İsyaaan: Kahramanım, Lütfen Beni Kurtar-Ma!

Sevgili Guy Pearce elbette beni her şartta kurtarabilirsin sözüm sana değil seni bu hale düşürenlere…

Kendisi için rahatlıkla şu fani dünyada yaşayan en iyi aktörlerden biridir diyebilirim, lâkin bu filmin nesini cazip bulup oynamayı kabul ettiğini anlayabilmiş değilim. Kendisi oynarken belli ki pek eğlenmiş ama biz seyirciler aynı durumda değiliz ne yazık ki.

Luc Besson’ın dahiyane ya da işi ucuza kapatma fikri artık adına ne derseniz deyin bulduğu şu iki no name yönetmen James Mather ile Stephen St. Leger, Guy Pearce’i bile benden soğuttu ya, gerçekten tebrik etmek lazım kendilerini.

Mevzuyu biliyorsunuz, dünyadaki en azılı suçlular uzayda bir hapishanede insanlık dışı bir yöntemle uyutuluyor. Amerikan başkanının hanımefendi kızı da asayiş berkemal mı diye teftişe geliyor ve beklendiği üzere mekânda isyan çıkıyor!

Bu ahval ve şerait içinde kahramanımız Snow’un vazifesi ne pahasına olursa olsun bu çaresiz, savunmasız, zavallı kızı kurtarmak. Tabii kızımızın ilerleyen dakikalarda dişi Rambo’ya dönüşü de kaçınılmaz.

Efendim nihayetinde İsyan’da ne senaryo ne de yönetmenlik adına bir yenilik, bir zekâ pırıltısı yok.

Geçmişte onlarcasını izlediğimiz John Carpenter’in Escape From L. A. serisi, Bruce Willis’in Die Hard’ı, Harrison Ford’lu Air Force One hatta David Fincher’in Alien 3’ünün farklı yönleriyle kötü bir kopyası olmaktan öteye gidemiyor.

Ayrıca Luc Besson’ın bu kurnaz tüccar kafasını şiddetle kınar kendisinin nihayetinde bir sanata hizmet ettiğini tez elden hatırlamasını dilerim. Biz sinemaseverler de koyun değiliz nihayetinde bu numaraları yemez – yutmayız.

(20 Temmuz 2012)

Gizem Ertürk

Arka Pencere Dergisi, Çöpçatanlık Yapıyor

Arka Pencere Dergisi, 142. sayısında, kapağına Harry Sally’le Tanışınca’yı yerleştiriyor. Tunca Arslan, Trendeki Yabancı köşesinde, 95 yaşında hayatını kaybeden büyük aktör Ernest Borgnine’a saygı ve sevgilerini sunuyor.
Vizyon filmleri eleştirileri arasında Vahşiler, Olmak İstediğim Yer, Bir Mafya Hikayesi, Yaşam Savaşı, Cinnet Gecesi, Uyarısız Şiddet: ATM ve Tımarhane yer alıyor. Haftanın DVD’lerinin değerlendirildiği Aile Oyunu köşesinde Düşmanı Korurken, Yangın Var ve Kevin Hakkında Konuşmalıyız inceleniyor.

  • Basın Bülteni
  • Web Sitesi
  • Yüksek çözünürlüklü kapak fotoğraflarına haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Arka Pencere Dergisi, Çöpçatanlık Yapıyor yazısına devam et
  • Altın Koza’dan Sinemamızın Dev İsimlerine Onur Ödülü

    Adana Büyükşehir Belediye Başkan Vekili Zihni Aldırmaz’ın yaptığı açıklamaya göre 17 – 23 Eylül 2012 tarihleri arasında gerçekleştirilecek 19. Uluslararası Altın Koza Film Festivali kapsamında verilen Yaşam Boyu Onur Ödülleri, bu yıl Türk Sineması’nın unutulmaz yıldızlarından Ediz Hun, Perihan Savaş ve yapımcı Abdurrahman Keskiner’e takdim edilecek. Zihni Aldırmaz yaptığı açıklamada bölüm kapsamında Hun, Savaş ve Keskiner’in filmlerinden oluşan seçkilerin izleyiciyle buluşacağını ve sinema yazarı Burçak Evren’in yine bu üç isimle ilgili kitapları kaleme alacağını ifade etti.

  • Basın Bülteni
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Altın Koza’dan Sinemamızın Dev İsimlerine Onur Ödülü yazısına devam et
  • Kabus (Yönetmen: Christian Bisceglia)

    Christian Bisceglia ile Ascanio Malgarini’nin yönettiği ve Harriet MacMasters Green, Sabrina Jolie Perez, Matt Patresi ile Jarreth J. Merz’in oynadığı Kabus (The Haunting of Helena), 24 Ağustos 2012’de M3 Film dağıtımıyla Bir Film tarafından vizyona çıkarıldı.
    Eşinden boşanan Sophia, kızı Helena’yı da yanına alarak yeni bir hayata başlamak üzere uzak bir şehre taşınır. Anne – kızın yaşayacakları yeni ev, gizemli geçmişi olan bir apartmandadır. Helena’nın süt dişlerininin dökülmeye başlaması ile birlikte, evin sakladığı korkunç sırlar da açığa çıkmaya başlar. Ailece yaşadıkları kâbus geriye dönülmez bir hale dönüşecektir.

