Tolga Örnek, Senin Hikayen’le Duygu Dolu

Önceki filmlerinden farklı olarak herkese dokunabilecek bir hikâyeyi beyazperdeye aktaran Tolga Örnek, filmlerini yaparken kendisini heyecanlandıran hikâyeleri seçtiğini ifade ediyor. Örnek’in, ilk kez kendini bu kadar yakın hissettiğini belirttiği bir hikâyeyi anlatan Senin Hikayen, TAFF Pictures yapımı olarak 27 Aralık’ta vizyona giriyor. Romantizmi, duygusallığı ve aile değerlerini buluşturan içtenliğiyle herkesin hayatına farklı noktalardan dokunan Senin Hikayen, herkes gibi, Örnek’in kendi hayatından da izler taşıyor. Senaryoyu oluştururken yaşadıklarını, gözlemlediklerini ve dinlediklerini bir araya getiren Tolga Örnek, karakterlerinin her birinin ise hayatın içinden, gerçek karakterler olmasına büyük özen gösterdiğini belirtiyor.

  • Basın Bülteni
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Tolga Örnek, Senin Hikayen’le Duygu Dolu yazısına devam et

    SETEM Akademi Enes Hakan Tokyay Atölyesi Kayıtları Başladı

    SETEM Akademi bünyesinde gerçekleştirilecek olan Enes Hakan Tokyay Atölyesi’nin kayıtları başladı. 10 kişi ile sınırlı olan eğitim programı 10 Ocak 2014 tarihinde başlayacak ve Yönetmenlik, Görüntü Yönetmenliği ve Post Prodüksiyon bölümlerini kapsayacak. Çalışmalarını Almanya’da sürdüren Enes Hakan Tokyay yönetmen ve görüntü yönetmeni olarak çeşitli reklâm ajanslarında çalıştı, belgesel, uzun metraj filmler, klip ve diziler çekti. Salzburg Üniversitesi ve Macromedia Üniversiteleri ile Hochscuhule der Medien ve SAE College’lerinde öğretim görevlisi olarak çalıştı ve çeşitli dersler verdi. SETEM Akademi, “Kazım Orbay Caddesi, No: 3B, Bomonti Park AVM, Şişli, İstanbul” adresinde hizmet veriyor.

    Film Arası Dergisi’nde Deniz Türkali: Yeni Türkiye Sineması Gökten Zembille İnmedi

    Film Arası Dergisi’nin Kasım sayısına konuşan oyuncu Deniz Türkali, yeni Türkiye sinemasına dair çarpıcı açıklamalarda bulundu. Ünlü yönetmen Atıf Yılmaz’ın da eşi olan oyuncu, hem Yeşilçam hem de Atıf Yılmaz sineması ile ilgili yorumlarını Film Arası’yla paylaştı. Türkali, “Yılmaz, piyasa filmi ile sanat filmini bir arada götürebilen bir yönetmendi. Yılmaz, ‘ben bir sanat filmi yapayım’ ya da ‘popüler bir film yapayım’ diye yola çıkmazdı. ‘Ben bu filmi yapmak istiyorum’ diye yola çıkardı. Atıf Yılmaz da, Lütfi Akad da, Metin Erksan da, Halit Refiğ de Yeşilçam sineması. Siz şimdi hayır bunlar Yeşilçam sinemasından değil, diyemezsiniz. Bu Türk sineması bu da Yeşilçam diye bir ayrım yok.” Film Arası’nın Kasım sayısı özel dosya konuğu ise Eylül ayında hayatını kaybeden usta oyuncu Tuncel Kurtiz. Dosyada Kurtiz’in filmleri ele alınırken, dostları yönetmen Reis Çelik ve oyuncu Zafer Algöz, usta oyuncuya dair düşüncelerini anlattı.

  • Basın Bülteni
  • Web Sitesi
  • Hepsi Birarada Kapak Fotoğrafları
  • Film Arası Dergisi’nde Deniz Türkali: Yeni Türkiye Sineması Gökten Zembille İnmedi yazısına devam et

    Açlığı Bırak, Oyuna Bak

    Metropolis’in naif finalinden günümüze, köprünün üzerinden çok uzun zaman geçti. İyimser olmak için neden bulmanın hayli güç olduğu dönemlerden geçiyoruz artık. 60’ların hüzünlü ya da iyimser, karşı kültürün çok sesliliğiyle harmanlanmış yapımlarının tarihe karıştığı bir noktada, neredeyse her bilim kurgunun arka plânında “karanlık bir gelecek” vurgusuyla karşılaşmamız biraz da bundan değil mi?

