Sil baştan başlamak gerek bazen, hayatı sıfırlamak. Böyle söyleyince kulağa çok çekici geliyor ama iş uygulamaya gelince pek çoğumuz değişiklikten, kurulu düzenimizi bozmaktan, en kötü senaryoyu düşünmekten kendimizi alamıyoruz. Böylece zaman geçip gidiyor. Biz de hep aynı boş tekerleğin üzerinden dönüp durmaya ve yerimizde saymaya devam ediyoruz. İşte kahramanlarımız tam da bu durumda aslında. Ufak bir şirkette satış elemanı olarak çalışıyorlar, ta ki ekmek tekneleri teknolojiye yenik düşene kadar. Zaten kıt kanaat geçindikleri için bir birikimleri de yok. Evlerine icra gelmesi, kız arkadaşları tarafından terk edilmeleri bir anda oluveriyor. Yani biri gelip de kafeslerini açıp tekerleklerini kırınca uyanıyorlar.
Nick (Owen Wilson) kaderini kabullenip müstakbel eniştesinin tatlı uykular yatak dükkânında mutsuzca çalışırken, Bill (Vince Vaughn) boş durmuyor ve teknoloji ile aralarında dağlar kadar yollar varken Google’da staj yapmak için başvuruda bulunuyor. İşte hikâyemiz de tam da bu noktada dallanıp budaklanıyor. Bir grup dahi veledin içinde çörek otu gibi sırıtan Genç Çıraklar için peri masalı başlıyor.
Her şeyden önce bu filmi bir komedi ve haliyle komik olması gerekiyor. Mesela yakında zamanda izlediğim The Hangover III: Felekten Bir Gece ile kıyaslarsam yanında başyapıt gibi kalır Genç Çıraklar. Özellikle parti ve süpürge yarışları sahneleri gerçekten çok eğlenceliydi. Owen Wilson ve hikâyenin de yaratıcısı olan Vince Vaughn’un performanslarına diyecek söz yok, gerçekten çok samimi bir ikili olmuşlar. Zaten Davetsiz Çapkınlar ile geçmişte bunu kanıtlamışlardı. Teknolojiden, bilgisayar hatta cep telefonundan bile uzak duran Wilson ve Vaughn ikilisi için rolleri biçilmiş kaftandı.
Özetle film oldukça özenli, esprileri komik, oyunculukları başarılı, lâkin yine de filmin baştan sonra bir viral reklâm şeklinde olması bir izleyici olarak beni rahatsız etti. Tamam Google’in ister istemez hepimizin hayatında bir şekilde yeri var ama Google’dan önce de bir hayatımız vardı ve bugünkünden daha kötü değildi. Yani anlatmaya çalıştığım Google’in bu kadar kutsallaştırılması pek hoşuma gitmedi.
Küçük bir sahneyi anlatmak istiyorum bu eksiyi aydınlatmak için ki oraya kadar gayet eğlenmeme rağmen o sahneyi buz keserek izledim. Kahramanlarımızın görevlerinden bir tanesi de satış yapmak, gözlerine küçük bir pizzacı dükkânını kestiriyorlar. Dükkânın sahibi internet ile ilgilenmiyor, tek düşündüğü pizzalarını elleriyle seçtiği domatesler ve fesleğenlerle en özenli şekilde müdavimlerine sunmak. Diğer zincir dükkânlarının neden yavan olduğunu da bu şekilde açıklıyor. Çok mantıklı çünkü ben her bir malzemeyi ellerimle seçiyorum diyor. Nihayetinde büyük fast food zincirleri, alışveriş merkezleri istilâsı yalnızca bizim ülkemize has değil, kapitalizmin hüküm sürdüğü tüm ülkelerin sorunu, doğal olarak Google da bu amaca hizmet ediyor, her ne kadar merkez üslerini Şirinler Köyü gibi göstermeye çalışsalar da felsefeleri tamamen bu komün anlayışa ters. Ayrıca anlıyoruz ki bir tür Alien’a dönüşmüş Google çalışanlarının acilen sosyalleşemeye ihtiyacı var.
(15 Temmuz 2013)
Gizem Ertürk