1903 Sinematograf İmtiyazı

Sinema, bir sanat olduğu kadar, bir ticari ilişkiler bütünüdür; senaryo yazımı aşamasından, bu faaliyetin ürünü olan filmlerin sinemalarda seyirci ile buluşmasına kadar birbirinden farklı alanlarda düzenlenmiş (veya düzenlenmemiş) özel hukuk ilişkilerinin oluşturduğu bir bütün. Bunun yanında, sansür (senaryo ve sonra filmlerin denetlenmesi) nedeni ile de, devlet ile kamu hukuku alanında ki ilişkileri yer alır. Fakat bütün bu olgulara rağmen, bugün hâlâ bu alanda tüm ilişkileri kapsayacak bir yasal düzenleme yapılmamıştır.

Sinema, matbaa’nın tersine bulunuşundan, yaklaşık 300 yıl sonra değil, hemen sonra İmparatorluğa gelmiştir. Lumière kardeşlerin değişik yerlerde çektikleri filmleri göstermek için ülkeye gelen adamları aynı zamanda sarayda da gösteriler ve İstanbul’da (başka yer de olabilir…?) çeşitli çekimler yapmışlardır. Bunlar içinde hareket halindeki kayık içinde Haliç’te çekilen görüntüler için “ilk” kaydırma / travelling örnekleri olduğu söylenir (ne derece doğrudur?). Sinema (film gösterimi) önce düzensiz, sonra düzenli gösterilerle halka açılır (giderek yerleşik sinemalar açılmaya başlar.)

Sinemanın bu durumunun yanında, batıdan da gelmeye başlayan tiyatro örneklerinin yanında toplumumuzun geleneksel gösteri sanatları da devam etmektedir ki, bu alanın düzenlenmesi gereği duyularak bu konuda bir imtiyaz çıkarılır.

Tiyatro konusunda böyle bir imtiyazın çıkarılması sonrasında sinema konusuna da bir düzenleme ihtiyacı duyularak “1903 Sinemaograf İmtiyazı” çıkarılmıştır. Tam adı ile: “Memâlik-i Şahanede Sinematograf Temâşa Ettirilmesinin Şerâit-i İmtiyâziyyesi” . Öncelikle söyleyelim ki, İmtiyazname -adından da anlaşılacağı gibi- film gösterimi hakları ile ilgilidir ve film çekimi aşaması hakkında değildir; bu şekli ile çıkarılmış bulunan İmtiyazname, hiç bir zaman yürürlüğe konulmamıştır.

1903 Sinematograf İmtiyazı hakkındaki yazı, University College London da doktora öğrencisi Özde Çeliktemel – Thomen imzası ile Toplumsal Tarih Dergisi’nin Ocak 2013 tarihli 229. sayısında 26 – 32. sayfalarında yer almaktadır. Yazı sonuna “İmtayaz”ın 26 maddeden oluşan metni de bulunmaktadır.

O günlerde henüz kurmaca film üretimimiz başlamadığı için, çekilen filmler gerçek görüntülere (!) dayanmasına rağmen, filmlerin -o gün anlayışı ne idi bilemiyorum ama yinede- görüntülerinin bağlanması (kurgulanması?) farklı sonuçların alınmasını / alınabilmesini sağlayacaktır. Bu nedenle çekilen görüntülerle, perdeye yansıtılacak görüntülerin farklılığı ortaya çıkacaktır. Bu şekilde elde edilmiş görüntüler, sinema olarak isimlendirilmiş olsalar da, -sonuçta bu doğru bir isimlendirmedir-, kurmaca bir film olmadıkları için -hiç bir zaman yeterli bir kaynak bilgisi olmayan sinemamızda- kayıtlarına sağlıklı bir şekilde rastlamak mümkün değildir. Ayrıca ilk konulu (kurmaca) filmimizin tamamlanan ilk örneğinin 1917 yılında yapıldığını düşünürsek, 1903 yılında çıkarılmış imtiyaznamenin uygulanabileceği bir film ortada yoktur. Belki uygulanmama nedeni bu olabilir, fakat çıkarılmış olması, filmlerin çekim aşamasında denetim dışı olmasına bir çözüm olarak, gösterim sırasında denetlemek akla geliyorsa da, bu doğrudan bir şekilde imtiyazname de yer almamaktadır. Ancak 15. maddede, temaşa ettirilecek (seyrettirilecek) her manzara, Saltanat memurlarının tasdik ve tasvibine bağlanmaktadır. 16. madde de, yabancı ülkelerden gelecek menazırın (manzaraların / görüntülerin) adap ve ahlâka münafi (faydalı) olmayanlar umuma temaşa ettirilmeyecektir. İmtiyazname, filmlerin hazırlanması ile değil, “…Memalik-i Şahanede Sinematograf Temaşası…” ile ilgilidir (ve 35 yıllık bir süre ile verilmektedir.)

