Sami, (Jamel Debbouze) karnı burnunda eşinin de zorlamasıyla tembelliği bir tarafa bırakıp bir AVM’de gece bekçisi olarak çalışmaya başlar. Patronun (Philippe Etienne, Daniel Auteuil başarıyla canlandırıyor) şımarık oğlu Alexandre, (Simon Faliu) (annesi öldükten sonra, babasının yoğun işleri ama daha önce katı ve sekter tutumu nedeniyle ilişkisi kopuktur), doğum günü armağanı olarak “ne istersen al” dendiği için Sami’yi ister. Tabii ki, “özel hediye”, emeğinin karşılığını alacaktır. Ne istersin sorusuna verilebilecek tek yanıt: Banka borcu kadar bir tutardır…
Öykü bu. Bu çerçevede gelişen öyküde, Sami’nin eşi de dahil tüm arkadaşlarının kapanması istenen (aynı patronun bir diğer iştiraki) fabrikada çalışıyor olmaları önemli; patronun çevresi ise ya başbakanlar ya da çok zengin iş insanları ile dolu ve lüks içinde…
Emek sermaye çatışması…
Alıştıkları fabrikanın kapanmasıyla hepsi işsiz kalacak mahalleli, haklı olarak patronu protesto edip haklarını istemektedirler. Sami ise patronun oğlunun “özel oyuncağı” olarak ömründe göremeyeceği bir para kazanma şansı yakalamıştır.
Eşine ve arkadaşlarına durumunu açıklasa bir dert, açıklamasa bir başka… Çocuğun şımarıklığından yılıp da kaçsa bir, kaçmasa başka… Tam bir çelişki. Bu arada, patronun durumu da Sami’den aşağı kalır değil. O da şımarık da olsa oğluna taviz verse, yani yakınlık gösterse -ki, büyük olasılıkla kendisi de sevgisiz, empati yoksunu büyütüldüğü için- bir dert, göstermese oğlu gözlerinin önünde eriyecek. Sami hepsini çözecektir.
“Özel Bir Hediye” aslına bakarsanız, basit ama derinlikli, dram yüklü ama komedi ağırlıklı, patrondan yana gibi ama emekçiyi destekliyor… İzleyiciyi sarıp sarmalayan keyifli ve dokunan bir film. Hemen bütün popüler filmler gibi yüzeysel yaklaşım içerisinde, sorunun kaynağına inmeyen, dokundurmalarla değinip geçen, çözümü izleyicinin düşüncesine bırakıyor. Siz, eğer bilinçli biriyseniz çözümün ne olduğunu buluyorsunuz, değilseniz güldükleriniz yanınıza kâr kalıyor, belki küçük bir soru işareti ile çıkıyorsunuz salondan.
Poker surat…
Daniel Auteuil, çıkarlarının peşindeki patron Philippe Etienne’de başarılı. Sami, onun, oğluyla iletişim kurması için her ne olursa olsun, düşüncesinin ve tavrının yüzüne yansıması gerektiğine ikna etmeye uğraşıyor. Adam, o denli içselleştirmiş ki patronluğu bir milim bile gerilemiyor… Sami’ye hak verdiği bir konuşma sonrasında, maç izlerken gol olduğunda bile insanlar gerginliklerinden (korkularından da; ne de olsa patron, iki dudağı arasında yaşamları) kurtulamıyorlar.
İnsanların çıkarlarını gözeterek birbirlerinin üzerine çıkma hesapları sadece filmin geçtiği Fransa’da değil, tüm dünyada yaşanan bir gerçek. En küçük bir fırsat geçmeyegörsün ellerine, hemen satıyorlar birbirlerini… Gerçi hepsi farklı ırklardan ve tabii, renklerden ama filmde altı çizilen bir diğer konu göçmenler ve ucuz işgücü… Bizde de öyle değil mi? Kadın erkek ayrımı da işlenen bir diğer konu muhakkak ki.
Bizim ülkemiz açısından bakarsak, tam da kritik (bu son günlerin en moda sözcüğü, o nedenle ben de kullanıyorum) seçim sürecinde herkes yerini ve konumunu belirlemeli.
Keyifle izlenen, izleyiciyi rahatlatan film, (ben de dahil) kim ne derse desin. Filmin son sözü ise, çok eski bir slogan: “Fabrikalar, tarlalar, siyasi iktidar, her şey emeğin olacak!” Bakalım, Alexandre nasıl davranacak!
24 Mart gününden başlayarak gösterimde…
(22 Mart 2023)
Korkut Akın