Gösterimdeki filmlerin 29 Aralık 2017 – 04 Ocak 2018 seansları için tıklayınız: 1 / 2 (Listeler eksiksiz değildir, bu salonlar ve seanslar dışında da gösterimler olabilir. Listeden alıntı veya kopyalama yapıldığında kaynak olarak Haftalık Antrakt Sinema Gazetesi‘nin gösterilmesi rica olunur.)
Günlük arşivler: 28 Aralık 2017
Zohak
Adem Uğur’un yönettiği ve Erkan Çelik, Seda Kement, Gamze Bayraktaroğlu ile Seyhan Arman’ın oynadığı Zohak, 08 Haziran 2018′de MC Film dağıtımıyla Şua Film tarafından vizyona çıkarıldı.
İnsanlara musallat olan kötü huylu cinleri kovmayı amaç edinmiş Rüstem, tehlikeli bir cin tarafından cinnet geçirmeye sevk edilir. Altı yaşındaki kızı Canan’ın gözü önünde karısını öldürdükten sonra, cini bir kutuya hapsedip göle atar. Yaptığının dehşetine dayanamayan Rüstem, yine kızının gözü önünde kendini öldürür. Yıllar geçer, arkadaşları göl kıyısında buldukları kutuyu Canan’a hediye edince olaylar korkunçlaşır.
Deniz Ali Tatar’la 6. Seans, Martıların Efendisi Filminin Oyuncularını Konuk Etti
Sinemaseverlerin karşısına YouTube’da çıkan Deniz Ali Tatar’la 6. Seans, vizyona giren filmler, oyuncular, yönetmenler, festivaller ve sinemaya dair merak edilen her şey ile karşınıza gelmeye devam ediyor. Programın son bölümlerinde Martıların Efendisi fırtınası esiyor. Dram türünün güçlü örnek filmlerinden biri olmaya aday yönü ve ilk günlerde ilgiyle izlenen filmin başlıca oyuncuları Mehmet Günsür, Bige Önal, Hakan Kurtaş ve Barış Yıldız filmden detayları 6. Seans Programı izleyicileriyle paylaştı.
- Basın Bülteni
- Youtube
- Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
Deniz Ali Tatar’la 6. Seans, Martıların Efendisi Filminin Oyuncularını Konuk Etti yazısına devam et
Parayı Bulduk Filminin Yeni Fragmanı Yayınlandı
29 Aralık’ta vizyona girecek olan yılın son komedi filmi Parayı Bulduk filminin yeni fragmanı yayınlandı. Başrollerini Ersin Korkut, Alay Cihan, Afrikalı Ali, Metin Yıldırım, Gülsüm Alkan, Metin Keçeci ve Yavuz Karakaş gibi birbirinden başarılı isimler yer alırken, filmin senarist ve yönetmenliğini ise İhsan Taş üstleniyor. Bunca emek verilmiş bir projenin sinemaseverler tarafından da beğenileceğini belirten İhsan Taş “Filmimiz çok iyi bir tarihte sinemaya giriyor. Vizyon tarihimiz güzel, Filmimiz güzel, ekibimiz güzel, her şey çok güzel, umarım filmin gişesi de güzel olur. 29 Aralık’ta herkesi filmimize bekliyoruz” diyerek sinemaseverleri filmi izlemeye davet etti.
- Basın Bülteni
- Fragmanı izlemek için tıklayınız.
- Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
Van Gogh’dan Sevgilerle
2017’nin en özgün yapımlarından ‘Loving Vincent’ bizdeki gösterimini sürdürüyor. Sinema tarihinin muhtemelen biricik kalacak bu çılgın denemesinde, modern sanatın kurucusu Hollandalı ressam Vincent Van Gogh’un tanınmış eserlerinden yola çıkılmış ve filmin tüm kareleri yağlı boya resimlerden oluşturulmuş.
Henüz izlemeden insanı heyecanlandıran bir deneme bu. Hele bir de Van Gogh hayranıysanız. Yakınlarda Avrupa Film Akademisi’nce yılın en başarılı animasyonu seçilen çalışmanın ortak yönetmenlerinden Dorota Kobiela, Varşova Güzel Sanatlar Akademisi mezunu. Sinema endüstrisinin farklı alanlarında yapımcı, yazar ve görsel efekt uzmanı olarak çalışmış İngiliz Hugh Welchman ile birlikte soyunmuşlar bu zorlu çabaya. Film, yağlı boya resim eğitim sistemindeki üstünlüğü ile bilinen Polonya’da yapılmış. Polonya Film Enstitüsü’nün desteklediği yapımda 125 kadar klasik eğitim almış ressam çalışmış. Van Gogh’un izinde, tuval üzerine tamı tamamına 62.450 adet yağlı boya tablo çizilmiş. Onun ikonlaşmış portrelerinin fırça darbeleri bire bir taklit edilmiş.