İlk konulu filmimizin 1917’de yapıldığını düşünürsek, 1903’de çıkarılan (ve hiç yürürlüğe konulmayan) bu imtiyaznameden, ilk filmin yapılmasına kadar geçen sürede, imtiyazname koşullarına uygun olarak yapılmış kaç tane (!!?) veya dışarıdan getirilmiş kaç tane (?) film olabilir. Bu gün, ilk kurmaca filmimizden (1917) önce yapılmış her tür film için -belli-, bir belirsizlik hakim iken ve bunlar hakkında hemen hiç bir bilgi yok iken, gösterimlerin ne koşullarda yapılacağını ve ne sonuçlar doğuracağını düşünmek, sonuçsuz kalacak bir çabadan başka bir şey olmaz. Yalnız, tiyatro alanında verilmiş bir imtiyaz (Güllü Agop) benzerinin, sinema alanında da düşünülmüş (ve kaleme alınmış) olması, yine de hayli ilginç bir olgudur.

Bu gün (2013 bitiyor) hâlâ sinemamızın, yeteri kadar hukuki bir tabanının olmaması, -yapılmış 8.000’i aşkın filme rağmen- piyasaya ne kadar ciddi bakıldığını göstermektedir. Bunda sinema ile ilgili her katmanın alacağı paylar olmalıdır. 1903’de çıkarılan sadece ‘gösterim imtiyaznamesi’dir, bugün ortamı düzenleyen yasal hükümlerin -ortada kalan sektör ne ise!- ne kadar uygulandığı, sektörün hangi gereksinimlerine cevap verdiği ise tam olarak biçimlendirilmiş değildir.

Yine de…

(28 Temmuz 2013)

Orhan Ünser

Hong Kong’da Bruce Lee Sergisi Açıldı

Ünlü film yıldızı Bruce Lee, ölümünün 40. yıldönümünde Hong Kong’da açılan Bruce Lee: Kung Fu, Sanat, Hayat başlıklı bir sergiyle anıldı. Sergide, Lee’nin Ölüm Oyunu filminde giydiği ünlü sarı eşofmanından, yazdığı yazılara ve çizimlerine kadar 600 parça eşya bulunuyor. Bruce Lee, ABD’nin San Francisco kentinde dünyaya gelmesine karşın Hong Kong’da yetişti, filmlerini milyonlarca kişi izledi. Şöhretinin zirvesindeyken, vücudunun bir ağrı kesiciye gösterdiği alerjik reaksiyon nedeniyle 32 yaşında hayata veda etti. (Haber: Serpil Boydak.)

  • Basın Bülteni
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Hong Kong’da Bruce Lee Sergisi Açıldı yazısına devam et
  • Dünyayı Değiştiren İki Kadın Beyazperdede ve Beyazcamda Defalarca Kez Canlandırılmıştı

    160 yıl önce katılmak zorunda kaldığımız Kırım Savaşına 175 bin askerimiz iştirak etmiş ve 35 bin şehit vermiştik.

    Osmanlı Ordusu Rus ordusuna karşı savaşırken yalnız değildi; İngiliz ve Fransız orduları askerlerimizle birlikte Ruslara karşı savaştı.

    Dünyanın en güçlü dört ordusu Kırım Savaşı’na katıldığından o dönemde adeta bir dünya savaşı yaşandı.

    Kırım Savaşı Osmanlı İmparatorluğu için bir dönüm noktasıydı; çünkü 1853’te başlayan Kırım Savaşı’ndan sonraki 70 yıllık süreçte Osmanlı toprağı, vatan/memleket uğruna, genç, yaşlı, erkek, kadın, çocuk milyonlarca insanımızın kanıyla sulanmıştı…

    Sadece Dünya Savaşı’nda esir düşen Osmanlı askeri sayısı 200 binden fazlaydı… Birinci Dünya Savaşı’ndaki Osmanlı’nın en büyüleyici yanı, Avrupalıların “hasta adam” dedikleri bir ülkenin daha bir yıl öncesinde dört küçük Balkan devletine karşı yenilmiş bir ülkenin, adeta “dirilerek” olabildiğince uzun süre savaşmayı başarması ve bunu da gayet iyi bir şekilde yapmasıydı.

