SİNEMADA BİR ASIR – mı? (SİNEMADA BİR ASIR ve 100 İLLÜSTRASYONLA TÜRK SİNEMASININ 100. YILI Kitapları Üzerine)

Başlığın sonunda ki (mı?) sorusu boşuna konmadı, soru ekini koymazsak 2014’de yayınlanan kitaba göre (kitabın adına göre) sinemamızın başlangıcı 1914 olmaktadır, genel geçer kullanım da böyledir. Fakat kitabın 23. sayfasında yer alan Alican Sekmeç’in “Türk Sineması’nda İlk Filmler” yazısı bile, bu 1914 tarihini daha öncelere (1912’lere) taşıyor, ayrıca, 1914’de çekildiği kabul edilen Ayestafanos’taki Rus Abidesinin Hadmi (doğru ve gerçek adı budur, bu-nu bu filmden söz ederek, sinemamızın başlangıçını bu filme bağlayan Sn. Nijat Özön -50 yıl sonra- söylemektedir.) aslında tanımlandığı gibi -ve film hakkında şimdiye kadar edindiğim bilgilere göre- bir belgeselden çok bir “haber film”dir, aynı zaman da bir belgedir de. Sn. Âlim Şerif Onaran ise -bu tarz (“haber film”)- filmlerin çekilişini 1911, hatta 1909’a kadar indirmektedir. Bunları görünce, 1914’ü başlangıç olarak kabul etmek biraz zor oluyor benim için.

Burçak Evren ve Alican Sekmeç de kitapta yer alan yazılarında 1914’den önceki filme çekilmiş görüntülerden söz etmektedirler. MOSD’ın (Merkez Ordu Sinema Dairesi) kuruluşu da yasa ile ve 1915’de yapıldığına göre, resmi kuruluşun bu tarih olması daha tutarlı geliyor. [Ben kişisel olarak ilk konulu filmimiz olarak kabul edilen -1912 ve 1914’de çekilen filmleri almak gerekli aslında ama, Pençe’yi (Sedat Simavi – 1917) başlangıç olarak alıyorum.]

Kitapta yer alan kendi yazımı henüz okumadım (belki okumaya zaman da bulamayabilirim). Fakat Geçiş Dönemi Yönetmeni olarak sözünü ettiğim yönetmenlerden Çetin Karamanbey’in 1949’da çektiği Yalan isimli filmin adı Yara olarak yazılmış (bunda benim hatam var) ve bu filmle ilgili olarak 1978’de Ülkü Erakalın’ın çektiği Yara filminin afişi konulmuş. Karamanbey’in filminin adını Yalan olarak düzeltiyorum. Yara filminin afişinin bulunduğu sayfada Aydın Arakon’un 1959’da çektiği Fosforlu Cevriye filminin afişi yerine, bu filmin re-make’i olarak 1969 yılında Nejat Saydam tarafından Fosforlu Cevriyem adı ile yapılan filmin afişi var. [Her iki filmin (Yara ve Fosforlu Cevriyem) afişi de yazıda adı anılan yönetmenin filmlerinin afişi değil. Birisi birazda benden kaynaklanıyor fakat iki afiş de belirtilen filmlere / yönetmenlere ait değil -“afişler” konusunda benzeri hatalara rastlarsam konuya tekrar döneceğim.] (Sinemamızın ilginç kitaplarından olan, “5555 AFİŞLE TÜRK SİNEMASI” kitabında Yalancı filminin afişi yok, Fosforlu Cevriye’nin ise afişi yerine küçük bir bandı var.)

Kitabın 69. sayfasında Agâh Özgüç’ün yazısı yer alıyor. Sinemamız hakkında bugüne kadar yüzlerce yazı, onlarca kitap yazan Özgüç için, “yönetmen” tanımlaması kullanılmış. Özgüç hiç yönetmenlik yapmamıştır, bu değerlendirme tamamen hatalıdır.

