Belgesel kategorisi jüri üyesi olarak başından sonuna katıldığım ve seyretmediğim kısa filmleri seyrettiğim, Ayvalık Uluslararası Film Festivali sırasında, ülkemizdeki Kısa Film Festivallerinin geleceğini düşündük, masaya yatırdık da diyebilirim. Sadi Çilingir (sadibey.com) ve Ege Görgün (tersninja.com) kısa film festivallerinin ödül dağıtım stratejileri konusunda beyin jimnastiği yaptık.
Festival sayısı, niteliği konusuna girmeyeceğim, ben daha çok katılan filmlerle ve yönetmenlerle ilgileniyorum. Şu an ülkemizde kısa film türlerinin ve belgesellerin katılabileceği 180 civarında festival bulunmakta. Bu festivallerin % 90 kadarı 2-3 yıllık filmleri de kabul ediyor. Yani bir film 2 yıl sonra da festivale katılabiliyor. Bu festivallere katılan başarılı filmlerin ödül sayıları da bu süreç içinde 15-20’lere ulaşabiliyor. Bu durum yönetmen ve film adına sevindirici olsa da festival ve jüri üyeleri için olumsuzluklar da yaratabiliyor.
Öyle ya, başarılı bol ödüllü bir film jüri için risk oluşturuyor. Ödül versen bir türlü, vermesen bir türlü. Jüri için baskı oluşturuyor. Çok ödüllü film için yönetmen doğal olarak ödül bekliyor. Yönetmenler jüri kararına saygı duyabilir ki genelde böyle oluyor veya ödül vermesen demezler mi? “Nasıl bir karar bu, jüri adam kayırdı, yanlı davrandı, iyi filmden anlamıyor, torpil işledi” ve daha neler düşünebilir. Söylemese bile düşünebilir. Seyirci de düşünebilir. Oysa her iyi filmin her festivalde ödül almadığı bütün sinemacılar tarafından bilinmekte ve gözlemlenmektedir. Jürinin seçimine güvenilmektedir.
Ayvalık Uluslararası Film Festivali sonrasında, ”Türkiye’de neden herkes festival yapamaz? İşte cevabı!” isimli makalesinde sinema yazarı Murat Tolga Şen, ”Kısa film seçkisi başarılı, ancak yine eskimiş… İki yıldır hep aynı filmleri görmekten inanın sıkıldım. Türk sineması, kısa filmciler harıl harıl çalışırken bu kadar ‘izlenmiş’ eserleri ‘kocaman bir seçki yaptık’ diye programa sokmak marifet değil.” şeklinde görüş bildirdi.
Bu bütün festivaller için geçerli. Festivallere katılan, ön eleme jürisinin önüne gelen film sayısı 600’lere ulaşabiliyor. Bu kadar filmi ön eleme jürisinin en iyi 10 filme indirerek asıl jüriye bildirmesi gerekiyor. Bu ne kadar adil olabilir? Çok zor ve sorumluluk istiyor. Ön jürinin işini zorlaştırıyor.
Festivallerin önlem alması gerekiyor…
Bu kadar çok film çekilmesi sevindirici, müthiş bir haber bu, hem sinemamız adına hem de yönetmenler adına. Fakat bu filmleri seyirciye ulaştırmak için uğraşan festivaller ve yönetmenler avucunu yalıyor. Çünkü 10-20 iyi film her festivalde ön elemeyi geçip festival yarışmasına ve gösterimine alınıyor. Hep aynı filmler…
Pekiyi diğer filmler ne olacak?
Ben kısa film seyretmek istiyorum, illâ ki bu filmin çok iyi olması gerekmiyor. Festivallerin hep aynı filmlerin yarışmaması, gösterilmemesi, diğer filmlere de yer verilmesi için önlem alması gerekiyor. Benim önerim filmin sadece bir yıl süreyle festivallerin yarışma bölümüne kabul edilmesidir. Film eğer 2 yıl veya sınırsız katılma hakkına sahip olursa aynı filmlerin bol bol ödül alması kaçınılmazdır.
Seyirci ne olacak?
