Hopa’da Gazeteci – Sinemacı Cemil Aksu da Gözaltına Alındı

Hopa’da yaptığı bir dizi etkinlikle adını duyuran Biryaşam Ekoloji ve Kültür Derneği Başkanı gazeteci Cemil Aksu’nun gözaltına alınması ilçede tepki yarattı. Olaylar sırasında fotoğraf ve kamera çekiminden başka bir şey yapmayan Aksu’nun neden gözaltına alındığı açıklanamadı. Hopa’da, Karadeniz Film Günleri, Dünya İşçi Filmleri gibi birçok etkinliğin yapılmasını sağlayan Aksu için Gazeteciler Cemiyeti’nin girişimde bulunacağı öğrenildi.

Mary’nin Mevsimleri Geçip Giderken

Ömrümüzden Bir Sene (Another Year)
Yönetmen-Senaryo: Mike Leigh
Müzik: Gary Yershon
Görüntü: Dick Pope
Oyuncular: Jim Broadbent (Tom), Lesley Manville (Mary), Ruth Sheen (Gerri), Oliver Maltman (Joe), Peter Wight (Ken), David Bradley (Ronnie), Karina Fernandez (Katie), Imalda Staunton (Janet)
Yapım: Thin Man-Film4 (2010)

İngiliz yönetmen Mike Leigh’in “Ömrümüzden Bir Sene” filminde, insana dair birçok şeye hüzünlü ve mizah yüklü bir dokunuşla beyazperdeye yansıtıyor.

Ken Loach, nasıl genelde işçi sınıfını anlatıyorsa, Mike Leigh de yoğunlukla orta sınıfı kendine sorun yapan bir yönetmen. Bu iki İngiliz ustanın filmlerini gördüğünüzde gerçek Britanya’yla karşılaşıyorsunuz. Biraz da hayal kırıklığına yaşıyorsunuz elbette. 1943 doğumlu ve Yahudi kökenli yönetmen Leigh, 1970’lerden başlayarak tarumar olmuş İngiliz halkını zaman zaman belgeselci duyarlığıyla perdeye yansıtsa da, bireylerin toplumdaki yerlerini, kaybedişlerini, yoksullaşmalarını, yoksunlaşmalarını Yahudi mizahını da yanına alarak anlattı. Biliyorsunuz, Yahudi mizahı somut gerçeklikten beslenir. Yani buna hayata dair birçok şey giriyor: Hayat kavgası, yoksulluk, beslenme, aile vb. Bu mizah anlayışı, kinayeli, çekingen ve tasvirci. Leigh ve diğer bazı Yahudi yönetmenlerde buna benzer mizahi yaklaşımlar görebilmeniz muhtemel. Leigh filmlerinde, Thatcher döneminde hayatları enkaza dönüşmüş insanların hikâyelerini bulursunuz yoğunlukla. Vahşi kapitalizmin bir mengene gibi sıktığı insanların trajedileri vardır bu sinemada. Onun filmlerinde, bu ekonomik zorluklar içinde, insanın yabancılaşmasını ve iletişimsizliğini de bulursunuz. Bireyin tuhaf kasveti yansıyor bu ustanın filmlerinde.

Sadece bir sene mi?..