    Ölümünün 100. yıldönümü olan 13 Ağustos 2010’da tüm dünyada anılan Florence Nightingale tüm kadın oyuncuların canlandırmayı arzuladıkları müthiş bir kadın kahraman, müthiş bir karakterdir.

    Florence Nightingale, pek çok kez de sinema ve televizyon filmlerinde canlandırılmıştır… Bu listeyi yazımın sonunda bulabilirsiniz.

    İçinde bulunduğumuz 2013 Florence Nightingale’in dünya sahnesine çıktığı Kırım Savaşı’nın başlangıcının 160. yıldönümüdür.

    Florence Nightingale bu savaş esnasında Üsküdar Selimiye’de yaralı askerlere hizmet ederek efsaneleşmiştir.

    Onun gölgesinde kalan Mary Seacole ise Florence Nightingale kadar üne kavuşamasa da en az onun kadar idealist ve cesur bir kahramandır. Çağının çok ötesindeki bu iki kadın insanlığa çok büyük hizmetlerde bulunmuştur.

    Mary Seacole’da içinde bulunduğumuz 2013 başlangıcının 160. yıldönümü olan Kırım Savaşı’na katılanlara hemşire olarak hizmet vererek tarihteki yerini almıştır.

    Geride bıraktığımız 150 yılda yararlandığımız sağlık hizmetlerinin geliştirilmesinde ve iyileştirilmesinde büyük rol oynayan Florence Nigtingale vefat ettiğinde doksan yaşını tamamlamıştır.

    Sağlık personeline eğitim veren kurumların oluşturulmasında öncü olan Florence Nightingale, bu çalışmalarıyla İngiltere’de ve dünyada hemşirelik alanında devrim yaptı. Özellikle Kırım Savaşı sırasında yaralıların bakımı konusunda yaptığı hizmetler ve çalışmalar sonucu elde ettiği şöhret ile o güne kadar küçümsenen ve kıymeti yeterince bilinmeyen hemşirelik mesleğinin saygınlık kazanmasını sağladı.

    İsmi: Florence Nightingale
    Doğum Tarihi: 12 Mayıs 1820
    Ölüm Tarihi: 13 Ağustos 1910
    Doğum Yeri: Floransa, İtalya
    Ölüm Yeri: Londra
    Uyruğu: İngiliz
    Şöhreti: Hemşireliğin öncüsü, sağlık hizmetleri reformcusu.

    1820 yılında Frances – William Nightingale çiftinin kızları olarak dünyaya geldi. Annesiyle babası, evliliklerinin ilk iki yılında Avrupa gezisindeydiler. Floransa’da doğan kızlarına bu kentin ismini verdiler. Napoli’de dünyaya gelen kızkardeşine ise bu şehrin Yunanca’daki karşılığı olan Parthenope adı verildi. Çocuk bakıcısından ve babalarından eğitim alan iki kızkardeş, özellikle klâsikler ve politika konularında geniş ve derinlemesine bilgi sahibi oldu. Florence öğrenmeyi çok seviyordu ve olağanüstü zeki bir kızdı. Özellikle de matematik konusunda yetenekliydi.

    Florence’tan varlıklı aile kızı rolünün gereklerini yerine getirmesi bekleniyordu. Bu da, iyi bir evlilik yapması ve muhafazakâr bir hayat yaşaması anlamına geliyordu. Ancak böyle bir hayat tarzı, çocukluğundan bu yana sosyal konulara ilgi duyan, hastaları evlerinde ve hastahanelerde ziyaret eden Florence’e uygun değildi. O koyu derecede bir Hıristiyan’dı. Sosyal konulara ve hemşireliğe, Tanrı tarafından yönlendirildiğine yürekten inanıyordu.

    Kızlarının matematiğe ilgi duymasını aile kabullenemedi. Babası onun kadınlar için daha uygun olduğu düşünülen alanlarda eğitim görmesini istiyordu. Ancak Florence ailesini zaman içinde ikna etmeyi başardı ve sonradan “en başarılı öğrencim” sözleriyle kendisini tanımlayacak olan James Joseph Sylvester’dan eğitim almak için gereken izni kopardı. Florence matematiğin sadece kendisine değil, hayatın her alanında uygulamasına da ilgi duyuyordu. Hemşirelik hayatında özellikle istatistik çok önemli rol oynadı ve yaptığı her çalışmasında hemşirelikle istatistiği bütünleştirdi/kaynaştırdı.