Bakıyorum programa, seyretmediğim 2-3 film kalmış… Film, eğer 2 yıl veya sınırsız festivale katılma hakkına sahip olursa festivalleri takip eden seyirciler aynı filmleri seyretmeyeceği için festivale olan ilgi azalacaktır. Özellikle yıl sonunda yapılan festivallerin seyircisiz kalması kaçınılmazdır. Bu nedenle artık gösterim seçkisinin de ön jüri tarafından yapılması kaçınılmazdır. Seyirciyi de düşünmek gerekmektedir. Özellikle gösterilmeyen filmleri programa almak doğru bir karar olabilir. Ödüllü filmler ise gösterim programında seyirciye sunulmalıdır.
Yönetmen ne olacak?
Bol ödül alan yönetmen kendini Nuri Bilge Ceylan zannedecek, hep finalist olan ama ödül alamayan yönetmen şanssız, ön elemeyi geçemeyen başarısız. Oysa festivallere çok film katıldığı için, katılan tüm filmler arasından finalist olan yönetmen zaten başarılıdır ve finalist olmak bir ödüldür. Finalist filmlerin yönetmenlerine 600 film içinden finalist oldu, ilk 10’a kaldı diye başarı belgesi verilmelidir. Ödül alamayan filmler arasında seçen bir festivalimiz bile var, Uluslararası 2. El Film Festivali. Ama ona katılıp ödül alamamak da söz konusu.
Bu kadar festivale yönetmen nasıl katılsın?
180 festivalli ülkemizde her festivali takip etmek olanak dışı. Festival ne kadar da masrafları karşılasa da bir takım masraflar kaçınılmaz, yönetmenin parası yetecek mi, bu kadar festivale gitmeye. Öyle ya, insanın işi var gücü var. Festivale filmi gönderdik, gösterime girdi, belki ödül de alabilir. Davetiye de geldi.
Hatta yönetmenle filmden sonra söyleşi var. İyi de yönetmen nasıl gelsin. Hangi birine gelsin… Sonuç olarak festival yönetmensiz geçiyor. Hatta yönetmen ödül almaya bile gelemiyor. Ödül almaktan yoruldum, daha geçen hafta Mardin Festivali’nde sonra da Ayvalıktaydım, kusura bakmayın yorgunum gelemeyeceğim, kargo ile gönderin!…
İyi filmlere ödül verememenin dayanılmaz hafifliği…
Festival yönetimi önceden dağıtılacak ödülleri belirler. Genelde 10 filmin finale kaldığı festivalde, sadece En İyi Film Ödülü veya Birinci, İkinci, Üçüncü, Mansiyon, Jüri Özel Ödülü ve çeşitli kurumların özel ödülleri verilir. Ama bu jüri için çok zordur. 600 film içinden sadece En İyi Film’i seçmek, başarılı diğer filmlere ödül verememek ve bunun acısını yaşamak üzüntü verici. Bu aslında diğer filmlere kötü demek değil, sonuçta onlar da birer sanat eseri. Her filmin güzel yanları var. Bir filmi sanat eseri olarak gördüğümden ve saygı duyduğumdan, sanat eserleri arasında yarışma yapılmasına kökten karşı olduğumu belirtmek isterim. En güzel çare, sanıyorum filmleri, yönetmenleri yarıştırmamak, sadece filmi göstermek ve seyircinin beğenisine sunmaktır.
Acaba festivaller, katılım şartnamesine “daha önce ödül alan” veya örneğin “5 ödül alan film katılamaz” şartı koyarsa ne olur? Zor ve düşünülmesi gereken bir karar, ancak ne yazık ki bu noktaya doğru gidiyoruz. Artık festivale ilgi toplamak için bu tip çareler arayan festivaller çıkabilir. Jüri en azından hiç ödül almamış iyi filmlere ve yönetmenlere özel ödül verme hakkını kullanabilir. Aslında bunların bir düzene konulması gerek. Acaba bu düzeni hangi kuruluş sağlayacak? Festivallerden sorumlu devlet bakanlığı mı?
(30 Haziran 2012)
Hayri Çölaşan
http://www.kameraarkasi.org
Merhaba. Yazdıklarınızın bir çoğuna gönülden katılıyorum ama değinmediğiniz bir konu daha var ve bence en önemlisi. Bilmem farkında mısınız, konu itibariyle Kürt sorunu, Doğu Anadolu toprakları vb. gibi konuları işleyen filmlerden başka ödül alan yok neredeyse. Trajedi ile başlayan, içimize dokunan filmler furyası içersindeyiz. Hangi festivale gitsem aynı filmler. Evet sizinde de dediğiniz gibi. Bu konuların çekilmesine elbet karşı değilim ama insanlar bunun farkına varmış gibi. Filmini yapınca kesinlikle ödül alacaklarına eminler artık. Festivallerde tanıştığım kısa film yönetmenlerinden bazıları tek bir şeyin peşinde malesef, dramatik bir konu. Çünkü festival jürisi seviyor.
