İşçi İstediler İnsan Çıktılar

Almanya’ya Hoşgeldiniz (Almanya: Willkommen in Deutschland)
Yönetmen: Yasemin Şamdereli
Senaryo: Nesrin Şamdereli-Yasemin Şamdereli
Müzik: Gerd Baumann
Görüntü: Chau Ngo
Oyuncular: Fahri Ogün Yardım (Genç Hüseyin), Vedat Erincin (Yaşlı Hüseyin), Demet Gül (Genç Fatma), Lilay Huser (Yaşlı Fatma), Şiir Eloğlu (Leyla), Aliye Artunç (Çocuk Leyla), Ercan Karaçaylı (Muhammet), Kaan Aydoğdu (Çocuk Muhammet), Aykut Kayacık (Veli), Aycan Vardar (Çocuk Veli), Denis Moschitto (Ali), Petra Schmidt Schaller (Gabi), Aylin Tezel (Canan), Rafael Koussouris (Cenk)
Yapım: Roxy Film (2011)

Almanya’da doğmuş, büyümüş, okumuş ve yönetmen olmuş Yasemin Şamdereli’nin “Almanya’ya Hoşgeldiniz” filmi, akıcı kurgusuyla Almanya’ya göç etmiş bir işçi ailesinin hikâyesini anlatıyor.

Almanya’nın Dortmund şehrinde 1973’te doğan Yasemin Şamdereli, 2011 yapımı “Almanya: Willkommen in Deutschland – Almanya’ya Hoşgeldiniz” filmiyle 48. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali’nin “Uluslararası Yarışma”sında “En İyi Film” olarak “Altın Portakal” kazandı. Yönetmenin Zaza kökenli ailesi, 1959 yılında Tunceli’den Almanya’ya göç eden ailelerden ilki olmuş. Yönetmen, Münih Film ve Televizyon Yüksekokulu’nda (Hochschule für Fernsehen und Film München) okudu. Kısa filmler çekti. Televizyon dizileri yönetti. “Almanya’ya Hoşgeldiniz”, yönetmenin ilk uzun sinema filmi. İşte bu yönetmen, etkileyici bir gözlemle iki kültürü eğlenceli bir sinema diliyle perdeye yansıtıyor. Bu hikâye, Yılmaz ailesinin birkaç kuşağının Almanya macerası. Aslında bu macera, Türkiye’den Almanya’ya çalışmak için göç etmiş Türkiye’deki insanların hikâyesi. 1961 yılında başlıyordu asıl macera. Birkaç yıl öncesinden göçler başlasa da. Münih şehri bir simge bu işçi göçü için. Tren, Münih tren garına giriyor ve bambaşka bir kültür karşılıyor göçmen işçileri. Filmde, siyah-beyaz ve renkli belgesel görüntüler de kullanılmış. Bu durum, gerçeklik duygusunu çoğaltıyor. Film, 1960’ların ortasındaki işçi göçünü anlatıyor. Münih’e trenle gelen Hüseyin Yılmaz, bir milyonuncu göçmen işçi olacakken İtalyan işçiye yol verince 1 milyon birinci işçi oluyor Almanya’ya göç eden. İşte bu film, 1 milyon birinci işçinin şimdiki ve geçmişteki hayatının hikâyesini anlatıyor. Elbette ailesinin de.

Koskoca bir macera…

Artık emekli olmuş Hüseyin ve eşi Fatma, yıllar sonra Alman vatandaşlığına geçmişler. Fatma, Alman pasaportu alacağı için sevinirken Hüseyin buna hiç sevinemiyor. Oğulların, kızların, torunların toplandığı bir aile yemeğinde Hüseyin Türkiye’den ev aldığını söylüyor. Yönetmen, mizah yüklü bu filminde kültürlerarası çatışmaları da hicivli bir dille yansıtıyor perdeye. Küçük torun Cenk, okuldaki Avrupa haritasında Türkiye İstanbul’a kadar olunca atalarının geldiği yeri gösteremiyor. Mutsuz Cenk’i mutlu etmek için bir başka torun Canan, dede ve ninesinin hikâyesini anlatmaya başlıyor Cenk’e. Seyirciler de Cenk’le beraber bu büyük aşkı ve göçü öğreniyor. Geçmiş ve şimdiki anlar muhteşem biçimde iç içe geçirilerek anlatılıyor ki, bunun tadını ancak perdede alabiliyorsunuz. Adı belirtilmeyen Türkiye’nin doğusunda bir köyde ağanın kızı Fatma’ya tutulan genç Hüseyin, zorla da olsa aşkına ulaşıyor. Sonra da Almanya yollarına düşüyor. Her işi yapan Hüseyin, çocuklarının haylazlığından olmalı ailesini de yanına alıyor. Günümüzde uçakla Türkiye gelen aile, doğuda Mardin plâkalı bir minibüsle yollara düşüyorlar köye ulaşmak için. Orada da Canan, hikâyenin geriye kalanını anlatıyor küçük Cenk’e. Yine seyircileri hoş anlar bekliyor bu anlarda da. Sadece geçmişe dair değil, şimdiki zamanlarda da seyirciye iyi gelen hoş anlar var.

