Aileler, özellikle de anneler, çocuklarının ‘kötü yollara’ düşmesini hiç mi hiç istemezler. Onları korumak, ‘doğru yola’ çekmek için canla başla mücadele ederler.
Oğlu Ben, uyuşturucu batağına saplanmış bir annenin çocuğuna duyduğu güven ile çevrenin de etkisiyle büyüyen güvensizlik arasında bocalaması bütün hislerini altüst ediyor.
Kolay değil…
Uyuşturucu kötü bir şey… Kimse kullanmamalı. Ama sadece polisiye önlemlerle mücadele etmek yeterli olmuyor. Okullarda, yurtlarda, işyerlerinde, toplu bulunulan yerlerde çok ciddi önlemlerin alınması… Bundan da önce, bu konuda herkesin bilinçlendirilmesi gerekiyor. Zaten çözüm ancak bu bilinçlenmeyle bulunabilir.
Kim ne derse desin, Anne Holly (Julia Roberts) ne kadar sevgi dolu olursa olsun oğlu Ben Burns’un (Lucas Hedges) büyük bir tehlikeyle karşı karşıya olduğunu bilmekte, O’na göre -kimi zaman esnek kimi zaman daha katı kimi zaman da cezayı öngörerek- davranmaktadır. Ailenin bir tek küçük çocukları ağabeylerinin içinde bulunduğu durumu kestiremedikleri için rahattır. Oysa durum çok daha vahimdir.
Oğlunun yanından bir dakika bile ayrılmayan anne, bu sorunun çözümüne yardımcı olacaktır.
Sadece uyuşturucu mu?
Uyuşturucunun gençler için en büyük sorunlardan biri olduğunu, bu sorunun kökten mücadeleyle çözümlenmemesinin birçok ülkede gelecek kuşakları da etkileyeceği bilinen bir gerçek. Bu durumu ancak toplumsal mücadeleyle aşmak mümkün olacaktır. Sadece annenin, yalnızca öğretmenin, bir doktorun veya bir psikoloğun çabası yetmeyecektir.
Bu duygu yüklü, sürükleyici ve eğitici filmi izlerken -yakın çevremde değil ama- bizim ülkemizde de uyuşturucu sorununun giderek büyüdüğünü, önlenemez bir hal aldığını düşündüm. Üstüne üstlük, bizde sadece uyuşturucu sorunu yok: Taciz tecavüz, ensest ile birlikte haksız ve hadsiz olarak siyaseten yaşanan baskılar da var. Herkes, kendisinin “80 milyonda bir” sorumluluk taşıdığını kabul eder de bu çabaya katılırsa hepsi yavaş da olsa aşılır muhakkak.
(25 Nisan 2019)
Korkut Akın
korkutakin@gmail.com