İtalyan yönetmen Saverio Costanzo’nun ülkesi dışında İngilizce çektiği ‘Aç Kalpler / Hungry Hearts’ türden türe atlayarak sansasyonel olma çabasında bir yapım. Marco Franzoso’nun ‘Il Bambino Indaco / Seçilmiş Bebek’ adlı romanından uyarlanan ancak mekân olarak New York’a kaydırılan hikâye pek de romantik olmayan bir güldürü tadında başlıyor. Amerikalı mühendis Jude ile İtalyan elçiliğinde çalışan Mina’nın Çin lokantası tuvaletinde kilitli kaldıkları tam yedi dakika süren giriş sekansı kesintisiz tek plan ve dayanılmaz eğlenceli. Bu parlak başlangıcın ardından birlikte yaşamaya başlayan çiftimiz hesapta olmayan bir hamilelik sonrasında evlilik kararı alır. Flashdance’in popüler şarkısı ‘What a feeling’ eşliğinde dansedilir. Jude’un bozuk İtalyancasıyla Mina’ya ithaf ettiği (Domenico Modugno’dan özgün yorumu final jeneriğinde yer alan) 60’lı yılların ünlü aşk şarkısı ‘Tu si ‘na cosa grande’ ile romantizm doruğa tırmanır.
Sorunlar hamilelik sürecinde başlar. Bu dönemde birbirlerini ne kadar az tanıdıklarını keşfeder genç evliler. Hayvansal gıda ile beslenmeye karşıdır Mina. Bu tercihi bebeğin anne karnında yeterince gelişememesine neden olur. Hamileliği sırasında ziyaret ettiği medyumun sözleri doğrultusunda bebeğinin doğaüstü yeteneklere sahip olduğuna inanmış olan genç kadının çağdaş tıbba olan güvensizliği doğum sonrasında şiddeti giderek artan bir paranoyaya dönüşür. Bu durum karşısında Jude yeni doğan bebeğin sağlığı ve hayatta kalması için karısıyla kıyasıya bir mücadeleye girişecektir.
Costanzo’nun komik ilk bölümden başlayarak ustaca oluşturduğu klostrofobik yapı eşler arasındaki anlaşmazlığa paralel olarak derinlik kazanıyor film boyunca. Çiftin arkadaş çevrelerinden uzaklaşarak yalnızlaşmaları ve yaşadıkları çatı katında neredeyse mahsur kalmalarını etkileyici bir dille veriyor İtalyan sinemacı. ‘Repulsion / Tiksinti’nin apartman dairesine sıkışmışlık hali ya da ‘Rosemary’nin Bebeği’nin seçilmişliğini hemen akla getiren bir Polanski dünyasını yeniden oluştururken 16 mm kamera kullanan Fabio Cianchetti’nin yoğun yakın planları, balık gözü objektifle bozulmuş görüntüler, Nicola Piovani imzalı tedirgin müzik çalışması ve de her ikisi de Venedik Film Festivali’nden ödüllü genç oyuncular Adam Driver ve Alba Rohrwacher’in üstün performanslarından büyük ülçüde destek alıyor.
Bütün bunlar hayli ümit verici bir biçimde başlayan filmin tatmin edici olmaktan uzak bir finalle noktalanmasını engelleyemiyor ne yazık ki. Burada sorun büyük ölçüde Costanzo’nun bizzat kaleme aldığı senaryodan kaynaklanıyor. Karakterlerin geçmişi hakkında izleyicisini aydınlatmayan hikâye finale doğru muhafazakâr bir yapıya bürünüyor. Erken yaşta anne kaybının izini taşıyan genç kadının kuşkularını sıradan bir gerilim motifi olarak kullanmayı yeğlerken onun geleneksele başkaldırışının nedenleri üzerinde durmuyor, işi vegan ve kadın düşmanlığına kadar vardırıyor.
(11 Ağustos 2015)
Ferhan Baran
ferhan@ferhanbaran.com