Coşkun Çokyiğit 85. sayfada yer alan yazısında sinemamızın uyarlamasını yaptığı filmlerden söz ederken (89. sayfa) Kemal Tahir’in Devlet Ana’sını da sayıyor. Devlet Ana’nın sinema uyarlaması yapılmadı (TV uyarlaması da yapılmadı). Devlet Ana’nın sinema uyarlamasını Halit Refiğ yapmak istedi ise de sonradan projeden vaz geçti. Çokyiğit, Kemal Tahir’in hemen peşinde Suat Derviş’e yer vermiş ve Fosforlu Cevriye romanının 1959’da sinemaya uyarlandığını yazmış. Bu roman hiç bir zaman sinemaya uyarlanmadı. Roman 1940’larda bir gazetede tefrika edilir ve Derviş de romanın sinemaya uyarlanması girişiminde bulunur fakat sonuç vermez. Metin Erksan ve Abdullah Ziya Kozanoğlu “erkekleşmiş kadın” tipini ele alan bir senaryo projesi üzerinde anlaşırlar ve yazarlar. Düşünülen isimlerden biri de Fosforlu Cevriye’dir. Fakat çalıştıkları film şirketi ortakları ayrılınca filmin çekilmesi gerçekleşmez ve hazırlanan senaryo, ayrılış sonunda Acar Film’i kuran Murat Köseoğlu’nda kalır. Bir süre sonra senaryoyu ele alan -o sıralar- şirketin filmlerini çeken Aydın Arakon yeni baştan yazar ve Fosforlu Cevriye filmini çeker
(1959). Bu filmin senaryo aşamasından beri Derviş’in romanı ile ilişkisi yoktur. Roman ancak 1964’de kitap olarak basılıp yayınlanır. Daha sonra Ümit Elçi tarafından müzikal olarak TV için dizi olarak çekilir. Suat Derviş’in Fosforlu Cevriye’si sinema uyarlanmaz, Memduh Ün çekmek isterse de yapımcının, yazarın kimliği üzerindeki düşünceleri nedeni ile yazılan senaryo oldukça değiştirilir (aslında “tamamen değiştirilir” demek daha doğru) ve Cevriyem adı ile çekilir (1978). Arakon, -kendi yazdığı senaryodan çektiği- Fosforlu Cevriye filminin gördüğü ilgi üzerine içinde fosforlu sıfatı geçen iki film daha çeker ki, bunların da Derviş’in kitabı ile ilgisi yoktur. (Kıtıpiyoza Tuzak: Fosforlunun Oyunu -1959 / Fosforlu Oyuna Gelmez – 1962 ) Çokyiğit’in sözünü ettiği Bana Derler Fosforlu’ya gelince S. Derviş’in bu isimle bir kitabı dahi yoktur. Bu isim Ertem Göreç’in yönettiği bir filmin adıdır (1969).

Nurçay Türkoğlu 55. sayfada başlayan yazısında, sinemamızda oyunculardan söz ederken Adalet Pee ve Emine Adalet’ten ayrı ayrı kişiler olarak söz eder. Oysa isimleri anılan kişiler aynı kişidir. Emine Adalet filmlerde de oynayan esas işi dansözlük olan bir kişidir. ABD.li bir kişi ile yaptığı evlilik sonucu “Pee” soyadını almıştır. Türkoğlu, aynı şekilde aynı kişiyi, künyelerde yer alan farklı isimleri ile farklı kişilermiş gibi sayıyor: İrma Toto – Toto Karaca. İrma Toto, tiyatro ve sinema oyuncusu Mehmet Karaca ile evlenerek Karaca soyadını alır, Cem Karaca’nın annesidir. Türkoğlu’nun Muazzez Ülker Er olarak sözünü ettiği kişi ise Muazzez Ülkerer’dir. (Bazı film künyelerinde Muazzez Ülker olarak yer alır.) Türkoğlu’nun yazısı içinde geçen Refik Kemal Arduman’ın Köroğlu filmi için 56. sayfada yer alan afişin, adı geçen film ile ilgisi yoktur. Film 1945 yapımıdır, kitapta film ile ilgili olarak yer alan afişte, filmin renkli ve sinemaskop olduğu belirtiliyor. Bu özellikler sinemamızın 1945 yılı bir yapımı için söz konusu olamaz, ayrıca oyuncu olarak afişte adı yazan Enver Mehmet ve Leyla Bedir adlarında sinemamızda hiç bir zaman oyuncu olmamıştır. Bu afiş, sinemamızın çektiği hiçbir Köroğlu filmine de ait değildir. Aynı yazıda söz konusu edilen Muhsin Ertuğrul’un 1938 yapımı Aynaroz Kadısı filminin afişi 5555 Afişle Türk Sineması kitabının 22. sayfasında bulunmasına rağmen 58. sayfada filme kaynaklık eden oyunun Dram Tiyatrosu’nda Ercüment Tahsin rejisi ile sahneye konan oyunun afişine yer verilmiştir.

