Aslında hep aklımızın bir taraflarında tuttuğumuz ama hatırlayabilmek için de hafızamızı biraz zorlamak zorunda kaldığımız filmleri farklı bir konseptte birleştirmek istiyorum. Türk sinemasında önemli bir yeri vardır bazı ağdalı arabesk yapımların. Yıllar sonrasında Ertem Eğilmez’in Şener Şen ve Müjde Ar’lı “Arabesk” filmine de ışık tutacaklardır ne de olsa. İsterseniz enteresan bir bakış atalım ve yorumdan da öte hafızalarımızı zorlayalım. İyi bildiğim ve hatta türüne göre iyi diye bile nitelendirebileceğim bir filmle başlamak istiyorum. Temel Gürsu’nun Derbeder filmi. Aslında hemen aklınıza da gelebilir. Şöyle ki: Ferdi yine fakir ama gururlu yağız delikanlıdır. Canan ise Ferdi’nin büyük aşkı olmanın yanı sıra saf, temiz, koklanmamış bir güldür adeta. Nasıl olduysa bir şekilde Ferdi, Canan’dan bir süreliğine ayrılmak zorunda kalır ve asker arkadaşı (Enis Fosforoğlu) vesilesiyle Canan’a mektuplar yazar. Ama Ferdi’nin asker arkadaşı iki yüzlü ve kalleş olduğu için Canan’a göz koymuştur. Bu yüzden mektupların hiçbirini Canan’a vermez. Canan da bir şekilde Ferdi’nin kendisini başka bir kadınla aldattığına inandırılır. Bu kısım nasıl gelişiyor hatırlayamıyorum. Ama Canan da hayatındaki en büyük ikiyüzlülüğü yaparak Ferdi’nin asker arkadaşıyla evleniyor. Düğünde olay çıkıyor ve Ferdi kendini yerlere atıyor. O sırada resmen yabancılaştırma efekti gibi 10 dk.lık bir sahne geliyor. Ferdi çölün ortasında takım elbisesiyle yapayalnızdır ve arabesk bir şarkı söyleyerek isyan eder. Bu sırada çölde gelinliğiyle Canan görünür. Ferdi sürekli Canan’a dokunmaya çalışır ama Canan çoktan yoldan çıkmıştır ve bunun vermiş olduğu kendince haklı gururla Ferdi’nin görmüş olduğu bu rüyada sürekli görünüp kaybolmaktadır. Sonra birden yıllar geçer, Ferdi zengin olur, mal mülk, her şey gani ganidir. Film ya işte Canan ve kocası da sefalete düşmüş ve evlerini satmak zorunda kalmışlardır. Tabiki Cananların evini Ferdi alır. Ama hâlâ gururlu olduğu için evin tapusunu onların suratına fırlatır. Ve Canan’ın kocası, Canan’ı Ferdi’ye peşkeş çeker. (Bu ifade tamamen film karakterlerinin ağzından çıkmıştır) Bu sahnelerde hüzün doruğa çıkmıştır. Canan, Ferdi’nin kayalıkların dibindeki evine gelir ve hönkürerek, böğürerek ağlamaya başlar ama Ferdi onu dinlemez ve çeker gider. Canan da kendini kayalıklardan atar ve yine kendini intihar eder. (Kendini intihar etmek gibi yanlış bir tabir de işte böyle durumlar sayesinde meşrulaşmıştır.) Ferdi koşar ama yetişemez. Büyük aşk Canan’ın ölümüyle son bulur.
Tüm bunlar inanılmaz bir kurgu örgüsüyle önümüze sunulur. Son sahnede Canan’a öylesine üzülür, hatta acırız ki Ferdi’ye söylediği sözler beynimize işler. Canan, Ferdi’ye eşinin kendisini ona gönderdiğini, isterse kendisini satın alabileceğini söyler. Tabiki tüm bunlar olurken Ferdi yıllarca (her Türk filminde olduğu gibi) Canan’ın bir perdenin arkasına gizlemiş olduğu kocaman siyah beyaz resmine bakmıştır. Film, çok da derdi olmasa da dibe vuran bir kadın portresi de çiziyor. Dönemin titrek dudaklı, toplumda pek de hakimiyeti olamayan bir kadın.
Ablamla yaşadığım, çocukluğumun en saf taraflarından birine ışık tutar bu film aynı zamanda. Ferdi’nin sevdiği kız ölünce ablam günlerce yas tutmuş. Ferdi artık yalnızdır ve ablam da Ferdi’yle evlenmek için ağlayıp sızlar. Küçücük bir kızın Almanya’da izlediği ilk Türk Filmi’nin Derbeder olduğunu düşünürsek gayet sarsıcı bir durum sanırım. NOT: “Derbeder” filmi Türkan Şoray’ın oynadığı meşhur Sultan filmine de konu olmuştur. Sultan filminde bütün kadınlar toplanıp sinemaya giderler. Hatta içlerinde hamile bir kadın vardır. Herkes izlediği filmde salya sümük ağlar, hatta kadın filmi izlerken doğum yapar. İşte “Sultan” filminde herkesin sinemada izlemek için ölüp bittiği film DERBEDER’dir.
Yönetmen: Temel Gürsu
Senaryo: Erdoğan Tünaş
Görüntü Yönetmeni: Muzaffer Turan
Müzik: Ferdi Tayfur
Oyuncular: Ferdi Tayfur, Canan Perver, Enis Fosforoğlu, Mümtaz Ener, Hüseyin Peyda, Sevda Ferdağ
Yapım: 1977, Türkiye, Renkli
(14 Eylül 2010)
Görkem Akgün