    19. yüzyılın ortalarında hemşirelik mesleği kadınlar için uygun olmayan bir meslek olarak görülüyordu. Özellikle de bu meslek eğitimli ve zengin aile çocuğu olan kadınlar için akla bile getirilemezdi. O yılların ön yargılarına göre bu mesleği sadece düşük eğitimli, kaba saba kadınlar yapardı. 1845 yılında Florence’in bir hastahanede çalışmak istediğini itiraf etmesi üzerine ailesi bu kararına şiddetle karşı çıktı. Florence’ın yurt dışında çalışmaktan başka çaresi yoktu.

    1850 yılında Mısır’ın İskenderiye şehrinde Katoliklerin yönettiği St. Vincent de Paul Enstitüsü’nde hemşirelik eğitimi almaya başladı. Ayrıca Almanya’nın Düsseldorf şehriyle Paris’te de eğitim aldı. 1853’te Londra’ya geri döndüğünde Harley Street’te faaliyet gösteren Kadınlar Hastahane’sinde yönetici olarak gönüllü pozisyonda çalışmaya başladı.

    1853’te Osmanlı İmparatorluğu ile Rusya arasındaki çatışmalarla başlayan savaş, 1854’te İngiltere, Fransa ve Osmanlı İmparatorluğu’nun bir araya gelerek Rusya’ya savaş ilân etmesiyle birlikte büyüdü… Bu çatışmalar sırasında İngiliz sağlık hizmetleri en ağır şekilde eleştiriliyordu. Florence’in yakın arkadaşı olan İngiliz Savaş Bakanı Sidney Herbert, ondan yönetici hemşire rolünü üstlenmesini rica etti. Askeri hastahanelerdeki hemşirelik hizmetlerini denetlemesi isteniyordu. Resmi ünvanı ise, Osmanlı İmparatorluğu’ndaki İngiliz Hastahaneleri’nin Kadın Hemşireler Kuruluşu Yöneticisi şeklindeydi.

    Uzman hemşireleri ilk defa sahaya çıkaran Florence Nightingale, İstanbul Üsküdar’daki Askeri Hastahane’de 38 hemşireden oluşan bir ekip oluşturdu. İstanbul’a vardığında koşullar son derece berbat ve ilkeldi. Hijyenik olmayan hastahane koşullarına ulaştırılan/getirilen yaralı askerler her an ölümle burun burunaydılar. Öyle ki, hastanelerde savaş alanlarından daha fazla ölüm olayları yaşanıyordu. Kolera ve tifüs salgını vardı.

    Florence öncelikle koşulları düzeltmekle işe başladı. Temiz su, bol meyve-sebze ve yeterli hastahane ekipmanı sağladı. Ayrıca veri toplamaya önem vererek ölüm oranlarını hesaplamasını sağlayan bir kayıt tutma sistemi geliştirdi. Şubat 1855’e gelindiğinde ölüm oranlarının dramatik şekilde azaldığı görüldü.

    Florence’in İstanbul’daki mücadelesi devam ederken görevine bağlılığıyla ilgili raporlar İngiltere’ye ulaşmıştı. O artık her akşam yaralı hastalarını elinde lambasıyla tek tek dolaşan “Lambalı Kadın” olarak tanınıyordu. Ancak kariyeri için yıllarca verdiği mücadele ve Üsküdar’daki askeri hastahanedeki zorlu yaşam koşulları yüzünden fiziksel ve ruhsal sağlığı hızla bozulmuştu. Ağustos 1856’da Londra’ya döndüğünde kendisi de hastaydı.

    Hastalığına rağmen kariyerindeki başarısı çığ gibi büyüdü. Tüm askeri hastahanelerdeki koşulların geliştirilmesine destek olacak istatistiksel çalışmaları yayınlamaya hasta yatağından devam etti. Yaptığı çalışmaların Kraliçe Victoria, onun eşi Prens Albert ve Başbakan Lord Palmerston’un dikkatini çekmesi üzerine 1857 yılında onun görüşlerine dayalı olarak resmi bir inceleme başlatıldı.