    Doğrusu Açlık Oyunları serisini benzer türden distopik yapımlar arasına (tam olarak) yerleştirmek ne derece sağlıklı, bilemiyorum. Alacakaranlık filmlerini vampir külliyatına, Göçebe’yi ise uzaylı temalı filmler arasına dahil edip, tür sineması esaslarına göre ele almak gibi birşey bu. Belli ve benzer bir “formüle” dayanan ve genç izleyiciyi hedef alan bu yapımlar arasında -hiç değilse ilk film ile- Collins uyarlaması bir adım öne çıkıyor gibiydi ama devam filmi beklentileri boşa çıkarma (ya da daha doğru bir deyişle sözü edilen iki filme eklemlenme) görevini başarıyla tamamladı.

    Kökleri çok daha gerilere gitmekle birlikte, Huxley’nin “Cesur Yeni Dünya”sıyla önemli bir çıkış yakalayan ve 2. Savaş’ın sona ermesiyle birlikte totaliter rejimlere duyulan korkunun etkili bir dışavurum alanına dönüşen distopyalar, (tıpkı Açlık Oyunları’na da esin kaynağı olduğu gibi) önemli bir teşhir alanıydı. Türe adını veren Orwell’ın 1984 adlı eserinde olduğu gibi, umutsuzluğun direnme gücüyle kolkola yürüdüğü bu eserler, bir taraftan gidişatın nereye varacağına işaret ederken, diğer taraftan da çözümün “özgür insan”da olduğunu fısıldıyordu.

    İkinci Açlık Oyunları, öncülünde vurgulanan kaotik atmosferin devamına soyunarak işe girişiyor; ancak “tutan” proje, türe özgü konturları bir kenara bırakarak, tıpkı vampir serisinde olduğu gibi bir aşk üçgenine eğilmeyi tercih ediyor. Filmin başlangıcında sistemi kurgulayanların (gerekçelerini tam olarak anlayamasak da, olasılıkla halkın yeni sevgilisi olabileceği düşüncesiyle) Katniss’i bir tehdit olarak algıladıklarını anlıyoruz. Kahramanımız ise kendi sorunları ile insanlarının acıları arasında kalıyor, geleceğine ilişkin kararlar almada zorluk yaşıyor. Post-modern çağların yeni afyonu olan medyanın uyuşturduğu kitlelere yeni oyunlar vadeden sistem ise, 75. oyunlarda en iyiler karşılaşmasını organize ederek toplumda varolan huzursuzlukları ortadan kaldırmayı hedefliyor.

    Yozlaşmanın daha çok karton figürler ekseninde ve medya boyutuyla gözler önüne serildiği, direnişin gerekçelerine dair somut veriler barındırmayan ikinci filmde, muhalefetin taleplerinden çok simgesel itirazlara odaklanıldığını görüyoruz. Taşra ve metropol merkezli yarılmayı imalarla geçiştiren ve bölgelerde yaşanan huzursuzlukları teğet geçen ikinci Açlık Oyunları, giderek karmaşıklaşan aşk ilişkileriyle romantizmi, yeni bir ölüm-kalım savaşıyla ise aksiyonu çözümlemeye odaklanıyor. Bu da iç içe giren türler eşliğinde hedef kitlenin farklı taleplerine (küçük de olsa) yanıt verme imkânı suruyor.

    Distopya örnekleri dışında, Gladyatör’den Truman Show’a kimi filmleri akla getiren serinin, ilk filmin de gerisine düştüğünü ve bilinçli bir tutumla temel meselenin daha da uzağına yerleştiğini söylemek mümkün. Bu, üçlemenin son ayağı hakkında da çeşitli ipuçları barındırıyor ve “açlıkla değil oyunla ilgili” senaryonun iyice açığa çıkmasına neden oluyor.

    O halde ilk Açlık Oyunları’nın ardından yaptığımız yoruma daha da sıkı sarılmanın zamanıdır: “…Filmi, ütopyalarını çoktan bir kenara bırakmış insanoğlunun distopyasına bile sahip çıkmaktaki kararsızlığı ya da karamsarlığını pazarlanabilir kılmadaki becerisi olarak okumak da olası. Başka bir deyişle, yeni çağın / yeni okur ve sinema izleyicisinin kâbusları da bir yere kadar! Ticari manada adından söz ettireceğini ve devam filmleri ile yeni kitleler edineceğini öngörebildiğimiz Açlık Oyunları’nın izinden gittiği eser ve yapımlar arasında seçkin bir yer edineceğini iddia etmek, çok da olanaklı görünmüyor. Böyle bir derdi olup olmadığı noktasında ise ironik başlığımız bir kere daha devreye giriyor.”

    “İtirazın” sokakla ve geniş yığınlarla buluşmasına yeterince tanık olmuş bu topraklarda, yeterince karanlık ol(a)mayan bu oyunun hedefine ulaşıp ulaşmadığı sizce de ortada değil mi?