Festivalin açılış gecesi konuşmasını yapan Belediye Başkanı Menderes Türel’in açılış konuşmasında Fuat Uzunkınay diye adını andığı, sinemamızın başlangıç günlerinde yer alan [“Ayestafanos’taki Rus Abidesinin Hadmi (Yıkılışı)”] filmi ile adından söz ettiren, bu nedenle sinemamıza başlangıç yapan kişi olarak yer alan Fuat Uzkınay’dan yazısında söz eden (405. sayfa) Ömür Gedik, adı Fuat Özkınay haline getirmiştir.

İsimler ne hallere geliyor fakat benim, Karamanbey’in “Yalan” filmini nasıl “Yara” (Seyfi Havaeri) yaptığımı hâlâ çözmüş değilim. Diğer isim yanlışlıklarını da böyle açıklanamaz hatalara bağlıyorum. Nitekim, Çokyiğit Devlet Ana yazarken kastının Yorgun Savaşçı olduğunu, hatasını kendisine söylediğim zaman fark etti. Yalnız şunu eklemek istiyorum: Sinemamız Yorgun Savaşçı’yı da film yapmamıştır. Yorgun Savaşçı, Halit Refiğ tarafından TV filmi olarak çekilmiş, sonra da yaptıranlarca (öncelikle devlet yönetimince) yakılmıştır. Sonradan yakılmaktan kurtulmuş bir kopya TRT tarafından gösterilmiştir. Bu arada -yakılma dedikoduları yoğun bir şekilde tartışılırken- Tunca Yönder tarafından ikinci kez, yine TV dizisi olarak çekilmiştir. (İşin ilginç yönü her iki çekimde de Cehennem Yüzbaşı Cemil, Can Gürzap tarafından oynanmıştır.).

2. kitap / 100 İllüstrasyonla Türk Sinemasının 100. Yılı

Sinemamızın ürettiği 100 filmin çeşitli kişilerce yapılan 100 İllüstrasyon’u aynı kitapta toplanmış, bu illüstrasyon’lar da bir sergi oluşturmuştu. Bunlara yapılan açıklamalara bazı düzeltmeler gereğini duydum.

Yılmaz Güney’in 1970’de yaptığı Umut filmine yönetmen olarak Şerif Gören adı da yazılmış, bu filmde Şerif Gören’in herhangi bir katkısı yoktur. Başka konuda her hangi bir katkısı var mı, bunu da bilmiyorum. Hatta bu filmin çekildiği günlerde Güney ve Gören’in çalışmaları var mı, bu konuda da bilgi sahibi değilim. Bu illüstrasyonu yapan Sedat Girgin bu birlikteliği nereden edindi, merak konusu.