    1860 yılında Londra’daki St. Thomas ve King’s College hastahanelerinde eğitim enstitüleri kurdu. Bunun için gereken parayı da Kırım’da bulunduğu yıllarda kurmuş olduğu Nightingale Fonu’ndan sağladı. Eğitim enstitülerinde iki temel prensip vardı: Hemşireler, amaç-odaklı kurumlarda pratik eğitim alacak; ahlâki yönü güçlü ve disiplinli bir yaşam sürecekti. Getirdiği yenilikler sayesinde, hemşirelik mesleği ile hemşirelerin o güne kadar acısını çektiği negatif imajın kökten bir şekilde değişmesini sağladı.

    1883 yılında Kraliçe Victoria’nın verdiği Kraliyet Kızılhaç ödülüyle onurlandırılırken 1907 yılında Merit Nişanı’nı alan ilk kadın ünvanını da kazandı.

    Öldürücü hastalığına rağmen 200 kitap, rapor ve broşür yayınladı. Bunların büyük kısmı, sağlık önlemleri, askeri sağlık ve hastahane organizasyonu üzerineydi. 1860 yılında yayınlanan “Hemşirelik Notları” adlı kitabı geniş ilgi gördü.

    13 Ağustos 1910’da 90 yaşındayken öldü. Hampshire’de Embley Park yakınlarındaki St. Margaret Kilisesi’nde toprağa verildi. 1915 yılında Londra’da dikilen Kırım Anıtı ile Kırım Savaşı’na ve askerlerin sağlığına yaptığı katkılar onurlandırıldı.

    Florence Nightingale Hakkında

    Florence Nightingale, İstatistik Cemiyeti üyeliğine seçilen ilk kadındı.

    Richard Monckton Milnes ile Lord Houghton’dan gelen evlilik tekliflerini defalarca reddetti ve hiç evlenmedi.

    Doğum günü olan 12 Mayıs tarihi Uluslararası Hemşirelik Günü olarak ilân edilmiştir.

    Kırım Savaşı’ndan döndükten sonra kamuya açık yerlerde hiç görünmedi, etkinliklere katılmadı ve konuşma yapmadı.

    60 tane kedisi vardı. Bunlar arasında Bismarck, Disraeli ve Gladstone adını verdiği üç İran kedisi de yer alıyordu.

    Favori hayvanı Athena adını verdiği baykuşuydu. Kırım Savaşı öncesinde dört yıl boyunca beslediği baykuşunu seyahat ederken yanında taşıyordu.

    Zaman Çizelgesi

    Tarih / Florence Nightingale / İlişkili Olaylar
    1820 İtalya’nın Floransa kentinde doğdu.
    1837 Kraliçe Victoria tahta çıktı.
    1851 Hemşirelik eğitimi aldı.
    1853 Bir kadınlar hastanesinin yönetici hemşireliğine atandı. Kırım Savaşı başladı.
    1854 38 hemşireyle birlikte Türkiye’deki askeri hastaneye gitti. İngiltere ile Fransa, Rusya’ya savaş ilân etti. Mary Seacole deniz yoluyla Kırım’a gitti.
    1855 Kırım Humması hastalığına yakalandı. Kırım’daki askerler arasında Ocak’ta hızla artan ölüm oranları, Nisan ayında dramatik şekilde azalmaya başladı.
    1856 İngiltere’ye döndü. Kırım Savaşı sona erdi.
    1860 Londra’daki St. Thomas ve King’s College hastanelerinde eğitim enstitüleri kurdu.
    1863 Kırmızı Kitap adıyla da bilinen Sağlık Komisyonu Raporu’nu tamamladı. İngiltere’de kolera salgını. Abraham Lincoln, Gettysburg Konuşması’nı yaptı.
    1865 William Booth tarafından fakirlere yardım sağlayan Kurtuluş Ordusu kuruldu.
    1881 Mary Seacole öldü.
    1883 Kraliyet Kızılhaçı ile ödüllendirildi.
    1907 Merit Nişanı’nı aldı.
    1910 Londra’da öldü. Kral 5. George tahta çıktı.

