2023 Türkiye için önemli bir yıldönümü, seçim de var üstüne üstlük. Gösterime, yılın ilk haftasında giren Metronom, geçmişten bugüne yaşananları da çağrıştırdığı için çok etkileyici geldi bana. Birkaç açıdan bakmak gerekiyor…
Öncelikle 50 yıl öncesinin anımsanması açısından alabildiğine ilginç bir film. 50 yıl çok uzun bir süre sayılmayabilir, ama yaşanan değişimlerle (teknolojik gelişmeleri de katarsanız hele, müthiş) “arada dağlar var” dedirtiyor insana. Okullardaki zorunlu (önlük) tek tip giyimden boş sokaklara, gece karanlığından müzik sevdasına, ama asıl dikkatlerden kaçmaması gereken önce devletin ardından da anne baba baskısına kadar çok şey değişmiş.
Romanya ile Türkiye arasındaki fark
Metronom, 70’lerde yasaklı müzik ve mektup yazma sorununu ele alıyor. Gençlerin özgürlüklerinin nasıl da kolay engellendiğini anlatıyor. Altı üstü popüler müzik gruplarının dünya listelerinde öne çıkan parçalarını dinlemek, onunla dans edip eğlenmek isteyen gençlerin ispiyonculuk ve polis gücüyle nasıl sindirildiğini izliyoruz.
Müziğin yasaklanması bizde de vardı: O yıllarda arabesk müzik yasaktı, Kürtçenin adı bile kabûl edilmezdi. Aradan geçen 50 yılda konserler, sokak müzisyenleri, Kürtçe müzik yasaklanıyor.
Tutuculuktan kaynaklanan cinselliğin yaşanmaması hâlâ tabu, gençler için hâlâ geçerli.
Aradan 50 yıl geçmiş ama değişmemiş
Yönetmen Alexandru Belc, özgürlüğün neredeyse hiç olmadığı 1970’lerin Romanya’sında özgürlüğü arayan gençlik hakkında bir film yapmak istediğini belirtiyor bir söyleşisinde… Komünist rejimin kötülendiği iddia edilebilir, ama anlatılanların büyük çoğunluğunun gerçek olduğu da biliniyor. Doğaldır ki, bir kısım devlet yöneticileri ve aileleri böylesi baskıları hissetmemiştir, ama müzik gibi evrensel bir barış dilinin yasaklandığı biliniyor. Dolayısıyla komünizmin değil Romanya’da uygulanan rejimin eleştirisidir Metronom filminde anlatılan.
Basit bir hikâye ama anlatım müthiş!
Görüntünün en durağan olduğunda beyazperdeden öyle bir gerilim yükseliyor ki, tırnaklarınızı geçiriyorsunuz koltuklara. Oyuncular öyle başarılı ki, o sorguda sanki siz ter döküyorsunuz.
Yönetmen Alexandru Belc, senaryosunu da yazdığı Metronom’da, liseden mezun olacak gençlere odaklanıyor. Anne babalar, “aman çocuğum, üniversiteye gidebilsin” diye çocuklarının arkadaşlarıyla eğlenmesini bile engellemeye çalışırken, gençler radyodan gizlice yabancı kanallardan dünyanın en popüler gruplarından en yeni şarkılarını dinlemek isterler. Gençlerin müzik dinleyip dans etmesi, cinselliklerini de kamçılar. Ana (Mara Bugarin) genç ve âşık, sevdiği genç Sorin (Serban Lazarovici) ise ailesiyle yurtdışına kaçmak için arkadaşlarını ispiyonlayan biri. Ana, Sorin’i, kendisinin onu sevdiğini kanıtlamak için uyarılara rağmen yatmayı bile göze alır.
İyi polis kötü polis…
Basına da yansıyan benzer olaylar bizde de yaşandı, yaşanıyor. Polis, sırf arkadaşlarını gammazlaması için gençleri satın almaya, onları ajan olarak kullanmaya çaba harcıyor. Filmde de benzer bir durum söz konusu. Ana, ilk anda ifadesini bile yazmayarak arkadaşlarını ele vermiyor, ama polis hem deneyimli hem de babasının (Mihai Calin) işiyle tehdit edince daha fazla direnemiyor.
Film, öyküsü itibariyle evrensel, sinema dili açısından da alabildiğine güçlü… Konusu gereği sadece Romanya ile sınırlı değil, geçtiği yıl ise ülkeden ülkeye değişse de yaşananlar aynı.
Tüm bunlardan hareketle mutlaka izlenmeli. Kendinizi göreceksiniz muhakkak. Ancak sadece siyasal/toplumsal yaşam çerçevesinde bakılması gerekmiyor; duygusal bir yanı da var. Ana, her ne olursa olsun sevdiceğinin oluyor, bir anlığına da olsa…
(03 Ocak 2023)
Korkut Akın