Kobiela ve Welchman ikilisi sinema perdesinde daha önce üç kez izlediğimiz türden bir biyografik hikâye yerine, üstadın 37 yaşındaki ani ölümünün ardındaki sır perdesini aralamaya yönelik bir çabaya yönelmiş. Yaşamı boyunca kaleme aldığı uzun mektuplarıyla bilinen sanatçının sadık postacı dostu, onun ölümünden önce yazdığı mektubu kardeşi Theo’ya teslim etmesi için oğlu Armand Roulin’i görevlendiriyor. Genç adamın, Van Gogh’un izini takip ederek, en ünlü eserlerine ilham olmuş Paris’in güneyindeki Auvers-sur-Oise kasabasına olan yolculuğu ve orada karşılaştığı, sanatçının portreleriyle ölümsüzleşmiş yüzlerle yaptığı sohbetler filmin konusunu oluşturuyor. Sanatçının stilinde yapılmış yağlı boya resimler eşliğinde Yurttaş Kane tarzı ve Agatha Christie gizeminde bir soruşturmayı sürdürüyor genç Roulin. Sanatçının ayak izlerini takip ediyor, dostunu düşmanını tanıyor; boya tedarikçisi Père Tanguy’nin, doktor Gachet’nin, güzel Marguerite’in, onu sevgiyle anan Adeline’in, çiftçilerin çelişkili ifadeleri karşısında kafası karışıyor. Doktoru ile ilişkisinde bir Mozart-Salieri izleği duyumsuyoruz. Ancak sonuçta Vincent’in intihar edip etmediği sorusu bizler gibi onun için de yanıtlanamıyor.
Bu gizemli hikâye izleyiciyi 90 dakika uyanık tutmak için düşünülmüş belli. Sorular, tartışmalar ilginç kuşkusuz ancak heyecanı uzun süre diri tutacak kadar güçlü değil. Ama ne gam, filmin görsel büyüsüne kapılıp gidiyoruz. Müzelerde, kitaplarda statik olara görmeye alıştığımız resimlerin hareket etmesini ve sessiz portrelerin konuşmasını (Douglas Booth, Saoirse Ronan, Aidan Turner gibi ünlü oyuncular seslendirmiş) yadırgıyoruz önceleri. Hareketli Van Gogh manzaralarını da. Kısa bir süre sonra yaratıcı bir evrene dalıveriyoruz. Armand Roulin’in yolculuğu ve sohbetleri renkli, geçmişe dönük sahneler ise (yönetmenlerin deyişiyle, ardarda perdeye düşen Van Gogh canlılığındaki imajlar arasında ‘izleyicinin gözünü dinlendirmek maksadıyla’) siyah-beyaz olarak tasarlanmış.
Kobiela ile Welchman’ın yapıtı ‘hayatın her detayını olağanüstü bulan’ bir büyük sanatçının dünyasını derinlemesine solumamıza vesile oluyor. ‘Bizler resimlerimizle konuşuruz’ diyen üstada yakışır bir biçimde dertlerini ‘her karesi bir tablo’ filmleriyle anlatırken, Van Gogh’un yaşamı ve yapıtı üzerine yeni keşiflere çıkma arzumuzu harekete geçiriyorlar.
(04 Ocak 2018)
Ferhan Baran
ferhan@ferhanbaran.com
Arif V 216
Bir şeyi başarmışsak, tutmuşsa, izleyicisi varsa, sonuna kadar götürüyoruz, ta ki sıkı(lı)ncaya kadar. Televizyonu etkileyen sinemanın dizilerle aynı yanlışta buluşmasını anlayamıyorum.