Gören / Güney ikilisi hakkında bir başka yanılgı da Yol filmi ile ilgili. Bu filmin ilk projesinin adı Bayram’dı ve yönetim işi Erden Kıral’a verilmişti. Filmin 10 kahramanı vardı. Güney, Kıral’ın çektiği bölümleri onaylamayarak kahraman sayısını 6’ya indirir, yönetmenliği Gören’e verir ve filmin adını da Yol olarak değiştirir. Senaryosu Yılmaz Güney tarafından yazılan film tamamen Gören tarafından çekilir (yönetilir), kurgu işlemini de Yılmaz Güney yapar. Film bizde ve yurt dışında Güney / Gören ikilisinin filmi olarak anılmaktadır fakat -sette- filmi yöneten Şerif Gören’dir. Filmin illüstrasyonunu yapan Berkay Dağlar da filmin ikili tarafından yönetildiğini kabul etmiş ki, -film yönetmenin ne olduğunu düşünürsek, gerçi Gören’in elinde sanırım ayrıntılı bir senaryo vardı,- bunu yine kabul etmek biraz zor.

Naz Tansel’in illüstrasyon yaptığı Endişe’de ise durum biraz farklı. Bu filmi senaryoyu da yazan Yılmaz Güney çekecek ve başrolü de kendisi oynayacaktı. Hatta çekimler başlamış idi. Filmin başında bulunan ve jeneriğin fonunu oluşturan bölümler -film hakkındaki bilgilerim yanlış değilse- Güney tarafından çekilmiştir. [Adana’ya giren yollarda, kamyon motor seslerinin fon müziği yaptığı sahnelerde, Adana girişlerinde / (hangi ve neredeki girişler -belki de-) hepsi… / bulunan Sabancı Holding’e ait iş yerlerinin / fabrikanın isimlerin sonunda bulunan “SA”lara zoom yapılır. Son zoom ise şehrin girişindeki ADANA levhasındaki son hecenin, tebeşirle (“SA”), yani ADASA yapılmış haline yapılır. Hazırlanışı ve bitirilişi bakımından çok sinemasal olan bu jenerik film hakkındaki bilgilerine göre Güney tarafından çekilir. (Sonra Adana’ya varmış kamyonlardan inen geçici işçiler arasında Yılmaz Güney görünür/görünmez. – farkına varamayan seyirci olabilir, ama Güney’in filmdeki tek görüntüsü budur.] Bu çalışma gecesi, Yumurtalık Hakimi cinayeti ile ilgili olarak Güney tutuklanınca, filmin yönetimini Şerif Gören’e bırakmak zorunda kalır. Rolünü ise o güne kadar sinemada hiç oynamamış, tiyatro oyuncusu Erkan Yücel oynar. Filmi tamamen Gören çeker Daha önce Güney’in çektiği bir kısım filmlerin yönetmenliğini de yapmıştır ama bu filmlerde senaryoları da yazan Güney, bazı sahneleri kendisi için ayırır (çeker) geri kalanları da Gören’e bırakır. Bu filmlerin hemen hepsinde Güney oynar ama oyunculuk başka şeydir, yönetmenlik başka şey. Son söz olarak Endişe filmi Gören tarafından çekilir. filmle hem bütünleşen hem de ayrı duran jenerik ise Güney tarafından çekilir (eğer bu bilgi yanlış ise hata sadece benim.)

Ufak ve görmezden gelinebilecek bu hataları düzeltmek istememin nedeni, her iki kitaptaki bilgileri olduğu gibi benimseyip doğru kabul edenlere, sinemamız konusunda daha dikkatli olmaları için. İlgilenmiyorlarsa kimsenin yapabileceği bir şey yoktur. (Şunu da son söz olarak söyleyeyim, Sinemada Bir Asır’daki tüm yazıları okuyabilirsem, rastladığım yeni hataları, eğer yapılacaksa, ikinci basımda düzeltme gayreti içinde olacağım.)

