San Sebastian Film Festivali’nde dünya prömiyerini yapmış olan ve ülkemizdeki gösterimi halen devam eden ‘Yuli’, dans aleminin efsanelerinden siyahi balet Carlos Acosta’nın yaşamı üzerine kurulmuş. Ancak klasik biyografilerden farklı olarak, sanatçının bizzat kendisi filmde rol alıyor ve hayatından kesitleri özgün dans koreografileriyle aktarmayı deniyor.
Carlos, Küba’nın yoksul bir mahallesinde dünyaya gelmiş. Kamyon şöförü baba siyahi, annesi ise beyaz. Kadın tarafının bu birlikteliği başından beri onaylamadıkları pek belli. Küçük Carlos mahalle arasında dönemin (80’li yılların ilk yarısı) dans ikonu Michael Jackson’dan esinlenmiş figürleriyle becerisini sergilerken babası daha büyük hayallerin peşindedir. ‘Billy Elliot’ın ebeveyninin aksine oğlunun yeteneği sayesinde bu çukurdan çıkabileceğine inanmıştır.
Savaş Tanrısı Ogun’un oğlu Yuli’nin adıyla çağırdığı evladının elinden tutarak onu zorla bir dans okuluna götürür. Pele gibi futbol oynamak, normal bir insan gibi hayatını sürdürmek isteyen küçük çocuğun, yine Billy Elliot’un tersine dansçı olmaya hiç niyeti yoktur. Ama yoksulluğun ve köle geçmişinin ağırlığı altında ezilmiş yorgun babanın kararı kesindir: ‘Bir siyah derili eline bir kez geçecek böyle bir fırsatı değerlendirmelidir, Yuli yıldızını takip edecektir’.
Film, Acosta’nın anı kitabı ‘No Way Home’dan yola çıkarak tasarlanmış. İspanyol kadın yönetmen Icíar Bollain ile Ken Loach filmlerinin değişmez senaristi olan eşi Paul Laverty’nin biraraya gelişiyle proje gerçekleşmiş. Halen 45 yaşında olan Carlos Acosta bu serüvene oyuncu olarak katılmayı kabûl etmiş. Film üç farklı zaman diliminde ve farklı biçimlerde ilerliyor. Dansçı Acosta halen Küba’da faaliyette olan ‘Acosta Danza’ adlı grubuyla yaşamının belli kesitlerini çarpıcı koreografilerle sunuyor. Bu dans gösterilerinin arasına giren geriye dönüşlerde 10 yaşındaki Yuli ve ailesinin yaşam mücadelesinden başlayarak, Acosta’nın Londra Kraliyet Balesi dansçılığına dek yükselen baş döndürücü performansının hikâyesi anlatılıyor. Küresel bale efsanesinin en parlak döneminden arşiv çekimler bu iki anlatı arasında yerini alıyor zaman zaman. Film bu haliyle gerçek ile kurgu arasındaki geçişleri muğlaklaştırıyor. Aynı kıvam her zaman tutturulamıyor gerçi ama ünlü baletin kendi hikâyesini dans adımlarıyla aktardığı bölümler filmin en ilgiye değer bölümleri haline geliyor.
İngiliz Ulusal Balesi’nin ilk siyahi Romeo’su olarak anılan Acosta’nın azim ve başarısı üzerinden ilerleyen ‘Yuli’ başlıkta da yer aldığı üzere bir Küba hikâyesi anlatıyor esasen. Bir yandan, ekonomik ve ırksal eşitsizliğin hüküm sürdüğü Küba portresi çiziyor. Öte yandan, yetenekli yoksul çocuklara kol kanat geren Castro Küba’sının özgür eğitim sistemini öne çıkarıyor. Acosta imzalı özgün bir dans koreografisi (Raped Central America for Wall Street) üzerinden, Amerikalı general Smedly D.Butler’ın kişiliğinde Küba’yı ve Orta Amerika’yı sömüren küresel emperyalizmi gözler önüne seriyor.
Oyunculukların üst düzeyde olduğu bir yapım ‘Yuli’. Carlos Acosta’nın karizmatik duruşuna, çocukluğunu oynayan 10 yaşındaki Edlison Manuel Olbera Núñez’in, babayı canlandıran Kübalı usta koreograf Santiago Alfonso’nun parlak yorumları ekleniyor. Alberto Iglesias’ın etkileyici müzik çalışması bu farklı biyografi filmini sarıp sarmalıyor.
(01 Ağustos 2019)
Ferhan Baran
ferhan@ferhanbaran.com