Simurg’u nasıl anlatmalı. Söze nereden başlamalı. 1995 yılında siyasi nedenlerle tutuklanan, çocuğunu hapiste dünyaya getiren, F- tipi cezaevi uygulamasına karşı çıkmak için ölüm orucuna yatan Çiğdem Kazan’ın sözleriyle belki. ‘Kolay değil hücre hücre ölüyorsun, ama etkili. Sömürüsüz bir dünya kurmak için’.
Ruhi Karadağ’ın on yıllık çalışmasının ürünü olan ‘Simurg’ belgesel öğeleri taşıyan bir kurmaca. Kahramanları gerçek kişiler. 1996 yılında cezaevlerinde ölüm orucuna katılmış ve Wernicke Korsakoff hastalığı nedeniyle şartlı tahliye edilmiş altı mahkûm ve yakınları 2000 yılında daha geniş çaplı olarak birçok cezaevinde yaşanan ölüm oruçlarına ilişkin görüntüleri izliyor, eyleme dışarıdan destek verenleri ziyaret ediyor ve hastalık nedeniyle zayıflamış hafızalarının yettiği ölçüde yaşananları değerlendiriyor.
Filmin 2010 yılında tamamlanan son bölümünde ise altı kahramanın bugünkü yaşantılarından sahneler izliyoruz. Yalnız başlarına hareket etmekte zorlanıyorlar, yakınlarının yardımına ihtiyaçları var ve halen üçü Avrupa ülkelerinde yaşıyor.
Kaf dağında yaşayan ve her ölümüyle birlikte kendi küllerinden doğan efsanevi kuş ‘Simurg’ mitolojide ölümsüzlüğün sembolüdür. Öleceği zaman bir tür ateş olup kendini yakan ve kendisinden yeniden doğan ‘Simurg’ özgürlük ve eşitlik özlemleri için kendi bedenlerini ölüme yatıran insanların soylu hikâyesinin de simgesi. Ruhi Karadağ’ın yakın geçmişin acıları üzerine bu son derece saygıdeğer çabası yeni acılar yaşanmaması için sessiz bir çığlık, hâlâ açık ve tedavi edilmeyi bekleyen yaraların şifası için tüm topluma bir çağrı niteliğinde.
Karadağ’ın açtığı yolda yarım kalmış öyküler de ülkemiz sinemacıları tarafından tamamlanmayı bekliyor. Birbuçuk aylık ceninken annesiyle birlikte cezaevine düşen, 45 gün işkenceye rağmen hayatta kalmayı başarmış, cezaevinde sünnet olmuş, şimdilerde İsviçre’de sürgünde annesine küçükken söylediği ezgiyle destek olan Çiğdem Kazan’ın artık delikanlılık yaşına gelmiş oğlu Cihan Suphi’nin öyküsü örneğin.
(30 Kasım 2012)
Ferhan Baran