J. R. R. (John Ronald Reuel) Tolkien’in 1937 yılında yayınlanan ilk romanı ‘Hobbit’, yazımın başlığında yer alan cümleyle başlar. Çocuklar için yazılmış bu masal kitabı, 2000’li yılların başlarında Peter Jackson’ın sinemada yeniden gündeme getirdiği yazarın ünlü fantastik üçlemesi ‘Yüzüklerin Efendisi’nin de öncülüdür. Jackson, yaklaşık 10 yıllık bir özlemden sonra, geniş bir hayran kitlesi edinmiş, yeni versiyonlarıyla toplam uzunluğu 11 saati bulan ilk seride anlatılanların 60 yıl öncesine dönüş yaptığı yeni bir üçlemeye soyunmuş. Bilbo Baggins’in macerayla ve hükmeden yüzükle tanışmasını izleyeceğimiz bu yeni serinin ilk ayağı ‘Hobbit: Beklenmedik Yolculuk / Hobbit: An Unexpected Journey’.
Film, 100 küsur yaşını sürmekte olan görmüş geçirmiş Bilbo’nun ‘Yüzüklerin Efendisi’ üçlemesinin kahramanı Frodo’ya yazdığı mektupla başlıyor. Prolog bölümünde Bilbo’nun ağzından, Jackson’ın kamerasından Orta Dünya’nın ulu cüce krallıklarından sonuncusunun nasıl yıkıldığını, ejderha Smaug’un krallığın altınlarına nasıl konduğunu ve yersiz yurtsuz kalmış cücelerin dört bir yana nasıl dağıldığına şahit oluyoruz. Bu çarpıcı girişin ardından yaşlı Bilbo / Ian Holm ve Frodo / Elijah Wood ile kısa bir hasret gideriyor, sonrasında yıllar öncesine dönerek genç Bilbo’nun öyküsünü izlemeye başlıyoruz.
Huzur içinde yaşamayı seven, evcil, etliye sütlüye karışmayı sevmeyen genç Hobbit’in düzeni büyücü Gandalf ve beraberindeki 13 cücenin ziyaretiyle darmadağın olur. Smaug’un çaldığı altınlarına kavuşmak ve eski güzel günlerine dönmek için mücadeleye kararlı olan cüceler bu macerada Bilbo’nun desteğini isterler. Önce reddeder. Daha sonra, Orta Dünya’nın kendi yaşadığı kesimin dışında kalan devasa coğrafyasında olan bitene merakı onu cezbeder ve maceraya ortak olur.
‘Yüzüklerin Efendisi’ şaşırtıcı serüvenlerle dolu bir anlatı olmasının yanı sıra iktidar tutkusu üzerine müthiş bir incelemedir. Jackson’ın ilk üçlemesi en mazlumunun aklını başından alan güç ve iktidar bağımlılığının vurgulandığı oldukça karanlık bir yapıya sahiptir. Bir çocuk romanı olarak yazılmış ‘Hobbit’ ise yapısı gereği daha hafif bir dile sahip. Küçük adamların Bilbo’yu ilk ziyaretinden bir ‘Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler’ tadı almamak mümkün değil. Kiler talan ediliyor, yemekler yeniyor, şarkılar söyleniyor v.s. (Hobbit’in müzikâl olarak sahnelere taşınması yakındır). Jackson anlatının bu masalsı unsurlarını Tolkien’in sonradan yaptığı eklemeler ve diğer eserlerinden alıntılarla dengelemeye çalışmış. Bu vesileyle ilk seriden Galadriel, Elrond, Saruman gibi kişiliklerin yer aldığı bölümler öyküye dahil edilmiş. Ancak sanırım serinin hayranlarını en fazla mutlu edecek olan, Bilbo ile Gollum’un ilk kez karşılaştıkları ve hükmeden yüzüğün genç Hobbit’e geçtiği bölüm. İlk serinin özgün müziği eşliğinde sahneye çıkan ‘kıymetlimis’ ile özlem gideriyor, 3D’nin nimetlerinden sonuna dek yararlanmış -Jackson’ın saniyede 48 kare çektiğinin bilgisini verdiği- temposu yüksek aksiyon sahnelerinin arasında biraz olsun soluk alıyoruz.
Orta Dünya’nın huzurlu beldesi Shire’dan yola çıkan Bilbo Baggins’in yaşadıkları yeğeni Frodo’nun yıllar sonra yaşadıklarıyla çok benzerlik taşır. Sonuçta her iki anlatı da bir büyüme öyküsüdür. Karanlık yanlarıyla yüzleşme, cesaret, özgüven kazanma, erdem diye bilinen olguların bilincine varma sürecinin öyküleridir. Bilbo’nun hikâyesi yeni başlıyor. Genç Hobbit’in güç ve iktidar hırsıyla savaşımını, altınlar içinde keyif çatan ejderha Smaug’un akibetini, altın tutkusuyla başı dönmüş cücelerin mücadelesini detaylı olarak daha sonraki bölümlerde izlemeye devam edeceğiz. Kısa bir aradan sonra değil, ikinci bölüm 13 Aralık 2013, son bölüm ise 18 Temmuz 2014’te.
(14 Aralık 2012)
Ferhan Baran
[email protected]