Filmin hikâyesi Londra’da geçiyor ve yönetmen birkaç insanı dört mevsim boyunca kamerasıyla izliyor. Tom ve Gerri, otuz yaşında Joe adında oğulları olan, daima birbirlerini seven mutlu bir çift. Tom ve Gerri’nin Londra’nın dışında yaşamaları çevreci olmalarından. Evlerinde ve bahçelerinde her türden çiçek yetiştiriyorlar tüm komşuları gibi. Hatta evlerinin az uzağında organik sebze bile yetiştiriyorlar. Tom, bir jeolog. İnşaat yapılmak istenen yerlerin inşaata uygun olup olmadığını analiz ediyor. Geri, bir muayenehanede danışman olarak çalışıyor. Geri’nin ve Tom’un yirmi yıldır arkadaşı olan Mary de, Gerri’nin çalıştığı muayenehanede çalışıyor. Mary, sanki Leigh’in bir önceki filmi 2008 yapımı “Happy-Go-Lucky – Daima Mutlu” filmindeki Pauline’in orta yaş hali gibi. Yirmi yıllık dostları Tom ve Gerri’nin derin ve sıcak aşklarını kendi hayatında arıyor belki de Mary. Dostlarının oğlu Joe’ya bile üstü kapalı ilânı aşk yapıyor. Üstelik Joe, sevgilisi Katie’yi ailesiyle tanıştırmak için eve getirince büyük bir yıkım yaşıyor ve hayal kırıklığı yüzüne yansıyor Mary’nin. Bu durum onu, bu kederlerle yüklü dünyadaki tek dostlarından koparıyor sanki. Artık ona sıcak bakmayan, soğuk davranan Tom ve Gerri, Mary’yi daha da yalnızlığa itiyorlar. Tom’un abisi Ronnie’nin karısı da ölüyor. Cenaze için Derby şehrine giden aile, dönüşte Ronnie’yi de Londra’ya getiriyorlar. Filmin orijinal anlamı “Bir Başka Yıl” demek. Buna Türkçede, “başka bahara kaldı” diyoruz mecazi anlamda. Yatağının bir tarafı her zaman soğuk olan Mary için de hızla geçip giden yılların herhangi baharında, belki de bu dünyadan çekip gitmiş romantik aşkı bulmasını diliyorsunuz. Tom gibi yemek yapmayı seven, sıcak ve sevgi dolu bir eşi de. Leigh filminde her şeyi sakinlikle anlatmış. Kameraman Dick Pope’un sinemaskop çerçeveleri bu sakinliğe destek olmuş. Fonda duyulan Gary Yershon’ın dingin tınıları da filme katkıda bulunmuş. 2010 yapımı “Another Year – Ömrümüzden Bir Sene”, Cannes’da “Ekümenik Ödülü”nü de kazandı. Bu film, 30. Uluslararası İstanbul Film Festivali’nde de gösterilmişti.

Önemli bir yönetmen…

Ustanın ilk filmi 1972 yapımı “Bleake Moments – Kasvetli Anlar” filmi mutlaka belleğe alınmalı. 1920’lerin sonunda Güney Londra’nın banliyölerinde geçen filmde, iletişimsizlik ve umutsuzluk vardı. Leigh’in filmlerine, yakından veya uzaktan, sinemanın en büyük ustalarından 12 Aralık 1903’te doğmuş ve yine 12 Aralık 1963’te ölmüş Japon Yasujirô Ozu’nun ruhu da yansıyor. 1990 yapımı “Life is Sweet – Hayat Tatlıdır”, 1993’te Cannes Film Festivali’nde “En İyi Yönetmen” ödülü kazandığı “Naked – Çıplak”, 1996’da yine Cannes’da “Altın Palmiye” kazandığı, yoksulluğu ve yoksunluğu derinden anlattığı “Secrets & Lies – Sırlar ve Yalanlar”, 1950’lerin başından, savaş sonrasından yansıyan, yoksullukla trajik bir hikâyeyi anlattığı 2004 yapımı “Vera Drake – Hemşire” filmleri de unutulmamalı Leigh’in.

(10 Haziran 2011)

Ali Erden

sinerden@hotmail.com

Arka Pencere Dergisi, X-Men’i Okula Kaydettiriyor

Arka Pencere Dergisi, 84. sayısında, kapağına X-Men: Birinci Sınıf’ı yerleştiriyor. Tunca Arslan, köşesinde, Nazlı Eray usulü bir roman üzerinden Marilyn Monroe’nun 85. doğum gününü kutluyor. Vizyon filmleri eleştirileri arasında X-Men: Birinci Sınıf, Felekten Bir Gece Daha, Koğuş, Ateşli Oda, Gördüğüm En Güzel Kadın, Sevimli Cüceler Cino ve Jülyet, Dehşet Evi ve Kaledeki Yalnızlık yer alıyor. Derginin 84. sayısı, bir Alfred Hitchcock alıntısıyla sona eriyor: “Eğer sinema tarihini gözden geçirirseniz, sinema yapımının entelektüeller tarafından çoğu zaman küçümsenmiş olduğunu göreceksiniz.”