    (03 Aralık 2013)

    Tuncer Çetinkaya
    ModernZamanlar Sinema Dergisi Editörü

    Sinemamız Kaynaklarında Haklarında Yanlış Bilgi Verilen Filmler ve Yanlışlar (Farklılıklar) 1: Anadolu Çocuğu

    Sinemamızda “kaynak” niteliği taşıyan, başvuru için hazırlanmış çok az kitap vardır. Bunlarda yer alan bazı yanlış bilgiler, hiçbir değerlendirmeye tutulmadan, aynı şekilde alınarak, başka yerlerde de kullanılarak, yanlışın devamlılığı sağlanmaktadır. Tabii bu, yanlışlığın farkındalığına varılarak yapılmamaktadır, doğruluğu kabul edilerek yapılmaktadır. Bazen yeri geldiğinde, bazen de sırf yanlışı düzeltmek için bu sitede yazılar yazacağım.

    Uzun zamandır beni rahatsız eden bir yanlıştan başlamak istiyorum. 1964 yapımı (Kemal Film) Anadolu Çocuğu (Osman F. Seden) hemen her yerde Frank Capra’nın “Mr. Deeds Goes to Town” (1936) filminin uyarlaması olarak anılır. Oysa bu film (Anadolu Çocuğu) Capra’nın filminin uyarlaması değildir; Capra’nın filminin uyarlaması, aynı yıl (1964) yapılan Memduh Ün’ün Halk Çocuğu filmidir ki, Özgüç, Türk Filmleri Sözlüğü’nde her iki film için de aynı filmden uyarlama olduğu bilgisini vermektedir. (s. 226 ve 234).

    Anadolu Çocuğu filminin ilk adı Dört Paşalılar’dır. Film de Mr. Deeds Goes to Town filminden değil, birçok kez sinemaya uyarlanan Alexandre Dumas Peré’in Les Trois Mousquetaires (Üç Silahşörler) romanından uyarlanmıştır. “Romanından” diyoruz, çünkü ilk kaynak budur, daha sonra -çeşitli tarihlerde ve ülkelerde- birçok kez sinemaya uyarlanmıştır.

    Seden, filmine roman veya bu filmlerden bazılarını kaynak noktası olarak alır. Dediğimiz gibi filmin ilk adı Dört Paşalılar’dır. Bunlar biri Kasımpaşa-lı, biri Davutpaşa-lı, biri de Kocamustapaşa-lı üç kabadayıya sonradan -dışardan gelerek- katılan Eşrefpaşa-lı (İzmir) ile tamamlanırlar. Tıpkı romandaki (ve filmlerdeki) gibi, orada da Athos, Portos, Aremis’e sonradan D’Artgnan’ın katılması ile oluşan dörtlü gibi.

    Şimdi Anadolu Çocuğu bu şekilde Üç Silahşörler uygulamasıdır da, bundan sonra Halit Refiğ, Üç Korkusuz Arkadaş’ta (1966), Yılmaz Duru, Dört Kurşun’da (1966), Süha Doğan, Halime’den Mektup Var’da (1964) Üç Silahşörler’in değişik uyarlamalarını yaparlar. Bunlar olayların filmin çekildiği güne taşınması şeklinde olur. Çetin İnanç ise 1972’de romanı geçtiği dönemde filme çeker: Üç Silahşörler / Üç Silahşörlerin İntikamı… (Bazı ülkelerde yapıldığı gibi filmi iki devre olarak yapar. Kostüme bir film yapar. Üç Silahşörler’e ne kadar bağlıdır, romanı okuyanlara ve filmi izleyenlere bırakıyorum.)

    Halime’den Mektup Var’da eski asker arkadaşları ayrılırken birbirlerine söz vermişlerdir, “başları sıkıntıda olursa, birbirlerine yardım edeceklerdir.” Başı sıkıntıda olan biri, diğer arkadaşlarına haber verir. Yıllar geçmiş, hepsi yaşlanmışlardır. Üç tanesi kendileri yerine oğullarını yollarlar, dördüncü ise oğlu olmadığı için kızını (erkek kılığında -Halime-) yollar. D’Artgnan (değişikliğe dikkat!) bu şekilde diğer üçlünün arasına girer…

    F. Capra’nın Mr. Deeds Goes to Town’u, M. Ün’ün Halk Çocuğu’ndan (1964) sonra, 1983 yılında bu kez Kartal Tibet tarafından Çarıklı Milyoner adı ve Kemal Sunal’ın oyunu ile tekrar çekilir. Film bu uyarlamasında Sunal-laştırılır, orijinalinde (Gary Cooper oynuyordu) ve ilk (Ün’ün) uyarlamasında -Cooper gibi- “tuba” çalan Ayhan Işık’ın rolünü, “davul” çalan Kemal Sunal almıştır?

