“Dünle beraber geçti cancağızım ne varsa düne ait, şimdi yeni şeyler söylemek lazım” diyen Mevlana’yı aradan geçen 800 yıl sonrasında bir avukat duyar ve sadece müvekkilinin (bağlı olarak kendisinin) değil, bütün kadınların toplumsal cinsiyet eşitliğini kazanabilmesi için ilk adımı atar.
Ruth Bader Ginsburg, tutucu ve bir o kadar da gerici Amerikan mahkemelerinde bir “devrim” sayılabilecek ilk adımları atan bir avukat. Eşinin hastalığında onun yerine de eğitime katılan, çocuğunu büyütmenin yanı sıra onun yetişmesini hatta hayata tutunabilmesini sağlayan, erkek egemen bir okul ve dünyada ayakta durmayı başaran bir avukat. Büyük mücadelelerle geçen bir yaşam…
Ne kadar da bize benziyor…
Kendisi haksızlıklara karşı mücadele ederken, toplumsal cinsiyet eşitliği kavgasını kora kor verirken, Vietnam Savaşına karşı yükselen toplumsal muhalefetin bir üyesi olma yolundaki kızını alıkoymaya çalışıyor. Bizde de öyle olmuyor mu? 12 Eylül öncesi hayatı değiştirmek için çaba harcayanların hemen hiçbirinin çocuğu yok artık toplumsal mücadelenin içinde… Aynı şeyi Ginsburg ya kızına yapmaya çalışıyor. Şairce söylersek: “Erken öten horozun başını keserlermiş/Bitmez tükenmez ki başın kesile kesile”… kızı da yanında yer alıyor, hatta o da güçlü bir avukat oluyor. Bir diğer açıdan bakarsak da en ilerici, en geniş görüşlü, en devrimci insanların bile tutucu yanları olabiliyor. Ama filmde kızı değil annenin başının (!) kesilmesi söz konusu… Direniyor, yılmıyor, sonunda başarıyor.
Başarılı ama ikinci sınıf
Kadınlar, hele de farklı bir dine mensupsa ne kadar başarılı olursa olsun hep aşağılanıyor. Ginsburg’un 1950’li yıllarda başlayan mücadelesi 1970’lerde ancak meyvesini verebiliyor. Harcanan, koca bir ömür, ama kazanılan erkeklerin de yararına olan vergi yasasındaki değişiklik.
Kadınlar tarih boyunca eşitlik mücadelesi vermiş… Amerikan yasalarında tam 132 maddenin erkek egemen oluşu belirleyici bir örnek. Muhakkak ki, etkileri hâlâ sürüyor ve hayata tam anlamıyla geçmemiş… Yani daha kırk fırın ekmek yememiz gerekiyor, deyim yerindeyse…
Filme gelince…
Sinema tarih kitabı değildir, ama tarihin derinliklerinde kalanları kolay, hızlı ve anlaşılır bir şekilde anlatabilir bizlere.
Ruth Bader Ginsburg’ün, haklı mücadelesinde kadınlarla birlikte erkeklerin de kazandığını, çalışma alanlarında da görülen ayrımın, cinsiyet eşitliği çerçevesinde hepimize örnek oluşturduğunu izlemek gerekir. Ginsburg rolünde Felicity Jones, eşi rolünde Armie Hammer gerçekten başarılı… Ev hayatıyla iş hayatındaki farklılıkları, birbirlerine karşı tutum ve davranışları hiç göze batmıyor. Ginsburg’e destek olan ve yardım eden hukukçu arkadaşlarını da unutmamalı…
On the basis of sex, Eşitlik savaşçısı, Yönetmen Yönetmen Mimi Leder, oyuncular Felicity Jones, Armie Hammer, Justin Theroux, Jack Reynor, Cailee Spaeny, Stephen Root, Sam Waterston, Kathy Bates… 28 Aralık’tan başlayarak gösterimde…
(25 Aralık 2018)
Korkut Akın
korkutakin@gmail.com