İhanet (Partir)
Yönetmen-Senaryo: Catherine Corsini
Müzik: Georges Delerue-Antoine Duhamel
Görüntü: Agnes Godard
Oyuncular: Kristin Scott Thomas (Suzanne), Sergi Lopez (Ivan), Yvan Attal (Samuel), Bernard Blancan (Remi), Daisy Broom (Marion), Alexander Vidal (David)
Yapım: Pyramide-Camera One-VMP (2009)
Fransız yönetmen Catherine Corsini’nin “İhanet” filmi, tutkulu bir aşka düşen Suzanne’ın trajik hikâyesini anlatıyor. Bu filme 19. yüzyılın reailst romanının ruhu da bulaşmış.
İngiliz Suzanne, cerrah Samuel’le evlendikten sonra fizyoterapistliği bırakmış. Samuel’den David ve Marion adındaki çocukları olmuş. On beş yıl sonra işine dönmek istetiğinde, o sıradan burjuva hayatı bambaşka taraflarda yol alıyor ve işçi sınıfında Katalan Ivan’a aşık oluyor. On beş yıl önce, Samuel’le evlendiği zaman fizyoterapistliği bırakan Suzanne, işine dönmek için evin kullanılmayan odasını bakımdan geçirdip işini buraya taşımak istiyor. Ustabaşı Remi, onarım işini Katalan Ivan’a veriyor. Ivan’la Suzanne arasında belli belirsiz bir ilişki oluşuyor. Ama önce kaza olması gerekiyor. Kazadan sonra Katolanya’ya, küçük kızını görmeye gitmek zorunda olan Ivan’a yol arkadaşı olan Suzanne’ın, başlarda Ivan’a cinsel istekle başlayan ilişkisi birdenbire tutkulu bir aşka dönüşüyor. Hatta evi, kocasını ve çocuklarını terk etmeye kadar götüren bir tutkuya sürüklüyor. Yönetmen Catherine Corsini, klâsik tarzda hikâye anlatmak istediğini belirtmiş bir konuşmasında. Hatta Lev Tolstoy’un realist romanı “Anna Karenina”sıyla Gustave Flaubert’in romantizmin idealizmine bir tepki olarak yazdığı realist romanı “Madam Bovary”sinin yakınlarında dolaşan bir film yapmak istemiş Corsini. Film, bu iki büyük romanın ruhunun içerisinde dolaşıyor. Orijinal anlamı “Gitmek” veya “Başlamak” olan “Partir – İhanet”, Türkçe adını aşan derinlikte anlamı olan bir film. Sanki, erkeğin bakış açısına yakın bu “İhanet” adı. Kadınlar tarafından baktığınızdaysa, fizyoterapist Suzanne’ın hikâyedeki bu aşkı hak ettiğini hissediyorsunuz. Corsini, Paris’e 74 km uzaklıktaki Eure-et-Loir bölümündeki açıkhava müzesine benzeyen Dreux komününde 1956’da doğdu. Buralarda filmlerini pek göremediğimiz yönetmenlerden o.
Doğayla bütünleşen aşk…
Bu filmin hikâyesi, Fransa’nın güneyinde Akdeniz’in sahil şehri Nimes’de geçiyor. Akdeniz güneşi altındaki bu şehirde, evliliği ve ailesi için hayatında her şeyi gerilere atmış Suzanne’ın geç kalmış aşkı yansıyor. Suzanne, işçi sınıfından göçmen Ivan’da belki de doğallığı ve içtenliği buluyor. Sahte burjuva değerlerinin yapaylığında boğulmuş Suzanne, Katalonya’nın doğası gibi doğal Ivan’a neredeyse ipinden boşalmışçasına tutuluyor. Bu aşkın öteki tarafında Samuel var. Belki de karısını “cahil” bir göçmen işçiye kaptırmanın aşağılık kompleksini yaşıyor. Samuel, Suzanne’la Ivan”ın aşkına karşı nüfuzunu kullanıyor ve onlara yaşama hakkı vermiyor. Basit bir suçtan hapiste kalmış Ivan’ın bu durumunu kullanıyor Samuel. Sonunda kazanan hiç kimse oluyor bu trajik aşkta. Sonu açık uçlu olsa da neler olabileceğini tahmn edebiliyorsunuz finalde. Corsini, bu filminde yoğunlukla François Truffaut’nun filmlerinde kullandığı müzikleri kullanmış. Bestecilerse Georges Delerue ve Antoine Duhamel. Filmde, Duhamel’in Truffaut’nun 1969 yapımı “La Sirene du Mississipi – Evlenmekten Korkmuyorum”da yazdığı “L’amour Retrouve” teması da kulaklara geliyor. Delerue’nün Trufaut’nun 1981 yapımı “La Femme d’a Côte – Penceredeki Kadın”la 1983 yapımı “Vivement Dimanche – Neşeli Pazar” için yazdığı birçok tema da duyuluyor. Filmde, Frederic Chopin’den “Andante spianato Op. 22″yi de dinliyorsunuz. Piyanoda da İdil Biret var. Bu müzikler gerçekten etkileyici.
(Bu yazı 20 Mayıs 2011 tarihli Taraf Gazetesi’nde yayınlanmıştır.)
(20 Mayıs 2011)
Ali Erden