  • Basın Bülteni
  • Web Sitesi
  • Yüksek çözünürlüklü kapak fotoğraflarına haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Arka Pencere Dergisi, X-Men’i Okula Kaydettiriyor yazısına devam et
  • FİLM-SAN Vakfı, Yeşilçamı Hatırlama Yemeği Düzenliyor

    FİLM-SAN, Film Sanayii ve Tüm Sanatçıları Güçlendirme Vakfı, Yeşilçamı Hatırlama yemeği veriyor.
    Vakıf Başkanı Ferdi Merter Fosforoğlu, FİLM-San Vakfı’nın kurucu üyelerinden, annesi sinema sanatçısı Muazzez Arçay’ın vasiyetini yerine getirmek için başkanlığa adaylığını koyduğunu ve başkan olduğunu vurguluyor. Annesi ve babası Renan Fosforoğlu’nun parasız kalarak ve acılar çekerek vefat ettiklerini belirtiyor.
    Sanatçıların sosyal haklarına kavuşmaları için girişim başlattıklarını, düzenledikleri Yeşilçamı Hatırlama yemeği ile unutulmaz anıları canlandıracaklarını sözlerine ekliyor.

  • Basın Bülteni
  • Web Sitesi
  • Diğer basın bültenlerine ve yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    FİLM-SAN Vakfı, Yeşilçamı Hatırlama Yemeği Düzenliyor yazısına devam et
  • Kara Murat Kampta

    Modern teknolojinin nimetlerinden yararlanılarak çekilecek olan Kara Murat: Mora’nın Ateşi filminin tüm ekibi kampa girdi. Filmin çekim seti öncesi tüm ekip Savaşcı Kampı olarak adlandırdıkları bir programa girdiler. Kara Murat ve Talus karakterlerine hayat veren Fatih Usta ve Bahadır Sarı’ya özel bir ağırlık çalışması yaptırıldığı kampta tüm oyuncular günde sekiz saat antrenman yapıyorlar. Vücut çalışması ve koreografi dersleri alan oyuncular saatlerce çalışıyorlar.

    Tek Başına Hayatta Kalmak

    Tuzak (Wrecked)
    Yönetmen: Michael Greenspan
    Senaryo: Christopher Dodd
    Müzik: Michael Brook
    Kurgu: Wiebke von Carolsfeld
    Görüntü: James Liston
    Oyuncular: Adrien Brody (Adam), Caroline Dhavernas (Kadın), Ryan Robins (George), Adrian Holmes (Ormandaki Adam), Jacob Blair (Orman Bekçisi)
    Yapım: IFC-Independent Edge-Canada Telefilm (2010)

    Kanadalı yönetmen Michael Greenspan’ın ilk filmi “Tuzak”, minimalist anlatımı ve tek kişilik gösterisiyle sinema tarihinde özel bir yere sahip olabilir.

    Kanada’nın İngiliz Kolombiyası’ndaki ormanda, uçurumdan aşağı uçmuş, hurdaya dönmüş arabanın içinde, yüzü gözü yara içinde şaşkınlıkla ve acılar içinde bir adam gözlerini açıyor. Ne olduğunu bilmiyor. Belleğinden birçok şey silinmiş. Orijinal anlamı “Mahvolmuş” olan 2010 yapımı “Wrecked – Tuzak”, Türkçe adıyla anlamlanamayan bir film. Kanada’nın Quebec bölgesinin en önemli şehri Montreal’de doğan yönetmen Michael Greenspan, bu ilk uzun filmiyle çaresizlik üzerine çarpıcı bir gerilim çıkarmış. Ormanda enkaza dönmüş arabanın içinde, ön tarafta acıyla uyanan adam, nerede ve kim olduğunu bilemiyor. Arabanın arka koltuğunda ölü bir adam da var. Kimliğinden, tanımadığı adamın George Weaver olduğunu öğreniyor. Arabada çıkmaya çabalasa da kırılmış ayağı ön tarafta sıkışmış. Susuzluk, açlık ve acıyla gerçekçi halüsinasyonlar da görüyor. Bir kadın, sürekli bu sıkıntılı anlarında görünüp kayboluyor. Kadını, kendisine su ve yiyecek verirken hayal ediyor adam. Bundan sonra zihninin karanlık noktalarına yavaş yavaş ışık çakmaya başlıyor. Kesik kesik anlar ışık gibi parlayıp sönüyor. Arabanın radyosundan bir soygun haberi olduğunu da dinliyor adam. Arabanın markası, rengi ve arabanın içindeki soyguncuların isimleri spikerin anlattıklarıyla uyuşuyor. Acaba, kendisi de bu banka soygununa katılmış mıdır? Arabanın içinde birkaç gün geçiren adam, arabanın torpido gözünde bir tabanca buluyor. Sonra, arabadan çıkmayı başarıyor. Ama, ayağı kırık olduğu için her şey yavaş ilerliyor. Bu arada ormanda bir köpekle de yoldaşlık yapıyor adam. Kanada’nın son vahşi doğası bu ormanda puma da var. Puma, arabayı süren soyguncunun cesedini yemeye çabalıyor. Adam, acılar içinde ormanda tepeye tırmandıkça belleğine başka görüntüler de düşüyor ve gerçekliğe ulaşıyor orman bekçisi (Jacob Blair) kendisini bulduğunda. Bu bir gerilim filmi olduğu için seyircinin kendisi keşfetmeli karanlıkta olan yerleri.

