‘Hayır / Nope’ gizem yüklü bir sahne ile açılıyor. 90’lı yıllar popüler televizyon şovunun setinde beklenmedik bir dehşet yaşanmaktadır. Dağılmış ve terkedilmiş set ortamında şovun yıldızı şempanze Gordy kanlar içinde sadece ayakları görüş alanımıza giren kurbanına saldırıyı sürdürmektedir. Bu dehşetengiz girişin ardından geniş araziye yayılmış bir at çiftliğinin sakin ortamında baba oğul Hayward’ların günlük rutinine tanıklık ederiz. Lakin bir Jordan Peele filminde huzurlu anlar çok uzun sürmez. Gökyüzünden kurşun misali yağmaya başlayan nikel paralardan biri yaşlı adamın tek gözünü delerek ölümüne neden olur. Gök kubbede neler olmaktadır. Ön jenerikte yer alan Eski Ahit’te yazılı tekinsiz kehanet (‘Seni pislikle sınayıp rezil edeceğim, seyredecek herkes seni’ Nahum 3.6) Tanrı’nın gazabını haberler gibidir.
Günümüz Amerikan sinemasının taze yaratıcılarından biri olarak alkışlanan Peele’in, korku türüne yeni bir soluk getirmiş ilk yönetmenlik denemesi 2017 yapımı ‘Kapan / Get Out’, gerilimini ‘ırkçılık’ teması üzerinden geliştiriyor, liberal görünümdeki beyaz Amerikalının saklı ırkçılığı ve siyahlara olan nefretini dile getirirken, korku ve hicvi birlikte kullanıyordu. Sinemacının ikinci uzun metrajı 2019 yapımı ‘Biz /Us’, resmi daha da genişletmiş ve tüm bir Amerikan ulusunun karanlık tarafıyla yüzleşmesi doğrultusunda, alt türler arasında hınzırca gezinen bir yapıt ortaya koymuştu. Dersine iyi çalışmış ve korku/gerilim sinema külliyatını yalayıp yutmuş, kimilerinin Hitchcock’un mirasçısı olarak gördüğü sinemacının ilk kez büyük bir bütçe ile çalıştığı üçüncü filmi, önceki paragrafta girişini yaptığım üzere bir gizem halesi içinde ilerleyen ve kimi zaman sırrını kolay ele vermeyen bir film. Seyir keyfini bozmamak için filmin gidişatına ilişkin sürpriz gelişmelerden söz etmeyeceğim ancak sinemada daha önce çok işlenmiş UFO ya da uzay yaratıkları üzerine bir seyirlik ile haşır neşir olacağınızı ifade etmek isterim.
Önceki filmlerinin tersine metaforik bir yapı kurmayan, perdede dehşetin canlandırılmasına ilişkin bir deneme ‘Hayır’. Tek bir mekânda geçmesine rağmen büyük ekranda (mümkünse IMAX formatında) izlenmesinin doyumsuz bir sineme tatmini verdiği kesin. Yönetmen filmini ‘duymak ve hissetmek üzerine inşa ettiğini, görmenin yeni yolları üzerine kafa yorduğunu’ ifade ediyor bir söyleşisinde. Kısa sinema kariyerinde hep birlikte çalıştığı besteci Michael Abels’in hipnotize edici müzik çalışmasından, deneyimli ses tasarımcısı Johnnie Burn’ün tekinsiz ses miksajından büyük destek almış bu süreçte. Abels’in yaylılar ağırlıklı müziği, koronun başka bir dünyadan gelmiş izlenimi veren ürkütücü tınısı yaşanan büyük kaosu derinden duyumsamamızı sağarken, görsel ve işitsel bağ ustaca kurgulanmış. Dehşet ile hicvi birlikte kullanmakta usta olan sinemacı, önceki filmlerinden aşina olduğumuz Daniel Kaluuya (genç OJ Haywood) ile bir kez daha çalışmış. Onun melankolik yapısını zıt kardeşi Emerald’ın (harika bir yeni keşif olan Keke Palmer) dışa dönük coşkulu karakteri ile dengelemiş. Gece renkli Kaluuya’nın iri parlak gözbebeklerini meşum gecede doğal bir efekt olarak kullanma fikri ise gayet etkileyici. Ustası Hitchcock’un ‘Aşktan da Üstün / Notorious’daki ünlü içten ışıklandırılmış süt bardağı efektine bir gönderme yapmak istemiş belki de.
Peele sinemaya ve sinemanın geçmişine olan vefasını sürdürüyor. Sinemanın öncülerinden İngiliz fotoğrafçı Eadweard Muybridge’in ardışık düzenli ilk fotoğrafları ile açıyor filmini. Fotoğraflarda yer alan ata binen siyahi jokeyin büyük büyük babası olduğunu ifade ediyor neşeli Emerald. Hollywood’u Hollywood yapan Western’i ve perdeyi hakimiyeti altına alan klasik ikonografisini beceri ile kullanıyor. Abels’in tedirgin müziği zaman zaman western tınıları ile nefes almamızı sağlıyor. Çocuk yıldızlar, oyuncu hayvanlar, ‘Purple People Eater’, ‘Kid Sheriff’ benzeri örneklerle 90’lı yılların televizyon pop kültürüne selam gönderiyor. Eksantrik kameraman Antlers Holst (Michael Wincott) karakteriyle sinemacının ne pahasına olursa olsun görüntüyü kaydetme tutkusunu dile getiriyor. Açık alanda dehşeti sakin bir biçimde tırmandıran, seyircisini finalde coşkun bir epik maceranın içine sürükleyen film, gizemini kolay ele vermeyen ilginç ve tutkulu bir deneyim olarak iyi bir sinema salonunda izlenmeyi hak ediyor.
(18 Ağustos 2022)
Ferhan Baran