    Florence Nightingale’i Televizyon ve Sinema Filmlerinde Canlandıranlar:

    * 1912: The Victoria Cross/The Charge of the Light Brigade – Oyuncu: Julia Swayne Gordon
    * 1915: Florence Nightingale – Oyuncu: Elisabeth Risdon
    * 1936: Wedding Group/Wrath of Jealously – Oyuncu: Fay Compton
    * 1936: The White Angel – Oyuncu: Kay Francis
    * 1937: Victoria the Great – Oyuncu: Joyce Bland
    * 1938: Sixty Glorious Years/Queen of Destiny – Oyuncu: Joyce Bland
    * 1951: The Lady With the Lamp – Oyuncu: Anna Neagle
    * 1952: Hallmark Hall of Fame: Florence Nightingale – Oyuncu: Sarah Churchill
    * 1963: The Jack Benny Program/Jack Is Kidnapped – Oyuncu: Merry Anders
    * 1965: Hallmark Hall of Fame/The Holy Terror – Oyuncu: Julie Harris
    * 1970: Monty Python’s Flying Circus: Intermission – Oyuncu: Graham Chapman
    * 1978: Meeting of Minds – Oyuncu: Jayne Meadows
    * 1985: Florence Nightingale – Oyuncu: Jaclyn Smith
    * 1993: Florence Nightingale: Animated Hero Classics – Oyuncu: Lisa Hart
    *1994: Magic Grandad/ Famous People: Florence Nightingale – Oyuncu: Kate Isitt
    * 1994: A Skirt Through History – Oyuncu: Rosalie Crutchley
    * 2002: Big Train – Oyuncu: Amelia Bullmore
    * 2005: Mary Seacole: The Real Angel of the Crimea – Oyuncu: Michelle Bunyan
    * 2008: Florence Nightingale – Oyuncu: Laura Fraser

    Florence Nightingale Tarafından Gölgelenen Mary Seacole

    Bir İngiliz tüccar ile evli olan Jamaika’lı Mary Seacole, hemşireliği annesinden öğrendi. Askeri hemşire olarak gönüllü hizmet yaptı. Ancak Jamaika’daki doktorlardan aldığı tavsiye mektuplarını getirmesine rağmen İngiltere’de çalışma isteği defalarca reddedildi. Bunun sebebi siyah ırktan olmasıydı.

    Kırım Savaşı’na kendi imkânlarıyla katılan Mary Seacole, meditasyon yeteneğini de kullanarak nekahat dönemindeki askerlerin kalması için Sivastopol’da bir İngiliz Oteli oluşturdu ve bombardıman altındaki yaralı askerleri tedavi etti.

    Bu arada Florence Nightingale’in İngiliz Oteli hakkında küçümseyici konuşmalar yaptığı duyuluyordu. Mary’nin onu Üsküdar’da ziyaret etmesine rağmen ikisi birlikte hiç çalışmadılar. Florence gibi Mary’nin de İngiltere’ye döndüğünde sağlığı bozulmuştu ama hiçbir zaman Florence Nightingale kadar tanınmışlık düzeyine erişemedi. Ekonomik durumunun berbat ötesi olduğu günlerde anılarının yayınından gelen para ve tedavi ettiği askerlerden gelen bağışlarla parasal durumunu güvence altına almayı başardı.

    1881 yılında Londra’da öldü. Kensal Green’deki Katolik Mezarlığı’nda toprağa verildi. Kırım Madalyası ve Fransız Onur Ödülü (Legion d’Honneur) almış olmasına rağmen hayatı boyunca tarihsel açıdan ihmâl edilmiş bir figür olarak kaldı. 20. yüzyıl sonlarına doğru hikâyesinin ilgi çekmesi üzerine tarihteki önemini yeniden kazandı.

    Mary Seacole Hangi Oyuncular Tarafından Canlandırıldı?

    * 2003: Magic Grandad/Famous People 2: Mary Seacole – Oyuncu: Beverly Hills
    * 2005: Mother Seacole – Oyuncu: Claudette Young
    * 2005: Mary Seacole: The Real Angel of the Crimea – Oyuncu: Angela Bruce

    (28 Temmuz 2013)

    Hakan Sonok

    hakansonok.sonok1@gmail.com

    Cinedergi 61 Yayında

    Sanal dünyanın kapsamlı sinema dergisi Cinedergi 61. sayısıyla yayında. Cinedergi bu sayısında yine bu ay öne çıkan konulara el atıyor, dosya ve röportajlarıyla öne çıkıyor. Nuri Alço, Biray Dalkıran, Tuğçe Sarıkaya ve Toygar Işıklı bu sayının önce çıkan başlıkları. Gezi Parkı direnişinin yer bulduğu dosyalar, Süpermen’in ezber bozduğuna dair bir inceleme ve Cafer Panahi’nin son filmi Bu Bir Film Değil üzerine bir analiz. Eleştiri, vizyon, pek yakında, albümler, kitaplar, festivaller… Hepsi ücretsiz sinema dergisi Cinedergi’nin yeni sayısında.

