Ruh Eşim (Café de Flore)
Yönetmen-Senaryo: Jean-Marc Vallée
Görüntü: Pierre Cottereau
Oyuncular: Vanessa Paradis (Jacqueline), Kevin Parent (Antoine), Hélène Florent (Carole), Evelyne Brochu (Rose), Joanny Corbeil-Picher (Juliette), Rosalie Fortier (Angeline), Marin Gerrier (Laurent), Alice Dubois (Véronique), Evelyne de la Chenelière (Amélie)
Yapım: Alliance Vivafilm (2011)
“Çılgın” filmiyle tanıdığımız Kanadalı yönetmen Jean-Marc Vallée’nin “Ruh Eşim” filmi, günümüzde Montréal’de, geçmişte de Paris’te geçiyor. Neredeyse iki ayrı film seyrediyormuşsunuz gibi.
DJ Antoine Godin, iki yıl kadar önce eşi Carole’den ayrılmış. Şimdiyse güzel ve genç Rose’la heyecanlı bir aşk yaşıyor. Orta yaş bunalımının içinde kıvranan Antoine, iki kızı Angeline ve Juliette kendinde kalmış. Büyüme krizleri geçiren ve babasının Rose’la ilişkisine karşı tavır koyan Angeline elinden gelen her şeyi yapsa da aşkın karşısında her şey yeniliyor. Antoine, iş için yurtdışına giderken, havaalanında “down sendromlu”, yani “mongol” gençlerin arasından geçer ve yavaş adımlarla uçağa doğru gider. Ayrıldığı eşi Carole, dışarıya karşı bu ayrılığın kendisini sarsmadığını göstermeye çabalıyor, ama ruhundaki derin acı yüzüne de yansıyor. Uyuşturucu da kullanan Carole bir uyurgezer. Geceleri, dışarıdan pencereye yansıyan araba farlarıyla Antoine geldi diye umutlanan Carole, film boyunca Paris’te geçen bir rüya da görüyor. Bu rüya, uzun ve her gece devam ediyor. Antoine gibi kendisi de ilk gençlik yıllarındaki aşklarını hatırlıyor zaman zaman Carole. Ama bu rüya önemli. Hatta bu rüya anlarını farklı bir film gibi de görebilirsiniz. Bu rüya, asıl hikâyeyle buluşuyor sonunda.
İlk görüşte aşk…
Antoine, bir partide Rose’u görür görmez güzelliğinden etkileniyor. Carole, Antoine’ın Rose’a ilgisini hemen fark etse de güçlü kadın gibi davranıyor. Hatta Rose’un gençliğini ve güzelliğini de kutsuyor. İlk gençlik yıllarının büyük aşkı Carole’den ayrılan Antoine, gecikmeden Rose’la yaşamaya başlıyor kızlarıyla beraber. Havuzlu evinde mutluluk içinde yaşayıp giden Antoine’ın sorunları da yansımaya başlıyor. Suçluluk duygusuyla karışık bir zihinle. Psikiyatrisle konuşmalarında göründüğü gibi mutlu olmadığı anlaşılıyor Antoine’ın. Bir simgeye dönüşen güneş görüntüsü, zihninden yansıyormuş gibi. Anlamlandırmakta zorlanabiliyor insan. Antoine’ın yaşlı anne-babası neredeyse ataistler. Noelleri daima bir ay sonra kutluyorlar İncil’den kelimelerle. Bu kutlamalarda aile ve dostlar bir araya geliyor. Baba, Antoine’ın ilişkisini onaylamıyor. Çünkü gelini Carole’ü çok seviyor.
Başka hikâye gibi…
Carole, geceler boyu süren bir rüya görüyor. Paris, 1969… Jacqueline, “down sendromlu” bir bebek doğurunca kocası onu terk ediyor. Yedi yaşına gelmiş oğlu Laurent’a tüm sevgisini veren kuaför Jacqueline, oğlunu zihinsel engelli çocukların gittiği okula göndermeyi reddediyor. Laurent, Doctor Rockit’in, yani Matthew Herbert’ın “Café de Flore” müziğini dinlemeyi çok seviyor. Café de Flore, 1887 yılından bu yana Paris’in 6. bölgesindeki St. Germain Bulvarı’nda bulunan ünlü bir kafe. Vakti zamanında varoluşçu filozof yazarların uğrak yeriymiş. Filmle ne ilgisi var denilirse, bir cevap bulamadık. Sadece Doctor Rockit’in parçası dışında. Laurent’ın okuduğu okula kendi gibi “down sendromlu” Véronique de geliyor. Aynı yaşta olan Laurent ve Véronique, birbirlerni görür görmez tutuluyorlar. Onları kimse ayıramıyor. Jacquline, umutsuzca çabalasa da bu ilk aşkın ateşini söndüremiyor. Véronique başka bir okula gitse de. Rüyanın sonunu ve filmle ilişkisini 2011 yapımı “Café de Flore-Ruh Eşim”in final bölümünde öğreniyorsunuz.
Şarkılara tutkun yönetmenden…
1963 doğumlu Kanadalı yönetmen Jean-Marc Vallée, bizde 2005 yapımı “C.R.A.Z.Y.-Çılgın” ve 2009 yapımı “The Young Victoria-Genç Victoria” filmleriyle biliniyor. Vallée, “Çılgın” filminde Charles Aznavour’un “Hier Encore J’Avais Vingt Ans” (Daha Dün Yirmi Yaşındaydım) ve Patsy Kline’ın “Crazy” şarkılarını takdis etmişti. Yönetmen, “Ruh Eşim” filminde de Doctor Rockit’in “Café de Flore” müziğine aynı saygıyı göstermiş. Elbette başkaları da var. Filmde, Pink Floyd’dan “Speak to Me”, “Breathe” ve “Time” şarkıları da duyuluyor. Yönetmen, filminde unutulmaz Michel Fugain’in “Comme un Soleil” şarkısını da kullanmış. Kısaca bu filmin “soundtrack”i arşivlik. Sinemaskop çekilmiş bu filmin görselliği de büyülüyor. Yönetmen, dönemler arasında farklı renk tonları kullanmış. Paris bölümlerindeki fotoğrafların renkleri biraz daha soluk, ama renkler daha bir fark ediliyor. Bu negatifler, 1970’lerin filmlerinde öne çıkıyordu. Günümüzde geçen bölümlerdeyse renkler biraz daha sıcak ve ışıklar da daha yumuşak. Bir de, sesi büyüleyici Vanessa Paradise’yi perdede de seyretmek keyifli.
(21 Haziran 2012)
Ali Erden
ailerden@hotmail.com