Amerikan sinemasının kelimenin tam anlamıyla ‘bağımsız’ kalmayı başarabilmiş sayılı isimlerinden David Gordon Green’in geçtiğimiz yıl Venedik Film Festivali’nde görücüye çıkmış olan son filmi ‘Manglehorn’ bizde ‘Hayallerimdeki Kadın’ adıyla sönük yaz vizyonunu şenlendiriyor.
1975 doğumlu sinemacı henüz 25 yaşındayken çektiği ilk uzun metrajı ‘George Washington’ ile dikkatleri çekmiş ve her çalışması merakla beklenir olmuştur. Doğup büyüdüğü güneyin küçük kasabalarını, yaşamları katı gerçeklik ile düş dünyası arasında gidip gelen kırsal kesim insanlarının öykülerini sade bir dille, zaman zaman belgesele göz kırpan bir üslupla anlatır Gordon Green. Zincirlerinden boşalmış bir dünyada seçim yapma durumundaki bir grup yeniyetmenin sıcak yaz serüvenini ince dokunuşlarla verdiği ilk çalışması sinemada büyüme üzerine yapılmış en güzel filmlerdendir.
Filmler birbirini kovalarken yönetmenin erkek karakterleri de yaş almaya başlar. En iyi filmi olarak kabul edilen ‘Yolların Prensi / Prince Avalanche’ (2013) ile Berlin Film Festivali’nde en iyi yönetmen olarak ödüllendirilir. İzlandalı yönetmen Hafsteinn Gunnar Sigurdsson’un 2011 yapımı ‘A Annan Veg / Either Way’ filminden esinle bu yol hikâyesini kendi topraklarına Texas’ta küçük bir kasabaya taşımıştır bir kez daha. Almanya’da yeni bir yaşam hayalleri kuran otuzlu yaşlardaki içe dönük Alvin ile aklı bir karış havada yardımcısı 1987 yılı büyük orman yangınları ertesinde perişan olmuş ıssız karayolu üzerindeki trafik çizgilerini boyama işini sürdürürken kavrulmuş ağaçlık alanda varoluşlarıyla hesaplaşır, sönmüş ocakların hayalet sahipleriyle söyleşirler.
Bağımsız tavrından ödün vermeyen sinemacı bizde de sinemalara uğramış bir önceki çalışması ‘Joe’ ile bu kez bir roman uyarlamasına girişir. Mekan yine Texas’ın ücra bir yerleşim bölgesidir ancak Larry Brown’ın metni yönetmenin önceki öykülerine kıyasla hayli serttir. Ellisine merdiven dayamış yorgun ve yalnız Joe’nun öyküsü Gordon Green’in metaforlarla yüklü sineması için biçilmiş kaftandır. Kereste şirketlerinin taşeronu olarak ormanlık alanda yaşlı ağaçların zehir zerkedilmek suretiyle kurumaya bırakılması işini organize eder Joe. Ölmeye yatmış bezgin Joe dibe batmış aile ortamından kendini ve küçük kız kardeşini kurtarmaya çabalayan 15 yaşındaki Gary’ye bir baba şefkatiyle kol kanat gerdiğinde hayatı anlam kazanacaktır. Ana akım sinemanın star oyuncularından Nicolas Cage’in Joe kompozisyonunda uzunca bir sürenin ardından en parlak yorumlarından birini sunduğu bir çalışmadır bu aynı zamanda.
Küçük bütçeli bağımsız yapımlarında yıldız oyuncularla çalışmalarını sürdürüyor Amerikalı sinemacı. Al Pacino’nun en duyarlı yorumlarından biriyle can verdiği Angelo Manglehorn da bir küçük Texas kasabası eskisi. Kırk yıldır bölgenin çilingiri olarak çalışmakta, kilitli kalmış ev ya da araba kapılarını, kasaları açmak suretiyle kasaba halkına hizmet vermektedir. Buna karşılık kendi evinin kapıları ve kalbi başkalarına kapalıdır yaşlı adamın. Gençlik yıllarının unutamadığı aşkının hayalleriyle yaşar. Clara’ya yazdığı tümü geri dönmüş mektupları titizlikle arşivler.
‘Hayallerimin Kadını’ yönetmenin önceki filmleri gibi saf gerçeklikle fantezinin, gerçeküstünün içiçe geçtiği unutulmaz anlarla dolu. Gordon Green’in yalnız adamlar albümünün şimdilik sonuncusu posta kutusunun altındaki bal peteği, fotoğraflarla donatılmış eski bir kayık, anahtar yutmuş ev kedisinin yakın çekim operasyon süreci ya da uzaktan uzağa Godard’ın ‘Week End’ine selam sarkıtan parçalanmış karpuzların nedensiz bir biçimde dört bir yana saçıldığı zincirleme yol kazası gibi uyumsuz sahneleri ardarda sıralıyor. Yönetmenin değişmez çalışma arkadaşlarından Tim Orr’un görüntülerinden, Explosions in the Sky ve David Wingo’nun müzik çalışmasının desteğini alan ‘Manglehorn’un bir diğer sürprizi de sinemada çok sık izleyemediğimiz Holly Hunter’ın varlığı. Deneyimli oyuncunun yaşlı çilingirden ilgi ve şefkat bekleyen geçkin ve alımlı banka memuresi kompozisyonu keşke daha uzun yazılsaymış diye hayıflanmaktan kendimizi alamıyoruz.
(23 Ağustos 2015)
Ferhan Baran
ferhan@ferhanbaran.com