Unutulmaz anlar…

Filmdeki en hoş anlar, küçük Muhammet’in Hz. İsa ve Coca Cola’yla kurduğu iletişimdi. Köydeki arkadaşı ondan Almanya’dan kola istiyor. En yakın arkadaşı Muhammet’e çarmıha gerilmiş İsa’dan da söz ediyor. Bu iki figür hayatında çok önemli oluyor Muhammet için. Muhammet bir genç olduğunda süpermarkette devasa kola şişesini görüyor ve çocukluğunun huzurunu yaşıyor şişeye sarıldığında. Bu sahnede, Antonioni ustanın 1961 yapımı siyah-beyaz “İl Notte – Gece” filmi aklımıza geliverdi. Antonioni, “Gece” filminin girişinde önce kiliseyi, ardından Pirelli binasını, sonra da hastaneyi gösteriyordu peş peşe. Antonioni bu sekansta kilisenin yerini Pirelli’nin aldığını ve kapitalizmin de hastanelik olduğunu metaforik bir anlatımla yansıtıyordu. Şamdereli bunu tersine çevirerek, Hz. İsa yerine Coca Cola’nın insana huzur ve mutluluk sunduğunu söylüyor. Ailenin Münih’e geldiği ilk anlar da filmden unutulmazlarından. Babanın geçmişte, kültürlerini unutmamaları için ailesini köye götürdüğü sahnelerde yabancılaşmalar da fark ediliyor. Yeni kuşakların iki kültür arasında kaldığını da görüyorsunuz. Filmde sadece, Muhammet’in abisi Veli’den derin nefretini anlamlandırmak zordu. Filmin bütün final bölümünün etkileyici olduğunu da belirtmeli. Filmin bütün oyuncularının performasları da muhteşem. Filmin diyalogları da iyi işlenmiş. Filmin görselliğinin çok estetik olduğunu söylemeliyiz. Vietnamlı kameraman Chau Ngo filme çok şey katmış. Kurgu da, seyircinin hikâyenin içine girmesini kolaylaştırmış. Alman sinemasının ruhu sinmiş bu filme. Fonda duyulan müzikler de ruha iyi geliyor bu filmden. Ama, en çarpıcı olan, belgesel görüntülerde bir Alman yetkilinin “İşçi bekliyorduk insanlar geldi” demesiydi belki de. Her ne kadar kültürel çatışmalar olsa da, Almanların Türkleri sevdiğini anlıyorsunuz filmde. “Almanya’ya Hoşgeldiniz” filmi sinemasal belleğe alınmalı. Filmin ön jeneriğinin de özel olduğunu belirtelim.

(Bu yazı 04 Kasım 2011 tarihli Taraf Gazetesi’nde yayınlanmıştır.)

(04 Kasım 2011)

Ali Erden

[email protected]

Tenten’le Maceradan Maceraya

Tenten’in Maceraları (The Adventures of Tintin)
Yönetmen: Steven Spielberg
Eser: Hergé
Senaryo: Steven Moffat-Edgar Wright-Joe Cornish
Müzik: John Williams
Görüntü: Janusz Kaminski
Seslendirenler: Jamie Bell (Tenten), Daniel Craig (Sakharin), Andy Serkis (Kaptan Haddok), Toby Jones (Yankesici), Nick Frost (Müfettiş Dupont), Simon Pegg (Müfettiş Dupond)
Yapım: Columbia-Paramount (2011)

Belçikalı çizer Hergé’nin yarattığı “Tenten”, sinemanın önemli yönetmenlerinden Steven Spielberg tarafından sonunda “Tenten’in Maceraları” olarak sinemaya üç boyutlu uyarlanabildi. Devamı gelecek gibi.

