‘Sils Maria: Ve Perde’ bir sahne sanatçısının korkularıyla yüzleşmesi üzerine çok boyutlu bir hikâye. Deneyimli Fransız yönetmen Olivier Assayas’ın filmi sahne insanının kırılganlığı, şöhretin sürdürülebilirliği ve özellikle kadın oyuncular için çok daha acımasız bir hızla geçen yılların biriktirdiği unutulma korkusu üzerine bir bakış sunuyor öncelikle. Giderek Sils Maria’nın Nietzsche’yi de etkisi altına almış hipnotik bulutları gibi katman katman açılıyor öykümüz iki saat boyunca.
Keşfedeni, akıl hocası yazar yönetmen Wilhelm Melchior adına verilecek onur ödülünü kabul etmeye hazırlanan tiyatro dünyasının divası Maria Enders çalkantılı bir dönemden geçmektedir. Kocasından ayrılmak üzeredir, son dönemin popüler bilim kurgu filmlerine kaymış olan kariyeri beklemededir. Alplerdeki tünelleri katetmekte olan trenin sarsıntısı tedirgin ruh halini betimlemektedir kırklı yaşlarındaki deneyimli sahne canavarının. Beklenmedik bir biçimde hayatına son veren yaşlı ustasının 20 yıl önce kendisini yıldız yapan ‘Maloja Yılanı’ oyununun yeni versiyonunda kendisine teklif edilen rol kafasını karıştırır. Kariyerini başlatan genç asistan rolü yerine çekici Sigrid’in oyuncağı haline gelmiş orta yaşlı iş kadınını oynaması önerilmiştir ona. Sigrid karakteriyle ve onun özgürlük anlayışıyla özdeşleşmiş olan Maria, genç sekreteri uğruna ailesini ve sosyal hayatını ziyan eden Helena karakterini canlandırmak istemez. Hem Helena’nın kırılgan tutkusunu kabullenmeye hazır değildir, hem de yıllar önce aynı karakteri canlandırmış oyuncunun oyunun sahnelenişinden bir yıl sonra trafik kazasında hayatını kaybetmesinden huzursuzdur.
Filmin ikinci bölümü Maria’nın eli ayağı genç asistanı Valentine ile birlikte hayatını ve kariyerini sorgulaması üzerinedir. Akıl defteri, bazen annesi kimi zaman terapisti, her daim prova partneri Val ile gelgitli birlikteliğini sürdürür Maria. Nietzsche’nin evrenin ve zamanın sonsuz bir döngü süreci içinde olduğunu ve yaşanan her şeyin sonsuza kadar tekrar tekrar yaşanacağını savunan ünlü ‘ebedi tekerrür’ kavramına ilham vermiş İsviçre Alplerinin Sils Maria bulutları altında efendi-köle ilişkisinin durmadan değiştiği bir hesaplaşma yaşanır ikili arasında. Güncel hayattan soyutlanmış Maria’yı bulutların üzerinden indirmeye kararlıdır Val.
Prestijli ‘Cahiers du Cinéma’ yazarlığından gelme Assayas çok katmanlı hikâyesini sinema tarihinden referanslarla süslerken Alman yönetmen Arnold Fanck’in 1924 yapımı kısa belgeseli ‘Maloja Bulut Fenomeni’ninden bir bölümü izletiyor bizlere. Bununla kalmayıp, Kuzey İtalya’dan İsviçre Alplerine uzanan bulutların meteorolojik bir mucizeyle tam Sils Maria üzerindeki vadide bir yılan gibi kıvrılma olayını bu kez kendisi görüntülüyor. İki kadının ilişkisi sinemanın bir dizi başyapıtlarından esinler taşıyor. Joseph Mankiewicz’in 1950 yapımı klâsiği ‘All About Eve / Perde Açılıyor’daki (yabancı film ithalatçılarımız sahne sanatçıları söz konusu olduğunda filmin Türkçe adına ‘Perde’ kelimesini ilave etmeyi eskiden beri severler) benzer diva ile yeni yetme yardımcısı arasındaki iktidar mücadelesi ya da Ingmar Bergman’ın ünlü ‘Persona’sında tiyatro oyuncusu Elisabet Wogler ile bakıcısı Alma’nın kadınlık ve kimlik üzerine yakıcı tartışmaları belleğimizde canlanıyor. Filme konu olan oyunun Fassbinder’in ünlü klâsiği ‘Petra Von Kant’ın Acı Gözyaşları’na benzerliğini fark ediyoruz. Assayas’ın Juliette Binoche’u yıldız yapan André Téchiné filmi ‘Randevu’nun senaryo ortağı olması ya da ‘Alacakaranlık’ serisinin meşhur ettiği Kristen Stewart’ın kibirli Maria’yı popüler gençlik filmleri ve onların izleyici kitlesini kendi kariyeri açısından dikkate alması gerektiği konusunda uyardığı bölümler bu oyun içinde oyuna sinemasever açısından ayrı bir lezzet katıyor. İki yıl önce İstanbul’da Thomas Ostermeier yönetimindeki Schaubühne Berlin topluluğunun Hamlet yorumunda alkışladığımız müthiş oyuncu Lars Eidinger’in bu kadınlar filminde tiyatro yönetmenini canlandırdığı kısa kompozisyonu kendisini sahnede izlemiş olanların anılarını tazeliyor.
(24 Aralık 2014)
Ferhan Baran
ferhan@ferhanbaran.com