    • Basın Bülteni
    • Fotoğraflar
    • Web Sitesi
    • Fragman
    • IMDb

    İlk Aşkım

    Marie Castille ile Mention Schaar’ın yönettiği ve Esther Comar, Martin Cannavo, Martin Cannavo ile Juditp El Zein’in oynadığı İlk Aşkım (Ma Premiere Fois – My First Love), 10 Ağustos 2012’de M3 Film dağıtımıyla Calinos Films tarafından vizyona çıkarıldı.
    En başlarda birbirlerinden hoşlanmayan 18 yaşındaki Sarah ile 20 yaşındaki Zachary birbirlerine aşık olurlar. Ancak farklı iki aileden geliyor olmaları ve Zachary’nin okulda yaşadığı problemler aşklarının önünde bir engel olarak belirir. Engellere rağmen gelişen bu ilk aşk hayatlarında derin bir iz bırakacaktır.

  • Basın Bülteni: 1 / 2
  • Fotoğraflar
  • Web Sitesi
  • Fragman: Türkçe Altyazılı / Orijinal
  • IMDb
  • Diğer bağlantılara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    İlk Aşkım yazısına devam et
  • Yasak Aşk (Yönetmen: Nikolaj Arcel)

    Nikolaj Arcel’in yönettiği ve Mads Mikkelsen, Alicia Vikander, Mikkel Boe Folsgaard ile David Dencik’in oynadığı Yasak Aşk (A Royal Affair), 20 Temmuz 2012’de Tiglon Film dağıtımıyla Calinos Films tarafından vizyona çıkarıldı.
    Akli dengesi yerinde olmayan Kral VII. Christian’a rehberlik etmesi için saraya gelen Dr. Struensee idealist fikirleriyle tanınmaktadır. Doktor’un devrimci hayat görüşleri Kral’ı etkiler ve aldığı kararlarda ona danışmaya başlar. Kraliçe Caroline ile Doktor arasında ise zamanla karşı konulamaz bir ilişki başlar. Bu yasak aşk bir ulusun kaderini değiştirecektir.

    • Basın Bülteni
    • Fotoğraflar
    • Facebook
    • Fragman
    • IMDb

    Yılın En İyilerinden Albert Nobbs: Zengin Ahlâksızların Düzeninde Bedbaht Kurbanlar!

    Filmin öyküsünü, İrlandalı yazar George Moore’un (1852 – 1933) kısa hikâyesinden István Szabó yazmış. 19. yüzyıl sonunda İrlanda’da geçen bir öykünün, günümüzle, meselâ bugünün Türkiye’si ile kurduğu bağ, evrensellik özelliği de, bu usta dokunuş sayesinde sanırım.

    Tarihin her döneminde erkek hegemonyası altında ezilenlerden birinin, bir ‘piç’ olarak dünyaya gelip küçük yaşta ‘kirletilen’ kırılgan kızın, geri kalan yaşamında erkek kimliğiyle çalışıp düşler kurması öyküsü, ekonomik sınıf çatışmasının kalbinde yer alıyor. Bu çatışmada ise erkekler de kurban. Soylu ve zengin ‘ahlâksızların’ din kurumuyla işbirliği yaparak kurdukları ‘kölelik’ düzeninde, sömürülenlerin ‘yırtmak’ için çırpınmaları bazen toslasa da duvara, her zaman yeniden ‘nefes almaya başlamak’ mümkün.

    Derisinden ve ruhundan içeriye nüfuz eden sahte kimliğinin beslediği umudunu kaybetmeyen Albert Nobbs’un trajik yaşamı, başka acı hikâyelerle kesişirken, koca bir dünyanın adaletsizlik temelinde yükselmiş olduğuna, yeniden, bir defa daha inanıyorsunuz. Bu dünyayı, en iyi temsil eden ‘çanak yalayıcı’, pansiyon sahibesi Mrs. Baker… Ancak, iyi ki, berbat dünyayla baş etmeyi öğrenmiş Hubert Page (başka bir erkek kimliğinde kadın) gibileri var da, iyilik ve vicdanlarıyla dengeleri kurmaya çalışıyorlar.

    1898 İrlanda’sından 2012 Türkiye’sine bakalım. Kadınların ‘erkeklerin sistemine’ entegre olmaları, ne kadar şanslı ve ne denli akıllarını kullanabildikleriyle ilintili olsa da, seks objesi ya da görevi üreme olan makineler gibi hissetmeleri için her tür silâh devrede: Medya, töre adı altındaki uygulamalar, cinsel namus gibi muğlâk kavramlar… Yani, Mrs. Baker’ın (iyi Hıristiyan!) pansiyonunun lüks odalarında zengin gençlerle düşüp kalkan şımarık kadınlardan ya da bir genç adamı sevip ondan çocuğu olduğu için din sopasıyla köleleştirilmeye çalışan hizmetçilerden biri olmak, aynı baskıcılık içinde rollerin nasıl dağıtıldığıyla ilgili sadece! Mesele, erkeğin kesin egemenliğinin kırılamaması!

    Mutlaka görmeniz gereken bu film, insan türünün iki büyük sınıfı, erkeklerle kadınlar arasındaki eşitsizlikte, ‘şekil’ şartını taklit ederek kendini korumaya ve hayata bağlı kalmaya çalışan ayrıksı Albert Nobbs’un yanı sıra, ‘iyinin iyisi’ oyuncuların yorumladığı karakterlerle öykünün hakkını veriyor.

    (20 Temmuz 2012)

    Ali Ulvi Uyanık

    ali.ulvi.uyanik@gmail.com