Ünlü çizgi roman kahramanı Tenten, sonunda Steven Spielberg tarafından sonunda sinemaya uyarlanabildi. Üç boyutlu çekilen 2011 yapımı “The Adventures of Tintin – Tenten’in Maceraları”, bir hazine peşinde seyircileri maceradan maceraya koşturuyor. Neredeyse nefes nefese bırakıyor insanı bu macera. Brüksel’de sıradan bir günde genç gazeteci Tenten, yanında sevimli köpeği Milu, ressama resim çizdirirken Yankesici, rahatça insanların cüzdanlarını yürütüyor. Tenten, resmi çizdirdikten sonra bitpazarında “Tekboynuz” adında bir gemi maketine vurulup satın alıyor. Peşi sıra Sakharin, nam-ı diğer “Kızıl Rackam” bitiyor maketi ondan almak için. Tenten maketi vermeyi reddedince tadına doyulmaz macera da başlıyor böylece. Spielberg bu filmini, Hergé’nin “Le Crabe aux Pinces d’Or – Altın Kıskaçlı Yengeç” (1941), “Le Secret de la Licorne – Tekboynuzun Esrarı” (1943) ve “Le Trésor de Rackham le Rouge – Kızıl Korsanın Hazinesi” (1944) eserlerinden çekmiş. Hergé’nin bu çizgi romanlarını bilince daha heyecanlı oluyor sanki. Bilmeseniz de, Spielberg sinemasal tat almanıza yardımcı oluyor. Gemi maketiyle eve gelen Tenten, geminin direğinin içinden çıkan metal parçasının farkında olmadan geminin hikâyesini öğrenmek istiyor. Kendisi yokken evi darmadağın olan Tenten, Milu’nün yardımıyla metal parçasını buluyor ve gizemin içine dalıyor. Shakharin, Tenten’i kaçırtıp yola çıkan gemisine esir alıyor. Ama unuttuğu bir şey var Sakharin’in. O da Milu… Sakharin, metalin içindeki parşömende yazılı şiirin peşinde. İlk maket gemiyi bulan Sakharin, Tenten’deki şiiri ele geçiremeden üçüncü maket geminin peşine düşüyor. O da Fas’ta. Müzik tutkunu Ömer Bin Salad (Gad Elmaleh) adında bir Arap kaçakçı. Sesiyle kırılmaz denilen camları kıran soprano Bianca Castafiore (Kim Stengel) hayranı bu kaçakçı. Gemideki esaretinden Milu’nün yardımıyla kurtulan Tenten, bir kamaraya hapsedilmiş ve kendini içkiye vurmuş Kaptan Haddok’la tanışıyor. Kaptana cesaret veren Tenten, beraberce gemiden kaçıp Sahra çölüne düşüp Fas’a geliyorlar. Ama her şey bu kadar basit değil tabii ki. Seyredilmeye doyulmaz bir dolu maceradan sonra hazineye, Kaptan Haddok’un çocukluğunda yaşadağı Mulensar Şatosu’na ulaşıyor kahramanlarımız. Amerikalıların, Thompson ve Tomson olarak adlandırdıkları polis müfettişleri Dupont ve Dupond, filmdeki en keyifli ve eğlenceli karakterler.

Hergé’nin Tenten macerası…

Filmin görselliğinin tadına ancak sinema perdesinde varılıyor. Okyanusta ve Sahra’da geçen sahneler gerçekten büyüleyici. Elbette Fas sahneleri de. Aksiyon sahneleri o kadar heyecanlı ki, takip etmekten yoruluyorsunuz. Bu sahneleri seyirciler keşfetmeli ve yaşamalı. Hem de sinemaskop ve üç boyutlu olarak. Bilgisayar teknolojisinin bu kadar kuşattığı sinema bir yerlere gidiyor. Bilgisayar animasyonlu bu filmde, arka plândaki mekânlar sahici gibi bir duygu uyandırıyor insanda. Üç boyutlu hareket yakalama (live-action) tekniğinin kullanıldığı filmde, tüm karakterler animasyon. Mekânlarsa belirlediğimiz gibi gerçeklik duygusu veriyor. Meraklıları “weta digital” tekniğini araştıracaktır belki. Bu filmde gördüğünüz her teknolojik yansıma yakın gelecekte sinemayı tamamiyle kuşatacak. Sinema bambaşka bir yere gidecek.