Bizim dizilerimizde her şey uzun, reklamlardan başka geliri olmayan diziler, daha çok reklam alabilmek için -televizyonun bir tanımının da “aptal kutusu” olduğunu unutmamalı bu arada- uzattıkça uzatıyorlar. Öyle ki karakterler bile değişiyor, bırakın tipleri…
Sinemanın bu akıma katılmayacağını düşünüyordum ama nedendir bilmiyorum, yerli yabancı birçok film uzun, hem de çok uzun. Sıkı bir montajın ardından zımba gibi olabilirler oysa. Eskiden seans süreleri vardı, esnediği için artık kimse 90 dakika çerçevesinde yapmıyor filmini…
Arif ile bir kez daha…
Cem Yılmaz, gerçekten çok başarılı filmi G.O.R.A’nın, A.R.O.G’dan sonraki devamını çekmiş: Arif V 216. Devam filmlerinin giderek ivme yitirdiğini, o keyfi vermediğini söylemeliyim hemen. G.O.R.A’da, hâlâ unutulmayan replikler, hatırlanan sahneler varken aynı şeyleri A.R.O.G’da bulamıyoruz. Ya daha uzun hazırlık süresi gerekiyor ya da yeni trükler bulmalı, yeni karakterler yaratmalı, yeni öyküler yazmalı… İzleyici, bir şey demese de fark ediyor, hissediyor.
Arif V 216 gerek çekimi, gerek sahne düzeni, gerek kostümleri, gerekse oyuncuları açısından dört dörtlük ama öyküye gelince… Orada durun işte. Şu filmle veya bu sahneyle benzeşikliğinden söz etmiyorum, etkilenmeler, esinlenmeler, laf atmalar olabilir, olmalı da ama bir filmi kurtarmıyor bu toplamalar. Arif V 216, bizi 1969’lara götürüyor. O dönemin sosyal yaşamını, insan ilişkilerini, aile düzenini, şarkılarını sergiliyor. Peki, 216 bunun neresinde? Sahi, pek de gerekli gibi değil… Yani Cem Yılmaz’ın “İnsan olmak isteyen bir Pinokyo öyküsü gibi ve dostluk üzerine” sözleriyle özetlediği filmde, G.O.R.A’dan gelen 216 yapay kalıyor.
Film, inanıyorum ki, gişe yapacak, izleyici hemen her yerde konuşacak, müthiş mutlu olacak (yapımcı da, izleyici de). Ancak sinema açısından baktığımızda yetmeyecek tümü bir arada.
Sosyal ve kültürel bellek…
Filmde, Zeki Müren’den Ajda Pekkan’a, Sadri Alışık’tan Ayhan Işık’a geç 60’lar ve erken 70’lerin sosyokültürel yaşamını yeniden izliyoruz, o kültürü yeniden yaşıyoruz. O dönemi yaşamışlar, gülümseyerek bakarken, yeni kuşak “Vay be…” diyecektir, şaşkınlıkla. Biz izleyicilerin bildiği ama kendilerinin bilmediği birçok şarkı ve olayla o çelişkiyi yaşıyoruz. Çok güzel, çok da başarılı. Hele Zeki Müren’i çok sevdim. Tek kelime etmeden yaşayan Ajda ise aldı götürdü beni… Peki, Ayhan Işık, Cüneyt Arkın ve hatta Filiz Akın… Uzun dediğim o… Paraşüt sahnesi de çıkarılsa film daha bir güçlenir, dirilir.
Cem Yılmaz, önceki filmlerine bakarak daha çok toplumsal mesaj yüklemiş senaryosuna. Doğaçlama cümleler (bilmem ne kadardır) çok sıcak ve güçlü. Bağlı olarak mesaj da içinde yüklü kuşkusuz.
Cem Yılmaz, çok daha güçlü karakterler yaratabilir, çok daha sımsıcak film yapabilir, daha bir sarıp sarmalayabilir izleyiciyi. Çok şey mi bekliyorum Cem Yılmaz’dan? Çıtayı yüksek mi tuttum (ya da o mu yükseltti)? Daha çok yılı var önünde oysa… Oğuz Aral ama öncesinde Aziz Nesin, bu ülkede mizahın kaynaklarının tükenmeyeceğini söylemişti… Yeter ki şöyle bir başını kaldırsın Cem Yılmaz. Onda o cevher var. Daha iyisini, daha güzelini, daha komiğini bekliyoruz.
Arif V 216, Yönetmen: Kıvanç Baruönü, Oyuncular: Cem Yılmaz, Ozan Güven, Zafer Algöz, Özkan Uğur, Ahu Yağtu, Çağlar Çorumlu, Özge Özberk, Can Yılmaz… 5 Ocak’tan başlayarak gösterimde…
(04 Ocak 2018)
Korkut Akın
korkutakin@gmail.com