Böyle Gelmiş Böyle Gitmez’in 8 cilt olacağını okumuş, ilk cildini de almıştım, yıllar sonra ikinci cildini aldım. Ciltlerin (8 tane) tamamlanmasını beklerken, Nesin’in ölümünden sonra okumaya başladım. Bu arada üçüncü cildin de olduğunu öğrendim ve onu da edindim. Fakat dördüncü bir cilt yok, olmayacakta… Nesin’in, bu kitaplarının dışındaki diğer kitaplarında da bir kısım anıları yer almaktadır. Onlarda da var mı bilmiyorum ama Böyle Gelmiş Böyle Gitmez’i oluşturan üç kitapta yeri geldikçe sinema konusuna değiniliyor. Bu değinmeler doğrudan sinema kastı taşımasa da, sinema veya sinemacılarla ilgili. Daha önceki kitaplardaki sinema değinmelerinden kalkarak, Aziz Nesin Sineması dediğim yazılar yazmıştım. Sinema ile ilgili yazılar giderek azalıyor ama üçüncü ciltte de var, devam etse idi diğerlerinde de olacak mıydı bilemiyorum ama Aziz Nesin’in sinema ile ilgisi aşağıda da değineceğim gibi değişik boyutlarla daha sonraları da devam etmiştir.
Nesin, Okul’un (askeri okul) salonunda eğlenceler düzenlendiğini, arada da film oynatıldığını söylüyor. Orada görüp de unutamadığı filmlerden biri Der Blauer Engel (Mavi Melek) (Josef von Sternberg – 1930)’dir ve başrollerini Marlene Dietrich ve Emile Jannings oynamaktadır. Nesin beyazperdede görüp ilk aşık olduğu kadın olarak Dietrich’i (bu film nedeni ile) gösterir ve uzun zaman etkisinde kaldığı belirtir. Son aşkı ise Katharine Hepburn’dur. Nesin, Mavi Melek filminin ülkemizde çok tutulduğunu, bu nedenle de Muhsin Ertuğrul tarafından yerli benzerinin yapıldığına değiniyor. Ertuğrul, Jannings’ten etkilenmiş bir sanatçıdır, bizde Mavi Melek uyarlaması sanılan Şehvet Kurbanı (1940) filmi Mavi Melek ile benzer özellikler taşısa da, uyarlaması değildir. Şehvet Kurbanı, Victor Fleming’in The Way of All Flesh filminin uyarlamasıdır. (Sonradan değişik yönetmenlerce yeni uyarlamaları yapılmıştır. [İhtiras Kurbanları / Muharrem Gürses / Atıf Kaptan – Hümaşah Hiçan (1953) / Bir Serseri / Memduh Ün / Talat Artemel – Neriman Köksal (1957) / Şehvet Kurbanı / Nejat Saydam / Yıldırım Önal – Sevda Ferdağ (1972)]. Şehvet Kurbanı’nın da yönetmenliğin yanında başrol oynayan Ertuğrul, açıkca Jannings etkileri taşımasının yanında partneri Cahide Sonku’yu da iyice Marlene Dietrich’leştirmiştir. Sternberg’in Mavi Melek’i ve Fleming’in The Way of all Flesh’ı ile benzerlikler taşısa da, Şehvet Kurbanı, Mavi Melek uyarlaması değildir.
Nesin, sinemadan söz etmeden, o yıllarda Şehir Tiyatroları’nda oynanan operetlerden söz eder ve en kalıcı olanının Lüküs Hayat olduğunu söyler. Evet o yıllarda sahneye konulan bu operet dört yıl oynanarak hayli ilgi çeker. (Şimdilerde oynayan versiyonuda otuzuncu yılını yakalamak üzere.) Bu arada Nesin’den ayrılarak Lüküs Hayat’ın sinema versiyonuna değinirsek ilk kez 1950 yılında Lütfi Akad tarafından çekildiğini belirtmek gerek. Bu uygulama için verilmesi gerekli en önemli bilgi, Şehir Tiyatroları’nda babası Hazım Körmükçü’nün oynadığı rolü filmde (oğul) Settar Körmükçü’nün oynadığıdır. Ama filmin -üstünden hayli zaman da geçmiştir- oyun kadar ilgi görmediğidir. Lüküs Hayat, 1976’da tekrar sinemaya uyarlanacaktır. Yücel Uçanoğlu’nun yönettiği bu versiyonda Halit Akçatepe, İlhan Daner, Hadi Çaman, Emel Aydan, Tevhit Bilge, Yüksel Gözen, Birtane Güngör, Tuncay Özinal, Oya Başar, Necla Soylu oynar, fakat bu çevirim daha da sessiz kalır.
Aziz Nesin’in Yokuş Yukarı’daki (Böyle Gelmiş Böyle Gitmez 3) sinema değinmeleri bu kadar. Ama Nesin ile ilgili olarak sinema nedeni ile yazacağım başka şeyler de var. Aslında komedi’ye kendince ağırlık veren sinemamızda Nesin gibi bir mizah ustasının yeterince kullanılmamasını anlamak mümkün değil ama yine de hiç kullanılmamıştır da demiyoruz. Nesin’in oyunu Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz tiyatrolarda oynandıktan sonra (halen oynanmakta) Engin Orbey tarafından sinemaya da uyarlandı (1974), fakat hiç ses getirmedi. (Başrolü Halit Akçatepe ve Münir Özkul oynuyordu). Kemal Sunal’ın oynadığı, 1980 Kartal Tibet yönetimli Zübük ve Gol Kralı ise -gerek oyuncusundan, gerek konularından (birincisi siyaset, ikincisi ise futbol) dolayı- daha fazla ilgi gördüler. Bana göre Nesin’in birçok oyunu ve öyküsü halen sinema yapılmayı beklerken, tiyatroda da çok az oynanan Düdükçülerle Fırçacıların Savaşı oyunu hem içerik hem de biçim olarak sinemacıların dikkatini neden çekmez, anlayamam.
Müjdat Gezen, yazarlık ve tiyatroculuğunun yanında sinemacı(ve televizyoncu)dır da. Sinemada oyuncudur bilinen yanı ile ve bilinmeyen yönetmenliği de vardır. Gülümseyen Dünya filminin vizyona çıktığını görmedim ama Kobay vizyona çıktı. Homodi’nin ise isminden başka bir şey duymadım, (sanırım bu sonuncu) filmi Aziz Nesin’e seyrettirmiş. Çok gülen Nesin, “Gördüğüm ‘en kötü’ film idi” demiş. (Bunları bir televizyon programında Sayın Gezen anlatmıştı ama hangi programdı?) Olay tam Aziz Nesin fıkralarına benziyor, bu filmden herhangi bir yerde söz etti mi -şimdilik – bilemiyorum.
(17 Haziran 2011)
Orhan Ünser