Bizim Film Hangi Kategoride?!

Dünyada kurmaca ve belgesel filmlerin aynı kategoride yarıştığı festivaller var. Evet, milyonlarca para harcanmış kurmaca filmleri geride bırakıp ödülü kucaklayan belgesel filmler de var. Son yıllarda ülkemizde de bazı festivallerde belgesel ve kurmaca filmler bir arada ele alınır oldu. Bu hem festival organizatörleri, hem belgesel sinemacılar, hem o kategoride jüri olanlar açısından hem de seyirci açısından farklı bakış açılarına ve tepkilere yol açtı. Bu durum sinemamızın özellikle de belgesel sinemamızın gelişmesi açısından neler getirir, neler götürür bir tartışma konusu. Belgesel sinemacıların oldukça büyük bir bölümü bu uygulamadan rahatsız. Bu olaya Türkiye gerçeğinden baktığımızda durumu nasıl görünüyor? Pek çok festivale katılmış belgesel sinemacılar, Kısa Filmciler Derneği Başkanı, Belgesel Sinemacılar Birliği Başkanı ve Usta Sinemacı Derviş Zaim’e konuyla ilgili görüşlerini sordum.

Bu arada öyle gözüküyor ki memleketin bütün festivallerinin kendine bir ayna tutması gerekiyor. Sinemanın bütün bileşenleri bir araya gelse bir sempozyum, bir arama konferansı yapsa, bir konsensüse varılsa; ilkeler, kriterler, etik ve estetik değerler bir kez daha güncellense… Aksi halde her festival “Ben yaptım oldu” diyerek devam ediyor sazını çalmaya. Aktörler, aktristler değişiyor ve fakat şikayet edilen pek çok şey değişmiyor ya da değiştirilmiş gibi makyajlanıyor ama o makyaj da akıyor önünde sonunda. Neyse, biz esas konumuza dönelim. Ne diyorduk: “Kurmaca ve belgesel filmlerin festivallerde aynı kategoride yarıştırılması.”

Burcu Esenç / Yönetmen

Semra, sen de çok iyi biliyorsun ki, filmin son karesini bağladığında, bir çocuğun olmuş gibi hissedersin. Elbette çocuğunun eşit koşullarda hayata katılmasını istersin. Bu anlamda belgesel sinemanın, kurmaca filmle yarışmasının bu eşitliği tamamen ortadan kaldırdığını düşünüyorum.

Öncellikle jürilerin sinemanın kuramsal, felsefi ve sinematografik her türlü yetkinliğine sahip isimler olması gerektiğine inanıyorum. Katıldığımız yarışmalarda, usta yönetmenlerden birini jüri olduğunu görmek beni çok mutlu ediyor. Çünkü bir belgesel filmi sadece konusu ve içeriği ile değerlendirmesini doğru bulmuyorum. Sinematografik anlamda da yetkin isimlerin gözetiminde olması gerekiyor. Bu yıl filmimizin çok güzel bir festival yolculuğu oldu. Bu yolculuk esnasında şunu gözlemledim: Belgesel filmlerin kurmaca ile yarışması, belgesellerin izleyici ile buluşma şansını da düşürüyor.

Ayrıca bazı festivallerde, ulusal uzun metrajlı belgesel ile kısa metrajlı belgesellerin aynı kategoride değerlendirilmesinin de belgesel sinemacılar için büyük bir haksızlık olduğuna inanıyorum.

Rena Lusin Bitmez / Yönetmen

Günümüzde kurmacadan farkı olmayan güçlü ve etkileyici belgeseller izliyoruz. Zaman zaman tüm bunların dışına çıkan, anlatımı, bilinen kuralları ve yöntemleri derdest eden her iki türde filmleri ayrı bir yere koyarak söylüyorum. Belgeselin gerçekçiliği ile kurmaca filmin anlatım yöntemleri kaynaştığı durumlarda ve seyirciye hikâye anlatıldığı ya da kurmaca / belgesel melez anlatımın kullanıldığı durumlarda gayet beraber yarışabilir. Yabancı film festivallerinde belgesel ve kurmacanın aynı katagoride yarıştığı festivaller olmasına rağmen ülkemizde kurmaca / belgesel melez anlatımın kullanılarak çekildiği belgesel filmlerin azlığından, içerik farklılığından, yöntem karmaşasından, belgeselin kendi içindeki çeşitlilikten dolayı kesin bir yargı koymadan fikrimce beraber yarıştırılması her iki tarafa haksızlık.