    Yavaş ve tedirgin…

    Yönetmen Greenspan, neredeyse tek kişilik bu gerilim filminde, her şeyi karakterinin gözleri ve algısıyla yansıtmış. Minimalist bu hikâyede, adamın belleğine flaş ışık gibi düşen anlar, film derinleştikçe parçaları bir araya getiriyor ve finalde her şey anlamlaşıyor. Filmde her şey bu yüzden yavaş, ama tedirgin edici gelişiyor. Kameraman James Liston’ın sinemaskop görüntüleri vahşi doğa kadar çarpıcı. Son jenerikte, besteci Michael Brook’un tınıları da hayli etkleyiciydi. Perküsyonlar üstte duyulurken, alttan da usulca yaylılar kuşatıyordu perdeyi. Annesi Macar, babası Polonya Yahudisi olan ve 1973’te New York’ta doğan muhteşem oyuncu Adrien Brody, bu filmdeki performansıyla her övgüyü hak ediyor. Bütün anlarda olmak, o karakterin, özellikle bu filmdeki kötürüm durumdaki bir karakterin o ruh halini yaşatabilmesi onu önemli oyuncular tarafına götürüyor. Yönetmen bu filminde, İngiliz Kolombiyası’nın muhteşem vahşi doğasının da hakkını vermiş. Kanada, Kuzey Amerika’da vahşi doğasını koruyabilmiş bir ülke. Bu filmin çekildiği bölgede, Jean-Jacques Annaud’nun 1988 yapımı “L’Ours – Ayı” filminin de hikâyesi geçiyordu. Annaud, “Ayı” filmini İtalyan Alpleri’ndeki Dolomoti’de çekmişti.

    (Bu yazı 10 Haziran 2011 tarihli Taraf Gazetesi’nde yayınlanmıştır.)

    (10 Haziran 2011)

    Ali Erden

    sinerden@hotmail.com

    Geceler Bizim

    Dennis Gansel’in yönettiği ve Karoline Herfurth, Nina Hoss, Jennifer Ulrich ile Anna Fischer’ın oynadığı Geceler Bizim (Wir Sind Die Nacht – We Are The Night), 10 Haziran 2011’de Özen Film dağıtımıyla Özen Film tarafından vizyona çıkarıldı.
    Genç Lena sevimli bir hırsızdır, bir gece klübünde Louise ile tanışır. Çok güzel bir cadı olan Louise, Lena azılı bir dişi vampir üçlüsünün elebaşıdır. Bu üçlünün diğer üyeleri vahşi bir çocuk olan Nora ve zarif Charlotte’tur. Louise, bu küçük hırsıza ilk görüşte aşık olmuş ve ona sonsuz yaşamı hediye etmeye karar vermiştir. Fakat ölümsüzler için bile herşeyin bedeli vardır.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Web Sitesi
  • Fragman
  • IMDb
  • Ali Erden Yazıyor
  • Diğer basın bültenlerine haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Geceler Bizim yazısına devam et