  • Basın Bülteni
  • Web Sitesi
  • Yüksek çözünürlüklü kapak fotoğraflarına haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Cinedergi 61 Yayında yazısına devam et
  • Tom Hanks, Walt Disney’i Canlandırdı

    İki Oscarlı Tom Hanks 20 Aralık 2013’te Türkiye sinemalarında gösterilmeye başlanacak olan “Saving Mr. Banks” adlı filmde sanatçı, girişimci, kendi adıyla dev film stüdyosu kuran ve 22 heykelcikle Oscar ödülü kazanma rekoru kıran Walt Disney’i canlandırdı.

    ”Saving Mr. Banks” 1966’da 65 yaşında gırtlak kanserinden ölen ve vasiyeti üzerine cesedi dondurularak saklanan Walt Disney’in “Mary Poppins-Gökten İnen Melek”i altın madenine dönüştürmesini konu alıyor.

    Bu filmde 1934’lerde “Mary Poppins-Gökten İnen Melek”i (bu sihirli dadı Emma Thompson’lı “Nanny McPhee” sinema filmi serisine de esin kaynağı olacaktı) yaratan kadın yazar P. L. Travers’ı da (1899-1996) bir başka iki Oscarlı sanatçı Emma Thompson canlandırdı.

    O günün parasıyla 6 milyon dolara malolan “Mary Poppins-Gökten İnen Melek”in 1964’teki Kuzey Amerika sinema hasılatının bugünün 638 milyon dolarına eşit olduğu hesaplanıyor… “Mary Poppins-Gökten İnen Melek”i sadece Fransa sinemalarında 4 milyon 317 bin, İsveç’te 630 bin kişi seyretmiş.

    Türkiye sinemalarında beş yıl gecikmeyle 1969’da gösterilen “Mary Poppins-Gökten İnen Melek” beş Oscar kazanmıştı.

    “Mary Poppins-Gökten İnen Melek”in Oscar kazandığı 5 Nisan 1965 Pazartesi gecesi devasa (17 milyon dolar) bütçeli “My Fair Lady-Benim Tatlı Meleğim” En İyi Film Oscar’ı dahil sekiz Oscar kazanmıştı…

    Warner Bros Stüdyoları’nın kurucularından Jack L. Warner’ın (1892-1978) kararı üzerine başroldeki Audrey Hepburn’ün “My Fair Lady-Benim Tatlı Meleğim”deki söylediği şarkıların üzerine Marni Nixon’ın dublajı eklenmişti; bu yadırgatıcı ve filmin kalitesini düşüren durum üzerine Akademi üyeleri Audrey Hepburn’ü Julie Andrews karşısında Oscar’a aday bile göstermemişti.

    “Saving Mr. Banks”te “Mary Poppins-Gökten İnen Melek”le Oscar kazanan Julie Andrews’ü Victoria Summer, “Mary Poppins-Gökten İnen Melek”te baş erkek rolünü üstlenen Dick Van Dyke’ı Kristopher Kyer, Walt Disney’in 1925’te evlendiği ve ölümüne kadar evli kaldığı iki çocuğunun annesi Lilian Bounds Disney’i Dendrie Taylor canlandırdı.

    “Saving Mr. Banks”te diğer rollerde kimler var?

    * Bayan P. L. Travers’ın şoförü rolünde Oscar adayı Paul Giamatti var.

    * Bayan P. L. Travers’ın dadısı rolünde Kimberly D’Armond var.

    * Bayan P. L. Travers’ın gençliğini Annie Buckley canlandırdı.

    * Bayan P. L. Travers’ın alkolik babası rolü Colin Farrell’in oldu.

    * Bayan P. L. Travers’ın annesi Margaret rolü Ruth Wilson’a verildi.

    * Bayan P. L. Travers’ın Teyzesi Ellie’yi Rachel Griffiths canlandırdı.

    * “Mary Poppins-Gökten İnen Melek”in senaryo yazarlarından Don DaGradi’yi Bradley Whitford canlandırdı.

    * “Mary Poppins-Gökten İnen Melek”in müziklerini yaratanlardan Robert Sherman’ı (1925-2012) B. J. Novak canlandırdı.