Sidar Serdar Karakaş / Kısa Film Yönetmenleri Derneği Başkanı

Özellikle son 20 yılda belgesel ve kurmaca filmler biçim olarak o kadar birbirinin içine girdi ki, aralarındaki sınırlar belirsizleşti, iki türü ayırt etmek neredeyse imkânsız hale geldi. Bu durum sadece uzun metraj için değil kısa filmler için de geçerli. Cahit Çeçen’in Kahpe Devran’ı (2010), Aydın Apançık’ın Ayaz Vurgunu (2013), Batuhan Kurt’un Kurbağa Avcıları (2018) filmleri, kurmaca tekniklerini kullanan ve benim de çok beğendiğim kısa belgesel filmlere örnek. Öyle ki Kahpe Devran ve Ayaz Vurgunu filmlerinin belgesel mi yoksa kurmaca mı olduğunu ayırt etmek bile çok zor. Ancak bu kadar iç içe geçmiş olmalarına rağmen kurmaca ve belgesel, farklı dinamik ve gramere sahip olan iki tür olmaya devam ediyor. Bu parametre farkı, filmleri değerlendirirken farklı bilgi birikimi, bakış açısı ve uzmanlık gerektirir. Bu nedenle de bırakın birlikte yarışmalarını, dost meclislerinde yaptığımız sinema sohbetlerinde bile aynı kefeye konulmamalıdır.

Ece Cantürk / Yönetmen / Öğretim Görevlisi

Sinema sanatının gelişimi “Belgesel” ve “Kurmaca” olarak iki ana kategoride ilerlemiştir. Belgesel Sinema gerçeklikle ilişkilendirilirken, Kurmaca Sinema ise roman ve tiyatro ile anılmıştır yani genel olarak bir hayal’den yola çıkılmıştır. Kurmaca Sinema’nın mimetik yapısı diğer sanat dallarının etkisiyle de gelişirken, Belgesel Sinema’nın gerçeklik savı ve kurmaca anlatım yöntemleri her ne kadar kaynaşsa da birbirinden ayrılmaktadır.

Festivallerde; özellikle Adana ve Malatya Film Festivalleri’nde aynı kategoride yarışmaları oldukça kafa karıştırıcı. Biz belgesel sinemacıları da bir nevi eksi bir’den yarıştırma olayı gerçekleşmiştir böylece. Yarışma sonrası jüri üyeleriyle bu sorun üzerine konuştuğumuzda, onlar da bize hak vermişler ama sonucu değiştirecek bir yapılanma için de bize ümit vermemişlerdir. Dileriz bu karışıklık bir an önce değerlendirilir ve Antalya Film Festivali’ndeki öze dönüş gibi ayrı kategorilerde adil olarak yarışma imkanı bulabiliriz.

Cantekin Cantez / Yönetmen

Uzun metraj kurmacalar içinde yarışıyor olmak bir yanıyla insanı mutlu ediyor. İyi bir belgesel çekmişsiniz ve birçok uzun metraj kurmacayı geride bırakmışsınız diye düşünüyorsunuz. Ama bir yanıyla da haksızlık duygusu yaratıyor. Bu hem kurmacalara hem de belgesellere haksızlık aslında. En iyi filmi bir belgesele vermeyeceklerini bilmek zor değil. Ayrıca en iyi senaryo, en iyi oyuncu ödüllerinin de belgesele verilemeyeceği aşikâr. Ayrıca kurmacalara rakip olamayacak kadar düşük bütçelerle ve prodüksiyonla çalışıyorsunuz. En azından Türkiye için bu böyle. Sinema salonlarında vizyona çıkma fırsatlarını konuşamıyoruz bile. Zaten belgesellerin yarıştığı 4 – 5 yarışma var Türkiye’de. Hal böyleyken bir de belgesel kategorisini kaldırmak belgesel sinemaya büyük haksızlık. Umarım belgesel ve kurmaca ayrımını gözetmeyen festivaller önümüzdeki yıllarda bu hatayı düzeltilir ve belgesel sinemaya hak ettiği değer verilir.

Alkım Ün / Yönetmen / Yapımcı

İki ayrı türün aynı kategoride yer aldığı bir festivalde kurmaca filmleri değerlendiren jüri aynı anda, değerlendirme kriterlerini değiştirip belgesel filmleri değerlendiremez. Dolayısıyla bir festivalde kurmaca filmler ile belgesel filmler farklı kategorilerde değerlendirilmeli ve jürisi de farklı kişilerden olmalıdır. Mesela, bu uzun metraj film kategorisi diye adlandırılan kategoride neden yetkin belgesel sinemacılar yok? Sadece oyuncu, senarist, sinema yazarı ve kurmaca film yönetmenlerinden oluşuyor bu kategorinin jürisi. Sanki belgesel, kurmacaya geçmek için çekilen bir ön film, bir basamak gibi algılanıyor ve adeta yönlendiriliyor. Hayır efendim benim hedefim belgesel sinema ve belgesel sinema üretmeyi seviyorum, istiyorum. Ulusal uzun metraj belgesel kategorisi adı altında yarıştırılan kurmaca filmler var mı mesela? Bir kurmaca filme “Siz de filminizi ulusal uzun metraj belgesel kategorine gönderebilirsiniz” deniyor mu?