Asıl adı Georges Remi Prosper olan Hergé’nin 1929’da yarattığı “Tintin”, Brüksel’in de simgesi. Bir gün yolunuz muhteşem Brüksel’e düşerse birçok yerde “Tenten”le karşılaşabilirsiniz. Hergé, Brüksel’i çok seven bir çizgi romancı. Belçikalı Hergé, çok sevdiği Brüksel’de doğdu ve öldü. 1907’de doğan ve 1983’te ölen Hergé, 1929’da yayımlanan “Les Aventure de Tintin – Tenten’in Maceraları” çizgi romanı tüm dünyada üne kavuştu. İlk Tenten, 1929’da çocuk dergisinde görüldü. Bir sipariş üzerine. “Pays de Soviets”, 2000 yılında YKY’den “Tenten Sovyetler’de” adıyla yayımlandı. 1998’de İnkilâp Yayınları’ndan “Tintin au Congo” Türkçeye “Tenten Kongo’da” adıyla kazandırıldı. “Tenten’in Maceraları” serisinden 1998’de yine YKY’den “Tintin en Amérique” eseri “Tenten Amerika” adıyla yayımlandı. “Les Cigares du Pharaon” çizgi romanı “Firavunun Puroları”, ülkemizde 1958, 1964 ve en son olarak 1994’te yayımlandı. Hergé, “Tenten” serisinde Yahudi düşmanlığı, cinsel ayrımcılık, ırkçılık, anti-komünist olarak değerlendirildi. Ama, Tenten ve teriyer cinsi köpeği Milu’yle maceradan maceraya koşarken dünyada çok sevildi. Büyük bölümü Türkiye’de geçen Jean-Jacques Vierne’in yönettiği 1961 yapımı “Tintin et le Mystere de la Troison d’Or – Tenten ve Altın Postun Sırrı” filmi “Tenten İstanbul’da” adıyla ülkemizde Nisan 1963’te gösterime çıkmıştı.

Dahi yönetmen: Spielberg…

Ohio’nun Cincinnati şehrinde 1946’da doğan yönetmen Spielberg, sinemada “harika çocuk” diye anılıyor. Spielberg, 1971’de henüz 25 yaşındayken televizyon için “Duel – Bela” filmini çekti. “Technicolor” çekilmiş bu yol geriliminden çok etkilenen büyük film stüdyosu Universal, iyi çekilmiş bu filmi hemen sinemalarda gösterime soktu ve önemli bir yönetmenin doğuşuna neden oldu. Spielberg, 1974’te bugünden bakınca bile araba takip sahneleriyle büyüleyen “The Sugarland Express – Sugarland Ekspresi” filmini “technicolor” ve sinemaskop çekebilme fırsatını yakaladı. Bu filmin orijinal afişinin etkileyici bir sanat eseri olduğunu belirtmeliyiz. 1975’te “Jaws – Denizin Dişleri” deniz gerilimiyle dahi konumuna yükseldi. 1977’de çektiği “Close Encounters of the Third Kind – Tehlikeli İlişkiler”, onun ilk bilimkurgusuydu ve 1982’de çekeceği “E .T.”ye de ilham verdi. Bu bilimkurgunun bir özelliği de büyük yönetmen François Truffaut’nun başrolde olmasıydı. 1985’te kölelik üzerine filmi “The Color Purple – Mor Yıllar”, Akademi’den hak ettiği ödülü alamayınca kırgınlık yaşasa da, 1993 yapımı siyah-beyaz ve renkli “Schindler’s List – Schindler’in Listesi” Yahudi soykırımı filmiyle “En İyi Yönetmen” dalında Oscar aldı. Bir başka savaş filmi, 1998 yapımı “Saving Private Ryan – Er Ryan’ı Kurtarmak” filmi milliyetçilikle suçlanmıştı. Amerikan tarihinde unutulmuş, ama iç savaşı başlatan kölelilik zamanındaki siyahların mahkemede yargılanmasını anlatan 1997 yapımı “Amistad” filmi de DVD arşivine alınmalı üstadın. 2005 yapımı “Munich – Münih” filmi, “Schindler’in Listesi” gibi onun en vicdanlı filmi olarak değerlendiriliyor. Bu filmde şiddeti iki açıdan da gösteren yönetmen, İsrailli yetkililer, Mossad ajanlarının da “terörist” olarak yansıtılmasından rahatsızlık duydular ve yönetmenin üzerine çizgi çektiler. Yahudi kökenli Spielberg, Amerikan sinemasının yaşayan en büyük yönetmenlerinden. Birçok filmi sinema tarihine kaldı. Elbette “Indiana Jones” ve “Jurassic Park” seriyalleri de var. Spielberg, sinemada yeni olan her şeyi hemen içselleştiren ve filmlerinin ruhuna katan bir yönetmen. Onun filmlerinde yaşama sevinci gibi sinema sevgisi bulursunuz. “Tenten’in Maceraları” filmi, kimse farkına varmadan bir devrim de yapmış olabilir sinemada.

