor. Kuralların insandan önce geldiği bu sistemde hasta dahi olsanız bunun hiçbir önemi yoktu. Burada yurttaşa güven yoktu. Başvuru yapmayı başarabilmek deveyi hendekten atlatmaktan zordu. Memurlar da tıpkı makineler gibiydi. Orhan Kemal’in “Murtaza” romanından düşmüşlerdi sanki. İstihdam ve Destek Ödeneği yapan kuruma Morgan ailesi de geliyor maaş için. Anne Katie ve iki çocuğu Daisy ve Dylan Londra’dan bu şehre gelmişler. Sistem yoksulları Londra’dan uzaklaştırıyor her şeyin fiyatını yüksek tutarak. Daniel, hayatına bu yoksul aileyi katarak yalnızlığından biraz olsun uzaklaşıyor. Ailenin yerleştikleri evde elektrikler de kesilmiş. Havalar soğuk. Evin küçük tamir işlerini yapan Daniel, çocukların da kalbini kazanıyor. Katie iş de arıyor ama kolay değil. Çocuklarının karnını nasıl doyuracaktı? Daniel, aileyi Gıda Bankası’na götürüyor. Orada yoksullara toplanmış gıdalar veriliyor. Orada Katie’nin açlığı fark edildiğinde insanın kalbi sıkışıveriyor birden. İnsanın açlığı utandırmalı. İnsanı açlığa itmek insanlık suçuydu.

Daniel, Çinli dediği komşusunun Çin’den spor ayakkabıları getirtip daha ucuza sattığını öğreniyor. Ünlü marka spor ayakkabılarını ucuza Çin’de yaptırıp İngiltere’de yüksek fiyata satıyormuş. Daniel, İstihdam ve Destek Ödeneği veren kurumla mücadelesini de sürdürüyor. Onlarla başa çıkmak kolay değildi. Kurumun dediği her şeyi kendi başına denemeye çabalayan Daniel, onları yenemeyeceğini anladığında duvara yazılar yazarak bu sisteme öfkesini gönderiyordu. Ama kalbi de zayıftı. Gücü nereye kadar yetebilirdi?

Etkileyici anlatım…

Loach usta, öfkesini fazla öne çıkarmayan kamerasıyla Daniel’le beraber bu çürümüş sistemi yalın bir dille beyazperdeye yansıtmış. Ama bu filmde İngiliz “Özgür Sinema” akımının ruhuna da dokunabiliyorsunuz. 1960’ların başında ortaya çıkan bu akım, vahşi kapitalist sistemi, öfkeli bir kamerayla sert eleştiri getiriyorlardı. Lindsay Anderson’ın başını çektiği bu akımın içinde Karel Reisz, John Schlesinger gibi önemli yönetmenler vardı. Loach, ilk filmini 1969 yılında “Kes-Kerkenez” filmiyle yapmıştı. Sineması hep “Özgür Sinema”nın ruhunu taşıdı. Özellikle 1980’li ve 1990’lı yıllarda “Demir Lady” lakaplı Thatcher’ın ekonomik politikalarıyla ezilen emekçilerin dramlarını anlattı. Hâlâ da anlatmayı sürdürüyor. Loach ustanın 2016 yapımı “I, Daniel Blake-Ben, Daniel Blake”, 2016’daki 69. Cannes Film Festivali’nde “Altın Palmiye” ödülünü de almıştı. Final bölümü, insanları etkileyecek belki. İngilizlerin “Pauper’s Funeral” dedikleri yoksullar için cenaze töreni gözleri dolduracak mıydı? Katie’nin açlığı gibi. Bu değerli film herkese gerekliydi.

(26 Aralık 2016)

Ali Erden

[email protected]