Bizde ilk kez 32. İstanbul Film Festivali’nin programında seyirci karşısına çıkmış olan ‘Bir Kadının Gözyaşı’, dört başı mamur bir ‘Thérèse Desqueyroux’ uyarlaması. Filmin bir diğer önemli yanı ise, yıllar önce Fransız Kültür Merkezi’nde izlediğimiz, geleneksel erkeklik kodlarını hınzırca didikleyen 1976 yapımı ilk eseri ‘La Meilleure Façon de Marcher (Yürümenin En İyi Yolu)’ ile gönüllerimizi fethetmiş büyük usta Claude Miller’in veda filmi olması.
Kariyeri boyunca çektiği 20 küsur filmle Fransız sinemasının simge isimlerinden biri olmuş Miller’in Nisan 2012’deki kaybının hemen ardından 65. Cannes Film Şenliği’nin kapanış filmi olarak gösterilmişti ‘Thérèse Desqueyroux’. Afişindeki fotoğrafa istinaden yakıştırılmışa benzeyen Türkçe adı sizleri yanıltmasın, gözleri yaşlı bir kadının umutsuz hikâyesi değil anlatılan. Nobel ödüllü François Mauriac’ın 1920’li yılların sonlarında ilk kez basılmış olan bu en tanınmış eseri, Flaubert’in ‘Madame Bovary’si ya da Tolstoy’un ‘Anna Karenina’sı denli etkili bir kadın hikâyesidir, lâkin yirminci yüzyıl başlarının bu kapana kıstırılmış kadın karakteri, öncülleri gibi çaresizliğine boyun eğmez, özgürlüğü için mücadele eder. Miller’in yorumunda bu sessiz direniş özellikle vurgulanmış, geleneksel taşra yaşamına sıkışıp kalmış genç bir kadının zorlu yılları kadın hakları mücadelesi, özgürleşme ve cinsel serbesti kavramları üzerinden anlatılmış.
Güney Batı Fransa’nın -Mauriac’ın doğup yetiştiği- Bordeaux’yu da içine alan geniş Landes bölgesinin küçük yerleşim bölgesi Argelouse’da yaşar Thérèse. Annesiz büyümüştür. Politik kariyer peşindeki zengin toprak ağası babanın tek mirasçısıdır. Yakın hislerle bağlı olduğu çocukluk arkadaşı Anne’ın Paris’teki eğitimini tamamlamış ağabeyi Bernard ile evlenmesi ve Desqueyroux soyadını alması çoktan karara bağlanmıştır. Evlilikle birlikte bölgenin iki geniş çam ormanı arazisi birleşmiş olacak, böylece karlı bir ortaklık kurulacaktır. Thérèse kafasındaki aykırı düşünceleri susturma yoluna gider, huzurlu ve rahat bir yaşamı yeğler önceleri. Ancak, biricik sırdaşı Anne’ın Portekiz asıllı Yahudi Azevedo’ların oğluna tutulması, dahası felsefe eğitimi almaya kararlı genç adamın parlak zekâsı, edebi birikimi, özgürlükçü tavrı genç kadını şaşkına çevirir. Karnındaki bebeği gibi büyüyen iç isyanını susturamayacak, boğucu evliliği ve kapalı taşra yaşantısından kurtulmak için beklenmedik bir yola sapacaktır Thérèse.
Hitchcock’a parmak ısırtan, Yeni Dalgacılardan Chabrol’ün uzmanlaşacağı küçük kasabalara sıkışmış suç hikâyelerinin öncülü bu sansasyonel romanın ilk sinema uyarlaması değil bu. Diyalogları bizzat Mauriac tarafından kaleme alınmış siyah-beyaz ilk çevirim Georges Franju imzasını taşır. 1962 yapımı bu filmde Thérèse rolünü Emmanuelle Riva üstlenmiştir. Riva’nın Thérèse yorumu, ‘Hiroshima Mon Amour’ başarısının ardından bir kez daha hayranlıkla karşılanır, kendisine aynı yıl Venedik Film Şenliği’nde en iyi kadın oyuncu Volpi kupasını kazandırır. Geçtiğimiz mevsim, ilerleyen yaşında ‘Aşk / Amour’daki performansıyla sinemaseverleri bir kez daha büyülemiş olan Riva, roman karakterini birebir yansıtan mükemmel bir kompozisyon çizmiştir. Miller’in Thérèse yorumu ise daha farklı. İçinde kopan fırtınaları ve belki de içine akıttığı gözyaşlarını ustalıkla gizleyen çok daha güçlü ve dirençli gözüken genç kadında, usta yönetmenin ‘Amélie’ Audrey Tatou’dan aldığı performans beklenmedik ölçüde başarılı.
İlk uyarlamada büyük oyuncu Philippe Noiret’nin müthiş bir ustalıkla canlandırmış olduğu Bernard rolünde Miller’in seçimi Fransız sinemasının yeni gözdelerinden Gilles Lelouche olmuş. Franju’nun filmini sarıp sarmalayan, piyano eşlikli lirik Maurice Jarre bestesinin yerini bu kez Avusturyalı besteci Franz Schubert’in müziği almış. Ünlü piyanist Alfred Brendel’in yorumladığı ‘Müzikal Anlar’ın La Majör ikinci bölümünün ezgileri Miller’in filmine çok yakışmış.
Mauriac’ın ünlü romanını, Franju’nun klâsikleşmiş filmini ihmâl etmeyin. Yaz aylarının sinema çölünde bir vaha gibi karşımıza çıkan ve sınırlı sayıda sinemada (İstanbul’da Beyoğlu Cine Majestic; Levent Cinemaximum Kanyon; Ortaköy Feriye) gösterime giren Miller’in şanına yakışan vasiyet filmini de kaçırmayın derim.
(15 Temmuz 2013)
Ferhan Baran