Ayvalık Uluslararası Film Festivali hoş, güzel, emek verilmiş, çalışılmış. Ancak ödül alan filmlerin neredeyse hepsi az evvel bahsettiğim filmlerden. Elbet hikâye filmi kurtaran en büyük parçadır ama biraz sinema da lâzım değil mi? Düzgün kamera kullanımı gerekli değil mi? O yönetmenin de festivallerden para kazanmak dışında amaçları olmamalı mı? Örneğin, kendisi ile yapılan söyleşiye “Benim filmim bilmem kaç ödül aldı, kaç yerde gösterildi” diye başlayan kişi ne kadar vizyon sahibi olabilir? Ne kadar bu iş için hazır olabilir? Sinema yapma samimiyetine ne kadar inanır ki karşısındaki? İnanıyorsanız lâfım yok tabi.
Merhaba Hayri Bey. Bahsedilen festivallerden birinin yönetmeni olarak konuya kendi örneğimizi açarak katkıda bulunmak isterim. Bizim bu konuda Ayvalık’taki eksikliklerden dolayı bir şansımız var. Şöyle ki, AyIFF maalesef bölgesindeki tek film festivali olarak doğdu. Yani bizim seyircilerimiz için tüm filmler yeni. Festivale gelen konuklarımız açısından durum tabii farklı olabilir. Ama bizim bu konudaki hedefimiz seyircimizdi. Yarışmalı bölümde 2 yıllık bir süre sınırlaması vardı. Bu tartışılabilir ama 1 seneye düşmesi yarışma filmlerinin niteliğinde nasıl bir değişim gösterir, bakmak lâzım.
Bizim amacımız iyi film göstermekti. Yılına, kaç ödül aldığına, nerelerde gösterilip gösterilmediğine bakmadık. İkincil yarışma-dışı programımızda festivallerde daha az gösterilmiş ya da gösterilmemiş filmler de vardı. Ama başta da dediğim gibi bizim durumumuz farklı. Genel olarak bakıldığında evet böyle bir sorun olduğu düşünülebilir. İstanbul ya da Ankara’daki seyirci sıkılmış olabilir. Şehrin birçok festivali varsa ve aynı filmler boy gösteriyorsa “şehir prömiyeri” gibi bazı şartlar aranabilir. Seyircide aynı filmler arasında sıkılmak ve sıkışmak hissi yaratmamak lâzım. Alternatifler yaratmakta fayda var. Selâmlar.
Yazılanların hepsine katılıyorum. Farklı festivaller, aynı filmler… Kısa, uzun farketmiyor, festivaller seçkileri oluştururken seyirci tepkisinden endişe ettiklerinden olsa gerek epey garantici yaklaşıyorlar. Uzun metraj film festivallerinde de durum aynı… Örneğin Malatya Film Festivali’nin ulusal seçkisi Adana Altın Koza’nın neredeyse aynısı… Yılda 70 film çekiliyor ancak festivallerde dönen film sayısı 15…
Benim fikrimce, kısa filmin ilk katıldığı festival onun gösterime çıktığı zaman sayılmalı ve bu zamandan itibaren 1 yıllık bir süre içinde değerlendirilmeli festivaller tarafından. Şu anki anlayış gerçekten iyi, kısalar çeken arkadaşları da tembelliğe sürüklüyor. Bir film üç sene boyunca festivalleri gezerse ve ödül almaya devam ederse o yönetmen yeni bir kısa çekmek için hiç de hevesli olmayacaktır.
Ayrıca ben Türkiye’deki kısa filmciliğin geleceğini kurmacada değil belgesellerde görüyorum. Şikâyet etme duygusu biraz yoğun, o mesele aşılırsa bu ülkeden harika belgeselciler çıkacak. Ancak belgesel ve belgeselciler her festivalde (Antalya’yı geçtim, kısa film festivallerinde bile…) üvey evlât!
Son olarak, gerekli saptamalarla dolu bu yazı için teşekkür ederim. Keyifle okudum.