(04 Kasım 2011)

Ali Erden

[email protected]

Labirent’in Fragmanı Hazır

Başrollerini Meltem Cumbul, Timuçin Esen, Rıza Kocaoğlu, Ozan Bilen, Umut Kurt ve Altan Gördüm’ün paylaştığı Tolga Örnek’in yeni filmi Labirent’in merakla beklenen fragmanı, sinemalarda ve internette yayınlanmaya başlandı. Çekimleri Mardin, İstanbul ve Frankfurt’ta gerçekleşen Labirent, yüksek temposu ve ilginç senaryosu ile bu yılın en iddialı yapımlarından biri olacak. 23 Aralık’ta vizyona girecek olan Labirent’in aylardır beklenen fragmanı, filmin heyecanlı konusu ve karakterlerin güçlü hikâyeleri hakkında ipuçları veriyor.

  • Basın Bülteni
  • Fragmanı izlemek için tıklayınız.
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.

Tivibu ve Sinema Dergisi İşbirliğiyle Tüm Zamanların En İyi 100 Türk Filmi Seçildi

TTNET’in televizyon platformu Tivibu ve Sinema Dergisi işbirliğiyle internet üzerinden düzenlenen Tüm Zamanların En İyi 100 Türk Filmi Anketi sonuçlandı, Yavuz Turgul’un yönettiği Eşkıya listenin başında yer aldı. Tivibu katkılarıyla düzenlenen gecede, Türk sinema tarihinin gelmiş geçmiş En İyi 100 Türk Filmi arasında yer alan ilk 10 filmin yönetmenlerine plaket verildi. Geceye Yeşilçamın usta isimleri ve genç yetenekleri büyük ilgi gösterdi. Cüneyt Arkın, Halit Akçatepe, İlyas Salman, Selda Alkor, Süleyman Turan, Kenan İmirzalıoğlu, Ahu Türkpençe, Yeşim Ceren Bozoğlu, Nesrin Cavadzade gibi oyuncuları, yönetmenleri ve yapımcıları buluşturan özel gecenin sunuculuğunu İzzet Öz yaptı.

  • Basın Bülteni
  • Seçim listesi için tıklayınız.
  • Web Sitesi
  • Yüksek çözünürlüklü görsellere haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Tivibu ve Sinema Dergisi İşbirliğiyle Tüm Zamanların En İyi 100 Türk Filmi Seçildi yazısına devam et
  • Reha Özcan’dan Akkademi Tiyatro’da Kamera Önü Oyunculuk Atölyesi

    Theron Patterson’ın yönettiği Bahtı Kara filmiyle tanıdığımız, geçen yıl Bedensiz Kadın oyunu ile Afife Jale ve Sadri Alışık Ödülü kazanan, bu sezonda Kurtlar Vadisi Pusu dizisindeki rolüyle hayranlarını arttıran Reha Özcan, 2011 – 2012 eğitim yılında Akkademi Tiyatro’da Kamera Önü Oyuncuk Atölyesi derslerine başlıyor.
    Atölyede sinema ve TV alanında öğrenmek ve deneyimlemek isteyen ve izlemeyi seven herkesin katılabileceği dersler verilecek. Oyunculukla ilgili temel donanımların yer alacağı atölye eğitimlerinde kamerayla buluşma, senaryo çözümleme dersleride yer alacak.