Özgür Özbalık / Yönetmen

Ringde, farklı sıkletteki eldivenlerin boks müsabakasına benzetiyorum belgesel ve kurmaca filmlerin aynı kategoride yarışmasını. Nedense hayatımızın her alanında doğru olmayanı örnek almak gelenek haline geldi ve bu gelenek maalesef son zamanlarda bazı film festivallerimizde de yerini aldı. Gerek yurt içi, gerekse yurtdışında bu uygulanışın emsal alınışını son derece sakıncalı görmekteyim. Zira birbirinden farklı türlerin aynı kefede tartılmasını kesinlikle adil bulmuyorum. Dolayısıyla bu iki farklı türü aynı kulvarda değerlendirmekle esere ve eser sahiplerine haksızlık yapıldığını düşünmekteyim. Son olarak ulusal uzun metraj ön jüri üyeliği yaptığım bir film festivalinde, finale kalacak filmlerin seçkisinde aynı sorunla karşı karşıya kaldım. Takdir edersiniz ki komite tarafından belirlenen bir kota var. Ne mutlu ki düşünsel olarak belgesel ve kurmacanın aynı kategoriye alınmasından herkes mutsuzdu ama durum daha en baştan kabullenilmişti, sadece dile getirildi. Eğer kategoriler farklı olsaydı, daha çok belgesel filmi seyirci ile buluşturacaktık. İçlerinden bazıları da evlerine ödülle dönmüş olacaktı.

Kurtuluş Özgen / Dr. Öğretim Üyesi / Belgesel Sinemacı

Ülkemizde bazı festivallerde belgesel film yarışması kategorisi hiç yok. Bazı festivallerde ise kurmaca filmler için olan yarışmalara eklemlenerek, aynı kategoride yarışmaya katılabiliyor. Oysa belgesel ve kurmaca iki farklı türdür. Ve bu uygulama belgesel sinemacıları mağdur etmektedir.

Belgesel sinema göstermek istediği sorunsalı tarihsel – toplumsal dünyadan alır, bunu çoğunlukla sorunsalın taraflarını yani sosyal aktörleri kameranın önüne koyarak yapar. Belgesel sinema, ele aldığı sorunları çözüm önerilerini de aktararak, kapsamlı bir çerçevede işleyen toplumsal bir sanattır. Belgesel sinema konusunu dolayımsız şekilde perdeye taşır. Olgulara, belgelere ve deneyimdeki gerçekliğe bire bir sadık kalarak tarihsel – toplumsal dünyadaki gerçek hikâyeleri izleyicisiyle paylaşır. Bu özellikleri belgeseli tür olarak kurmaca sinemadan ayırır.

Ülkemizdeki belgesel filmlerin büyük çoğunluğu ya düşük bütçeyle ya da öz kaynaklarla üretilen filmlerdir. Kurmacaya oranla oldukça dar bir ekip, birden fazla iş yaparak, dayanışma içinde çalışır. “Ucuz” teknik malzemeyle yetinme zorunluluğu söz konusudur. Bu bağlamda belgesel sinemanın ekonomisi ve üretim koşulları kurmaca sinemadan oldukça faklıdır. Kurmaca sinemanın “profesyonel” ve “kurumsal” işleyişine karşılık belgesel sinemacılar “amatör” bir ruhla – inatla ve rizomatik akış içinde üretirler. Belgesel sinema “ticari” olmadığı için, belgeseller vizyonda yani sinemalarda gösterim şansı bulamaz. Belgeselciler ve belgeselleri izleyiciyle buluşma imkânına ancak film festivallerinde kavuşurlar. Hem hal böyle iken hem de yazıda değindim farklılıklardan dolayı “görünmeyeni görünür kılan” belgesel sinemayı “görünmez kılmak” çok yanlıştır.

