Kahraman Bakkal Süpermarkete Karşı

Bizde ‘Sınırsızlar Kulübü’ adıyla gösterime giren ‘Dallas Buyers Club’ bu yılın Akademi Ödülleri listesinde öne çıkan filmlerden biri. 5.5 milyon dolarlık bütçesiyle pahalı stüdyo yapımlarına toz attıran bu küçük bağımsız yapımın önlenemez yükselişi sürpriz değil aslında. Başarısı, sayısı 6 bine yaklaşan Amerikan Akademi üyelerini tavlamaya yönelik formülleri maharetle uygulamasında.

‘Dallas Buyers Club’, HIV virüsünün yol açtığı çağın vebası AIDS’in kaotik ilk yıllarını gerçek bir kişilik üzerinden anlatıyor. Ron Woodroof’un hikâyesinin beyazperdeye yansımış haline itirazlar gelse de, anaakım Amerikan sinemasında 1993 yapımı Philadelphia’dan beri pek fazla işlenmemiş olan AIDS kâbusu filme yeterince güçlü bir dramatik malzeme sağlıyor. Bir rodeo kulisinde iki kadınla yaşadığı kaçamak esnasında virüsü kapan Woodroof güneyli tipik bir kovboy. Üstelik ırkçı ve homofobik. Eşcinsel hastalığı olarak bilinen AIDS’e talihsizce yakalanmış olmasına ve maço dostlarının kendini dışlamasına isyan ediyor. Doktorlar sadece 30 günlük ömrü kaldığını bildirince isyanı daha da büyüyor. Hayatta kalma dürtüsüyle halen deneme aşamasında olan ve karaborsa olarak zor temin edilen AZT’nin peşine düşüyor önce. Toksik yan etkileri yüksek bu ilâç yerine, Mexico’da araştırmaları süren alternatif tedavi yöntemlerini deniyor daha sonra. Kendi üzerinde başarılı olan ve ömrünü uzatan vitamin, protein ve mineral ağırlıklı tedavi setinin ticaretine koyuluyor en sonunda. Ülkenin farklı eyaletlerinde devreye giren ‘tüketici kulüpleri’ hastalığın pençesinde kıvranan yüzlerce kişinin cankurtaran simidi haline geliyor. Bu olaylar sırasında travesti Rayon ile gelişen dostluğu, güçlü ilaç şirketlerine meydan okuyan maço kovboyun eşcinsellere bakış açısını da değiştirecektir.

Orta karar çalışmalarıyla bilinen Kanadalı Jean-Marc Vallée imzalı yapım, Amerikan sinema izleyicisi ve Akademi mensuplarının pek sevdiği birden çok temayı beceriyle kaynaştırmış. Dramatik hikâyesine, dev şirketlere kafa tutan başarılı küçük girişimci modeliyle geleneksel ‘Amerikan Rüyası’ sihri eklemiş. Onlarca kilo kaybetmiş ve yine çok başarılı bir makyaj çalışmasıyla farklı karakterlere bürünmüş iki yıldız oyuncusu, Oscar’ı hedefleyen parlak performanslarına iyice asılmış. Senaryosundaki eksik gediğini, karakter oluşturmadaki yetersizliğini, vasat yönetmenlik çalışmasını, gerek hikâyenin gerekse (oyuncu tabiriyle alabildiğine ‘dişi’ roller yakalamış) Matthew McConaughey ve Jared Leto’nun albenisiyle kapatmayı becerebilen ‘Sınırsızlar Kulübü’, çok şey beklememek kaydıyla ilgiyle izlenen filmlerden.

(10 Mart 2014)

Ferhan Baran

[email protected]