Cannes’da Psikoterapi ve Babalık Davası

66. Cannes Film Festivali yarışmalı seçkisinin 18 Mayıs Cumartesi günkü ilk konuğu Fransa’dan. Daha önce filmleri iki kez yarışmalı bölümde yer almış olan Arnaud Desplechin’in son çalışması ‘Jimmy P.: Kuzey Amerikalı Bir Yerlinin Psikoterapisi / (Jimmy P.: Psychotherapy Of A Plains Indian)’ adını taşıyor. Gerçek bir hikâyeden yola çıkan film, tanınmış Fransız psikiyatrist ve antropolog Georges Devereux ile Kızılderili kökenli Amerikalı hastası Jimmy Picard’ın doktor-hasta ilişkisiyle başlayıp sıcacık bir dostluğa dönüşen hikâyesi.

Filme adını veren Jimmy P., İkinci Dünya Savaşı dönüşü rahatsızlıkları nedeniyle Kansas’ta kurulmuş Topeka askeri hastanesinde müşahade altına alınmış. Derdi çok fazla. Şiddetli baş ağrısı çekiyor, geçici görme bozukluğu ve işitme kaybından şikayetçi. Sorunlarına fizyolojik bir neden bulunamayınca, doktorlar şizofreni teşhisinde karar kılıyor. Bu sırada, Amerikalı yerli kültürlerine ilişkin çalışmaları bulunan etnolog ve psikanaliz uzmanı Devereux ile irtibat kuruluyor. Böylece, hiçbir ortak noktaları olmayan iki kişi, Jimmy P.nin tedirgin anıları ve düşlerinin peşine düşüyorlar.

Devereux’nün bu dönemini belgeleyen ve ilk kez 1951 yılında yayınlanmış kitabı, antropoloji ve psikanalizi buluşturan, bu yönüyle ‘etnopsikiyatri’nin yolunu açan kaynak bir eserdir. Macar asıllı Devereux bilimsel araştırmalarına 1920’lerde yerleştiği Paris’te Marie Curie’nin yanında başlamış. Amazon bölgesindeki yerlilerle çalışan çağdaşı Claude Levi-Strauss’dan farklı olarak araştırmalarını kıtanın Kuzey bölgelerinde sürdürmüş. Filmde Jimmy P.’yi Benicio Del Toro, Devereux’yü ise Mathieu Amalric canlandırıyor.

Günün mönüsünde yer alan ikinci film, İstanbul Film Festivali sayesinde tüm filmlerini izleme fırsatı bulduğumuz Cannes’ın gediklilerinden Hirokazu Kore-Eda imzasını taşıyor. ‘Böyle Babaya Böyle Oğul / Like Father, Like Son – Soshite Chichi Ni Naru’ ‘baba olmak’ üzerine bir film.

Kariyerine tutkun hırslı mimar Ryoata genç karısı ve küçük oğluyla örnek bir aile oluşturmuştur. Görünürdeki bu ideal resim, genç kadının doğum yaptığı hastaneden gelen bir haberle paramparça olur. 6 yaşındaki Keita kendi çocukları değildir. Hastanedeki bir karışıklık nedeniyle genç çifte yanlış bebek teslim edilmiştir. Bu arada çiftin biyolojik çocukları daha mütevazi bir ortamda yetişmiştir. Anne Midori bu beklenmedik gerçek karşısında oğlu bildiği çocuğa sıkı sıkıya sarılır. Ryota biyolojik oğlu ile 6 yıl yetiştirdiği evlâdı arasında bir tercih yapmak durumundadır. Yanıtlamak zorunda olduğu başka çetin sorular da vardır: ‘Baba olmak ne demektir?’, ‘Geçen yıllar boyunca gerçek anlamda baba olabilmiş midir?’.

Kendisi de 5 yaşında bir çocuk babası olan Kore-Eda işte böylesine yaman sorular üzerine kurmuş son filmini. Ryota rolünü de tanınmış Japon fotoğrafçı aktör Masaharu Fukuyama’ya teslim etmiş.

(17 Mayıs 2013)

Ferhan Baran

ferhan@ferhanbaran.com