Biyografik film çekmek zordur. Birebir uydursanız filmin akışını etkiler, değiştirseniz “Aaa, burası farklı” yakınmaları duyarsınız. Oysa belgesel değil film çekiyorsunuzdur ve anlattığınız kişi üzerinden kurduğunuz bir öykü vardır. Bu gibi durumlarda Picasso geliyor aklıma kurtarıcı olarak. Sergisinde, “Bu balık mı?” diye soran kişiye, “Hayır, o bir resim.” demiş ya…
Bergen, özellikle bir döneme damgasını vuran, en ilgisiz kişinin bile haberlere yansıyanlarla bağlantılı olarak üzerine muhakkak bir şeyler söyleyebileceği bir şarkıcı. Evet, yaşamı zor geçmiş. Evet, yüzüne kezzap atılmış. Evet, öldürülmüş. Sesi ve şarkılarıyla sevilen bir şarkıcı olduğunu da unutmamak gerek. Sadece bu bile beklentiyi, yani merakı arttırıyor. Filmin, eski Yeşilçam filmlerinin yakaladığı melodram yapısı ise gişede büyük bir başarı yakalayacağının göstergesi.
Eskiden mendille gidilen filmler vardı…
Sinemanın yaşamın önemli sosyal aktivitesi olduğu dönemlerde, film izleyicisinin “mendil ıslatma”sını ölçü alan filmler istenir ve aranırdı. Sadece TRT radyosu vardı ve kısıtlı şarkılar çalardı, sansür izin vermezdi halkın beğendiklerinin çalınmasına. Konserlere gidemeyenler de bu açlıklarını (gereksinimlerini de denilebilir) şarkılı filmlerle giderirdi. Buna da bağlı olarak çokça şarkı söylenen filmler çekilirdi, izleyicinin ilgisinin artması için. Şarkıcı başrol oyuncularının hemen hepsinin sinema deneyimi bu yolla mümkün oldu.
Bergen de benzer bir film. Tabii ki çok tutacak, çok izlenecek. Seyirci patlaması yaşanabilir; ekonomik krize, pandemiye ve Ukrayna Rusya savaşına rağmen.
Titiz çalışma…
Zeynep Farah Abdullah, afişteki fotoğrafta sanki birebir Bergen. Filmde de çok benziyor. Şarkı söyleyişi, sahnede duruşu, tavrı ve tabii, sesiyle tam örtüşmüş. Jenerikte adı geçmese de kocasını (yani Halis Serbest) oynayan Erdal Beşikçioğlu da başarılı. Ama ben en çok anneyi oynayan Tilbe Saran’ı sevdim, gerçekten parlıyor, yılların deneyimiyle. Bergen fanları istisnasız çok sevecek ve filmi birbirlerine tavsiye edecektir.
Kadınları yakınları öldürüyor
04 Mart’ta gösterime girecek film, 08 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü de unutmayıp, kadın cinayetlerine karşı çıkıyor. Film, başından beri erkek egemenliği altında geçiyor. Annesiyle ayrılıp başka bir kentte kendilerine yaşam bile kurmuş olsalar, Bergen’in baba özlemi içerisinde olduğu ortada. Zaten babası yaşında birini seçmesinin altında yatan ve tüm hatalarını affetmesine yol açan da o duygu. Ki, o duygu değil mi Bergen’in sonunu getiren.
Zorlu koşullarda çocuğunu büyütüp okutmaya çabalayan anne ile onun korumacılıktan “Toplum ne der?”, “Zaten başımızda erkek yok” baskısından kurtulmak için gözünü boyayan ilk erkekle evlenen kızın öyküsü, Anadolu’da hâlâ geçerli. Her gün eşi, nişanlısı veya bir başka tanıdığı tarafından öldürülen kadınların sayısı İstanbul Sözleşmesi’nden çıkıldıktan sonra daha da artıyor.
Bir söz de adalet için söylenmeli… Kocasının, Bergen’i öldürdüğü halde “iyi hal”den sadece üç yıl gibi alabildiğine kısa, hatta ödül sayılabilecek bir cezayla kurtulmasına izleyici de isyan edecektir. Hukuk, bağımsız ve adil olursa, caydırıcı cezalar uygulanırsa kadın cinayetleri epeyce azalır.
Bergen, Yönetmenler: Mehmet Binay, Caner Alper, Senaristler: Sema Kaygusuz, Yıldız Bayazıt Oyuncular: Farah Zeynep Abdullah, Erdal Beşikçioğlu, Tilbe Saran, Nergis Öztürk, Şebnem Sönmez… 04 Mart 2022 tarihinden başlayarak gösterimde…
(02 Şubat 2022)
Korkut Akın