(20 Ekim 2014)

Orhan Ünser

Babalar ve Oğullar

Vizyonun yepyeni Hollywood yapımlarından ‘Yargıç / The Judge’ ezeli ebedi baba oğul çatışması üzerine. Filmin adından tahmin edileceği üzere ana karakterlerimiz hukuk adamı. Indiana eyaletine bağlı Carlinville kasabasının 42 yıllık yargıcıdır baba Joseph Palmer. Hayatını geçirdiği bu küçük yerleşim bölgesinin adil kanun adamı olarak haklı bir şöhreti vardır. Hikâye ilerledikçe detaylarına ulaştığımız babayla çatışma ertesinde kasabayı terk etmiş ve o da hukuk okumuş oğul Henry Hank ise Chicago’nun gözde avukatlarından biri olmuştur. Dolandırıcı para babalarının davalarını beraatle sonuçlandırmakla ünlüdür. Kibirlidir, şımarıktır. ‘Beni tutmaya masumların parası yetmez’ küstahlığından geri durmaz. Annesinin cenazesi nedeniyle doğup büyüdüğü ama derin bir nefret duyduğu baba ocağına mecburi bir dönüş yapar yıllar sonra. Tek günlük kısa bir ziyarettir amaçladığı. Lakin yaşlı babanın ölümle sonuçlanan bir kaza nedeniyle sorgulanacak olması avukat oğulun kasabada kalmasına neden olur. Yargıç babanın savunmasını üstlenen Hank, geçmişin hayaletleriyle hesaplaşma durumundadır artık.

Daha önce önemsiz güldürülere imza atmış yönetmen David Robkin’in bu ilk drama denemesi bizlere Çağan Irmak’ın sevilen filmi ‘Babam ve Oğlum’u (2005) hatırlattı. Kaçarcasına terk edilen baba ocağına yıllar sonra dönüş, babayla oğlun muhalefeti, kasabada kalmış biri yarım akıllı iki kardeş, eski sevgili gibi figürleriyle. Ancak benzerlik buraya kadar. Bizim insanımızın yaşadığı travmalar ve darbe dönemi acılarıyla Irmak’ın filmi gözyaşlarını sel gibi akıtan koyu bir melodramdır. Bu Amerikan hikâyede trajediye pek yer yok. Hükümran babanın sevgisizliği, büyük ağabeyin elim bir kaza sonucu spor kariyerinin sona ermesi ya da ölümcül hastalık gibi unsurlar burada da mevcut ancak Robkin’in filmi çok daha sakin bir tonda ilerliyor. Hank’in alaycı deyişiyle ‘bir Picasso tablosu gibi’ dağınık ve düzensiz bir aile tablosu resmedilen.

Sinema ve televizyonda onlarca benzerini izlediğimiz aile dramları ve Amerikan sinemasının pek sevdiği diğer mahkeme filmlerinden üstün bir yanı yok bu çalışmanın lakin oyuncu kadrosu muhteşem. Son dönemde üzerine yapışmış süper kahraman rollerinden bu film için izin almış görünen çağımızın en başarılı aktörlerinden Robert Downey Jr. ile kariyerinin son döneminde (kendisine yeni bir Oscar adaylığı getirmesi muhtemel) çok etkileyici baba karakterinde yılların oyuncusu Robert Duvall karşılıklı döktürüyor. Ağabeyde hayli kilo almış Vincent D’Onofrio, gençlik aşkında yetenekli Vera Farmiga, savcıda delici ‘Fargo’ bakışlarıyla Billy Bob Thornton filmin öne çıkan diğer oyuncuları.

(20 Ekim 2014)

Ferhan Baran

[email protected]

Kod Adı: K.O.Z.

Celal Çimen’in yönettiği ve Cem Kurtoğlu, Hakan Ural, Hazım Körmükçü ile Tolga Karel’in oynadığı Kod Adı: K.O.Z., 13 Şubat 2015′de Mars Dağıtım dağıtımıyla Parantez Yapım tarafından vizyona çıkarıldı.
Devlet içerisinde devlet kurma çabasını ve oluşturulan kadroların kimlere hizmet ettiğini açıklayan bir film. Devlet düşmanlarının ortaya çıkarılmasını anlatan filmde, yargı ve polis teşkilatındaki yapılanma, Gezi olayları, 17 Aralık dönemindeki MİT tırları operasyonları, 17 ve 25 Aralık operasyonlarıyla ne gibi olayların hedeflendiği, savcı ve hâkimlerin imza attığı hukuk cinayetleri başta olmak üzere birçok konu başlığı yer alıyor.