  • Basın Bülteni
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Reha Özcan’dan Akkademi Tiyatro’da Kamera Önü Oyunculuk Atölyesi yazısına devam et
  • Bu Benim İlk Filmim

    Kültür Bakanlığı ve Film Yönetmenleri Derneği’nin ortaklaşa düzenlediği Bu Benim İlk Filmim toplu gösterimi 11 Kasım’da başlıyor. Kültür Bakanlığı tarafından desteklenmiş ilk film projeleri olan yapımlar, 24 Kasım’a kadar Beyoğlu Yeşilçam Sineması’nda sinemaseverlerle buluşacak. Film Arası Dergisi’nin de sponsorları arasında yer aldığı etkinlikte vizyonda uzun süre kalma imkânı bulamayan filmlere alternatif bir gösterim şansı tanınıyor. Gösterilecek filmler arasında 11’e 10 Kala, Kavşak, Çoğunluk, İncir Reçeli, Saklı Hayatlar, Gişe Memuru ve Kar Beyaz gibi filmler var.

  • Basın Bülteni
  • Web Sitesi
  • Diğer haberler, gösterilecek filmler hakkında geniş bilgiler ve yüksek çözünürlüklü görsellere haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Bu Benim İlk Filmim yazısına devam et
  • Toprağa Uzanan Eller

    Ömer Can’ın yönettiği ve Şerif Sezer, Nail Kırmızıgül, Melih Selçuk ile Medya İzgi’nin oynadığı Toprağa Uzanan Eller, 01 Ağustos 2014′de PinemArt Film dağıtımıyla Ömer Can Production tarafından vizyona çıkarıldı.
    Toprak, Çukurova’ya mevsimlik işçi olarak giden bir ailenin ortanca çocuğudur. Sekiz yaşında olmasına rağmen hiç okula gitmemiş ve nüfusu henüz çıkarılmamıştır. Ablası Zehra 15 yaşındadır ve yüklü bir başlık parası karşılığı babası tarafından dedesi yaşında bir adama sözlenmiştir. Toprak’ın küçük kardeşi Zeliha ise geçirdiği çocuk felci sonrası görme yetisini kaybetmiştir.

    Toprağa Uzanan Eller yazısına devam et

    Ekonomik Krizde Kaybedenlere Selâm

    Kule Soygunu (Tower Heist)
    Yönetmen: Brett Ratner
    Senaryo: Ted Griffin-Jeff Nathanson
    Müzik: Christophe Beck
    Görüntü: Dante Spinotti
    Oyuncular: Ben Stiller (Josh), Eddie Murphy (Slide), Casey Affleck (Charlie), Alan Alda (Shaw), Matthew Broderick (Fitzhugh), Tea Leoni (Ajan Denham), Michael Pena (Dev’Reaux), Judd Hirsch (Avukat Simon), Gabourey Sidibe (Odessa)
    Yapım: Universal-Imagine (2011)

    Amerikalı yönetmen Brett Ratner’ın “Kule Soygunu” filmi, temel olarak Amerika’daki ekonomik krizin ruhuna dalıyor ve soyguncu zenginlere yumruğunu indiriyor.

    New York’taki en güvenli ve lüks kulesinin çatı katında yaşayan Arthur Shaw, hizmetinde bir dolu insan çalıştıran, dışarıdan bakılınca güven veren zengin bir adam. İşleri yürüten, organize eden Josh Kovacs, Shaw’un emirlerini akstmadan yerine getiriyor. Shaw’un çatı katında Mustang araba da var. Bu Mustang, ünlü aktör Steve McQueen’in 1968 yapımı “Bullitt – Gangsterin Kaderi” filminde kullandığı araba. Bu mücevher, bir yerden sonra filmin en önemli karakteri oluyor. Hikâyede her şey herkes için yolunda gibi görünüyor. Shaw kaçırılıncaya kadar. Josh, patronu kaçırıldığını sanırken patron şehri terk etmek için kendini kaçırtıyor. Shaw’un peşinde elbette FBI ajanları da var. Dolandırıcı olduğu anlaşılan itibarlı Shaw, FBI tarafından tutuklansa da kefaletle serbest bırakılıyor ve kuledeki çatı katında ev hapsinde tutuluyor. Kulede kendi çalışanlarının tüm birikimlerini dolandıran Shaw’un çatı katında para olduğuna inanan Josh, işten atılmış Charlie, Dev’Reaux ve her şeyini kaybetmiş borsacı Fitzhugh’la ekip kuran Josh, çocukluğundan beri tanıdığı küçük çaplı hırsız Slide’ı da yanına alarak soygun plânını uygulamaya koyuyor. “Şükran Günü”ne denk gelen bu soygunda bir dolu sürpriz de seyircileri bekliyor.