Yasin Ali Türkeri / Belgesel Sinemacılar Birliği Başkanı

Türkiye’de düzenlenen film festivallerindeki ulusal uzun metraj film yarışmalarının tür ayrımı yapılmaksızın giderek tüm sinema eserlerine açık olması önemli bir adım. Böylelikle sinematografik değeri yüksek belgesel filmler de kurmaca türündeki filmlerle birlikte değerlendirilebilir hale geliyor. Ulusal uzun metraj film yarışmalarının yanı sıra belgesel filmler için ayrı bir kategorinin olması bir gereklilik. Yapım ve üretim koşullarıyla diğer sinema türlerinden farklılaşan belgesel filmlere herhangi bir aşamada verilecek destek bu alanın daha da gelişmesi için oldukça elzem.

Derviş Zaim / Yönetmen

Batıda kimi festivallerde belgesel ve kurmaca filmler aynı kategoride yer alabiliyor. Bizde bir adet var; batıda bir şey yapılıyorsa birebir, çabucak burada da aynısını yapmak gibi. Ancak batıda o işin o kıvamı aldığı ana dek hangi tartışmaların yapıldığı, hangi süreçlerin yaşandığını atlayarak bu ithalatı yapıyoruz. Bu alışkanlık da alanda öngörülmeyen sorunlara yol açabiliyor.

Kurmaca ve belgesel filmler aynı kategoride yarışmaya alındığında şöyle sorunlarla karşılaşıyoruz: Öncelikle metodolojik olarak onları nasıl karşılaştıracağız sorununu çözmemiz lazım. Karşımıza bir belgesel ve kurmaca film çıktığında onları makro bakış açısı ile ele almamız mümkün. Değerlendirirken nasıl bir metodolojik sürece sahip olmamız gerektiği ile ilgili bir problemle karşılaşıyoruz. Bunun için elimizde net kıstas olmadığı için böyle konuşuyorum. Mesela, söz gelimi, değerli insanların katıldığı bir jüri tartışmasının deşifresi yayınlansa, bu tip sorunları çözmek için metodoloji oturtma kıstası bakımından elimizde değerli bir ip ucu olabilir belki ama jüri tartışmalarını kamuya açmanın sakıncası malum. O nedenle böylesi değerli bir tartışma yapılacak olsa dahi onu yayınlama fikri bir hayal. Peki bizim daha sağlıklı değerlendirme yapmamızı sağlayacak şeyler neler?

Metodolojik düşünme biçimlerinin gelişmesi gerekir. Yani jürinin metodolojik düşünmeyi bilmesi gerekir. Bu ne demektir: Görsel, bilişsel donanıma sahip olmayı bilmek demektir. Çok temel bazı bilgilerin farkında olmak demektir. Politikaya, sosyolojiye, kültürel çalışmalara, sinema sanatına dair temel ve sistematik bilgiye sahip olmak demektir. Bu da iki makale okumakla, iki film izlemekle, birkaç filmde oynamakla, film yönetmekle, köşe yazısı yazmak, kitap yazmak ile kısa zamanda olacak şey değildir. Yanılmıyorsam yaklaşık on sene sistematik okuma ile olur. Bu tip bir yetişme süreci olmazsa ne olur. Saatler süren tartışmalar, kısır döngüler, patinajlar ve çoğunlukla yanlış ve hakkaniyete dayanmayan kararlar baş gösterir. Peki ne yapmak lazım? Evet, kurmaca ve belgesel filmler belli koşullarda bir araya getirilebilir. Çünkü hayat bize bazen bu ikisi arasında duran melez filmler getirebiliyor. İyi ve enerjisi yüksek filmler olabiliyor bazen bu filmler. O tip filmler ana yarışmaya eklenebilir. Veya tematik bir festival bünyesinde yine her iki tarz bir arada olabilirler. Genel olarak Türkiye için şu an ayrı durmalılar. Daha ilerde ne yapacağımıza, neyin daha sağlıklı ve verimli olabileceğine; ihtiyaçlara ve evrilen koşullar uyarınca karar verilebilir diye düşünüyorum. Bunu söylerken hayatın bizi yanıltma ihtimalini hesaba katarak konuşuyorum. Bir de festival ve jürilerde tek tipleşme tehlikesinden sakınarak bu işi ele almamızı hatırlatmak isterim.

(Bu yazı ilk olarak 04 Aralık 2019 tarihinde cinedergi.com’da yayınlanmıştır.)