  • Basın Bülteni: 1 / 2
  • Fotoğraflar
  • Web Sitesi
  • Fragman

Kod Adı: K.O.Z. yazısına devam et

Rudolf Nureyev: Asi Ruh Belgeseli Altın Portakal Film Festivali’nde Yarın Gösteriliyor

Bir Türkiye aşığı olan ve birçok kez Türkiye’ye gelen ünlü balet Nureyev’in hayatını anlatan Rudolf Nureyev: Asi Ruh belgeseli 14 Ekim 2014 saat 19:30’da Altın Portakal Film Festivali Panaroma Bölümü’nde Migros’un AVM’de izleyici ile buluşacak. Belgesel, 20. yüzyılda klâsik ve modern balenin öncülerinden ve dünyanın en önemli baletlerinden Rudolf Nureyev’in hayatını anlatıyor. Ufa’da fakir bir ailenin oğlu olarak büyüyen Nureyev, başarısını azmine ve tutkusuna borçlu.

Bugünün Sinemasında Oyuncunun Role Hazırlanmaya Vakti Yok

Türkiye’nin en köklü sinema etkinliği, Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali bir kez daha bir sinema divasına ev sahipliği yaptı. 51. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde ‘Ustalık Sınıfı’na katılan Oscar ödüllü oyuncu Ellen Burstyn, zerafeti ve sıcakkanlılığı ile herkesi kendine hayran bıraktı. FIPRESCI Başkanı, sinema yazarı Alin Taşçıyan moderatörlüğünde yapılan etkinlikte Burstyn, sözlerine, Amerikalı şair Mary Oliver’in Yaban Kazı (Wild Geese) şiirini okuyarak başladı. Ustalık Sınıfı’ndaki ilk dersini de şiirdeki “İçindeki yumuşak hayvan neyi sevmek isterse bırak onu sevsin” dizesinden ilhamla “İçindeki sesi dinle” diye verdi.

Bugünün Sinemasında Oyuncunun Role Hazırlanmaya Vakti Yok yazısına devam et

Figüran Filminin Merakla Beklenen Fragmanı Yayınlandı

Sezonun en iddialı komedi filmlerinin arasında yer alacağı söylenen Figüran filminin merakla beklenen fragmanı yayınlandı. Tolga Çetin’in yönettiği filmin başrollerini Ceyhun Fersoy, Serenay Aktaş, Ferdi Kurtuldu ve Erdal Cindoruk paylaşıyor. Filmin konusu şöyle: Dünyanın en sakar figüranı Mutlu, kendi senaryosunda başrol oynayacak kadar yetenekli bir aktör olduğunu düşünmektedir. Mutlu ve ışık asistanlığı yapan Cempo, mesleklerinde en üste çıkmak için, kendi senaryolarını film çekmek istemektedirler. Bu plânlarını hayata geçirmek için, Mutlu’nun figüranlık yaptığı dizinin başrol oyuncusu Pelin Şafak’ı kendi projelerinde oynatmak istemektedirler.

  • Basın Bülteni
  • Fragmanı izlemek için tıklayınız.
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.

Barışın Sesi Küçük Kara Balıklar Seyirciyle Buluştu

51. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali’nin Belgesel Özel Gösterim bölümünde yer alan Küçük Kara Balıklar: Güneydoğu’da Çocuk Olmak filminin seyirciyle buluşmasında, duygu dolu anlar yaşandı. Yönetmenlerden Ahmet Haluk Ünal şöyle konuştu: “Hepimizin ortak fikri, film tamamlanınca prestijli bir festivalde seyirciyle ilk buluşmayı gerçekleştirmek, daha sonra ise internet üzerinden olabildiğince çok insanın, bu hikâyeleri görebilmesini sağlamaktı.”

Barışın Sesi Küçük Kara Balıklar Seyirciyle Buluştu yazısına devam et