    * “Mary Poppins-Gökten İnen Melek”in müziklerini yaratanlardan Richard Sherman’ıysa Jason Schwartzman canlandırdı. 1928 doğumlu Richard Sherman bugün hâlâ yaşıyor.

    (28 Temmuz 2013)

    Hakan Sonok

    hakansonok.sonok1@gmail.com

    8. Datça Altın Badem Sinema ve Kültür Festivali’nin Onur Konukları Belli Oldu

    Bu yıl 8.si gerçekleştirilecek olan Datça Altın Badem Sinema ve Kültür Festivali’nin onur konukları belli oldu. Datça Belediyesi tarafından düzenlenen festivalde yine birbirinden özel isimler adına geceler düzenlenecek. 03 – 05 Eylül 2013 tarihleri arasında düzenlenecek olan festivalin bu yılki onur konuğu Türk Sinemasının efsane ismi Cüneyt Arkın. Arkın için düzenlenecek gece ile başlayacak olan festival, 04 Eylül’de, Belgin Doruk‘un anıldığı gece ile devam edecek. Festivalin son günü olan 05 Eylül’deki gece ise, yönetmen – senarist Ziya Öztan adına düzenlenecek.

  • Basın Bülteni
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    8. Datça Altın Badem Sinema ve Kültür Festivali’nin Onur Konukları Belli Oldu yazısına devam et
  • SETEM Film Analizleri Duygu Sağıroğlu’nun Bitmeyen Yol Filmi ile Devam Ediyor

    Türk Sinemasının önemli filmlerinden Bitmeyen Yol, yönetmeni Duygu Sağıroğlu’nun katılımı ile SETEM Akademi’de seyirci ile buluşuyor. 1960’lı yıllarda Metin Erksan, Lütfi Akad, Ertem Göreç ile birlikte Toplumcu Gerçekçilik akımının etkisinde film çeken Duygu Sağıroğlu döneminin önemli yönetmenleri arasında yer alıyor. Duygu Sağıroğlu’nu yönettiği Bitmeyen Yol sinemamızın klâsikleri arasında yer alıyor. Filmde Anadolu’dan İstanbul’a ekmek parası kazanmak için gelen ve memleketine dönmeyi özleyen kitlelerin büyük şehirde içine düştükleri yabancılaşma anlatılıyor.

  • Basın Bülteni
  • Yüksek çözünürlüklü afişe haberin devamından üzerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    SETEM Film Analizleri Duygu Sağıroğlu’nun Bitmeyen Yol Filmi ile Devam Ediyor yazısına devam et
  • Öyle Sevdim ki Seni Filminin Teaser’ı Yayınlandı

    Yönetmenliğini Orhan Tekeoğlu’nun ve yapımcılığını Nurdan Tümbek Tekeoğlu’nun yaptığı Öyle Sevdim ki Seni filminin teaser’ı internet ortamında yayına verildi. Sonbaharda vizyona girecek olan filmin başrollerini Oktay Gürsoy ve Alma Terzic paylaşıyor. Göç, parçalanan aileler ve önyargıları konu alan filmde 1906 yılında taş ustası olarak Santa’dan Yalta’ya giden Mustafa Usta’nın torunu Olga, Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla işsiz kalır ve Sarp Sınır kapısı açılınca Trabzon’a çalışmaya gelir. Olga, herkesin Nataşa olarak algılandığı bir dönemde Cemal’in karşısına çıkar.

  • Basın Bülteni
  • Teaser’ı izlemek için tıklayınız.
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Film Arası Programı’nda Hasan Karacadağ: Uzakdoğu Korku Filmlerini Komik Buluyorum

    d@bbe serisinin yönetmeni Hasan Karacadağ, TRT Türk’te yayınlanan sinema programı Film Arası’na konuk oldu. Suat Köçer’in sorularını yanıtlayan Karacadağ, açıklamalarda bulundu. Uzakdoğu korku filmlerini komik bulduğunu belirten genç yönetmen, filmlerinin dünya korku pazarında büyük ilgi gördüğünü söyleyip, Türkiye’de ‘Cinden korku filmi olmaz’ denilerek eleştirildiğini hatırlattı. Karacadağ: “Bu yola koyulurken Japon sinemasından etkilendim. Çünkü orada bu işe başladım, yıllarca orada eğitim aldım. İlk filmimi orada gösterime koymak için çektim.” dedi.

  • Basın Bülteni
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Film Arası Programı’nda Hasan Karacadağ: Uzakdoğu Korku Filmlerini Komik Buluyorum yazısına devam et