    Soygun filmlerine selâm…

    Florida’da 1969’da doğan yönetmen Brett Ratner’ı, 2000 yapımı muhteşem “The Family Man – Aile Babası” filminde fark etmiştik. Yönetmenin 2002’de “Red Dragon – Kızıl Ejder”, 2004’te “After the Sunset – Gün Batarken”, 2006’da “X-Men: The Last Stand – X-Men: Son Direniş” görülmeye değer filmleri de var. İşte bu Ratner, 2011 yapımı “Tower Heist – Kule Soygunu” filmini bir anlamda sinema tarihinin soygun filmlerine adamış. Film, bir noktadan sonra soygun filmlerinin ruh haline bürünüyor ve seyircisini hemen ekibin yanına çekiyor. Elbette hayatta devam ediyor. Hayatta bir kadını olmayan Josh, ajan Claire Denham’a bir an kendini yakın hissediyor. Onunla karşılıklı içmek ona iyi geliyor. Unuttuğu kurları yapıyor. Ama, Slide hikâyeye dahil olunca film eğlenceyi de hatırlıyor. Aslında filmde insanın zihninde kalan gerçek anlamda heyecan veren birkaç an da var. Mustang’i kuleden aşağı iple indirme çabaları insanda tam anlamıyla yükseklik korkusu yaşatıyor. Bu anı, sinemaskop olarak büyük perdede yaşamak gerekiyor. Güvenli kuleye giriş ve çatı katına ulaşma anları da heyecan yaratıyor perdede. Bu filmde, Eddie Murphy denilen muhteşem bir oyuncuyu da unutmamalı. Brooklyn’de 1961’de doğmuş Murphy, sinemaya insanları eğlendirmek ve mutlu etmek için düşmüş sanki. “Kule Soygunu” filmine de neşe getirmiş Murphy. Onu, 1982 yapımı “48 Hrs. – 48 Saat” ve 1984 yapımı “Beverly Hills Cop – Sosyete Polisi” filmiyle sevdik önce. Sonra da kaydadeğer filmleri gelmese de, 1996’da “The Nutty Profesor – Çatlak Profesör” ve 1998’de “Doctor Dolittle – Dr. Dolittle” onun epey eğlendiren filmleri oldu. Fonda duyulan müzikler de iyi ve filme ruh katmış. Filmin tüm oyuncularına da övgü göndermeli. Bu filmi, Amerika’da bazı salonlar göstermek istememiş. Çünkü vahşi kapitalizme eleştiri var ve “itibarlı” zenginlere yumruğunu indiriyor. Amerika’daki ekonomik krizin aslında ruhuna dalıyor “Kule Soygunu” filmi.

    (Bu yazı 04 Kasım 2011 tarihli Taraf Gazetesi’nde yayınlanmıştır.)

    (04 Kasım 2011)

    Ali Erden

    [email protected]

    Skyturk TV En Heyecanlı Yeri Programı’nda Behzat Ç.: Seni Kalbime Gömdüm

    Skyturk TV.de yayınlanan En Heyecanlı Yeri’nin bu haftaki 431. bölümünde yönetmeni Serdar Akar ve senaryo yazarı Emrah Serbes ile Behzat Ç.: Seni Kalbime Gömdüm sohbeti var. 48. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali kapsamında gerçekleştirilen sohbetin yanı sıra programda, Ömer Vargı’nın ilk yönetmenliği olan Her Şey Çok Güzel Olacak’ın müzik videosu ve Ali Can Meydan’ın kısa canlandırması Uzak Doğu da var. Ceylan Özçelik’in hazırlayıp sunduğu En Heyecanlı Yeri programı Cuma 00:15, Cumartesi 11:10 ve 20:10 ve Salı 18:10’da Skytürk TV.de yayınlanıyor.

  • Basın Bülteni
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Skyturk TV En Heyecanlı Yeri Programı’nda Behzat Ç.: Seni Kalbime Gömdüm yazısına devam et