(05 Aralık 2019)

Semra Güzel Korver

Atilla Dorsay Yazıyor: Latin Amerika’nın Kayıp ve Mutsuz Gençliği Üzerine

Monos son Berlin şenliğinde seyirciyi ikiye bölmüş, kimilerince şenliğin en iyisi sayılırken kimilerini ilgisiz bırakan bir film olmuştu. Kendi adıma çok beğenmeye yakın olduğumu söylemeliyim. Bu Latin Amerika filmi en çok Kolombiya veya belki Bolivya olabilecek bir ülkede geçiyor. O muhteşem Amazon ormanlarının ortasında, bir gerilla savaşçıları çetesi var. Temelde sekiz kişilik bir grup: kadınlı – erkekli ve çoğu genç, hatta çok genç… O vahşi … Devamı… »

Semra Güzel Korver Yazıyor: Malatya’da Kral Tarhunza Sinema Ödülleri…

9. Malatya Uluslararası Film Festivali, yapılıyordu – yapılamıyordu, oluyordu – olmuyordu derken bu yıl da öyle veya böyle gerçekleştirildi. Öyle veya böyle diyorum çünkü bu yıl festivalin belirlenen tarihlerine az bir zaman kala, medyada bazı nedenlerden dolayı artık yapılamayacağı haberi ve duygusu hakim olmuştu. Neyse ki yeni bir ekiple kısa bir sürede organize edildi. Her festivalin eleştirecek o veya bu yönleri vardır. Ancak bu festivalin kısa bir … Devamı… »

Judy

Ropert Goold’un yönettiği ve Renee Zellweger, Rufus Sewell, Jessie Buckley ile Finn Wittrock’un oynadığı Judy, 03 Ocak 2020’de Bir Film dağıtımıyla Bir Film tarafından vizyona çıkarıldı.
Sinema unutulmaz efsane oyuncularından Judy Garland’ın Londra’ya yerleştikten sonraki, parlak olduğu kadar hayatının zorlayıcı ve tüketici son günlerini anlatan Judy filmi çocuk yaşta büyük üne kavuşan, Oz Büyücüsü filmiyle yıldızı parlayan, “Somewhere Over the Rainbow” adlı şarkısı hâlâ dillerde olan, Hollywood tarihinin en büyük müzik yıldızı Judy Garland’ı ve onun sahnedeki benzersiz başarısını beyazperdeye taşıyor.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Web Sitesi
  • Fragman
  • IMDb

Judy yazısına devam et

25. Gezici Festival Başlıyor

Sinema seyircisi için uzağı yakın etmek, sinemanın seçkin örneklerini Türkiye’nin farklı kentlerindeki seyircilerle buluşturmak, kültür hayatımızı zenginleştiren karşılaşmalara vesile olmak için yıllardır aynı heyecanla yollara düşen Gezici Festival 25 yaşında. Bu Cuma günü Ankara’da perdelerini açacak festival, bir kez daha modern sinemanın örneklerini ve sinema sanatının klâsiklerini beyazperdede izleme fırsatı sunarken, film programını destekleyen etkinliklerle, sinemaya bakışımızı derinleştiren sohbetlere, deneyimlere alan açmaya devam edecek. Festival, 29 Kasım’da başlayacak, Ankara, Sinop ve Kastamonu’daki sinemaseverlerle buluşacak.

25. Gezici Festival Başlıyor yazısına devam et

Korkut Akın Yazıyor: Midway

Farklılıklarınızı öne çıkarmaya ve karşınızdakini o farklılıkları ileri sürerek sömürmeye çalışırsanız kavga kaçınılmaz olur. İki ülke arasındaki kavgaya savaş diyoruz. Olmasa da olur. Savaş iyi bir şey değil, ama barış içinde geçen yıl sayısı bir elin parmaklarını ancak geçiyor. Haklı savaş yoktur, ama her ne olursa olsun savaşıyoruz, sonuçta pek de değişen bir şey olmuyor, o ayrı konu… İkinci Dünya Savaşı, bugüne kadar yaşanan en kanlı, en … Devamı… »

Atilla Dorsay sadibey.com’da

Duayen sinema yazarımız Atilla Dorsay, yazılarıyla sadibey.com’a destek vermeye başladı. Dorsay, 1966 yılından itibaren Cumhuriyet Gazetesi’nde sinema üzerine yazmaya başladı ve sonra bunu asıl meslek olarak seçti. Cumhuriyet Gazetesi’nde 27 yıl yazdıktan sonra ayrıldı, Milliyet, Yeni Yüzyıl ve Sabah Gazetesi’nde yazdı. İnternet ortamında t24.com.tr ve ortakoltuk.com adlı web sitelerinde yazan Atilla Dorsay, Alejandro Landes’nın Berlin Film Festivali’nde dikkat çeken Monos adlı yabancı filmin eleştirisiyle sadibey.com’da da destek vermeye başladı. Değerli yazarımıza katkıları için çok teşekkür ederiz.