İbretlik Bir Onur Mücadelesi

Lars Von Trier önderliğinde Danimarka’da ortaya çıkmış ‘Dogma’ akımının en önemli örneklerinden ‘Şölen / Festen’in (1998) yaratıcısı Thomas Vinterberg’in geçtiğimiz yıl 66. Cannes Şenliği’nde beğeniyle karşılanmış son filminin, biraz gecikmeyle de olsa ‘Onur Savaşı’ adıyla bu hafta bizde de gösterime girmesi sevindirici. ‘Şölen’ geçmişte yaşanmış aile içi cinsel tacizin fırtınalı hesaplaşma öyküsünü son derece çarpıcı bir dil ve yenilikçi bir üslupla irdeleyen parlak bir ilk filmdi. Takip eden işlerinde aynı düzeyi yakalayamamış olan Danimarkalı genç sinemacı, özgün adı ‘Jagten’in dilimizde ‘Av’ anlamına geldiği son çalışmasıyla ‘pedofili’ temasını bir kez daha ziyaret etmiş. Ancak bu defa, masum bir yalanın ateşlediği toplu histeri ve yargısız infazla kurban haline gelen suçsuz bir adamın hikâyesi nakledilen.

Mekân, kuzeyin gözlerden ırak küçük bir yerleşim bölgesi. Doğanın yeşilden sarıya, renkten renge büründüğü, sonbaharın yerini kışa bırakmak üzere olduğu günler. Beraber büyüdüğü yöre sakinleriyle eğlenirken, geleneksel geyik avı partilerinde tanıyoruz Lucas’ı. Kasabanın anaokulu eğitmeni, küçüklerin gözde oyun arkadaşıdır genç adam. Eşinden ayrılmış, ergenlik çağındaki oğlunu yanına almak için uğraş vermektedir. Yakın dostu Theo’nun
küçük kızı Klara bir başka türlü bağlıdır Lucas’a. Sürekli tartışan ebeveynlerinden ziyade yanında huzur bulduğu sevecen öğretmeni, küçük kızın ilk masum düşkünlüğüdür de. Kalp şeklinde bir armağan hazırlayarak babasına yaptığı gibi dudağından öpmek ister Lucas’ı. İsteği nazikçe geri çevrildiğinde öfkelenir, ağabeyinde gördüğü cinsel içerikli fotoğraflardan etkilenerek kurguladığı dehşetengiz yalanı okul müdiresine yetiştirir. Bundan daha vahimi, muhafazakâr yöneticinin sorgusuz sualsiz Lucas’ı itham etmesidir. Kasaba sakinlerinin toplu bir histeriye kapılarak genç adamı mahkum etmesiyle iş çığırından çıkar. Kanıt bulunmaması, hatta çocukların yanlış ifade verdiklerinin saptanması sonucunda mahkeme tarafından suçsuz bulunması bile Lucas’ın yakın dostları tarafından aklanmasına yetmez. Mevsim artık kışa dönmüş, Lucas’ın onurunu kurtarma ve elinden alınan hayatını geri kazanma mücadelesi başlamıştır.

‘Onur Savaşı’ çağımızın gizli yarası çocuk tacizi ya da pedofili üzerine tartışma açarken, ön yargı ya da yargısız infazın ölümcül sonuçları üzerine izleyicisini sarsan bir film. Küçük çocukları maruz kaldıkları iğrenç saldırılara karşı korumak için tetikte olmak kadar, onların zengin hayal dünyalarında ne denli farklı kurgulara yer olduğunun da bilincinde olmak gerektiğinin altını çizmesi önemli.

Thomas Vinterberg’in parlak dönüşünü müjdeleyen başarıyla yönetilmiş bir çalışma ‘Onur Savaşı’. Yönetmenin enfes politik drama ‘Borgen’de imzası bulunan Tobias Lindholm ile birlikte yazdığı, masum bir yalanın dehşetengiz bir cadı avını tetiklemesinin hikâyesi ustaca kaleme alınmış. Charlotte Bruus Christensen’in Cannes’da ödüllendirmiş enfes görüntü çalışması, Nikolaj Egelund’un minimal müzik çalışması filmin önemli artılarından.

Ve filmin belki de en büyük kozu, Lucas’ı canlandıran Mads Mikkelsen’in varlığı. Çağımızın en önemli aktörlerinden biri olan Danimarkalı büyük oyuncu, geçtiğimiz yıl Cannes’da kazandığı En İyi Erkek Oyuncu ödülünü sonuna kadar hak eden müthiş bir performans ortaya koymuş. Mikkelsen’in geçtiğimiz Filmekimi’nde bizde de görücüye çıkan bir sonraki çalışması ‘Michael Kohlhaas’ benzer bir hak ve onur mücadelesi veren 15.yüzyıl kahramanının hikâyesi. Filmin yakında sinemalarda ‘Adalet İçin’ adıyla vizyona gireceğini şimdiden müjdeleyelim.

(Bir son dakika haberiyle ‘Onur Savaşı’nın önümüzdeki Oscar ödülleri için ‘en iyi yabancı film’ dalında ülkesinden aday adayı gösterildiğini öğrenmiş bulunuyoruz. Vinterberg’e ve filmine Oscar yarışında şimdiden başarılar.)

(18 Ekim 2013)

Ferhan Baran

ferhan@ferhanbaran.com