Everest
Yönetmen: Baltasar Kormákur
Senaryo: William Nicholson-Simon Beaufoy
Müzik: Dario Marianelli
Görüntü: Salvatore Totino
Oyuncular: Jason Clarke (Rob), Josh Brolin (Beck), Emily Watson (Helen), Jake Gyllenhaal (Scott), John Hawkes (Doug), Robin Wright (Peach), Ang Phula Sherpa (Dorjee), Keira Knightley (Jan), Thomas M. Wright (Michael), Martin Henderson (Andy “Harold”), Tom Goodman-Hill (Neal Beidleman), Charlotte Bøving (Lene), Pemba Sherpa (Lopsang), Amy Shindler (Charlotte), Justin Salinger (Ian), Vanessa Kirby (Sandy), Chris Reilly (Klev), Naoko Mori (Yasuko)
Yapım: Universal (2015)
İzlandalı yönetmen Baltasar Kormákur’un gerçek bir olaydan yola çıkan “Everest”, insanın doğayı fethetme savaşının trajik filmi. IMAX ve üç boyutlu bu film, sinema teknolojisinin üst noktası. İnsan kendini o anların yaşıyor sanki.
Gerçek bir hikâye… 1996 yılı. Hayatlarına anlam ve heyecan katmak isteyen çoğu zengin insan, Rob Hall’ün önderliğinde, Nepal’de Everest macerasına atılıyor. Everest, dünyanın en yüksek sıradağıydı. Bu yüce dağ, dünyanın da çatısıydı. Orada da küresel ısınmadan dolayı buzlar eriyordu. Everest’e buzullar erirse, bu Kuzey Kutbu kadar dünyanın iklimine etki yapacağı vurgulanıyor iklimbilimciler tarafından. Zirvesine yaklaştıkça oksijen de azalıyor. Bu dağın zirvesine ulaşan çok az dağcı oldu. Çoğu oraya ulaşamadan öldü. İnsan doğaya hükmedebilir miydi? Şu ana kadar insanlar bunu başaramadı. Doğayı mağlubiyete
uğrattıklarını sandıkları anda doğa onlara büyük trajediler yaşattı. Yaşatmayı da sürdürüyor. Bu dağ tırmanışı büyük bir ekip çalışmasıyla gerçekleşiyor. Her şey en kötü durum düşünülerek oluşturulmuş. Deneyimler de var. Ama doğa da tam karşıdaydı. Her şey dinginken, birden karabulutlar çöker, ardından fırtına kopar ve trajediler yaşanırdı. Bu film üzerine yazmak yerine sinema perdesinde yaşamak daha iyi herhalde.
Hollywood’un gözdesi…
Bu filmi IMAX olarak devasa perdede görmek insanı görsel anlamda etkiliyor. Bir de üç boyutlu olunca, o anları birebir yaşıyor insan. Yağan karlar, kayan çığlar, soğuklar insana zihinsel
anlamda biraz da olsa deneyim yaşatıyor. İzlandalı heyecan verici yönetmenlerden Baltasar Kormákur, 1966’da Reykjavik’te doğdu. 2010 yapımı “Inhale-Nefes Nefese”
gerilimi, 2012 yapımı “Contraband-Son Vurgun” aksiyon-macerası, 2013 yapımı “2 Guns-Zorlu İkili” aksiyon-suç filmleri ülkemize uğramıştı. Hollywood, küçücük İzlanda’dan çıkan bu yönetmene düşlerini gerçekleştirme fırsatı veriyor işte.
Trajedinin dağında…
Kormákur’un filminde sadece Everest’in yaşattıkları değil, başka dramlar da var. Kormákur, doğa-insan ilişkisini anlattığı bu filminde, insan-insan ilişkilerini de öne çıkartıyor. Dağcıların lideri Rob, Jan Arnold’la beraber. Kadını hamile. Kız babası olmayı hayal ediyor Rob. Kızı olursa adının Sarah olmasını düşlüyor bir de. Everest’in uzmanı Rob, bildiği bu dağı yenebilecek miydi bir daha? Teksaslı Beck Weathers, zaman zaman dağa kaçan maceracılardan biri. İki çocuk babası Beck, bu defa karısı Peach’e haber vermemiş. Gözlerinden de ameliyat olmuş üstelik. Bumacera, ailedeki küçük sorunları onarabilecek miydi? Ya Doug? İlkokul öğrencileri onun bu maceraya katılması için para toplamış ve Everest’e yollamışlar. Doug Hansen, bu çocuklara ilham vermek istiyor Everest’in zirvesine ulaşarak. Helen Wilton da Rob’un sağ kolu bu macerada. Everest’in eteklerinde kurulmuş kampta iletişimi ve ihtiyaçları karşılıyor Helen. Bir de maceracılardan Scott Fischer var. Elbette yerel rehber Ang Dorjee de. Everest’in zirvesine ilk ulaşan kadın Yasuko Namba’yı da unutmamalı. Yönetmen, trajedileri yaşayanları önde göstererek Everest’in trajediler dağı olduğuna dokunduruyor seyircilere.
Çarpıcı görsellik…
Maceracılar, Everest’e tırmanmadan önce küçük tırmanışlar yapıyorlar önce. Mart ayının sonunda başlayan macera, Mayısın ilk yarısında başlıyor. Filmde gerçek anlamda o anın içinde olunan
anlar var. İki buzul arasına gerilmiş ince uzun asma köprüden geçiş anı insanı insana gerçek anlamda yükseklik korkusu yaşatıyor. Aşağısı uçurum ve neredeyse dibi görünmüyor. Bir an koltuktan aşağı doğru kaydığınızı hissedebilirsiniz. Müthiş ve anlatılamaz bir duygu. Buna benzer bir anı daha yaşatıyor yönetmen. Beck, iki buzul arasına kurulmuş merdivenlerden karşıya geçerken, onun yaşadığı korku iliklerde hissediliyor. Elbette fırtınalar ve çığlar da var. Zirvede, bu maceracılar gibi oksijensiz kalmış gibi de hissediyorsunuz. Yönetmenin, son jenerik öncesi küçük bir sürprizi de var seyircilere. Merak duygusu iyidir.
Filmde, Everest’e ilk çıkanlara da saygı sunuşu yapılıyor. 1953’te bu yüce dağa Yeni Zelandalı Edmund Hillary ve Nepalli Tenzing Norgay tırmanmıştı. Dağa adını verense İngiliz coğrafyacı Albay George Everest olmuş 1865’te.
Filmin müziklerini yazan Toskanalı besteci Dario Marianelli’yi de keşfetmeli. Joe Wright’ın 2007 yapımı “Atonement-Kefaret” filmindeki besteleri arşive alınmalı. Onun müzikleri insanın ruhuna iyi geliyor. Bu filmde de öyle. Marianelli, müziklerini Everest’in ruhuna adamış sanki. Everest’in ruhuna dokunabiliyor insan bu müziklerle. Zaman zaman dingin, zaman zaman çığlık atar gibi. Filmin kameramanı da önemliydi. Salvatore Totino, Ron Howard’ın 2006’daki “The Da Vinci Code-Da Vinci Şifresi” ve 2009’daki “Angels & Demons-Melekler ve Şeytanlar” filmlerindeki fotoğrafları çok çarpıcıydı. Ama yine Howard’ın yönettiği 2005 yapımı “Cinderella Man” filmindeki çalışması da hatırlanmalı. Kormákur’un 2015 yapımı “Everest” filminde de solukları kesiyor çarpıcı fotoğraflarıyla bu kameraman.
(21 Eylül 2015)
Ali Erden