    (01 Aralık 2013)

    Orhan Ünser

    Cinemaximum’un Eğlendirirken Kazandıran Yeni Kampanyası: Patlat Bi Hediye

    Cinemaximum Sinemaları, yeniliklerine hem eğlendirecek, hem de kazandıracak yeni bir kampanya ekledi. Sinema dendiğinde akla ilk gelen şeylerden biri olan patlamış mısır, Cinemaximum’un yeni kampanyasıyla sinemaseverler için artık yeni bir anlam kazanıyor. Patlamış mısır kutularının içindeki kazı kazanlarda çıkan soruyu, Cinemaximum’un facebook sayfasında www.facebook.com/cinemaximum ya da www.patlatbihediye.com sitesinde cevaplandıran herkes, 1 adet Lancia Ypsilon, 2 adet IPAD mini ve 600 sinema bileti kazanma fırsatı yakalıyor.

  • Basın Bülteni
  • Tanıtım filmini izlemek için tıklayınız.
  • Cinemaximum’un Eğlendirirken Kazandıran Yeni Kampanyası: Patlat Bi Hediye yazısına devam et

    Kızım İçin

    Hakan Haksun’un yönettiği ve Yetkin Dikinciler, Eda Ece, İnci Türkay ile Berke Üzrek’in oynadığı Kızım İçin, 06 Aralık 2013’de Pinema Film dağıtımıyla Avşar Film – Aktüel Film tarafından vizyona çıkarıldı.
    Kırklı yaşların ortasındaki Tuncer, yıllar önce karısından boşanıp kendi hayatına yönelmiştir. Babasının varlığından habersiz büyüyen Tuba ise 18 yaşını doldurmasına üç hafta kala, bir anda karşısında Tuncer’i bulur. Onunla birlikte hayallerini aşan bir yolculuğa çıkar. Tuba, ilginç yolculukta, babası olduğunu iddia eden deli dolu Tuncer’i tanırken sürprizlerle karşılaşacaktır. Bir yandan hayatında eksikliğini hissettiği sevgilerle, diğer yandan aşkla tanışacaktır.

    • Basın Bülteni
    • Fotoğraflar
    • Web Sitesi
    • Fragman
    • IMDb

    Kızım İçin yazısına devam et

    Üç Yol: Mostar’dan Hasankeyf’e Filmine Batman’da Büyük İlgi

    Yönetmenliğini Batmanlı Faysal Soysal’ın üstlendiği ve başrollerinde Nik Xhelilaj, Turgay Aydın, Rıza Akın ve Kristina Krepela’nın yer aldığı Üç Yol: Mostar’dan Hasankeyf’e filminin galası Batman’da Cinemall Sinemaları’nda yapıldı. Filmin galasına, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Batman Valisi Yılmaz Arslan, sivil toplum kuruluşlarınnın temsilcileri, kültür ve sanat derneklerinin üyeleri katıldı. Halkın da büyük ilgi gösterdiği galada Faysal Soysal bu filmi yaparken Bosna ve Batman’da yaşanan acılar arasında bağ kurduğunu ve bu bağı kurarken Bünyamin, Yusuf ve Züleyha karakterleri üzerinden ‘Rüya’, ‘Gerçek’ ve ‘Aşk’ kavramlarını sorguladığını belirtti. Yönetmen Hasankeyf sular altında kalmadan çekilen son Türk filmi olduğunu da sözlerine ekledi.

  • Basın Bülteni
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Üç Yol: Mostar’dan Hasankeyf’e Filmine Batman’da Büyük İlgi yazısına devam et

    Gezici Festival Edremit’e Geliyor

    19. Gezici Festival, bu yılki yolculuğuna Edremit Belediyesi’nin katkılarıyla 27 Kasım’da Tuncel Kurtiz’in anısına Edremit’te başlıyor. Festivali yolculuğu sırasında hiç yalnız bırakmayan Tuncel Kurtiz’in anısına Edremit Belediyesi’nin katkılarıyla gerçekleşecek bir günlük buluşmada, Olivecity AVM Akçay Atlas Sineması’nda gün boyu film gösterimleri olacak. Gezici Festival arşivinden seçilen Gezici Festival’in Yol Arkadaşı: Tuncel Kurtiz adlı belgesel; Kurtiz’in 1979 yılında İsviç’te yönettiği ve başrolünü üstlendiği sıra dışı gurbetçi filmi Gül Hasan ve 2004 yılında Macaristan’da Tuncel Kurtiz, Sema Moritz ve Reyend Bölükbaşı’nın Mediawave Festivali sırasında gerçekleştirdikleri Şeyh Bedrettin Destanı gösterisinin kaydı izleyiciyle buluşacak.

  • Basın Bülteni
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Gezici Festival Edremit’e Geliyor yazısına devam et